BİNBAŞI FURKAN
KAYISI GÜZELİ
Yıl 1945 Kahramanmaraş
kozlu dere köyü deyim yerinde ise yeşillikler ile tepelerin birleştiği ender
güzellikler harikasıydı. Buz gibi suyu ceviz ağaçları saf ve temiz insanları
ile örnek köylerden biriydi. Köylü hayvancılık arıcılık ve son zamanlarda elma
ve kiraz bahçeciliği ile geçimini sağlıyordu. Hırsızlık kavga ve benzeri en
ufak yüz kızartıcı bir suç unsuru olmadığı gibi en ufak bir kavgada bulunmazdı.
Bu kadar temiz
köyde belli başlı dört tane köklü aile yaşıyordu, bunlar köyde daima yönetimde
söz sahibi olan, her dönemde mutlaka muhtarı seçen bekereciler, onların en
yakın destekçisi ve köyde gerçekten zengin sayılan çepeller, bunların en büyük
rakibi karşı gelen muallâlar ve onların destekçisi etiklerdi.
Bu günlerde
kozlu dere köyünde müthiş bir dedikodu yayılmıştı, bekerecilerden kara döl
Memet ile çepellerden köy güzeli erkek Fatma işi pişirmişler ve Fatma hamile
kalmıştı. Köy büyükleri araya girmiş hatta muhtar Kürt Ali bile işi
çözememişti. Köy heyetinin aldığı kararla Kara döl Memet köyden sürülmüş, Fatma
ise komşu köy olan Bulanmıştan eşi ölen 55 yaşında biri ile
evlendirilmişti.
Bulanmış
köyünde Fatma’nın bir oğlu olmuş ismini Adem vurmuşlardı ama köy halkı ona
genelde p.. ve benzeri isim söylüyorlardı. Kısa zamanda bu sıkıntılara
dayanamayan Fatma’nın eşi ölmüş köyde hatırı sayılır bir serveti onlara
bırakmıştı. Fatma’da baskılara daha fazla dayanamayıp köyde ne var ne yok satıp
ortadan kaybolmuştu.
Adana Yüreğir
Yavuzlar Mahallesi’nde büyük bir kalabalık vardı, herkes bir şeylerle uğraşıyor
ortalıkta ise birkaç kişi oynuyordu. Topluluğun sebebi ise Adana’nın genç
avukatı Melek ile Maraşlı işadamı Memet evleniyordu.
Memet 25
yaşında oldukça akıllı ve iyi bir iş adamıydı, aslı Maraşlı olan bu genç
işadamı Adana’da bir ihale kazanmış ve burada genç avukatla tanışmışlar kısa
bir flört döneminden sonrada şimdi evleniyordu. Melek bir evin tek kızı oldukça
işi yetiştirilmiş, oldukçada akıllı ve sert yapılıydı tabiri yerinde ise tam
bir Osmanlı kadınıydı.
Melek’in
ısrarı ile Memet Adana’ya yerleşmeye karar vermiş tüm işini de buraya
getirmişti. Evliliklerinin ikinci yılında bir oğulları olmuş ismini Gürsel,
üçüncü yılında doğan oğullarının da ismini Furkan, tek kızlarının ismini
Melahat vurduktan sonra evliliklerinin 8. yılına girmişlerdi.
Çok mutlu bir
evlilikleri vardı herkes yaşadıklarını kıskanıyordu, öylesine huzur doluydular
ki mutlulukları gözlerinden okunuyordu. Birbirlerini bir kere kırmadan 8 yıl
geçmişti. 3 tane dünya tatlısı çocukları olmuştu.
Malatya
İstiklal Mahallesi sevgi apartmanının üçüncü katında 10 dolu dairede kalabalık
toplanmış tatlı bir amaç için bekliyorlardı. İlkokul öğretmeni Sevgi ile
Sümerbank işçisi Mehmet’in nişanı yapılıyordu her ikisinin de mutluluğu
gözlerinden okunuyordu. Nişan yüzüğünü takmak için Mehmet’in annesi Meliha
Hanım ortaya doğru yürüdü her iki nişan yüzüğünü taktı, mutluluk dileklerinden
sonra her ikisini öperek yerine oturdu.
Adana yavuzlar
mahallesinde Melek hanımın mutluluğuna diyecek yoktu, doktora gitmiş yeniden
hamile olduğunu öğrenmişti. Durumu Memet’e bildirmek için bekliyordu, akşam eve
geldiğinde durumu anlattı ama Memet’ten beklediği ilgiyi görmemesi canını
sıkmıştı, zaten son günlerde aile içindede bazı değişikliklerde olmuş, eski
mutluluktan pek eser kalmamıştı.
Memet sık sık
Maraş’a gidiyor bazen üç gün bazense bir hafta kalıyordu, bu gidişler Melek
hanımı iyice üzmeye başlamıştı, Memet artık Maraş’a yerleşmeleri gerektiğini
söylüyor bu konuda durmadan sıkıştırıyordu. En azından kendinin işi yeniden
taşıması gerektiğini burada işin kalmadığını söylüyor çok da ısrar ediyordu.
Böyle
konularla altı ay geçmişti ve Memet dediğini yapmış işi Maraş’a taşımış bazen
hafta sonları geliyor iki gün sonra tekrar gidiyordu. Melek hanım bu duruma çok
canı sıkılıyordu. Bir gün Maraş’tan bir akraba geldi, Melek hanıma ilginç bir o
kadarda kötü şeyler anlattı.
Melek hanım
çok üzülüyor kahroluyordu bu nasıl olurdu bunu kendisine yapamazdı inanmak
istemiyor ama kalbine de bir şüphe girmişti. Hafta sonu Memet Adanaya geldi
hiçbir şey belli etmedi
Malatya
istiklal mahallesinde nişandan sonra altı ay geçmiş düğün hazırlıkları
başlamıştı. Meliha hanım emekliliğinde aldığı evi oğluna tahsis etmiş, dayayıp
döşemişti. Kendisinin de gidecek yeri olmadığı için oğlu ile birlikte
kalacaktı, zaten Mehmet tek evladıydı.
Adana yavuzlar
mahallesinde Pazar akşamı Memet Maraş’a gitmek için hazırlanıyordu. Melek
hanımda gizlice hazırlandı, Memet’ti terminalde uğurladıktan sonra kendide özel
aracı ile otobüsü takip etmeye başladı. İki bucuk saat sonra otobüsle melek
Maraş’a girdiler.
Memet
otobüsten inerek bir taksiye binip meşgule doğru ilerlerken Melek hanımda
arkasındaydı. Mehmet saray altında bir evin önünde indi, elinde eşyalarla bir
kapının zilini çaldı, kapıyı bir kadın ile iki tane çocuk açtı, Melek onları
hayretle izliyordu, sarılmalar öpüşmelerden sonra içeri girdiler. Melek hala
şoktaydı arabadan bile inemiyordu bu olamazdı inanamıyordu ama gördükleri
gerçekti.
Bir süre sonra
kendisine gelen Melek evin karşısında bulunan bakkala girdi.
—İyi günler bakarmısınız
acaba şu evde oturan kim?
—Onlarmı kızım
ismi Memet’miş buraya geleli üç sene oldu galiba adamın bu ikinci karısıymış
iki tane oğlu var, ilk hanımı Adana’daymış ondan kaç tane çocuğu var bilmem,
ama adamın çok saf bir karısı varmış ikisini birlikte idare ediyor hafta
sonları onun yanına gider hafta içide burada.
—Eminmisin
amca gerçekten anlattıkların doğrumu?
—Elbette
yavrum ben bu mahallenin 15 yıllık bakkalıyım, ne yalan söyleyeyim Adana’daki
eşine şaşıyorum birde avukatımıymış neymiş, akılının kocası evleneli üç yıl
oldu hala haberi yok. Sahi yavrum sen kimsinde soruyorsun bunları?
—Ben mi amca
bu adamın Adana’daki avukat olan eşiyim, sağ olun teşekkür ederim, iyi günler
kolay gelsin.
Bunları
konuştuk dan sonra arkasına bakmadan arabasına binip Adana’ya doğru yol aldı.
Melek yaşadıklarına inanamadı olamazdı bunlar asla yapamazdı Memet bunu
kendisine sonra bir titreme ile kendine geldi, maalesef yaşadıkları doğruydu.
Malatya
istiklal mahallesinde düğün dernek kurulmuş Sevgi ile Mehmet evleniyorlardı,
Meliha hanım sevinçten ağlıyordu. Herkes mutluydu düğün çok güzel gidiyordu.
Adana yavuzlar
mahallesindeki evde hafta sonu gelmiş Memet eve dönüyordu, Melek onu bekliyordu
hem de tüm valizlerini hazırlamış olarak.
—Merhaba canım
nasılsın?
—Her şeyi kendi
gözlerimle gördüm senin gerçeğini biliyorum işte valizlerin gidiyorsun ve bir
daha sakın ne bu eve ne bu mahalleye hatta mümkünse Adana’ya bile dönmüyorsun.
Memet neye
uğradığını şaşırmıştı, sessizce valizleri alarak aşağıya doğru ilerledi, son
kez yaşadığı eve bakarak kendi çizdiği kaderine doğru gözden kayboldu. Melek
çok üzgündü 3 çocuğu birde gelecek olan olanla 4 çocukla meydanda kala
kalmıştı. Hayatla mücadelesinde artık tek başınaydı, tek tesellisi
çocuklarıydı.
Melek yalnız
yaşamaya başladığından kısa bir süre bir oğlu daha oldu, ismini Mustafa koydu,
ezanını dayısı kulağına okuduktan sonra her türlü desteği vermişlerdi. Melek
tekrar yeniden işe başladı çocuklarını okutmalı devlete millete hayırlı
evlatlar yetiştirmeliydi.
Aradan 10 yıl
su gibi geçmişti, Melek hanımın ilk oğlu Gürsel İstanbul Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Bölümünü kazanmıştı, ikinci oğlu Furkan Ankara askeri liseyi
kazanmıştı, kızı ise Lise eğitimine en küçük oğlu Mustafa ise ilkokula
gidiyordu.
Malatya
istiklal mahallesinde Sevgi ile Mehmet evlenmişler, evliliklerinin üzerinden
tam 10 yıl geçmiş ve beş tane kızları olmuştu, Nazan Sevinç Serpil Nermin
Fikret isimlerini verdiler kızlarına, hepsinin kız olması babalarını çok üzmüş
çocukları ile ilgilenmez etmişti.
Sevgi okula
gidiyor öğretmenliğe devam ediyordu Mehmet ise işe çocukların bakımı ise Meliha
hanıma kalmıştı. Meliha hanım hem çocuklara bakıyor hem de eğitimleri ile de
ilgileniyordu. Nazan ilkokula başlamıştı en büyük hayali annesi gibi bir
öğretmen olmaktı.
Beş kızda annelerinden
çok Meliha hanıma bağlanmışlardı, onu çok seviyor etrafında dört dönüyorlardı,
böylelikle yıllar geçti Nazan Adana Üniversitesi Psikoloji öğretmenliği
bölümünü kazanmış okumak için adana gitti. Sevinç ise Maraş Hemşirelik yüksek
okulunu kazanmış okumak için Maraş’a gitmişti. Serpil İstanbul Hukuk
fakültesinde hakimlik okuyacaktı, Nermin liseye Fikret’se ilkokula başlamıştı.
Adana yavuzlar
mahallesinde heyecanlı bir bekleyiş vardı, melek hanımın büyük oğlu Gürsel
okulunu bitirmiş, Adana Yavuzlar ilkokulunda işe başlayacaktı, Furkan’da okumak
için İstanbul’a geçmiş son yıla girmişti. Melek hanım ilk önce oğlu Gürsel’i
evlendirdi.
Mustafa o yıl
Karadeniz teknik üniversitesi orman mühendislik fakültesine başlamıştı, Melek
hanım en çok Mustafa’yı sever hep onunla ilgilenirdi bununda tek sebebi
babasızlıktı, hem babalık hem de annelik yapıyordu. Yavuzlar mahallesine yeni
bir aile taşındı, bu ailenin 4 oğlu tek kızları vardı, kızda dünyalar
güzeliydi. Furkan okulunu bitirmiş, göreve başlamak için verilen kısa tatilde
komşunun kızını görmüş âşık olmuştu.
Melek hanım
kızı defalarca istemiş ama bir türlü vermemişlerdi, yazın Mustafa’da tatil için
gelmiş olaydan haberi olmuştu. Annesine hep beraber gidelim şu kızı istemeye
deyince melek hanım kıramamış hep birlikte gitmişlerdi. Oraya varınca adamın
dört oğlunun da olduğunu gördüler. Melek hanım hemen söze başladı.
—Bakın Allahın
emri peygamberin kavli ile kızınız Ramile’yi oğlum Furkan’a istiyorum ne
derseniz kabulüm, bunları ayırmayın, ne isterseniz yaparız yeterki sevenlerin
arasına girmeyin.
—Ya siz ne laf
anlamaz kişilersiniz yok dedik hala anlamadınız mı? Vermiyorum size kız mız yok
Allah Allah ne anlayışsız insanlarsınız.
Mustafa bunu
duyunca çok bozulmuştu kızgınlığı gözünden okunuyordu önce abisine baktı sonrada
kıza ve birden ayağa kalkarak belinde taşıdığı tabancayı masanın üzerine
koyarak kızgın bir sesle;
—Biz kız
istemeye geldik ve alacağız itirazı olan varsa işte silah alır eline önce beni
olmak üzere vurur, vuramasa ben hepinizi vura cam, bu ne ya adam gibi kız
istiyoruz sizden sevmişler işte birbirini bunlar ne kadar uzattınız bu kadını
ne kadar yordunuz hadi cevap verin son sözü söyleyin.
Ortalık buz
gibi olmuştu, herkes şaşırmıştı birbirlerine bakıp sonucu merak ediyorlardı,
birden kızın babası ayağa kalkarak,
—Tamam,
evladım madem bu işe canını koydun madem bu gençler bu kadar istiyor bende
verdim kızı size, öp bakalım babanın elini Furkan.
Ortalık bir
anda sevinç yumağına dönmüştü, Furkan kardeşine sevgi ile bir baktı ve hemen
sarılıp alnından öptü, doğrusu kendini bu kadar sevdiğini bilmiyordu. Bu
olaydan hemen sonra söz nişan yapılmış arkasındanda düğün yapılmış ve Furkan’ın
görev yeri olan Ankara Etime sut’a gitmişlerdi.
Melek hanım
bir taraftan mutlu olmuş diğer taraftan çocukları tek tek evden uçuyorlardı
elinde kızı Melahat ile Mustafa kalmıştı.
Türkiye’nin
başka bir köşesinde Fatma oğlunu okutuyor, bir taraftan da bitmek bilmeyen
intikam duygularını aşılıyordu. Bu intikam duyguları ile Adem liseyi bitirmiş
İstanbul Elektrik Mühendisliğini kazanmıştı. Adem bir öğrenciden çok mafya
babasına benziyordu, etrafına topladığı kendisine benzeyen bir grup öğrenci ile
etrafa dehşet saçıyor ve bir türlü suçüstü yapılamıyordu. Okulu bitirdiğinde
yeraltı dünyasını tamamen tanımış ele avuca sığmaz gözü pek bir mafya lideri
olmuştu.
Melek hanımın
kızı matematik öğretmenliğini bitirmiş, göreve başladığı dershanede yine
kendisi gibi hoca olan Şeref’le evlenmişti. Mustafa o yaz okulu bitiriyordu
içini büyük bir heyecan sarmıştı, doğrusu annesini çok özlemişti. Hem evlilik
sırası da kendisine gelmiş bu konuda annesinin tavsiyesini tutmuş okuldan kimse
ile bu konuda görüşmemişti.
Adana’ya gelen
Nazan okula kaydını yaptırdı, birkaç arkadaş ile bir ev tuttular tuttukları
evse yavuzlar mahallesindeydi. Sabahları erken kalkıp okula gidiyor büyük bir
hevesle ders çalışıyor okumak için elinden gelin yapıyordu. Babaannesinin her
dediğini hatırlıyor hayatını ona göre ayarlamaya çalışıyordu.
Okula
başlayalı iki yıl olmuştu şimdi 3. sınıf öğrencisiydi, sevgi aşk nedir hala anlamamıştı,
ama bir yandan da içi kıpır kıpırdı sanki ilk çiçeğe konacak bir kelebek gibi
hissediyordu kendini. İşte o yıllarda tanıdı ve canından çok sevdi, Serdar ile
o yıl tanıştı, oldukça yakışıklı kültürlü olan bu genç onu çok etkilemişti. O
yıl onunla uğraştı, çok direndi ama yapamadı ve yüreğine yenilerek sevgisini
kabul etti. Artık hiç ayrılmıyor, hep beraber el ele geziyorlardı ama okul
kapanmış kısada olsa bir ayrılmak zorunda kalmıştı.
Nazan tatil
için Malatya’ya döndü, ama be geliş onu çok üzüyordu ayrılık acısı daha ilk
günden yüreğine çökmüştü. Kendi kendine kara kara düşünüyor sevgi işte bu
diyordu. Tatili bitiren Nazan son senesini okumak için Adana’ya tekrar döndü
aslında bu dönüş Sevgilisi canı Serdar’a idi. Terminalde karşıladı aşkı onu, hasretlik
özlem konuşmalarından sonra beraber eve gittiler. Evde kimse yoktu hoş sohbet
derken farkında olmadan dudaklarının birleştiğini fark ettiler sonra film
kopmuş Nazan kendini akıntıya bırakmıştı. Ne kadar zaman geçtiğinin farkında
bile değildi, farkında olduğu tek şey artık bakire değildi.
Hiç pişmanlık
duymamış içi bir o kadarda rahattı çünkü biliyordu ki Serdar kendini, kendide
Serdarı seviyordu. Artık her fırsatta sevişiyorlar, bulutların üzerinde
aşklarını konuşuyorlardı. Bu yaşam şekli ile 6 altı ay geçmiş olayı hala resmi
boyuta getirememişlerdi.
Nazan durumun
bu şekilde gidemeyeceğini artık bir çözüm bulunması gerektiğini Serdar’a
anlattı. Serdar durumu ailesine açıklayacağını yakında nişan söz ve okul
bitince düğün yapacağını belirterek ailesi ile görüşmek üzere Kars’a gitti.
Nazan dönüşünü merakla bekliyordu biricik aşkı kendisi için ailesine gitmişti.
Mustafa yazın
okulu bitirmiş tayin için Ankara’ya uğramıştı. Ankara’da üç günde tayin işini
hallederek Adana’nın yolunu tuttu biricik anneciğine kavuşmasına az kalmıştı.
Mustafa iki hafta sonra Adana Haruniye işletme Şefi olarak göreve başladı
kuşlar gibi uçuyor, görev için elinden geleni yapıyordu. Göreve başladıktan
altı ay sonra mahalleye yeni bir aile taşındı.
Aile oldukça
kalabalıktı, bir anne baba, üç kız, dört erkek çocuk birde dede ve nine vardı.
Hatice evin en büyük çocuğu ve ilk kızıydı, tahmini yirmi yaşında olan bu kız
güzel gözlü, uzun saçlı, uzun boylu oldukçada bakımlı ve güzeldi. Mustafa o
sabahı hiç unutamadı, çünkü o gün biricik aşkı ile ilk kez karşılaşmıştı. Sabah
kalktı işe gitmek için hazırlanıp dışarı çıktığında bir an dondu, karşıdan
gelen bu güzeller güzeline uzun uzun baktı, bir an göz göze geldiler, aman
Allah’ım bu ne güzel bir bakıştı. Artık her gün karşılaşıyorlar tatlı tatlı
bakışıyorlardı.
Mustafa durumu
annesine açıkladı, annecide giderek Hatice’yi istedi, aile arasından yapılan
sade bir törenle nişanlandılar. Birbirlerini çok seviyor her fırsatta
buluşuyorlardı. Yine böyle bir günde Mustafa nişanlısı ile sarıçama gezmeye
gittiler, baş başa bir gün geçireceklerdi.
Serdar Kars’tan
gelmiş ama pek mutlu değildi, ailesini bir türlü razı edememişti evlenmeye,
çünkü ömrünün en saçma şeyini öğrenmişti kendi berdel usulü ile nişanlıydı
zaten. Kendini toparlamak için Nazan’ sarıçama gitmeye karar verdiler.
Günlerden
pazardı Mustafa nişanlısı Hatice ile Nazan’da biricik aşkı Serdar’la sarıçamda
piknik yapıyorlardı. Sonradan karşılaşacağı kişinin birbirleri olacağını asla
tahmin bile edemezlerdi, bunu onlara söylesen inanmazlardı ama kader onlara
öyle bir oyun oynayacak ve Mustafa ile Nazan’ın yolu ilerde kesişecekti.
Birbirlerinden habersiz kendi dünyalarında mutlu olanlar hayatın sevginin
tadını çıkartıyorlardı.
Piknik bitmiş
herkes kendi yoluna dönmüştü, Mustafa düğün hazırlıklarına başladı en kısa
zamanda evlenecekti. Düğün hazırlıkları bitti evlendiler Mustafa ile Hatice
bulutların üzerinde uçuyorlar tatlı huzur dolu bir yaşamla hayatı yaşıyorlardı.
Mustafa’nın tayini Sinop İşletme müdürlüğüne çıkmıştı. İki sene Sinop’ta kaldılar
oradan Kahramanmaraş’a tayini çıktı. Mustafa babasını hiç görmemiş tanışmamıştı
bile. Kahramanmaraş’ta adına tahsil edilen lojmana yerleşti eşi, annesi kızı
Hilal’le mutlulukları tamamlanmıştı.
Serdar Nazan’a
durumu bir türlü anlatamıyordu, çok seviyordu ama ne yapacak onada bir türlü
karar veremiyordu, sonunda durumu açık açık anlattı, en iyisi kendi başlarına
hareket etmekti. Bu vesile ile kendi ve birkaç samimi arkadaşları ile kendi
aralarında bir nişan yaptılar. Nazan bu durumu ailesine açıklamak için
Malatya’ya gitti, annesine her şeyi açıkladı, oda babasına durumu anlattı,
babası tepkisizdi zaten pekte ilgilenmezdi kızı ile. Nazan tekrar Adana’ya
döndü Serdar’a durumu anlattı.
Kahramanmaraş’ta
Mustafa odasında otururken aksakallı bir ihtiyar geldi, durmadan Mustafa’ya
bakıyor gülüyordu, bu durumu garipseyen Mustafa birazda şaşkındı.
—Buyurun bey
amca kime bakmıştınız.
—Evladım sizin
isminiz nedir?
—Benimmi
Mustafa Onbaşıoğlu hayırdır amca tanışıyor muyuz?
—Evet, benimde
ismim Memet Onbaşıoğlu yani ben babanım senin.
Mustafa’nın
başından aşağıya buz gibi bir su dökülmüş gibi oldu, yıllarca baba kelimesinin
anlamını bile bilmiyordu, sakinleşmeye çalıştı kendini tutarak,
—Baba ha ya
sen ne diyorsun ben bu kelimenin anlamını bile bilmiyorum, şimdi karşıma geçmiş
ben senin babanın diyorsun baba ne demek ben bilmiyorum sen benim kaç yaşında
olduğumu biliyor musun?
—Evet, tahmini
33 yaşında olmalısın.
—Peki, 33
senedir sen nerdeydin kara toprağın altında mı?
—Haklısın
belki ama benim suçum değil annen beni kovdu.
—Ne demek
benim sucum değil evlenen annemmi senmisin?
—Haklısın ne
desen.
—Bak sen beni
ağabeylerimi ablamı sileli 33 sene olmuş, şimdi neden tekrar geldin ki bizler
seni o gün silmiştik, ben zaten hiç kabullenmedim ki seni, kusura bakma seni
kabullenemem sana hiç birey olmamış gibi baba diyemem, zaten hiç demedim bundan
sonrada demem.
—Hatalar
insanlar için yavrum affet beni, senden başka bir şey istemiyorum.
—Olur,
istersen birde bir şeyler iste, yapamam anlasana ben baba kelimesini hiç ama
hiç kullanmadım. Sana da kullanamam, sende beni anla 33 yıl baba özlemi çektim
ama yoksun, bundan sonra da kabul edemem sen yıllar önce bizi kendi yolumuza
bıraktın şimdi o yolumuza çıkma bende senden başka bir şey istemiyorum.
—Peki, evladım
sen haklısın ne desen ben gidiyorum.
Nazan için
sıkıntılı günler başlamıştı, Serdar’ın ailesi bir türlü Nazan’ı kabul
etmemişti, işin en kötüsü sevgileri her gün daha da büyüyordu, bu büyük
sevginin birde çiçeği vardı artık, çünkü Nazan hamileydi.
Serdar tekrar
Kars’a gitti, ama ne yaptıysa ailesini razı edemedi, hatta ailesi tehdit
ediyordu kendini, umutsuzlukla tekrar Adana’ya döndü, artık ayrılmasının
gerektiğini biliyordu, çünkü ailesi berdele karar vermiş, kendine de uymak
kalmıştı. Bu durumu Nazan’a nasıl söyleyecekti buna mecburdu, o gün tekrar
buluştular Nazan Serdar’ın durgunluğu dikkat kesilmişti.
—Merhaba canım
nasılsın
—Merhaba çok
bozuk ailem bir türlü razı olmadı, senin için benim için en iyisi ayrılık ne
olur anla beni işimi birde sen zorlaştırma.
—Nasıl olur
Serdar nasıl ayrılırım senden nasıl, hani senin yüce aşkın, hani mücadele gücün
ne olur beni bırakma Serdar sensiz yaşayamam.
—Yapma Nazan
sanki sensiz ben yaşayabilir miyim ama başka çarem yok, ailem bıraksa diğer
taraf bırakmaz bizi, yaşatmazlar yemin ederim ki ne seni nede beni.
—Böyle
ayrılıkla ölmektense beraber ölmek daha iyi ben razıyım yeterki bırakma beni
Serdar.
—Yapma Nazan
nolursun ben seni yaşamanı mutlu olmanı isterim sana kıyamam yapma beni unut
başka çare yok ayrılmalıyız.
Serdar bu
sözleri söyledikten sonra arkasına bakmadan çekip gitti, giderken gözleri
dolmuştu, gözdende kaybolunca hıçkırıklarla ağlamaya başladı, seviyordu hem de
çok seviyordu Nazan’ı ama başka çaresi de yoktu. Nazan bir süre arkasından
baktı Serdar’ın sonra hıçkırarak ağlamaya başladı, oysa o ne hayallerle
gelmişti, baba olacağını söyleyecekti, ama oysa bırakıp gitmişti.
Bu olaydan
sonra bir daha görüşmediler, Nazan çocuğunu aldırmış, okulu bitirip Malatya’ya
ailesinin yanına dönmüştü. Nazan annesinin öğretmenlik yaptığı okulda vekil
öğretmenliğe başladı, artık yaşayan bir ruhtu. Serdar ailesinin baskısı ile Kars’la
evlenmiş avunmak içinde kendisini içkiye vermişti, hiçbir zaman Nazan’ı
unutmadı, unutamadı. Nazan’ın artık tek hedefi vardı artık kendisini ailesine
adamak, kız kardeşlerini okutmak, onların mutlu olduğunu görmekti.
Nazan’ın
öğretmenlik yaptığı okula bir gün üç kişi geldi, bunlar sora sora Nazan’ı
buldular.
—Nazan
sizmisiniz?
—Evet, ismim
Nazan neden soruyorsunuz?
—Hani Adana’da
okuyan şu Serdar’ın oynaştığı kız sensin öylemi.
—Evet, benim
ama o defter kapanalı çok oldu sizlerde kimsiniz?
—Biz onun
akrabasıyız, Serdar evlendi ondan uzak dur, biliyoruz dört kız kardeşin annen
baban var onlara yazık olur.
—Siz ne
söylüyorsunuz polise giderim.
—Bunu sakın
deneme, ailen bir anda yok olur. Senden tek şey istiyorum Serdar’ı unut ondan
uzak dur bizde bir daha buraya gelmeyelim, gelirsek yazık olur sana da ailene
de, tamammı?
—Allah
belanızı versin sizinde onunda ben çoktan kapattım o defteri ailemin burnu bile
kanarsa sizden de ben hesap sorarım.
Nazan bu
konuşmalardan sonra iyice yıkılmıştı, artık tamamen bitirmemesi gerektiğini
anladı, hiç umudu kalmadı, bundan sonra yoluna bakacaktı. Vekil öğretmenlik yaz
mevsiminde sona erdi, yeni açılan bir kız öğrenci yurdundan müdürlük teklifi
alınca hemen kabul etti. Kendine ait iyi bir işi olmuştu artık geçmişi bırakıp
geleceğe bakması gerektiğini biliyordu.
Mustafa akşam
eve geldiğinde çok durgundu, canı sıkılmış, çok üzgün duruyordu, kapıyı çaldı
açan annesiydi, oğlunun bu hali gözünden kaçmamıştı, hemen soru yağmuru
başladı.
—Oğlum ne oldu
canın neden sıkkın?
—Yok,
anneciğim bir şeyim, iyiyim iş işte yoruldum biraz.
—Yapma oğlum
ben seni tanımaz mıyım ne oldu gelde anlat.
—Peki, biri
geldi bana babammış canım ona sıkıldı biraz adamı görünce tuhaf oldum, içimi
acayip bir his kapladı ne oldu anlamadım.
—Desene
geldiğimizi duydu, daha çok gelir desene, ya oğlum boş ver canını sıkma, sana
vasiyetim olsun sakın karşısına çıkma ne yaptıysa bana yaptı, hesap sorması
gereken tek kişi benim, olanlar aramızda bizi ilgilendirir o senin baban bunu
sakın unutma ahini alma.
—Ama anne bizi
mahveden bana 33 yıldır baba özlemini yaşatan o değimli?
—Biliyorum
oğlum haklısın ama benim için hatırım için hakkım için sakın karşısına çıkma,
onu kabul et, senin kadar oda çekti ben eminim ki oda hasretliğini yaşadı, sen
kabul et, nasılsa biz ahi rette hesaplaşırız, sen aramızdaki hesaba sakın
karışma.
—Peki,
anneciğim sen bilirsin ben karışmıyorum Hatice nerde?
—İçerde oğlum
yemek hazırlıyor.
—Hatice
yemekte ne var aloooooo kurt gibi açıktım, hani benim kızım Hilal.
—Tamam, canım
yemek hazırlanıyor, kızında uyuyor, sen nasılsın iyisin değilmi bugün senin
sevdiğin yemeği hazırladım bil bakalım neler yaptım daha doğrusu annemle
yaptık.
—Öf ya
söylesene neler yaptın kuru fasulye pilav salata başka ne olacak.
—Ya anne
söyledin değilmi ama bilemedin, zeytinyağlı dolma, Maraş tarhana çorbası, çecik
hadi gelinde yiyelim.
Mustafa
işletme müdürlüğünün ikinci yılındaydı, yeni bir hükümet gelince Malatya,
Erzurum, Samsun, Mersin ve tekrar Adana’ya tayinle döndü. Babası ile arası
düzelmiş fırsat buldukça gidip geliyordu, annesinin dediğini yapmış geçmişe
sünger çekmişti. Yıl 1999 her şey çok değişmişti, Mustafa’nın bir oğlu olmuştu,
çok güzel bir daire almışlardı. Antalya’da bir yazlık ne olur olmaz diye Ankara
Demet evlerde iki daire ile İstanbul’da bir daire yede yazılmışlardı.
Mustafa’ya anneciği her konuda destek oluyordu birde araba almışlardı.
Mafya lideri Adem’in
canı çok sıkılmıştı, hayatta tek dayanağı olan annesi ölüm döşeğindeydi son
demlerini yaşıyordu, oğlunu yanına çağırdı.
—Bak oğlum
artık gerçekleri bilmen gerek sen Kozlu dere köyünden bekerecilerden kara döl
Memet’in oğlusun ben gidiyorum hayatta sen yalnızsın ama dünyadan hayattan
intikamını almadan gelme bu arada Memet’in evlendiğini çocuklarının olduğunu da
duydum onları da sakın unutma.
—Annem beni
bırakma elbette dediğini yapacağım, içimdeki intikam ateşi asla sönmeyecek,
sadece ailemden değil tüm dünyadan intikam alacağım ant olsun ki.
—Tamam, oğlum
Allah seni hep muzaffer eylesin.
—Sağ ol annem.
Adem artık tam
bir mafya babasıydı, annesinin ölümü onu da daha kötü yapmış, artık Türkiye ona
küçük gelmeye başlamıştı. Elektrik devrelerindeki işlemleri mafyada kullanıyor
istediğini elde ediyordu.
Çok mutlu bir
yaşantıları vardı aile olarak, ağabeyleri ile yazın bir ay yazlığa gidiyorlar,
herkes ortamında mutlu ve huzurluydu, 2000 yılı kara bir bulut gibi geldi, her
şey tozpembe iken çok acılarla doldu. Mustafa bir haftalık tatilden faydalanmak
için eşi ve oğlunu alarak Antalya’ya yazlığa gidiyordu, annesi ile kızı
Hilal’de İstanbul’a ağabeylerine gidiyorlardı. Her şey hazırdı arabaya binerek
yola çıktılar.
Nazan yurtta
uğraşıyordu, yıl 2000 artık geçmişi unutmuş hayatına bakıyordu, bir telefon
çaldı acı acı, telefonu heyecanla açtı.
—Alo buyurun
ben yurt müdürü Nazan.
—Nazan Hanım
beni hatırladınız galiba hani ben sizi okulda tehdit etmiştim, Serdar intihar
etti, şuan yoğun bakımda Adana Numune hastanesindeyiz yalvarırım gelirmisin,
Allah rızası için.
—Durumu ne
Serdar’ın yalvarırım söyleyin.
—Doktor umut
yok dedi en fazla bir gün içtiği ilaçlar kanını zehirlemiş yalvarıyoruz gel.
—Tamam
geleceğim.
Nazan olduğu
yere yığıldı sanki dünya başına yıkılmıştı, kendini toparladı hemen hazırlanıp
ilk uçakla Adana’ya hareket etti, bir taksi ile Numune hastanesine geldi,
herkes yaşlı gözlerle Nazan’a bakıyordu, Serdar’ın abisi olduğunu söyleyen biri
yanına yaklaştı.
—Affet bacı
bizi affet çok yanlış yaptık sizin sevginizin büyüklüğünü anlayamadık,
kardeşimi evlendirerek ölümüne sebep olduk. Serdar’ı yarım saat önce kaybettik
bu notu sana yazmış intihar etmeden önce, aşkınızın sebebi biz olduk.
—Ne diyorsun
olamaz Serdaaaaaaaaaaaaaaaaar bırakma beni yalvarırım ben sensiz yapamam.
Sonra koşarak
yattığı odaya daldı, sevgisi aşkı boylu boyunca yatıyordu, bir anda
hıçkırıklara boğuldu, sonrasında yüreği bu acıya dayanamadı olduğu yere
bayılmıştı, hemen doktor yetiştirerek muayene etti, sonrada onu hastaneye
yatırdılar.
Mustafa hızla
yol alıyordu, Mersin Yenice yakınlarına gelince birden direksiyon hâkimiyetini
kaybetti, ne yaptıysa toparlama yamadı, Hatice olanca gücü ile bağırıyordu.
—Mustafa
dikkaaaaaaat et.
Bu eşinin
duyduğu son sesiydi gerisini hatırlamadı, araç üç takla atmış biricik eşi ile
oğlu olay yerinde vefat etmişti, kendisini de yaralı olarak etraftan yetişen
vatandaş Adana numune hastanesine getirdiler. Olayı duyan ağabeyleri kızı
ablası hemen Adana’ya dönmüşler, eşi ile oğlunun cenazelerini kaldırmışlar
umutla Mustafa’nın iyileşmesini bekliyorlardı.
Kaderin
cilvesi bir zamanlar mutlu olan Mustafa ile Nazan aynı odada birbirlerinden
habersiz yatıyorlardı, ne mutluluklar yaşamışlardı, ne güzel günlerdi o günler.
Oda bulamadıkları için aynı odada yatıyorlardı. Her ikisinin ailesi de
hastalarına sevgi ve şefkatle bakıyordu. Üç gün yattıktan sonra Nazan ailesi
ile gözyaşları içerisinde Malatya’ya döndü, giderken yan tarafta yatan
Mustafa’ya şöyle bir baktı.
Aradan üç
hafta geçmişti Mustafa hala baygın vaziyette yatıyordu, hala kendine
gelememişti. Gürsel, Furkan ağabeyleri her gün bekliyorlardı umutla
kardeşlerini, annesi üzüntüden kan ağlıyordu, biricik kızı Hilal hem üzüntülü
ağlıyor hem de dua ediyordu babasına. Dördüncü haftanın başı Salı günüydü,
Gürsel ile Furkan kardeşlerinin başındaydılar, kötü haberi kim verecekti Mustafa’ya,
bunları düşünürken kardeşleri hafifçe gözlerini açtı, etrafına bakındı sanki
birilerini arıyor gibiydi.
Mustafa tekrar
bayıldı, çarşamba günü gözlerini tekrar açtı yine etrafına bakındı sanki
birilerini arıyordu, ağabeyleri birbirinin gözlerine baktı kimsede ses yoktu,
öğlen görüş anında annesi, ablası, yengesi kızı sevdiği herkes yanındaydı ama
onun aradığı eşi canı oğluydu. Annesi gözleri dolu dolu baktı oğluna, nasıl
söyleyecekti bilmeden. Mustafa ile annesi göz göze geldiler, annesinin gözünden
akan iki damla yaş her şeyi anlatıyordu, gözleri doldu kendini tutamadı
ağlamaya başladı, herkes de kendisi ile ağlıyordu.
Mustafa bu
acıya dayanamadı tekrar bayıldı, iki gün sonra tamamen kendini toparladı, yine
başında herkes vardı, annesini aradı gözleri, hemen yanına geldi, gözleri
kızarmıştı ağlamaktan annesinin,
—Oğlum canım
sakın ha kendini heba etme, kader yazgı yapacağın bir şey yok acı hem de çok
büyük ama başka çaren mi var.
—Mustafa
kardeşim biz hepimiz buradayız yanındayız, ağla ama sakın ha birde bizi kardeş
acısı ile yıkma kendini heba etme.
—Mustafa sen
benim kardeşimsin canımsın senin kadar bizde üzgünüz keşke diye cem ama olmuyor
olmazda ne olursun bizi birde sen yıkma senin acına asla dayanamayız.
Mustafa
kalbinin yerinden söküldüğün hissetti, sonra hıçkırarak ağlamaya başladı, tüm
aileside kendi ile ağlıyordu, şev katla kızına sarıldı göz kaşları kırmızı kana
dönmüştü. Hatice’m dedikçe içi kan ağlıyor, hıçkırıkları ta dışardan duyulmaya
başlamıştı.
—Mustafa canım
kardeşim yeter yapma bak hepimizi heba ettin, zaten yıkıldık birde sen yıkma
yalvarıyorum, hepimiz hep yanındayız, sende bizim hep yanımızda oldun, bizde
senin kadar acı çekiyoruz ama kader yapacağımız bir şey yok. Canım kardeşim.
—Ağabey ölmek
istiyorum ne olursun sen yap bunu bana yaşayamam ben Haticesiz.
—Kardeşim
gülüm yaşamak zorundasın sende bizde mecburuz buna bak ablanda kızında sana
muhtaçlar onlarda biz ne yaparız sensiz. Hadi kendini toparla acın büyük ama
başka çaren yok ayakta durmak zorundasın, seni annen yetiştirdi tek başına
böyle acılar seni yıkmamalı.
—Yapamıyorum
ağabey yapamam ben onsuz olamam yaşayamam neden anlamıyorsunuz.
—Baba
babacığım ya ben ne yapacağım sende olmasan ne yaparım o zaman önce benide
annemin yanına göm sonra sen ne yaparsan yap unutma zaten yetimim birde sen
öksüz koyma buna dayanamam canım babam benim hayatta senden başka kimim var
söylesene beni sen teselli edeceğine kolayı seçip bırakacak mısın söyle.
—Kızım canım
kıyamam sana, tek tutanağım sensin sende beni bırakma o zaman.
—Babam canım yaşadığım
sürece yanında olacağım söz baba.
—Tamam, kızım
peki sende kendine dikkat et, birde canım seninle yanmasın.
—Peki, babam
peki söz kendime dikkat edeceğim.
Herkes sırayla
sarılıp Mustafa’yı öptüler baş sağlığı dilediler, herkesin üzüntüsü gözlerinden
okunuyordu. Acı olayın üzerinden üç ay geçmişti, Mustafa artık ayaktaydı, eve
dönmüştü, Adana Bölge müdürlüğü her konuda yardımcı olmuştu, şimdide idari izin
kullanıyordu. Hala gidip eşini ziyaret etmemişti, aklına geldi giyindi eşine
canına ruhuna gidiyordu.
Adana asri
mezarlığına Nazan’da gelmişti oda aylar sonra Serdar’ı ziyaret edecekti.
Mustafa eşinin mezarına geldi taşı okuyunca gözleri doldu, hıçkırıklarla
ağlamaya başladı, taşta Adana/Yüreğir/Yavuzlardan Or. Müh. Mustafa Onbaşıoğlu
eşi Hatice hatun ruhuna el fatiha, diğer taşta da yine
Adana/Yüreğir/Yavuzlardan Or. Müh. Mustafa oğlu Hamza Onbaşıoğlu ruhuna el
fatiha yazıyordu. Nazan’da aradığını bulmuştu aşkınına fatiha okurken birden
gözleri yan tarafa kaydı biri hıçkırarak ağlıyordu, bu ağlayan kişi Numune
hastanesinde aynı odada yattığı kişiydi.
—Başınız sağ
olsun eşiniz mi?
Adam başını
bile kaldırmadan birinin oğlu diğerinin de eşi olduğunu söyledi, Nazan baktı ki
adam konuşmak istemiyor, hemen uzaklaştı. Kader onları üç kez karşılaştırmıştı,
birinde sarıçamda piknikte, birinde hastanede aynı odada birde burada. Mustafa
yıkılmış bir halde mezarlıktan çıktı, kendini toparlayarak arabasına binip evin
yolunu tuttu. Kapıyı bu kez annesi açmıştı ona sarılarak ağlamaya başladı.
—Anne
dayanamıyorum artık yıkıldım onsuz yapamıyorum.
—Tamam, oğlum
gidelim buralardan Ankara’ya gidelim oraya yerleşelim.
—Peki,
anneciğim hemen gidelim.
Adana Orman
bölge Müdürlüğüne gelen Mustafa Ankara’ya tayin isteğine ait dilekçesini verdi,
herkes hak veriyordu ama onu da kaybetmek istemiyorlardı. Mustafa oturdukları
daireyi sattı, Adana’da teyzenin oturduğu iki katlı evden başka hiç bir şeyleri
kalmamıştı. Ankara’dan tayin emri geldi, tüm hazırlıkları yaparak taşındılar.
Ankara Demet
evlerde oturuyorlardı, taşınalı üç ay olmuştu, yeni yere çabuk alıştılar,
Mustafa işe gidiyor, nine torunda evde kalıyorlardı. Orman Genel müdürlüğü
kendi bünyesinden seçmece altı kişilik bir müfettiş gurubu kurmayı
kararlaştırmıştı. Bunun için bir sınav yapmayı uygun gördü, bu sınava Mustafa’yı
da dâhil ettiler, Bu seçilen kişiler an az Müdürlük yapmış sicili temiz kişiler
arasından bulunmuş 150 kişiydi. Sınav yapıldı çeşitli uğraşların sonunda 6
kişilik gurup seçilmişti. Seçilen bu kişiler çeşitli imtihanlardan geçti ve
müfettişlikleri onaylandı bu 6 kişiden biride Mustafa’ydı.
—Arkadaşlar
hepinizi tebrik ediyorum, siz özel seçilmiş altı kişisiniz, sizi yalnız ben,
genel müdürümüz ve sayın bakanımız biliyor, görev için kimliğinizi
saklayacaksınız, göreviniz Bakanlığımız adına hak ve hukukumuzu korumanız,
polise destek olmanız, davalarda gerçeği araştırmanız, doğruyu bulmanız.
Bunları yapacağınızı biliyoruz, şimdi Bölge Müdürlükleri olarak Türkiye’yi
bölgelere böleceğim, Akdeniz Mustafa beyin Karadeniz Ali beyin, … Herkes
bölgesini anladı değilmi.
—Akdeniz Muğla
ile Adana arası sanırım.
—Hayır,
Mustafa Bey Akdeniz Kahramanmaraş’ıda kapsıyor, yani Muğla, Mersin, Antalya,
Adana ve Kahramanmaraş bölge müdürlükleri sınırları size ait.
—Oldukça büyük
bir bölge değilmi Sayın Müdürüm.
—Biliyorum ama
sizin zengin tecrübeniz var onun için hem en büyük hem de en zor bölgeyi size
verdik, eminim ki altından kalkarsınız.
—Güveninize
teşekkür ediyorum, elimden geleni yapacağım bilmiş olun.
—Her birinize
tam hazırlanmış bir oda verilecek, görevlendirme direk tarafımdan size
bildirilecek, herkes görev bölgesinde iken gelen yeni görevlendirme anında
bulunduğunuz Bölge Müdürlüğüne gönderilecektir, Genel müdürlüğümüz maddi olarak
tüm imkânını size sunacak, yeter ki siz görevinizde sadık ve başarılı olun. Birde
görevlendirme anında odanızı kapatın kimse girmesin, tüm bilgilerinizi not
edin, anlaşılmayan bir şey varmı yâda sorusu olan.
—Biz emri
saydığınız üç kişiden alacağız başka kimse bize müdahale edemez değimli?
—Evet, siz
direk bana, Genel Müdürümüze ve sayın bakanımıza bağlısınız.
—Sadece
vatandaş şikâyetleri ilemi ilgileneceğiz başka görevimizde varmı?
—Elbette var
Bölge Müdürlüklerinin maddi durumlarını da kontrol edeceksiniz, herhangi bir
yolsuzluğa meydan verilmemesini de istiyoruz.
—Diyelim ki
ben verilen bir görevi çözemedim, ne olacak?
—Böyle
durumlarda birbirinizden yardım alabilirsiniz, iki kişi hatta üç kişi bile
olabilirsiniz.
—Görevin
dışında nerde nasıl vakit geçireceğiz?
—Hepinizin
özel cep numarası olacak, sadece benim bildiğim, bunun için gerekli bütçe
ayrıldı, sizden yalnız ben sorumluyum, görev dışında ister buraya gelir zaman
geçirirsiniz, istersinizde benim haberim olduğu zaman evinizde durabilirsiniz,
size kimse karışmayacak hesap sormayacak.
—Peki, Müdürüm
anlaşıldı, her şey.
—Sıkıştığınız
zaman direk bana müracaat edersiniz gereğini beraberde yaparız, sizin
başaracağınızı biliyorum, kolay gelsin hepinize.
—Sağ olun.
—Sağ olun.
—Sağ olun.
—Sağ olun.
—Sağ olun.
—Sağ olun.
Yeni görevinde
oldukça başarılıydı Mustafa, hem görevini yapıyor hem de kafası dağılıyordu,
kendini kaptırmış, durmadan göreve gidiyordu, belki böylelikle kendini
toparlayabilirdi. Mustafa 2002 yılında biricik kızı Hilal’ı gelin etti, aynı
sene biricik annesi de vefat etmişti, şimdi hayatta tamamen yalnızdı. Kızı canı
İstanbul’a yerleşti, abisi Furkan’da İstanbul’daydı. Ankara’da sadece kendi ile
ablası vardı, Gürsel’de Adana’da kalmıştı.
Nazan yurtta
uğraşıyor geçmişi unutmaya çalışıyordu, ama kolaymıydı o aşkı unutmak,
yaşadıklarını bir kenara atmak, ama yapacağı bir şey yoktu. Tüm enerjisini
yurda ve ailesine verdi, bu arada kardeşleri de okullarını bitirmiş görev için
tayin bekliyorlardı. Sevinç hemşirelik okulunu bitirmiş, Malatya tıp
fakültesinde işe başladı, Serpil hâkim olarak ilk görev yeri Adana’ydı. Nazan
aynı yurttun Adana şubesine kız kardeşi ile gittiler, bir ev tuttular, kader
yine onu Adana’ya getirmişti. Her gün Serdar’ı ziyarete gidiyordu sanki onu bir
türlü unutamıyordu tam iki yıl Adana’da kaldılar. Serpil’in tayini Malatya
merkeze çıkınca Nazan’la beraber tekrar döndüler, yine yurt müdürlüğü yapıyordu
hem de oldukça başarılıydı.
Sevinç ve
Serpil iki kız kardeş ablaları Nazan’ın yardımı ile sevdikleri kendi seçtikleri
kişilerle evlendiler. Nermin’de ilköğretim öğretmeni oldu oda istediği seçtiği
biri ile evlendi, üç kız kardeşin mutlu olması Nazan’ı oldukça sevindirmişti.
Onların mutlu olması istedikleri ile evlenmesi için neler yapmıştı, hatta
babası ile karşı karşıya bile gelmişti. Maddi olarak iyice rahatlamışlar,
Malatya’nın en güzel semtinde şahane bir daire daha aldılar artık dört tane
evleri vardı, Antalya’da çok güzel birde yazlık almışlardı, birde lüks bir
araba tamam, tam varlıklı sosyete bir aile olmuşlardı.
Nazan’ın
babası Mehmet Bey ile annesi Sevgi hanımda emekli olmuş artık emekliliğin
keyfini çıkartıyorlardı, mutsuz olan sadece iki kızları vardı, Fikret tıp
fakültesini kazanmış okurken ruhi depresyona girmişti, artık tam bir akıl
hastasıydı, hiç yalnız bırakmaya gelmiyordu.
2003 yılının
temmuz ayı gelmişti, Nazan ailesi ile Antalya’ya tatile gidiyordu, Mustafa’da
Ankara’dan tatile geliyordu. İkili aynı saatlerde Antalya’ya girdiler ama
birbirlerinden habersiz, kaderin onlarla oyun oynadığını bilmeden, tatil
yerlerine varmadan son ışıklarda iki sininde arabası yan yana durdu, hiç
birbirlerinin dikkatini çekmediler, birbirlerine bakmadılar bile, Mustafa
direksiyonda oturanın bayan olduğunu bile fark etmedi, ışığın yanmasıyla yol
almaya devam ettiler.
Mustafa
kalacağı tatil evine gelince arabasından indi, eşyalarını alıp eve doğru gitti,
içeri girmesiyle hıçkırarak ağlaması bir oldu. Yıllar önce eşi annesi ve
çocukları ile gelmişti ne eğlenmişlerdi hepsini tek tek hatırladı, şimdi ise
yapayalnızdı, kendini toparladı üzerini değiştirerek denize girmek üzere dışarı
çıktı. Nazan’da kalacağı eve gelmişti ailesiyle araçtan inip eve gittiler,
bayağı yorulmuştu, hemen üzerini değiştirip bir duş aldı sonrada yatağın
üzerine uzandı öyle uykuya dalmıştı.
Antalya’da her
ikisi de 15 gün kaldılar, birbirlerinden habersiz, hiç konuşmadan, defalarca
yan yana karşı karşıya geldiler ama tek kelime bile etmediler. Hayatın en garip
cilvesi ne Mustafa Nazan’ı, nede Nazan Mustafa’yı merak bile etmemişti, birinin
aklından Hatice diğerinde aklından Serdar çıkmamıştı.
Kaderin
bunlara artık yüreği acımaya başlamıştı, bu iki gönlü yaralı insanı
karşılaştırmanın zamanı gelmişti artık. 2004 yılının ikinci yarısıydı, Mustafa
ve Nazan ilk kez o yıl bilgi saray, msn, ısq, Hotmail Messenger ile
tanışmışlardı. Mustafa kızı Hilal’ın tavsiyesi ile bunları tanımış ve baya bu
işi ilerletmişti, kursa gitti artık çok iyi bir bilgi saray kullanıcısıydı.
Görevin
dışında işi artık bilgi saray msn ısq olmuştu, hemen kendine Asiolgun diye
sayfalar açtı, artık internet dünyasında ismi buydu. Sinop’tan Sevgi diye bir
bayanla yazışmaya başladı, hem de tam üç ay, üç ay sonra Sinop’a gitti yüreği
küp küp ediyordu, Sevgi ile ilk karşılaştığında şok oldu, bayanın kendine
dediğinin hiç biri uymuyordu, hemen oradan kaçarcasına ayrıldı. Ama hala
buradan umutluydu, kendi kendine hem geziyorum hem de yeni kişilerle tanışıyorum
dedi.
Sinop
yenilgisinin arkasından bir yenilgide Ankara’dan aldı, ama hala bu işi
bırakmadı, arkasından Kahramanmaraş’ta birisini buldu oda olmadı, tam umudu
yitirdiği sırada Mersin’den Hülya ile tanıştı. Hülya kendisinden iki yaş büyük
evlinmiş ayrılmış tek oğlu bulunan bir asker kızıydı, iki ay yazıştılar,
telefonla görüştüler ve daha fazla dayanamayıp Mersin’e gitti. Hülya onu
terminalde karşıladı, el ele kol kola gezmeye başladılar, sahil boyunda
dolaşıyorlardı.
—Sana eski
eşini unuttura cam, seni canımdan çok seveceğim.
—Bende sana
unuttura cam canım, çok mutlu olacağız.
—İnşallah
canım biliyor musun kızınla da konuştum, çok sevindim görüşlerine çok akıllı
aynı senin gibi.
—Sağ ol eeee
nede olsa babasının kızı.
Her şey
başlarda çok iyi gidiyordu, Hülya’nın evine geldiler babası ile tanıştılar,
akşama kadar konuşuldu, akşam olunca, Hülya’nın babası Mustafa’yı kalacağı
otele götürdü, gece saat 10 olmuştu. Hülya gece babasının haberi olmadan tekrar
gelip Mustafa’yı otelden aldı, kendi evlerine gittiler. Yıllar sonra bir
kadınla tanışan, yılarca yaşamadığı özlemi Hülya ile yaşayan Mustafa biraz
mahcup birazda sıkılıyordu, sanki eşi hayatta ve ona ihanet etmiş gibi suçluluk
duydu. İki gün rüya gibi geçti otel ev her şey mükemmeldi, ayrılık saati gelmişti.
—Canım hiç
düşünme tekrar geleceğim ve en kısa zamanda senle evleneceğim.
—Biliyorum
bende evleneceğim yıllar sonra sevgiyi senle tattım.
—Adana’ya
gideceğim sonrada Ankara’ya dönerim, seni sık sık telle ararım, bak sakın
üzülmeni istemiyorum.
—Tamam,
Mustafa her şey istediğimiz gibi olacak.
Mustafa
Adana’ya doğru yol alırken Hülya’yı bir daha göremeyeceğini bilmiyordu,
Adana’ya gelince hemen eşine gitti gözyaşlarına hâkim olamamıştı yine.
Mezarlıktan çıktı cep telefonu çaldı arayan Hülya’ydı.
—Selam Mustafa
seninle konuşmamız gerek.
—Buyur seni
dinliyorum.
—Bak bu iş
bitti neden nasıl diye sorma ben senle yapamam hepsi bu.
—Bu ne demek
Hülya?
—Sadece
bittiğini bil başka bir şey sorma, beni anla işimi zorlaştırma telimi sayfamı
sil, bitti işte yapamam senle sen daha iyilerine layıksın inşallah aradığını
bulursun, hoş çakal.
Telefonun
kapanması ile Mustafa şoka uğramıştı, hemen kendini toparladı ve Ankara’ya
doğru yola koyuldu. Birkaç gün odasına bile girmedi yine ummadığı bir yenilgi
daha almıştı. Yine dayanamadı birini aradı, yine Mersin’den çıkmıştı bu kez
ismi Nihal olan muhasebeci bir bayanla yazışmaya başladı. Artık öylesine vakit
geçirmek için yazıyordu hoş sohbet derken yine etkilendi.
Nihal’da
olmadı arkasından yine Mersin’den Meral’le tanıştı oda olmadı, artık kendisinin
buradan umudu kalmamıştı, yengesine ablasına kızına söyledi ben bulamıyom
sizler uygun birini bulabilirseniz bakarım diye haber verdi.
Nazan o sabah
daha mutlu huzurlu olarak işe gitmeye hazırlanıyordu, kahvaltısını yaptı üzerini
giyindi, annesi ile babasının duasını alarak arabası ile yola koyuldu. İşe
geldiğinde odasında 35 yaşlarında biri bekliyordu.
—Merhaba Nazan
Hanım ismim Murat 37 yaşındayım iki sene önce eşimi kaybettim, iki çocuğumla
ortada kaldık, hakkında ufak bir araştırma yaptım, her şeyinle kabulüm sizinle
evlenmek istiyorum sizde kabul ederseniz.
—Siz ne
diyorsunuz durun ben pek anlamadım.
—Anlamayacak
pek bir durum yok, sizinle evlenmek istiyorum iki çocuğum var, maddi durumum
çok iyi hepsi bu.
—Damdan düşer
gibi bu ne dur sakin ol önce bir düşüneyim, birkaç gün sonra haber veririm sana
şimdi gidin burası iş yeri.
—Peki,
bekliyorum, size kolay gelsin.
—Sağ olun
uğurlar olsun.
Hiç böyle bir
şey beklemiyordu acayip oldu, adam gafil avlamıştı, yok olamazdı iki tane çocuk
asla diye içinden geçirdikten sonra kendisini işe verdi. Aradan iki gün
geçmişti yine işe geldiğinde adam iki çocukla karşısında duruyordu bu kez daha
da afalladı.
—Ya özür
dilerim üç günü bekleyemedim işte çocuklarım cevabınızı bekliyorum ne düşünüyorsunuz.
—Ya siz
şaşırdınız mı benim bir ailem var, her şeyin yolu yordamı var eğer gerçekse
niyetiniz ailemden istersiniz gerisi kısmet ben sana ne diyeyim şimdi ne desem
olmaz, en iyisi siz babama gidin.
—Peki, ben
sizi kabul etti kabul ederek babanıza gidiyorum, size kolay gelsin görüşmek
üzere.
Adam yine
şaşırmıştı Nazan’ı, ya ne yapışkan biri diye düşündü yine olmaz diyordu,
nasılsa babası vermeyecekti. Akşam eve geldi babası onu kapıda karşıladı, çok
sinirli ve kızgındı.
—Ya kızım sen
delimisin? Ne demek iki çocuklu senden genç birini kabul etmek asla kabul
edemem.
—Ya baba sakin
ol önce beni dinlesene.
—Neyi
dinleyeyim adam gelmiş senin kabul ettiğini söylüyor bense formalite cevap
verecekmişim ben kimim ya sen beni bunamı layık görüyorsun.
—Ya baba beni
dinlesene biraz lütfen ya babaaaaaaaa.
—Bağırma bana
senin neyini dinleyeyim, en akıllı yaptığın iş işte bu iki çocuklu bir adamla
evlenmek yeter.
—Peki, baba
sen bilirsin evet ben istiyorum varmı itirazın yeter artık bir gün bizi
dinledin mi, adam yerine koydun mu, biz insan değimliyiz bizim fikrimiz yokmu
neden böyle despotsun, oğlun olmadıysa benim ne suçum var, biz insan değilmiyiz.
—Tamam, kızım
ne bok yersen ye ben yokum Allah kahretsin.
—Etsin sende
kurtulursun babaaaaaaaaaa.
Bu kavgadan
sonra Nazan babası ile konuşmuyordu, Murat’la da kendi aralarında bir nişan
yaptılar. Yıllar sonra bilmiyordu bu hissettiği sevgimiydi yoksa acımamı hala
çözemedi. Nişandan sonra üç hafta geçmişti, bir gün işyerinde iken Nazan üç
tane kadın geldi, dışarıda çalışan görevliye hitaben.
—Burada Nazan
diye biri varmış nerde o?
—Şu an
odasında, odası burası buyur.
—İyi günler
Nazan sizmisiniz?
—Evet benim
—Biz kimiz
biliyor musunuz? Murat’ın dostları arkadaşları hatta yatak arkadaşları canım,
onu sana yar etmeyiz, ondan uzak dur, o bizim her şeyimiz sen temiz bir
insansın.
—Gidin buradan
defolun bakın polisle atarım sizi çıkın defolun.
—Kızma
hahhahhaaaaaaaaaa Murat bizim.
—Gidin defolun
Murat adi herif bunlarda kim neden yolladın? Defoluuuuun.
Sese yurttun
sahibi de geldi, adamda şaşırmıştı bu alafunga bayanlarda kimdi, Nazan’a sert
sert baktı, hesap ver kim bunlar dercesine. Nazan kendini toparladı bayanlarda
tek tek çıkmaya başladı arkalarından baka kaldı. Patronda çok bozulmuştu,
kızgın bir şekilde odasına gitti. Nazan cepten hemen Murat’ı aradı.
—Alo Murat
bana yolladığın o bayanlar kim Allah kahretsin seni rezil ettiler işyerimde
beni söyle onlar kim üç tane bayan kaltak giyimli üç bayan utanıyorum senden.
—Ya sakin ol
önce ben yollamadım onları, nişanlandığımı duyunca kendileri geldi, valla ben
yollamadım.
—Sen
tanıyorsun onları, senin malların ha yoksa beni de onlardan mı sandın, nefret
ediyorum senden.
—Ya senden
önceki küçük ilişkilerim onlar, erkek değilmiyim arada sırada olacak hem unutma
ben dulum zaten.
—Sus adi herif
birde utanmadan konuşuyorsun her şey bitti, seni görmek bile istemiyorum.
—E be senle mi
uğraşa cam biterse bitsin, salak karı kendini bir bok sanıyor, yaşlı bunak
defol git, bir daha da karşıma çıkma sanki senle evlene cem de.
Bu telefon
konuşmasından sonra Murat’la olan nişanda bitmişti, patronda bu olaydan sonra
işine son verdi, neden diye defalarca kendi kendine sordu, şimdi eve nasıl
gidecek babasının yüzüne nasıl bakacaktı, biliyordu ki babası bu olayı çok
uzatacak kendi haklılığını söyleyip duracaktı. Aynen dediği gibi oldu babası
haftalarca bu olayı yüzüne vurdu durdu.
Adem artık
Türkiye’de devrimi tamamladım artık dışarı açılmalıyım diye düşünerek yurt
dışına çıktı. Şöhreti kendisinden önce gitmişti, dünyanın dört bir yanında
artık tanınıyor büyük baba diye hitap ediliyordu. Dünya başına acımasız gaddar
çok uyanık bir bela almıştı. Her gittiği yerde peşine düşüyorlar ama hiçbir
suçlama yapamıyorlardı hakkında ne bir delil nede suç unsuru vardı. Ne yapsalar
yanına yaklaşamıyorlar, o ise istediğini elde ediyor polisle kedinin fareyle oynadığı
gibi oynuyordu.
Mustafa
dairede otururken bir arkadaşının tavsiyesi üzerine Fiber âlem diye bir sayfa
ile tanıştı, hemen kaydını yaptı, resmini yerleştirdi ve sil ver üye olarak
kendine arkadaş aramaya yeniden başlamıştı. Önce İzmirli Nur, sonra Mersinli
Aynur, Yine Mersinli Sevgi, Adanalı Aydan, Gaziantepli Hülya ile yazıştı ama
hiç birini götüremedi, hepsinden de sudan bahanelerle ayrıldı.
Nazan her
şeyden umudunu kesmiş artık sevgi ve aşk istemiyordu, oda fiber âlemle tanıştı
son bir umut diyerek resimsiz kayıt yaptı, ama hiç umudu yoktu onunda. Mustafa
akşam eve gelmiş yemek çay derken gece saat 11 oldu, önünde duran bilgi sarayı
açtı, fiber âleme girdi, arama özelliklerinden 38–45 yaş arası, Malatya özelliklerine
girerek arama tuşuna bastı, karşısına sadece Medcezir44 rumuzlu bir bayan
çıktı, hemen sohbet tuşundan sohbete başladı.
—Selam ben
Mustafa yeniden sevgi arıyorum ilgilenirseniz sizi bekliyorum.
—Selam bende
Nazan ben sevgiye inanmıyorum onu kaybedeli yıllar oldu.
—Yapmayın
sevgi asla kaybolmaz, hadi msn ye gelin orda görüşelim.
—Siz çok
hızlısınız hemen msn olurmu?
—Neden olmasın
istemeseniz beni engellersiniz size ulaşamam ne manisi olacak ki?
—Peki, yazın
bakalım msn yi Nazan_6744@ bekliyorum,
—Hemen
geliyorum, az müsaade.
Mustafa kayıt
işlemini bitirerek yazmaya başladı.
—Selam ben
Mustafa Onbaşıoğlu
—Selam bende
Nazan Atik
—Memnun oldum.
—Bende memnun
oldum.
—Bakın Nazan
Hanım açık ve dürüst olalım sizden tek isteğim bu, yalansız bir sevgi için yalan
olmamalı.
—Elbette yalan
olmasın bende istemem halim neyse durumum o olacak
—Bakın buna
sevindim, isterseniz kendimi biraz tanıtayım.
—Elbette buna
memnun olurum.
—İsmim Mustafa
kamu kurumunda memurum, aslım Adana/Yüreğir’denim, 2000 yılında Ankara’ya
geldim.
—Benim ismimde
Nazan Atik insan psikoloji okudum, vekil öğretmenlik yaptım dört ay öncesine
kadarda yurt müdürlüğü yapıyordum, aslımda Malatyalıyım, şimdi evde oturuyor
kafamı dinliyorum.
—2000 yılında
eşimi kaybettim, 2002 de annemi, 2003 dede babamı, şuan yalnızım, İstanbul’da
evli bir kızım iki tane torunum var.
—Maşallah
dedesiniz de ha, ben hiç evlenmedim ailemle yaşıyorum, annem babam bir kız
kardeşimle birlikte yaşıyorum kız kardeşimin psikolojik rahatsızlığı var.
—Geçmiş olsun.
—Sağ olun, aile
yapınız nasıl?
—Ben dört
kardeşiz aynı anne ve babadan, ayrı anneden de sanırım 12 kişiyiz, iki abım var
biri sınıf öğretmeni Adana’da, biri Subay şuan Binbaşı İstanbul’da kızımla,
ablam dershanede çalışıyor şuan burada.
—Desenize bir
siz okumadınız, anca devlet memuru oldunuz.
—Hayır, bende
okudum, ben orman mühendisiyim, şuan Orman Genel Müdürlüğünde görev yapıyorum,
siz psikologsunuz sanırım.
—Evet, öyle
sayılır ama ben devlet dairesine giremedim.
—Anlıyorum,
ben emekliliğimi de hak ettim istediğim an ayrılabilirim.
—Ne güzel
benim emekli olabilmem için sigortadan 7 yıl gerekli.
—Anlıyorum,
sizinle tanıştığıma gerçekten çok memnun oldum, görüşmek konuşmak isterim,
sizce de sakıncası yoksa.
—Elbette
sakıncası yok, yalansız dürüst sohbet ettiğiniz sürece, birde sakın özellere
girip sapıtmazsanız.
—Korkmayın
böyle bir niyetim yok ben sadece yıllar önce kaybettiğim sevgiyi yeniden
arıyorum, gece bayağı geçti isterseniz yarın görüşelim.
—Tamam, iyi
geceler bende memnun oldum tanıştığımıza, iyi geceler kolay gelsin.
—Size de iyi
geceler kendinize iyi bakın by.
Mustafa bir
acayip olmuştu, yıllar sonra gözleri ilk kez mutlulukla gülüyordu, hemen
etkilenmişti, şimdi içini bir korku salmıştı, Nazan gerçek miydi yoksa
aldatmacamıydı, kendini işletiyorlar mıydı? Nazan ondan farksızdı, oda bir
takım şüpheleri vardı, ne yaptıysa Serdar’ını unutamamıştı, acaba diye içinden
geçirdi şimdi sabah nasıl olacaktı, bunları düşünerek uykuya daldı.
Sabah saat
altıda kalktı yiyenini okula götürecek sonra, sabah sporunu yapacak ve
kahvaltıdan sonra bilgi sarayını açacaktı, bu arada da babası gitmiş olacaktı.
Büyük bir heyecanla bilgi sarayını açtı, msn ye girerek baktı, akşamki adam
daha yazmaya başlamadan arka arka yazmaya başladı.
—selam Nazan
Hanım nasılsınız?
—Sabah
şerifleriniz hayırlı olsun.
—Akşam bu yana
neler yaptınız?
—Durun biraz
ya yavaş olun iyiyim sağ olun siz nasılsınız?
—Bende iyiyim
sizde sağ olun.
—Akşam yattım
sabah kalkarak yiyenimi okula götürdüm spor kahvaltı ve buradayım, şimdide
sizinle sohbet ediyorum, siz neler yaptınız?
—Bende sabah
kalktım, kahvaltı yaptım işe gelerek sizinle sohbet ediyorum.
—Fiber âlemde
profilinizi okudum orda yazdıklarınız gerçekten doğrumu?
—Elbette hep
de kelimesi kelimesine doğru ne o sizi şüpheye düşürecek bir şeymi var orda?
—Hayır, yok,
eğer samimi iseniz gerçekten çok içten ve güzel bir profil.
—Teşekkür
ederim, o sizin güzelliğinizden, şey Nazan acaba resim ve kamara sorsam.
—Erken değilmi
Mustafa Bey dün bir bugün iki çok erkenci misiniz?
—Ya alakası
yok ama sizi merak ettim, tabii siz ne zaman uygun görürseniz, o zaman açın
kamarayı.
—Peki,
anlayışınıza teşekkür ederim.
—Lütfen önemli
değil peki size ben soru sorayım sizde bana böylelikle birbirimizi tanırız
sakıncası yoksa tabii?
—Elbette o
zaman ilk soruyu ben sorayım, bir kadından ne beklersiniz? Yani ne istersiniz
ama sakın cinselliğe girmeyin.
—Elbette
girmem benim bir kadından beklediğim tek şey sevgi sevgi ve yine sevgi başka
bir şey istemiyorum, sevgisini veren bir kadın her şeyini vermiş olur zaten.
—Çok
akıllısın.
—Evet, nede
olsa üniversite okuduk, ben bir şey sorsam.
—Tabii
buyurun.
—Neden hiç
evlenmediniz?
—Evliliğe iki
kez yaklaştım ama olmadı, örgencilik yıllarımda Adana’da biri ile karşılaştım
kars’lıydı çok sevdim ama olmadı 2000 de yaşamını yitirdi, birde burada biri
ile deneyecektim ama adam istediğim gibi çıkmadı, sonrada bir daha denemedim,
daha doğrusu bende sizin gibi sevgi arıyorum ama henüz bulamadım.
—Peki,
anladım, siz bir erkekten neler beklersiniz ya da istersiniz.
—Elbette bende
sevgi istiyorum, dürüstlük hoşgörü saygı bunlar olursa mutlulukta olur.
—Maşallah
başka ne kaldı ki bak siz benden daha akıllısınız.
—Elbette böyle
olmak zorundayım, benim bir özelliğim daha var.
—Durun ben
tahmin edebiliyorum, siz psikologsunuz ya bence mantığınızı her an ön planda
tutarsınız.
—Gerçekten çok
akıllısınız nerden anladınız bunu.
—Bunu anlamak
için akıllı olmaya gerek varmı sence.
—Peki, sizce
sevgi nedir? Tarif edebilirmisiniz Mustafa Bey.
—Nazan Hanım
şu bey hanım laflarını kaldırsak sonrada sevgiyi tarif edeyim, sevgi uğrunda
can vermek, verilen bu cana layık olmaktır kısaca.
—Harika bir
tarih, ama samimi iseniz.
—Samimi
olmayan canının ortaya koymaz Nazan, peki sizce nedir sevgi?
—İki insanın
birbirlerine hiçbir çıkar gözetmeksizin kendi nefsinden daha çok değer
vermesidir.
—Vay be ne söz
tam bir psikologa yakışan değerlendirme tebrik edildiniz Nazan.
—Rica ederim
beyefendi sizin karşınızda ezilmemeye çalışıyorum.
—Yapmayın
lütfen ben eziliyorum çok sert ve çetin bir cevizsiniz, sizle çok uğraşmam
gerek.
—İstemiyorsanız
vaz geçebilirsiniz sizi zorlayan yok ki.
—Yok, da
kalbime söz geçiremiyorum, kalbim ne diyor biliyormusunu?
—Ne diyor?
—Nazan her
şeye değer diyor.
—Çok da
yağcısınız, dün bir bu gün iki siz şimdi âşıkta olursunuz bana.
—Yok ya nerden
anladınız âşık olduğumu ya sizden de bir şey saklanmıyor ha.
—Ya çok
komiksiniz ne zamandır gülmemiştim güldürdünüz beni, demek âşıkta oldunuz bana.
—Dalga
geçmeyin âşık olan ben değilim kalbim durmuyor ki, neyse mesai bitimi yaklaşmış
müsaadenle çıkı yom öğle sonu tekrar görüşebilir miyiz?
—Buradan
sanmamda belki telle görüşebiliriz tabii telimi isterseniz.
—Elbette
isterim.
—Maden âşık
oldunuz vereyim teli istediğiniz zaman ararsınız işte telim…
—Teşekkür
ederim görüşmek dileği ile şimdilik by
—Bende
teşekkür ediyorum size by.
Mustafa teli
hemen kaydetti, sonra bilgi sarayını kapatıp yemeğe çıktı. Aslında bilgi
sarayda bayanlarla konuşmayı artık dalgaya almıştı Mustafa gırgır şamata olsun
diye yazıyordu artık. Daha önce aldığı yenilgiler onu bu yola itmişti, Hülya, Meral,
Nihal, Sevgi onunla sanki kafa bulmuştu, artık oda aynısını yapıyordu.
Lokantaya varınca hemen kendine bir buçuk adana kebap söyledi, yemek gelinceye
kadarda düşünüyordu ne olacaktı, böyle yaşayarak sonunda bir çukur mu
dolduracaktı, gerçi çukur işi yüzde yüzdü de böyle yalnızlık artık ona
dokunmaya başlıyordu.
Nazan hala
bilgi sarayın başındaydı fiber âlemi açarak Mustafa’nın profilini tekrar tekrar
okudu, en çok da şu cümleyi okuyordu zaten bu cümlede tüm profili özetliyordu,
“Ben 46 yaşında yeniden sevgi arıyorum ilgilenen 35–45 yaş arası bayanlar
ciddiyseniz görüşelim.” Peki, Mustafa bu konuda ciddimiydi, bunu düşünürken
annesinin geldiğini görmedi, annesi sessizce arkasından profildeki resme baktı,
sonrada geldiği gibi sessizce dışarı çıktı.
—Mehmet ben
Nazan’ı hiç iyi görmüyorum artık biraz anne baba olduğumuzu bil sekte yardımcı
olsak, biraz kızımızla ilgilensek.
—Ne
yapabilirim gelin şu kızı alın diye ilanmı vereyim Sevgi Allah’ını seversen ben
çıkı yom sen ne yaparsan yap töbe tövbe.
—Aman kaç söz
konusu kız olunca arkana bakmadan kaçıyorsun, akranları nine bile oldular, bu
daha evlenmedi bile hiç düşünüyor musun bu kız ne olacak diye?
—Sen
düşünüyorsun ya yeter anne kız ne gerekirse yaparsınız hadi bana eyvallah,
Arkasına
bakmadan çıktı gitti Mehmet Bey, Sevgi hanım arkasından baka kaldı. Nazan hala
profili okuyordu, ister istemez Serdar ile kıyaslama yaptı, yok ya asla Mustafa
Serdar olamazdı, Serdar bir başkaydı. Profilin bir notu daha dikkatini
çekmişti, “Ben aslen Adana/Yüreğir’denim ama görev için 2000 yılında
Ankara/Demet evlere geldim.”, 2000 yılı kendi gibi Mustafa’nın da acı yılı
olmuştu demek.
Nazan birden
durakladı, Mustafa ne demişti soyadına Onbaşıoğlu, hani Adana’da mezardayken
bir adam durmadan ağlıyordu taşta da Hatice Onbaşıoğlu yazıyordu acaba bu adam
omuydu, hani sorduklarına ağlayarak cevap veren adam yok ya dedi kendi kendine
o daha kiloluydu, neyse diyerek tekrar profili okumaya başladı.
Mustafa tekrar
mesaiye dönmüştü bilgi sarayı açtı, msn yi açarak şöyle bir bakındı, Nazan hala
ordaydı, odadan çıkıp bir arkadaşının yanına çay içmeye gitti. Aradan bir saat
geçmişti tekrar geldiğinden Nazan’dan bir sürü mesaj aldığını gördü.
—Selam
nasılsınız Mustafa Bey
—Alo orda
mısınız?
—Hey galiba
siz benle görüşmek istemiyorsunuz, telimi verdim aramadınız bir kere.
—Oysa ben sizi
çok samimi sanmıştım.
—Rahatsız
ettim çok özür dilerim kendinize iyi bakın by.
Mustafa
kendini tutamayarak bir kahkaha bastı, sonrada mesaj yazmaya başladı.
—Selam Nazan
nasılsın ya özür bir arkadaşta çay içiyordum.
—Selam ama
Mustafa Bey msn açık iyiyim siz nasılsınız.
—Msn açık
bırakıp çıktım, doğrusu açık olup olmadığınıza bakmadım, özür dilerim,
sanıyorum ben değilde siz bana âşık oldunuz.
—Bak
kızdırmayın çıkarım ha sadece merak ettim suçsa özür dilerim bir daha yapmam.
—Ya anlasanıza
şaka yaptım birde ilk kez birinin merak etmesi tuhafıma gitti, doğrusu 7 yıldır
kimse merak etmiyor da.
—Hemen
şımarmayın bende merak etmedim, ya siz çok kendini beğenik birisiniz galiba,
acaba yanılıyor muyum.
—Sizde çok
açık sözlüsünüz maşallah, evet ben şımarık biriyim annem babam olmadığı için
şımarık yetiştirmiş bu benim suçum değil ki.
—Belli şımarık
olduğunuz, şimdi bir şey daha desem daha da şımarırsınız.
—Söyleyin
profilinizi defalarca okudum, hayran kaldım içtenliğinize.
—Teşekkür
ederim eh işte yazdık bir şeyler.
—Mustafaaaaaaaaaaaaaaaaaa
kızdırıyorsun beni.
—Tamam ya ne
bağırıyorsun birde dövüp sövseydin.
—Yanımda olsan
onu da yaparım, ama sadece söverim buradan, biraz ciddi olurmusun lütfen.
—Peki, buyurun
emrediniz hanımefendi sizi dinliyorum.
—Anlaşıldı
bugün senle konuşamayacağız, görüşürüz kendine iyi bak hoşça kal beyefendi
şımarık kendini beğenmiş, ya adam mühendis olmuş ama adam olamamış by.
Nazan bu
sözleri yazdıktan sonra bilgi sarayını bir hışımla kapattı. Mustafa yaptığını
anlamıştı hemen telden aradı maksadı özür dilemek gönlünü almaktı.
—Selam Nazan
Hanım Ben Mustafa Onbaşıoğlu nasılsınız ya özür dilerim yaptığım çok kabacaydı.
—Haklısınız
çok kabacaydı ama sizin suçunuz yok ki sizi böyle şımarık yetiştirmişler.
—Nazan
yapmayın küçücük bir şaka yapalım dedik ama hattımızı aştık galiba.
—Tamam,
uzatmayalım olan oldu artık konuyu kapatalım, kendinize iyi bakın hoş çakalın.
—Ya durun
telefonu kapatmıyorum ki sizinle konuşmak istiyorum, tamam haklısınız mühendis olduk
ama adam olamadık haklısınız lütfen kapatmayın.
—Bakın bir
daha olursa hiç affetmem bilesiniz, şımarıklılığa hiç tahammülüm yok, herkes de
kendince şımarıktır ama bunu başkasının bilmesine gerek yok.
—Haklısınız,
akşam kamara ile görüşelim mi? Yoksa hala vakti gelmedi mi?
—Tamam,
görüşelim ama bir daha böyle hareketler istemem.
—Peki, daha
dikkatli olacağım söz her şey için teşekkür ederim, şimdilik hoş çakalın.
—Sizde hoş
çakalın kendinize iyi bakın bay.
Artık her gün
görüşüyorlar sohbet ediyorlardı, msn ve cep bazen saatlerce görüşüyor
birbirlerini tanıyorlardı. Tanışalı 15 gün olmuştu, Mustafa her zaman görüşmek
için evine de bilgi saray aldı. Birbirlerine o kadar bağlanmışlardı ki bazen
görüşmeleri sabaha kadar sürüyordu, ama ikisinin de tek korkusu vardı oda
yeniden sevmek, sevgiden çok kaybetmekten korkuyorlardı. Mustafa görüşmeyi
bitirmiş kendi kendine düşünüyordu yoksa o aradı sevgi Nazan’ımıydı, ya onu da
kaybederse birden irkildi ya sahi kaybederse. Nazan’da ondan farksızdı oda
yeniden sevmekten korkuyordu, ya da buda Serdar gibi bırakıp giderse.
Tanıştıktan
sonra 1 ay geçti artık açık açık sevgiden bahsediyorlardı, sanki daha önce hiç
yaşamamışlar yeniden doğmuş gibi mutluydular. Nazan artık gelmesi gerektiğini
yüz yüze görüşmek istediğini söyleyip duruyordu. Orman Genel Müdürlüğü teftiş
için Gaziantep, Adana Kahramanmaraş ve Mersin için bir görevlendirme yaptı,
Mustafa sevinçten uçuyordu, artık rahat rahat ikinci baharından karşısına çıkan
sevgiyi görebilecekti. Müjdeyi Nazan’a verdiğinde oda sevindi.
O gece Mustafa
yola çıktı, ilk durak Mersin olacaktı, iki gün sonra Adana’ya geçecek, sonrada
Gaziantep ile Kahramanmaraş’a gidecek oradan nasılsa Malatya’ya geçerdi.
Mersin’e inince hemen Bölge müdürlüğüne giderek çalışmalara başladı, her
fırsatta da Nazan’la görüşüyordu, Mersin’den sonra Adana’ya geldi iki günde
orda çalışmaları bitirerek, Gaziantep’e gitmeden bir mezarlığı ziyaret etmeye
karar verdi. Mustafa eşinin annesinin mezarının başına geldiğinde telefonu
çaldı, arayan Nazan’dı.
—Selam canım
nerdesin? Kaç gün kaldı kavuşmamıza?
—Şuan Adana
asri mezarlığında eşimin başucundayım, fatiha okuyup seni anlatım Gaziantep’e
gideceğim.
—Anladım canım
Allah rahmet etsin.
—Sağ ol canım
sahi senin rahmetlinin yeri neresi soyadı neydi burada bilgi saray sistemi var,
hemen buluyorlar, birde gelmişken ona uğrarım fatiha okurum.
—Canım sağ ol
ya bulamasın.
—Ya söylesene.
—Tamam, zaten
yeri çok yakın ikinci kapıdan girince direk git, tam karşında Onbaşıoğlu aile
mezarlığı çıkar, hemen onun demirlerine sınır Serdar Bahtsız nasıl bulabilecek
misin?
—Ya tam
önündeyim zaten Onbaşıoğlu aile mezarlığı da bizim, sen nerden biliyorsun
burayı?
—Ya bir
keresinde ziyaret etmeye geldiğimde, iri yarı biri orda hem ağlıyor hem de
fatiha okuyordu, eşiniz mi dedim adam yüzüme bile bakmadan evet dedi, o adamı
hiç unutmadım, o mezarıda.
—Nazan o adam
kimdi biliyor musun?
—Saçmalama
nerden bileyim.
—Ya o adam
bendim ben, Allahım bu ne kader bizi birbirimize teselli olalım diye
karşılaştırdı.
—Anlamıştım
ama o çok şişmandı, sense zayıfsın.
—Biliyorum o
zaman 110 kiloydum şimdi 75 neyse canım görüşürüz gelince kendine iyi bak hoşça
kal.
—Sende canım
hoş çakal.
Mustafa olduğu
yere çöktü, Allahın işine bak burada karşılaşıp tanımadığı kişi şimdi
karşısındaydı, bunları bir kenara bırakarak fatiha okumaya başladı, annesine,
eşine, oğluna ve Serdar’a bağışladıktan sonra ayağa kalktı.
—Hatice’m seni
ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun, senin yokluğuna hala alışamadım, sensizlik
inan çok zor, yıllar geçse de seni asla unutamam, yedi yıl oldu sen buraya
geleli, hatıraların yaşadıklarımız dün gibi taze, ama anla beni artık
dayanamıyorum yalnızlığa, zor geliyor bir gün bir köşede yok olup gitme korkusu
sardı benliğimi ne olur bana kızma, benim gibi yüreği yaralı birini buldum,
şimdilik sevgideyim ama eğer bir mani çıkmazsa evlenmek istiyorum, çok kişi ile
tanıştım ama yapamadım sana olan sevgimden hep bir bahane bulup kaçtım ilk kez
birini senin yerine koyuyorum ne olursun kızma, sende benim mutlu olmamı
istersin biliyorum. Allahım senden razı olsun hiç incinmedim, sen harika bir
insandın, dilerim ahi rette tekrar kavuşuruz.
Bunları kendi
kendine mırıldan tından sonra Serdar’ın mezarı başına geldi.
—Bak kardeşim
Nazan’la tanıştım çok harika bir insan, sevdiğin kadar var, onu senden emanet
alacağım, bana da ona da sakın kızma bu geçici bizde buraya gelince emanetini
alırsın tekrar, söz ona gözüm gibi bakacam en az senin kadarda seveceğim,
biliyorum yanlış yaparsam sen buradasın ama yapmayacağım sendende Allah razı
olsun, mekânın cennet olsun rahat yat canın aşkın uğrunda öldüğün kişi artık
bana emanet.
Mustafa
gözleri dolu bir halde mezarlıktan ayrıldı, Gaziantep’e doğru yola koyuldu.
Hafta sonunu iple çekiyordu, cumartesi günü Malatya’ya gitmeye karar vermişti,
bunları düşünürken cep telefonu çaldı arayan Furkan abisiydi.
—Merhaba
kardeşim nasılsın ve şu an nerdesin?
—İyiyim ağabey
sagol sen nasılsın? Hayırdır şuan Gaziantep’teyim bir durumu var?
—Sakın kendini
kaybetme hemen Adana’ya dön bizde yola çıkacağız uçakla, ablanda geliyor yolda.
—Ağabey söylesene
bir durumu var neden Adana’ya geliyorsunuz.
—Mustafa sakin
ol teyzem vefat etmiş.
—Yapma ya
ağabeyciğim tamam hemen çıkıyorum.
—Allaha emanet
ol ve dikkatli gel kendini kaybetme tamamcı?
—Tamam, ağabey
sen beni düşünme hemen çıkı yom görüşürüz inşallah.
Mustafa çok
üzülmüştü, hem teyzesine hem de hafta sonu gideceği Malatya seyahatini iptal
etmek zorunda kalmıştı. Durumu kısa bir mesajla Nazan’a yazdı, sonrada hemen
Adana’ya doğru yola çıktı. İki bucuk saat sonra Adana’ya gelmişti, hemen
teyzenin evine gitti, herkes ağlıyordu başsağlığı diledikten sonra bir köşeye
oturdu, kendi kendine baktı hayret gözünden tek damla yaş çıkmamıştı, hâlbuki
böyle ortamlarda hıçkırarak ağlardı Cuma sabahının ilk ışıklarıyla cenaze defin
işlemi başlamıştı. Salalar verildi ilanlar yapıldı, bu arada İstanbul ile
Ankara’dan gelenler gelmişti, herkes son vedasını yaptı, Mustafa’da yaptı ama
gözünden tek damla yaş çıkmamıştı, hâlbuki rahmetliyi çok sever sayardı, bu
durum Furkan abisinin gözünden kaçmadı.
Cenaze defin
edilmiş herkes çok üzgündü, Mustafa ancak o zaman fırsat bulup abisi ile
sarıldı, abisi ne oluyor dercesine baktı, çünkü kardeşi çok değişmişti. Damatta
geldi onunla da konuştular oda fark etmişti kayınbabasındaki değişikliği.
Cenazeden iki gün geçti, Mustafa cep telefonunu açtı, Nazan ona baş sağlığı
mesajları yollamıştı hepsini okudu, bu arada teli çaldı arayan Ankara’dan
müfettiş arkadaşı Ali Bal’dı.
—Başın sağ
olsun Mustafa Bey nasılsınız?
—Sağ olun Ali
ağabey hamdolsun iyi olmaya çalışıyorum.
—Mustafa biz
gece bir heyet olarak Adana’ya geliyoruz, sanırım yarın sabah orda oluruz,
Adana Bölge Müdürlü günden arkadaşlar karşılayıp senin oraya getirirler.
—Zahmet
etmeseydiniz Ali Bey.
—lütfen
Mustafa Bey bunun zahmetimi olur, zaten Genel Müdür muavini Yücel beyde geliyor,
yarın görüşürüz inşallah.
—Peki,
ayaklarınıza sağlık inşallah görüşürüz.
Mustafa Adana
Bölge müdürlüğünü aradı gerekli tüm hazırlıkların tamamlanması için talimatlar
verdi. Öğleye yemek yaptırmak için çıktığında hemen Nazan’ı aradı özlemişti
onu.
—Selam canım
nasılsın.
—Ben iyiyim de
sen nasılsın, bu arada başın sağ olsun, Allah kalanlarınıza sağlık sıhhat
versin.
—Sağ ol canım
ya en çok da gelişimi ertelemek zorunda kaldım ona üzülüyorum.
—Mustafa canım
ya üzülme ben bekliyorum ne olacak bir hafta ile bir şey olmaz sen yeter ki
sağlık ve sıhhatte ol.
—Çok şükür ben
iyiyim ya canım biliyor musun teyzemde çok istememe rağmen gözümden tek damla
yaş çıkmadı, neden biliyor musun?
—Hayır
bilmiyorum.
—Tek sebep sen
ve sevgin artık ağlamak istemiyorum, sevmek sevilmek istiyorum. Teyzem
rahmetliyi çok sever sayardım oda beni çok severdi, her zaman bana iki tane
kızım var hangisini istersen yoluna kurban olsun derdi, buna rağmen gözümden
tek damla yaş akmadı.
—Canım benim
ama beni çok şımartıyorsun, şimdi bunlara sebep ben miyim?
—Evet, sen ve
sevgimiz sağ ol canım öpüyorum şimdi eve dönmem gerek kendine iyi bak hoş
çakal.
—Sende canım
bende seni öpüyorum hoş çakal.
Mustafa
yaptırdığı yemeği alarak eve gitti, öğlen yemek servisinden sonra kızı ile ilk
kez konuşma fırsatı yakalamıştı.
—Nasılsın
benim güzel kızım?
—İyiyim benim
canım babam, sen nasılsın iyimisin, baba sahi milletin hep dikkatini çekiyorsun
bu kadar neşeli olmanın sebebi nedir? Allah şahidim çok mutluyum böyle olmana
ama sebebini de merak ediyorum, bilmem gereken bir şey var değimli baba.
—Varda şimdi
ne yeri nede zamanı be kızım ama şu kadarını söyleyeyim yeniden bir sevgi
buldum.
—Gerçek mi
baba, ne olur söyle gerçekten birini buldun mu?
—Kızım sus
biri duyacak ayıp olur şimdi zamanı değil, sonra uzun uzun konuşuruz senle hadi
içeriye git işine bak bende gidi yom.
—Tamam,
babacığım inşallah hayırlısı olur.
—İnşallah
kızım hayırlısı.
Pazartesi
sabahleyin Ankara’dan beklenen misafirler geldi, önce Adana Bölge Müdürlüğünde
bir kahvaltı yaptılar, sonrada cenaze evini geldiler. Heyet Başkanlığını Genel
müdür mavini Yücel Bey yapıyordu, heyet aşağı yukarı 50 kişiydi, Mustafa bu
sevildiğine şaşırmış bir o kadarda memnun olmuştu. Mustafa o günü heyetle
geçirmek zorunda kalmış, Nazan’ını hiç arayamamıştı, Heyet akşam yemeğinden
sonra gece saat 10 gibi yola çıktı. Heyetin gitmesiyle Mustafa Nazan’ı ceple
aradı.
—Selam canım
nasılsın ya geç oldu biliyorum çok özür dilerim ama heyet gelmişti Ankara’dan
daha yeni gittiler de.
—Tamam, canım ya önemli değil zaten benimde
canım sıkıldı biraz.
—Neden gülüm
ya ne oldu?
—Baksana
gelmen bir hafta uzadı, bizde de ne şans var, sen gelme diye teyzen vefat etti.
—Ya Nazan çok
enteresansın ha ne alaka ya Allah rahmet etsin ölüm bu seni benimi bekler,
birkaç gün sabredersek gelirim az daha sabır ben senden çok merak ediyom seni.
—Neyimi merak
ediyorsun? Telle görüşüyoruz, nette görüntülü olarak da görüşüyoruz hala merak
mı ediyorsun?
—Tamam, bir
daha merak etmem, hatta merak ettiğim içinde çok özür dilerim hanımefendi.
—Mustafaaaaaaaaa
çocuk gibisin ya ben senle ne yapacağım? Sen hep böyle alınğanmnısın.
—Bu akşam
kızımla konuşup seni anlatacağım, kızarmısın bana canım.
—Yok, sen
nasıl uygun görürsen öyle yap bence sakınca yok.
—Tamam, canım
görüşürüz kendine iyi bak, hoş çakal.
—Sende canım
unutma seni seviyorum, kendine dikkat et, hoş çakal.
Bu konuşmadan
sonra Mustafa telini kapattı eve de varmak üzereydi, eve geldiğinde kızının ve
yengesinin onu beklediğini gördü, kızı Hilal babasına bakarak.
—Babacığım
yengemle bizi bir pastaneye götürsene.
—Kızım ya sen
delirttin mi? Bu halde nasıl gideriz?
—Baba
amcalarım. Halam. Damadın, Perihan yengem burada bizim yokluğumuz pek bilinmez
hem zaten gece yarısı oldu hadi gidelim.
—Amcalarının
haberi varmı?
—Furkan amcam
biliyor, Gürsel amcamda yok zaten hadi nazlanmada gidelim.
—Peki, peki
tamam gidelim.
Mustafa, kızı
ve yengesi araba ile pastaneye diye yola koyuldular, bu gezmenin amacı meraktan
başka bir şey değildi. Hilal sevgi ve saygı dolu bir bakışla babasına bakarak.
—E eeee babacığım
bize anlatacağın bir şeyler yokmu? Bu neşeni neye borçluyuz?
—Hilal kızım
seninde gözünden bir şey kaçmıyor ha, evet var Malatya’dan dünya tatlısı bir
kayısı güzeli ile tanıştım, aslında daha önceden de tanıyormuşum da farkında
değildim.
—Ne demek baba
daha öncede tanıyormuşsun o zaman ben ya da en azından yengem tanıması lazım.
—Belki yengende sende tanıyorsun ama
hatırlamanız çok zor çünkü bende hatırlamadım.
—Ne demek ya
Mustafa açık konuşsana ille adamı sinir eder sonra anlatırsın.
—Yenge kazadan
sonra hastanede yatarken yan tarafımda bir bayan yatıyormuş, hatırladın mı?
—Ha evet
sarışın bir bayandı ismi dur hatırladım Nazan evet Nazan.
—Valla takdir
ediyorum evet o Nazan, hani kızım annenin mezarının yan tarafında genç bir adam
yatıyor Serdar diye hiç dikkat ettin mi? annenle ölüm tarihi aynı, aynı günde
ölmüşler siz beni yakınları da onu getirmişler burada aynı odada yatmışız.
—Ben
hatırladım Mustafa, yan tarafında yatıyordu, durmadan Serdar diye sayıklıyordu,
çok üzülmüştük ikinize de vay be kadere bak şimdi karşına o çıktı ha.
—İki kere daha
karşılaşmışız, birinde de sarıçamda Hatice ile piknik yaparken gelmişler
onlarda ordalarmış, aşağı yukarı aynı yerdeymişiz, birde ben anneni ziyarete
gittiğimde oda Serdar’ın başucundaymış, benimle konuşmak istemiş ama ben acıdan
hiç konuşmamışım.
—Mustafa bu
Allahın size bir lütfü iki yaralı kalp buluştu desene sen şuan.
—Evet, yenge
aynen dediğin gibi iki yaralı kalp.
—Peki, baba
bende görüşebilir miyim Nazan abla ile?
—Kızım bir
sorayım yarın sana haber veririm ben olmazmı?
—Olur
babacığım.
Eve
geldiklerinde gece yarısını çoktan geçmişti, hemen uyku hazırlıklarını
yaptılar, sabah gelenlerle gidenlerle ilgilenmeleri gerekiyordu. Salı sabahı
erkenden kalktılar, kahvaltı öğle yemeği derken durmadan uğraşıyorlardı. Hilal
bir ara babasına bir takım işaretler yapmaya başladı, Mustafa bu işaretlerin
anlamını anlamıştı, hemen kalabalığın içinden kızının yanına geldi.
—Kızım çok
kalabalık nasıl arayayım, hadi aradım sen nasıl görüşeceksin ki? Bu
kalabalıkta.
—Babacığım sen
ara benim adresimi ver ben dayımlara geçeceğim orda dayımgil den girerim,
yokluğumu da kimse fark etmez.
—Tamam, kızım
arayayım sonrada sana işaret ederim sende gidersin anlaştık mı?
—Peki
babacığım.
Mustafa
kızının yanından ayrılıp sakin bir yere doğru yürüyor bir taraf dan da telini
açmıştı.
—Alo merhaba
canım nasılsın?
—İyiyim canım
sen nasılsın ya biliyor musun bir tanem seni çok merak ediyorum.
—Sağ olda
canım ben çok iyiyim, ya canım ya müsait misin benim kız senle msn de görüşmek
istiyor görüşebilirmisin?
—Elbette canım
sen iste yeterki.
—Peki, adresi
Hilal_1961 unutmassın değilmi?
—Tamam, ben
açar beklerim kendine iyi bak canım görüşmek dileği ile.
—sende canım
unutma seni seviyorum hoş çakal.
Mustafa telle
konuştuğunu kızına işaretle anlattı, Hilal durumu öğrenince hemen ortalıktan
kayıp olarak dayısı gile geçti, orda kendini bekleyen dayı çocukları bilgi
sarayı açıp msn ye girdi, Nazan çoktan gelip msn ye girmişti.
—Selam abla
ben Hilal Mustafa beyin kızıyım.
—Merhaba canım
bende Nazan memnun oldum.
—Babam sizi
bana anlattı inanın onun adına çok sevindim, kendi adıma da sakın yanlış
anlamayın, babamı düşünmekten yoruldum kafasına göre birini bulup evlense de.
Onu başkası düşünce.
—Bak Hilal
yanlış anlamada senin yazman aynı babana benziyor içimde bir şüphe var sanki
sen o gibisin diye rica etsem kamarayı açarmısın?
—Elbette ama
abla sizde açın sizi görmek istiyorum.
—Tabi bak
bakalım babana yakıştırabilecek misin?
—Elbette
babamın harika bir seçme yeteneği var her şeyin en güzelini seçebilir.
—Bakacağız
nasıl begendinmi? Babana yakıştırdın mı?
—Abla benim
yakıştırmamım bir önemi yok, beğenen beğenmiş ya yeter zaten babam bu konuda
kimseyi karıştırmaz, biz sadece onun dediğine uyarız.
—Hilal babanı
anlatsana bana neyi sever neler yapar merakı nedir hobisi varmı ne bilim bilmem
gereken ne varsa işte.
—Peki, anladım
öncelikle babam çok acı çekti, onu bu hale gelmesi öncelikle Allahın yardımı
sonrada çevresindeki kişilerin sevgisi ile oldu. Bir ara yaşamayı hayattan
nefret etti intiharı çok düşündü. O yıllar acı dolu yıllardı, babam gerçekten
çok acı çekti, annemi gerçekten çok severdi canı gibi ruhu gibi.
—Öyle bir
aşkları vardı ki hayran kalırdın, yanımızda pek konuştuklarını görmezdik,
gözleri ile anlaşır konuşurlardı. Babamın anneme, annemin babama bir kere olsun
kötü laf söylediğini duymadım, babam çok kızdığı zaman bile en fazla kızgın
şekilde canım der, annemde kızdığını anlar onu sevgiyle öper gönlünü alırdı.
Babamda annemin gönlünü böyle alırdı, özel günleri hiç unutmazlardı, çok da
özel günleri vardı, tanışma yıl dönümü nişan yıl dönümü bir sürü gün ikisi de
hiç unutmazlar o gün evde düğün var sanırdın.
—Birbirlerini
başkalarının yanında hiç küçük düşürmezler beraber hareket ederlerdi, ben annemin babamdan para istediğini hiç
hatırlamam ama annemde hiç parasız kalmazdı, hayret ederdim annem babamdan ne
zaman para aldığını. Defalarca babama evlenmesi için baskı yaptım ama hep
kaçtı, yengemle kaç tane kız kadın bulduysak sudan bahanelerle atlattı.
—Babam nasıl
birisi öncelikle çok cömert bir ekmeğini kırk kişi ile yer, gönlünde tüm
dünyayı kaplayacak kadar bir sevgi var, kesinlikle çok dürüst asla kimsenin tek
kuruşuna tenasül etmez, yalandan nefret eder, namus konusunda çok titizdir,
alıngandır ama asla kin nedir bilmez, istersen canını al sonrada sevgi ile öp
hemen seni affeder inan. Öpmek onun en zayıf yanı sevgiyle içten bir öpmek
öpülmek onu teslim alır, ben bile bir şey yaptırırken babacım canım gülüm deyip
yanağına bir öpüş kondurur yaptırırım.
—Çok güvenilir
her konuda, gecen İstanbul’a gelmişti, gece saat 10 da yengemle dolaşmaya
gittiler, gece saat 3 gibi geldiler amcam hiç aklına bir şey getirme laf
söylemedi kesinlikle, sabahta yengem ballandıra ballandıra anlattı geceyi.
—Hep ben
anlattım abla birazda siz anlatın ama.
—Bende çok acı
çektim gerçekten, babanla aynı hastanede aynı odada yattık işte, benimde canım
gibi sevdiğim Serdar intihar etti, o yıllarda bende intiharı düşündüm, benim
destek olan kimsemde yoktu üstelik ne kızım ne ailem bana destekte olmadı,
babanın desteği çoktu. Normal bir insanım sevgi istiyorum canı gönülden hayatta
da tek benlettim yıllar önce kaybettiğim sevgiyi bulup evlenmek.
—Anlıyorum o
zaman babama iyi bakın o gerçekten harika bir insan sizde harikasınız zaten
böyle olmasa sizden çoktan ayrılırdı.
—Tamam, ne
zaman yollaya can bana babanı?
—Valla babam
bilir onu ben size söz yollamaya uğraşa cam.
—Tamam, canım
sagol.
—Abla sizle
tanıştığıma memnun oldum biliyorsunuz cenazem var çıkmam gerek kendinize iyi
bakın, tabii babama da.
—Ok canım
sende iyi bak bende memnun oldum babana selam bay bay.
Mustafa
Adana’dan Perşembe sabahı ayrıldı, gelirken de arabasını abisine bıraktı,
onlarda Cuma günü akşam Ankara’ya gidecekler Mustafa’nın evinde birkaç gün
kalacaklardı. Mustafa Kahramanmaraş’a geldi görevine başladı, iki gün
içerisinde buradaki işlerini bitirip cumartesi sabahı da Malatya’ya geçecekti.
Perşembe
akşamını kardeşi gilde geçirdi, çok ilgilenmişti kardeşi, Cuma günü öğleye
kadar Kahramanmaraş Bölge Müdürlüğünde işini bitirerek öğleden sonra alış
verişe çıktı. Kahramanmaraş’ta lüks bir mağazaya girdi, yarın için baştan
aşağıya giyinmeliydi. Nazan’ı aradı işti
şunu alıyorum bunu giyiyorum diye. Nazan telle Mustafa’yı giyindirdi kendiside
oldukça heyecanlıydı, o gün annesine durumu anlattı ve ilk kez ondan bir şey
istemişti.
—Anne senden
biliyorsun uzun yıllardır hiçbir şey istemedim, ama yıllar sonra ilk kez bir
şey istiyorum babamı alıp iki gün dışarıya mesela Kahramanmaraş’a götürsene.
—Ne diyeyim
kızım ben babana durduk yere.
—Sen bir
şeyler yaparsın yarın Mustafa geliyor, siz olursanız ben rahat edemem. Hadi bir
kez istediğimi yap.
—Tamam, kızım
peki gidelim babanı razı ederim ben.
—Sağ ol anne
Allahım razı olsun.
Nazan
Cumartesi sabah saat 7.30 da annesi ile babasını Kahramanmaraş’a yolladı,
evdeki kardeşini de Sevinç’e bırakıp bir banyo aldı, hafi bir makyaj yaparak
arabası ile terminalin yolunu tuttu. Mustafa cumartesi sabahleyin erkenden
kalktı, kahvaltı yapmadan terminale indi, Malatya’ya ilk giden otobüs 7.30 da
hareket ediyordu onu bekledi ve 7.30 yola koyuldu.
Yola çıkalı
tam iki saat olmuştu, oldukça heyecanlıydı ya Nazan kendini beğenmese, ya kendi
beğenmese, her neyse dedi kısmet bakarsın olurda olmazda diye hayıflandı.
Malatya sınırlarına girmişti hızla merkeze doğru gidiyorlardı daha da
heyecanlandı. Nazan’da arabası ile gelmişti terminale, Kahramanmaraş’tan gelen
aracı beklemeye başladı oda çok heyecanlıydı.
Beklenen araç
nihayet terminale girdi, Mustafa araçtan indi etrafına bakındı, sanırım geç
kaldı diye dışarıya doğru giderken arkadan bir ses duydu.
—Hoş geldin
Mustafa ben Nazan
Mustafa
şaşırdı dondu konuşamıyor, hareket bile edemiyordu, öyle baka kalmıştı, Nazan
konuşmasını tekrar etti.
—Hoş geldiniz
benim Nazan, ne oldu dondunuz hani gir gendiniz ya neden böyle kalakaldınız,
alooooooooo Mustafa bey.
—Ya özür
dilerim ben Mustafa inanın bu kadar güzel birini beklemiyordum, çok güzelsin,
hem de harika.
—Teşekkür
ederimde hemen gitsek diyorum burada beni tanırlar bir an önce uzaklaşalım.
—Peki gidelim.
Hızla Arabaya
binerek yola koyuldular, Mustafa hala çoktaydı kendin toparlamaya uğraşıyordu,
Nazan onu süzüyor heyecanla anlamaya çalışıyordu.
—Ya çok özür
dilerim inanın güzelliğiniz beni büyüledi kendimi toparlayamıyorum.
—Mustafaaaaaaa
ya benimle kafa bulma, kamarada gördüğün kişiyim ben bir farklılığım yok.
—Olurmu kamara
sizi bu kadar güzel göstermiyordu, gerçekten çok güzelsin, ya sarı saçın bu
kadar yakıştığı bir başkasını tanımıyorum, hatta sarı saç Hülya Avşar’a sizinki
kadar yakışmıyor.
—Teşekkür
ederim önce isterseniz bir yemek yiyelim siz açsınız bende henüz kahvaltı
yapmadım, ne dersiniz önce bir kahvaltı yapalım mı?
—Peki, yapalım
bende bu arada kendimi toparlarım.
—Tamam,
toparlayın bakalım isterseniz bende yardımcı olayım bakın kafanız burada,
ayağınız şurada, elinizde camın kenarında.
—Nazan dalga
geçme ya valla şaka yapmıyorum şaşırdım sizi bu kadar güzel beklemiyordum.
—İyi peki öyle
olsun ama çabuk toplayın kendinizi bakın işte lokantaya geldik.
Araçtan
indiler, Malatya’da lüks bir lokantayı girdiler iki kahvaltı tabağı söyleyip
bir köşeye oturdular, Mustafa üzerindeki
şaşkınlığı atıp kendini toparladı.
—Ya
şaşkınlığımdan dolayı özür dilerim, siz gerçekten çok güzelsiniz, doğrusu bu
kadarını beklemiyordum.
—Ya bırak
dalgayı bende nerdeyse kendimi güzel sanacağım.
—Siz ne
sanırsanız sanın benim için çok güzelsin.
—Mustafa hep
bunumu konuşacağız şur da iki günün var soracağım çok soru varken sana.
—Tamam, buyur
sor bakalım hakkımda neyi merak ediyorsun?
—Öncelikle
şunu belirteyim bindiğim araba benim 2004 model astra, maddi olarak hiçbir sorunum
yok varlıklı bir aileyim, lüks bir yaşantım var, Antalya’da yazlığımız bile var
sen bunların üzerine çıkartabilirmisin beni?
—Bak öncelikle
şunu söyleyeyim benim sevgim var, sevgimle seni bunun çok üzerine çıkartırım
ama aşk sevgi karın doyurmaz desende, bazı şeyleri belirtmek isterim ama önce
sen belirt bakalım babanın neleri var?
—Malatya’da
dört tane evimiz oturduğumuz evide beraber aldık babamda bana tapusunu verdi,
oturduğumuz evi tam 120 milyara aldık, demin dediğim gibi yazlığımızda var,
hamdolsun durumumuz iyi, bana bunların üstünde bir hayat sağlaya bilirmisin?
—Durduk yerde
neden maddiyattan bahsediyoruz anlamadım ama kalbin rahat olsun elbette
sağlarım, benimde Ankara’da dört tane dairem var aynı apartmanda, benim oturduğum daireye gecen sene 400 milyar
verdiler ama vermem, diğer daireler küçük ama her biri iki yüz milyar eder,
arabam 2006 model Toyota 4x4 pikap, Antalya Kemer’de yazlığım var, Adana’da iki
katlı müstakil evim annemden kaldı.
—O desene sen
benden daha zenginsin peki müfettiş bey bunlara nasıl sahip olduk asla devlet
malı yemem derken.
—Yemem her
kuruşunda tek tek hesabını veririm, benim mallarımın altında annemin çok
faydası var, annem ölünceye kadar hep yanımdaydı, eşimin ölümü ile işi bıraktı,
oda bana bakmak için yoksa benden bile çok kazanıyordu.
—İyide annen
ölünce miras dan hak dava etmediler mi kardeşlerin?
—Nasıl
etsinler anneme ben bakıyordum son anına kadar, hangisi bir gün evlerine
götürüp baktılar ki, son nefesinde başında ben vardım şu kolumda son nefesini
verdi.
—Anladım ya
baban onunla nasıldın?
—Ben babasız
büyüdüm, babamı tanıdığımda 33 yaşındaydım, benim babamda annem oldu, neden bu
kadar anneme bağlıyım sanıyorsun, şımarık olmamım bir sebebi de bu. Yinede
annemin görüşleri doğrultusunda konuştum elimden geleni yaptım, annem ölünce
babamda hastalanmış, gittim geldim para yardımı yaptım, ama annemden bir yıl
sonra oda vefat etti.
—Örnek bir
davranış ya kardeşlerin ilişkilerin ne derece görüşüyor musun?
—iki tane abım
var aynı anne ve babadan, biri Adana’da ilkokul öğretmeni iki sene önce emekli
oldu, annemin vefatından sonra aramız biraz limoni, diğer abım Furkan Binbaşı
şuan onu çok severim aramızda maddi manevi hiç sorun olmadı, güvensizlik diye
bir şey söz konusu olmadı olamazda, mesela gece ben yengemle gezmeye çıkarım,
param yoksa ağabeyimden alırım, oda benden alır hem de son kuruşuna kadar.
Ablamla da aram çok iyi ayrımız gayrımız yok kızımla da aynıyız onlarda benim
evin bendede kızımla ağabeyimin evinin anahtarı her zaman vardır.
—Ya diğer
kardeşlerin onlarla nasılsın?
—Aynı baba
ayrı anneden 8 tane kardeşim var, hepsi ile de aram çok iyi, Allah var ne zaman
Kahramanmaraş’a yolum düşse paylaşamıyorlar,
illa abı bize gel der dururlar üvey annem hayatta da onunda yanına gider
bir ihtiyacı varsa elimden geleni yaparım pek sen anlat bakalım aile yapını.
—Biz beş kız
kardeşiz, ben en büyükleriyim, hepsinde de emeğim var, kardeşimin Sevinç
hemşire kendi istediği ile evlensin diye babamla ne kadar mücadele ettim, Onun
sıkıntısı bitmeden Serpil Hâkim olup hemen evlendi, Neriman ise daha okul
yıllarında evlendi, yani diyeceğim şu ki hiç birinin ilk maaşını yemedi babam.
Fikret tıp fakültesini kazandı okurken de psikolojik sorunları yaşadı ve şuan
tedavi görüyor bizi aslında babaannem yetiştir ti. Ben şuan Fikret’le babam ve
anneme bakıyorum onların ihtiyaçlarını karşılıyorum işte öylesine yaşayıp
gidiyorum.
Güzel bir
kahvaltı tatlı sohbetten sonra kalktılar, Malatya’nın dışında güzel bir havuz
vardı oraya doğru yol aldılar, Mustafa kendini toparlamış artık yaşadığı anın
tadını çıkartıyordu. Havuza geldiler, bir köşe bulup el ele oturdular
mutlulukları artık gözlerinden okunuyordu.
—Biliyor
musun? Nazan sana hayran oldum, ama bu
Malatya erkeklerine çok kızı yom, ya senin gibi bir güzeli nasıl bekâr
bırakırlar.
—Mustafa
başladın yine yağ çekmeye, sen beni hala anlamadın mı ben çok mantıklıyım,
mantığım her zaman duygumun önüne geçmiştir. Her işimden önce mantığıma
başvururum.
—Hay senin
mantığına ya her şeyin önünde sevgi vardır, ben sevgiyi gecen bir duygu
göremiyorum.
—Sen öyle san,
mantık adamı ayakta tutar, sevginin ise bedeli ağırdır insana hep acı verir.
—Eğer
karşındaki bu acıya değerse önemli değil, yalnız sevginin verdiği mutluluğu
insana hayatta ne verir, hiçbir şey, değeri bile ölçülmez.
—Böyle sevgiyi
insan hayatta kaç kez yaşar, gerçek sevgiyi kaç kez bulur kendinden örnek
versene.
—Ben bu
sevgiyi iki kez buldum, ilkinde eşim rahmetli Hatice ikincisinde de siz,
isterseniz ilkini biraz anlatayım, daha önce nette telle anlattım ama birde
burada anlatayım. Hatice hem ilk sevgim hem de eşim, hayatta olsaydı
karşılığında da benim hayatım istenseydi hiç düşünmeden peki derdim, çünkü
Hatice buna değer.
—Ya ben
değermiyim sana Hatice’yi unutturabilecek miyim?
—Bence
değersin, kimse kimseye kimseyi unutturamaz mesela ben sana Serdar’ı
unutturabilir miyim sanmam, sadece onu her an yaşamana mani olabilirim,
yıllarca kanayan yaranın kanını keser üzerini örtebilirim. Sen beni ne kadar
sevsense sev asla Serdar’ı unutabilirmisin.
—Sanmam
unutacağımı, sende unutamasın.
—Evet haklısın.
—Mustafa
seninle tanışmak isteyen bir arkadaşım var, kendini çok severim istersen
birazda oraya gidelim.
—Sen bilirsin
ama ben her anımı seninle yaşamak isterim.
—Ben yine
yanında olacağım, daha rahat konuşuruz, istersen birde benim eve uğrarız, yaşadığım
yeri, odamı gösteririm sana.
—Peki, ev
sahibi sensin misafir benim nasıl istersen öyle olsun.
—Hadi gidelim
o zaman.
Havuz başından
kalkarak otomobile bindiler, el ele yol alıyorlardı, her ikisinin de düşüncesi
aynıydı her şey çok güzel ilerliyordu. Nazan’ın arkadaşının evine gelmeden
Mustafa yolda kuru pasta kola meyve aldı, araçtan inerek eve doğru ilerlediler,
kapıyı 30 yaşlarında ince yapılı, normal boylu esmer bir bayan açtı.
—Merhaba
Yasemin sana Mustafa’yı tanıştırayım, Mustafa buda Yasemin can arkadaşım
sırdaşım her şeyim.
—Memnun oldum
Yasemin.
—Bende enişte
bakalım bu memnuniyetlik birazdan sürecek mi? Seni biraz sıkıştıracağım.
—Anlıyorum ama
rahat olun ben her şeyimle açık bir insanım buyurun.
—Mustafa sen
aldırış etme Yasemin şaka yapıyor.
—Abla sen dur
bakalım bizden kız almak kolay değil, enişteyi bana bırak benim bazı sorularım
olacak, Enişte Nazan abla bizim her şeyimiz derdi olan ona koşar, herkese
yetişir ne derdimiz olursa olsun mutlaka derman olur söyle bakalım ablamı
nereye götüreceksin?
—Ankara’ya
isteyen yanına gelir misafirimiz olur, arada da kendisi gelir sizleri görür.
—Ablam
standartların üzerinde yaşamaya alışmış biri sen bunun üzerine çıkartabilir
misin onu?
—Ben mi
elbette, burası Malatya en yüksek standart olsa boş ver, ben ablanı Ankara’da
yaşatacağım hak ettiği yaşam tarzı ile sen düşünme bunu.
—Yasemin
eniştenin yaşam standarttı benim yaşam tarzımın çok üstünde, ondan ya rahat ol.
—Peki, sevgi
bu konuda ne diyeceksin enişte.
—Sevgi bence
uğrunda ölmeye değer, uğrunda verilen bu cana layık olmaya da değer, bence
sevgi hak edilmeli ucunda ölüm bile olsa, ben ölümüne sevdim, istesin benden
yeter canım dâhil her şeyim kendisine vereyim.
—Yok, enişte
bir tapu ver yeter, biliyorsun hayat ne getirir belli olmaz.
—Yasemin saçmalama
enişteni bu kadar sıkıştırma eğer evlenirsek zaten kendi dâhil her şeyi bizim
değilmi?
—Son bir soru
enişte içki sigar âlem kumar varmı birde bana da bir iş bulabilirmisin?
—İçki içmem,
sigaramda yok kumarda sadece çayına okey oynarım, âlemi bilmem sana gelince de
iş bulmam beni hep sıkıştırırsın sen.
—Enişte valla
işine taş koyarım, işe çok ihtiyacım var.
—Tamam,
Ankara’ya dönünce bakarım, yakıştırırım bir şeyler, sen kafanı takma
—Peki, sağ ol
enişte.
—Sende sağ ol
baldız.
Sohbetin ardı
arkası kesilmiyor durmadan Mustafa’yı sıkıştırıyorlardı, saat gece yarısını
geçmek üzereydi, Nazan müsaade isteyerek kalktı. Araba ile gecenin karanlığında
yol alıyorlardı, sanki aralarında her şey bitmiş konuşacak bir şey kalmamış
gibi bir sessizlik kapladı. Mustafa nereye gittiklerini merak ediyor ama bir
türlü cesaret ederek soramıyordu, Nazan’da nereye gittiğini pek bilmeden
arabayı kullanıyordu ki hayretle evlerinin önüne geldiğini fark etti.
—Mustafa
burası benim yaşadığım yer gel yukarı çıkalım.
—Peki, Nazan doğrusu
yaşadığın yeri pek merak ediyorum.
Arabadan
inerek apartmanın kapısına geldiler, Nazan anahtarla kapıyı açtı sonrada
asansöre bindiler ikisi de hiç konuşmuyor sadece merakla birbirlerini
süzüyorlardı. Dairenin kapısına geldiklerinde Nazan anahtarı ile kapıyı açıp
içeri girdi, Mustafa’da arkasından girdi, ayakkabıları Nazan içeri alıp
Mustafa’nın elinden tutarak evi gezdirmeye başladı.
—Bak bakalım
beğenecek misin evimizi, burası babamların odası, burası Fikret’in odası, bura
mutfak banyo vc, burası salon, yemek odası, misafir odası ve burası da benim
odam, işte burada yatıyorum, bilgi saray masam elbise dolabım işte ala lalede
bir oda.
—Yapma Nazan
ya sen ağa kızımızın? Allahını seversen bu ne kadar elbise, benim bile bu kadar
elbisem yok, neyse kadın olduğundan normal.
—Şakayı bırak
sana ne ikram edeyim, çay istermisin? Yâda kahve.
—Neskahve
varsa içerim ama bunlardan önce netteyken bana verdiğin bir sözün vardı onu
alsam.
—Ne sözü bu
Mustafa.
—Hani dudaktan
öpüş verecektin ya.
—Mustafa
kızdırma beni yüz yüs ne olacak dur kahve içelim bakarız sonra.
—Tamam,
içelim, hadi sen yap bende oturup seni bekleyeyim.
Nazan kahve
yapmak için mutfağa geçti, Mustafa salonda bir koltuğa oturdu, doğrusu
olacakları çok merak ediyordu, çok lüks bir yaşantısı olduğunu da düşünmeden de
edemedi. Nazan kahveyi getirdi beraber içmeye başladılar ama konuşmuyorlar
sadece bakışıyorlardı. İkisi de farklı şeyler düşünmeye başladılar, Nazan yeniden kalbinin çarptığını bu olanlara
inanmadığını, yıllar sonra evde birinin olduğunu ve kendinin onunla baş başa
olduğunu, en çok da acaba Serdar’ı unutabileceğini düşünüyordu. Mustafa ondan
farklı değildi ama onun en çok düşündüğü bu gece burada ne olacağıydı.
Kahve içildi
üzerine meyve tatlı yenildikten sonra, Mustafa Nazan’ın elini tuttu, gözlerine
öyle bir baktı ki, sanki içindeki tüm sevgiyi gözlerinden aktarıyordu. Nazan bu
bakış karşısında donmuştu, sanki sevgi denizinde yüzüyor dünyada yalnız kendisi
vardı, hafiften kendini toparladığında hayretler içinde kaldı, çünkü o an Mustafa’nın kollarında öpüşüyordu.
Yıllar sonra
yaşadığı bu sevgiye kendini bıraktı, her anın tadını çıkartmak doyasıya yaşamak
istiyordu. Mustafa’da kendini bırakmıştı bu sevgi denizine, Nazan’ı öperek
kucağına aldı yatak odasına götürdü. Yatağın üzerinde tek vücut olmuşlardı, her
ikisi de yılların özlemini hasret kaldıkları sevgiyi doyasıya yaşamak
istiyorlardı, defalarca birbirlerinin olduktan sonra, bu sevgi yumağında ne
kadar kaldıklarını bilmeden uykuya daldılar birbirlerinin kollarında.
Sabahın ilk
ışıkları ile Nazan gözünü açtı, Mustafa
hala uyuyordu sevgiyle dudağından öpünce uyandı.
—Kalk bakalım
koca tembel şimdi kardeşim Fikret gelir, hemen bir banyo yapıp evden çıkalım.
—Öffff Nazan
ya senle azıcık daha yatalım nolursun.
—Mustafa hadi
canımsın kardeşim her an gelebilir.
—Peki,
kalkıyorum ama elinden kahvaltı yapmadan bir yere gitmem.
—Tamam, sen
banyoya gir ben kahvaltı hazırlayayım.
—Hayır, sen
çay suyu koy sonra beraber banyoya gireriz, çıkınca da kahvaltıyı beraber
hazırlar yaparız.
—Peki dediğin
gibi olsun sen gir ben çay suyunu koyup geliyorum.
Mustafa
banyoya girdi, Nazan’da çay suyunu koyduktan sonra geldi beraber banyo
yaptılar, kahvaltıyı hazırlayıp yaptıktan sonra evden hemen çıktılar, her
ikisinin de mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Malatya’nın dışında çok güzel bir
lokanta vardı oraya gittiler, sohbet yemek çay derken zaman su gibi akıp
gidiyordu, Nazan’ın teli çaldı arayan kız kardeşi Sevinç’ti.
—Merhaba abla
nerdesin şuan?
—Ne oldu bir
durum mu var lokantadayız.
—Yok, bir şey
bize gelsenize hem bizde tanışırız hem de sen rahat edersin.
—Bilmem
Mustafa gelirse dur sorayım seni tekrar ararım.
—Tamam, abla
bekliyoruz.
—Mustafa ne
dersin gidelim mi? Kardeşimle de tanışırsın.
—Maşallah ne
plan ya ben senle baş başa kalmak istiyorum sen ya arkadaşın ya da kardeşine
götürüyorsun beni.
—Mustafa yine
kızdırma beni istemesen gitmek hem yemek de yapacaklar bize.
—Hayır, yemek
için gitmem, yemeği burada yer gideriz, iki saat sonrada çıkalım, sadece bir
çay.
—Peki, efendim
emredersiniz başka bir emrin varmı?
—Evet,
giderken de pasta kola alalım.
—Baş üstüne
efendim.
—Aferin hep
böyle uysal ve itaatkâr ol ağa kızı şımarık cadı.
—Emredersin
Mustafa Bey, hemen kardeşimi arayayım o zaman.
—Alo Sevinç
biz yemeği burada yiyeceğiz iki saat sonra sana çaya geliyoruz, beyefendi öyle
uygun gördü.
—Tamam, abla
çaya olsun bekliyoruz eniştende burada zaten.
—Oda beklesin
tanıştıracağım hepinizi, Fikret’ide bir yere yollama.
—Peki,
bekliyoruz abla görüşmek üzere.
Lokantadan
çıktılar, yolda bir pastaneye uğrayan Mustafa yaş pasta ile kola aldı, beraber
Nazan’ın kardeşi Sevinç’in evine girdiler. Evde kalabalık merakla gelenleri
bekliyorlardı, Nazan herkesi sırayla tanıştırdı.
—Mustafa seni
en çok bu kardeşim zorlar, Yasemin yanında melek kalır.
—Önemli değil
sonra elbette bazı şeyleri bilmek hakkı.
—Haklısınız
Mustafa Bey nede olsa ablamı vereceğiz, ben sizi merak ediyorum kimsiniz? Daha
önce Malatya’ya hiç geldiniz mi? Çocuk varmı? Ne iş yapıyorsunuz?
—Yavaş Sevinç
adamı sıkma tek tek sor bu ne sanki imtihan yapıyorsun.
—Nazan tamam
haklı isterseniz tek tek cevap vereyim, ismim Mustafa Onbaşıoğlu, babam
Maraş’lı annem ise Adana’lı, ben Adana’da doğdum büyüdüm Maraş’ı pek bilmem.
Daha önce iki kez Malatya’ya geldim birinde kızımla iki günlük bir görev için,
birinde de polis okulunda seminer vermek için geldim. Evli bir kızım var
İstanbul’da oturuyor. Ben orman mühendisi devlet memuruyum şuanda Bakanlığı
bağlı olarak müfettişlik yapmaktayım. Sanırım tüm sorularınızın cevabını
aldınız, merak ettiğiniz başka bir şey varsa da sorun.
—Elbette daha
çok merak ettiğimiz var, mesela aileniz.
—İki abım bir
ablam var annemide babamı da kaybettim, babamla da tanıştığımda 33 yaşındaydım,
babam iki evliydi tüm hayatta olan çocuklarının sayısı 12. Benim herkesle aram
iyidir.
—Biz oldukça
varlıklı aile sayılırız, sizin durumunuz nedir?
—Ablanızı aç
bırakmam ayrıca bu konuyu ablanızla da konuştuk sanırım sizden zengin sayılırım
buda yeterli.
—Yeterli değil
enişte daha açık cevaplarmısınız.
—Peki, dört
dairem var üçü kirada, maaşımda oldukça yüksek bilirsin yolluk harcırah ile bu
konulardan konuşmayı sevmiyorum ama sanırım sizden bayağı zengin sayılırım.
—Tamam,
ablamın acılarla dolu bir hayatı var, kendini bize feda etti sen bu konuda ne
yapacaksın, bazı şeyleri değiştirecek misin veya neler yapacaksın?
—Elbette bazı
şeyler değişecek öncelikle Ankara’ya götüreceğim ablanı, hayatını yaşadıklarını
kendinin anlattıklarından biliyorum bu acıları unutması için elimden geleni
yapacağım, bende çok acı çektim ve ablanı sanırım en iyi ben anlarım.
—Ya ablamın
ailesi için ne yapacaksın?
—Ablanın
ailesi benim, benim ailemde ablanın sayılır, bu yüzden ne gerekirse yapacağım
şüphen olmasın.
—Peki,
ablamdan ne istiyorsun manevi olarak?
—Sevgi sevgi
ve yine sevgi başka bir şey istemiyorum, sanırım bunuda verecek durumda, zaten
başka bir şeye de ihtiyacım yok.
—Ya bir kadın
olarak ihtiyacın yokmu?
—Hayır, yok
bakın siz varsa çok uyanıksın ama beni düşüremesin, eğer istediğim sadece kadın
olsa çoktan bulurdum ama ben sevgi arıyorum. Akşam eve geldiğimde kapıyı sevgiyle
açacak boynuma sarılacak halimi hatırımı soracak bir sevgi arıyorum anladınız
sanırım.
—Evet, anladım
enişte sende az değilsin kolay kolay düşmüyorsun. Kız abla sen enişteyi sakın
bırakma, hadi gözün aydın inşallah yıllar sonra yüzün güler.
—Sağ ol inşallah
sevgili kardeşim.
Pastalar
çaylar sohbet derken zaman su gibi akıp gidiyordu, Sevinç oldukça sıkıştırmıştı
Mustafa’yı, Nazan müsaade isteyerek çıktılar araba ile gecenin karanlığında
kayboldular. Nazan bir otelin önünde durdu, Mustafa’ya bakarak.
—Canım bu gece
burada kalacaksın.
—Peki, sence
nasıl uygunsa öyle yapalım ama bilki her anımı seninle geçirmek isterim.
—Biliyorum
kardeşimi eve getirmem gerek, sende burada kalmalısın yarın sabahleyin erkenden
seni alırım buradan.
—Peki, nasıl
uygun görürseniz hanımefendi, iniyorum iyi geceler yarın görüşürüz inşallah.
—Tamam, canım
yarın görüşürüz sakın ha ben gelmeden kahvaltı falan yapma, iyi geceler.
Mustafa
araçtan indikten sonra Nazan geldiği gibi gecenin karanlığında kayboldu.
Mustafa otelden bir odaya yerleşti, yaşadıklarını sevgiyi düşünüp mutlu
olmuştu, ah keşke bu gecede beraber olsalardı diye hayıflanarak uykuya daldı.
Nazan tekrar kardeşigile Fikret’i almaya gelmişti, ama ev halkından kimse
gitmemiş herkes kendini bekliyordu.
—Hoş geldin
abla ne yaptın enişteyi otele bıraktın mı?
—Evet, nasıl
buldunuz eniştenizi?
—Valla baldız
ben beğendim fena bir adama benzemiyor çokta anlayışlı aynı zamanda da hayatı
bayağı acı ve renklerle dolu.
—Abla sen
bilirsin ama yinede biraz düşünsen,
kendini aileni sevgiyi iyice düşünsen sonra dönemeyeceğin bir yola
girme, yaptıklarından sakın pişman olma bence biraz daha düşün.
—Haklı abla
bence Sevinç, babanı anneni Fikret’i düşün şuan ki yaşamını ve ilerde
yaşayacaklarını iyice düşün, bence acele etme sonra pişman olacağın bir kararı
verme.
—Siz ne
diyorsunuz adam buraya kadar geldi, bir aydır da konuşuyoruz, her şeyimizi
paylaştık, her şeyi de düşündük planlar bile yaptık bu beklide hayattaki son
şansım olabilir daha neyi düşüneceğim Fikret ve ailem için sizler yokmusunuz?
—Varız elbette
abla ama senin yerini biz doldurabilir miyiz? Sen hepimiz için farklısın ben
bile her zaman senden güç aldım, sen arkamızda karlı bir dağsın.
—Ya ben ölmeye
değil en fazla sevmeye evlenmeye gideceğim.
—Biliyoruz ama
sensiz biz ne yaparız onu bilmiyoruz, yinede hayat senin elbette sen karar
vereceksin, biz sadece biraz daha düşün diyoruz.
Sohbet çok
uzun sürdü, Nazan kardeşini alarak eve döndü, bir banyo yapıp yatağa uzandı,
tüm yaşadıklarını tek tek kare kare düşünmeye başladı. Mustafa kimdi iyi birimi
yoksa meşgul birimi, yok ya kendini seven birisi diye geçirdi içinden, yoksa
dün neler yaşamıştı bu yatak da bu düşüncelerle uykuya daldı.
Sabahın ilk
ışıkları ile gözlerini açtı Nazan, kardeşinin kahvaltısını hazırladıktan sonra
kardeşi Sevinç’i arayarak Fikret’i götürmesini isteyerek evden çıktı. Mustafa
hala uyuyordu oysa Nazan otele gelmiş lobide kendini bekliyordu. Nazan daha fazla beklemedi, Mustafa’nın
yattığı odanın numarasını alarak yanına gitmeye karar verdi. Odanın önüne
gelince kapıyı çaldı, Mustafa yarı uyanık halde kapıyı açtı ve karşısında
Nazan’ı görünce şok olmuştu. İçeri girdiler hiç konuşmuyorlardı sadece
bakışıyorlardı. Yine zaman durdu önce elleri sonra dudakları birleşti.
Nazan yine
sevgisine yenilmişti ne olduğunu anlamadan Mustafa’nın kollarındaydı. Sevginin
son doruklarında aşkı yaşadılar defalarca, kendilerine geldiklerinde ikisi de
çırıl çıplaktı. Beraber banyo yapıp kahvaltı yapmak için salona geçtiler hala
konuşmuyor sadece bakışıyorlardı.
Yaşadıklarına
hayret etti yine Nazan hâlbuki buraya gelirken kendi kendine defalarca söz
vermişti böyle bir birliktelik yaşamayacağına. Mustafa’da ondan farksızdı,
sevgiye hep yenik düşüyorlardı. Beraber kahvaltı yaptılar otel salonunda,
sonrada beraber çıktılar, yine bir meşgule doğru gidiyorlardı. İkisinin de
yüreği çarpmaya başlamıştı bugün ayrılık günüydü.
—Nereye
gidiyoruz Nazan?
—Malatya
suyunun çıktığı merkeze gidiyoruz seninle özel olarak konuşmam gerek, ne
konuşacağız deme oraya varınca konuşuruz.
—Emredersin
ağa kızı.
İkisinin de
ağzını bıçak açmıyordu, herkes kendi dünyasına girmişti, Nazan aldığı kararı
Mustafa’ya kırmadan söylemenin yolunu düşünüyor, Mustafa’da evlilik
hazırlıklarının nasıl yapılmasını gerektiğini düşünüp Nazan’a anlatmayı
hesaplıyordu. Araba ile yemyeşil bir yere gelince durdular ikisi de araçtan
indi hiç konuşmadan yeşilliğin içerisini ne doğru gitmeye başladılar sanki
aralarında bağlantı kesilmiş hiç konuşmuyorlardı.
Sessizliği
Mustafa bozdu.
—Nazan ne
yapıyoruz, nasıl bir karar verdik bunu hiç konuşmadık, hâlbuki bugün benim
Ankara’ya dönmem gerek.
—Biliyorum
bende bunu iyice düşündüm ve bazı kararlar aldım tabii kendimce.
—Ne gibi
mesela söylesene.
—Evlilik
hakkında sakın yanlış anlama ama evlilik çok önemli hemen karar verilecek bir
konu değil, diyorum ki bana biraz zaman versen tekrar düşünsem.
—Yapma Nazan o
kadar yaşadıklarımızdan sonra ne kararı anlamadım, oysa ben çoktan karar verdin
sanmıştım.
—Yaşadıklarımızın
sebebini biliyorsun açlık susamışlık ama sen buna sevgi diyemesin, kaldı ki
yaşadıklarımızı biliyoruz bunu bir birliktelikte silemeyiz.
—Ben sana sil
demiyorum zaten, ama aramızda da bir sevgi olmasa bu birliktelikleri
yaşamazdık, ne kadar zaman istiyorsun düşünmek için?
—Bir ay en
azından iyice düşünüp karar vermek için bir ay uzun süre sayılmaz.
—Ne bir aymı
olurmu ya Nazan, kaç aydır görüşüyoruz yüz yüzede geldik daha düşünecek ne
kaldı hem de bir ay bana yazık edersin.
—Mustafa
anlasana beni yüreğimdeki yarayı temizleyip seni kabul etmem gerek, yanlış
yapmak istemiyorum sen üzülmeye layık değilsin ne olur anla beni.
—Peki, öyle
olsun ama yalvarırım yanlış bir karar vererek ikimizi de yakma, seni sevdiğimi
biliyorsun bunuda hiç aklından çıkartma.
—Hepsini
biliyorum Mustafa, bir ay beni hiç aramak yok ne nette nede telle bu konuda söz
alacağım senden.
—Peki, söz
aramayacağım, ama iyi düşün ben sana kendimi adadım.
—Her şeyi
biliyorum dedim ya, ben ailemi de düşünmem gerek ama banada sakın kızma bu
konuda ilerde problem olmasın diye iyice düşünelim sende düşün bu bir ayda.
—Benim
düşünmeme gerek yok ben seni seviyorum buda yeter.
—Peki, ben
düşüneyim ama bana sakın kızma.
Adem artık
dünyanın sayılı adamlarından biri olmuş emrindekileri elektrik devresi gibi
yönetiyordu. Gücünü dünyaya duyurmuş kıvrak zekâsı mal varlığı ile örnek
alınacak hayallerde bile ulaşılamayan bir adam haline gelmişti. Tüm bunlara
rağmen içindeki intikam ateşi sönmemişti, her fırsatta sadistçe adam öldürüyor
hiç kimseye acımıyordu.
Azerbaycan Bakû’ye
yakın bir köy satın almış yeraltında kocaman bir yerleşim alanı yaptırarak
üzerini çok büyük surla çevirmiş tüm tedbirleri almış kimsenin ulaşamayacağı
bir malik hane haline getirmişti. Dünyanın tüm nimetleri burada her türlü
teknoloji kullanılıyordu. Adem buradan dünyaya hükmediyor istediğini yapıyordu,
Kahramanmaraş Kozlu dere köyünden gelen bu adam hızla dünyanın lideri baronu
olmaya doğru hızla gidiyordu.
Mustafa neye
uğradığına şaşırmıştı, her şey ne kadarda güzel gidiyordu ne olduda böyle bir
karar aldı. Nazan üzgündü kendinden emindi ama ya ailesi onlar ne olacaktı,
biliyordu ki kardeşleri onlarla ilgilenmezdi. İkiside konuşmadan uzun süre
oturdular herkes kendi dünyasına dönmüştü ama ya yaşadıkları güzellikler, ya
ilerde yaşayacakları mutluluklar verecek bir cevap bulamadılar.
—Nazan yoksa
hala aramızda Serdar’mı var?
—Mustafa
anlasana beni eğer aramızda olsaydı seninle o yaşadıklarımı yaşarmıydım, beni
sadece ailem düşündürüyor.
—Nazan canım
ne olacak ailene diğer kardeşlerin yokmu, hem biz ölmeyemi gideceğiz sadece
evleneceğiz gerekirse onları da alırız yanımıza.
—Yapma Mustafa
onlar buradan koparmı sanıyorsun, burada da onlara bakan olmaz ben bunu
düşünüyorum.
—Nazan
bahsettiğimiz kişiler çocuk değiller kendilerine bakarlar, sıkıştıkları yerde
de biz yardımcı oluruz.
—Ankara’dan mı
boş ver hem yalnız bunu düşünmüyorum, benim Serdar’ı senin Hatice’yi de
düşüneceğim.
—Peki, ama 15
gün yeterli, olumlu veya olumsuz olsun ama 15 gün yeterli bence.
—Peki, 15 gün
olsun bende şehir dışına çıkarım, kafamı dinler sağlıklı düşünürüm, ama dediğim
gibi hiçbir şekilde beni aramayacaksın anlaştık mı?
—Anlaştık ama
lütfen iyi düşün.
—Tamam
düşüneceğim.
Bu konuşmalara
Mustafa’nın bayağı canı sıkılmıştı, içini tarif edemediği bir acı kaplamıştı,
Nazan ondan daha rahattı tek düşündüğü ise ailesiydi. Yine uzun süre
konuşmadılar ayrılık saatide yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. Mustafa bilet
almak için terminale gitmeleri gerektiğini söylediğinde Nazan telle bilet işini
ayarlamış, akşam 5,30 da yola çıkmasını sağlamıştı.
Terminale
gitmek üzere yola koyuldular, yine hiç konuşmuyorlar kendi dünyalarına dalıp
gidiyorlardı. Terminale geldiklerinde saat 4.30 olmuştu yani ayrılığa tam bir
saat vardı. Araçtan indiler Mustafa bilet işini halledip Nazan’ın yanına geldi,
son bir umut diyerek tekrar konuşmaya başladı.
—Bak bir saat
sonra gidiyorum lütfen şu düşünme işini bırak evlilik için kararlar alalım,
istersen bugünde burada durayım detayları konuşalım.
—Mustafa neden
anlamıyorsun beni evlilik oyuncak değil, birde beni tanımalısın mantığım hep
önde düşünmem gerek, ya anlasana sadece evlendi desinler diye asla evlenmem.
—Peki, düşün
bakalım yalnız olumlu veya olumsuz karar verdiğinde beni hemen arayacağına söz
verirmisin.
—Elbette
arayacağım bunu senin ve benim için yapacağım, burada yaşadıklarımız için sana
teşekkür ediyorum sağ ol.
—Sende sağ ol
cevabın ne olursa olsun seni hep seveceğim.
—Bende senden
sadece vaz geçersem bilki ailem için olacak.
—Biliyorum ama
asıl sebep hep mantığın olacak ne yaptıysam asla onu geçemedim, yinede iyi
düşün vakit azaldı istersen sen git.
—Olur,
gidiyorum hadi hohçakal.
—Sende kendine
iyi bak.
Mustafa elini
uzattı Nazan’da sıktı sonrada arkasına bakmadan arabası ile gözden kayboldu.
Arabasına bindiği andan itibaren gözyaşları boşaldı hıçkırarak ağlıyordu Nazan,
beklide Mustafa onun son şansıydı sevgide mutlulukta oda elinin altından kayıp
gidiyordu. Bir an durdu tekrar dönmeyi boynuna sarılmayı düşündü ama kahrolası
mantığı yine engel oldu yoluna devam etti.
Mustafa
otobüse bindi Ankara’ya doğru yola çıktı, hala yaşadıklarını düşünüyor,
ayrılığa bir anlam veremiyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla Ankara’ya geldi, önce
bir Orman Genel Müdürlüğüne uğrayarak 15 günlük izin dilekçesini verdi, sonrada
Demet evlerde ki evinin yolunu tuttu. Evinin kapısını açan Mustafa şok oldu,
evde kızı damadı Furkan ağabeyi ve ablası vardı hemen onlara sarıldı, doğrusu
onlara çok ihtiyacı vardı.
—O kızım hoş
geldin sizlerde hoş geldiniz ne güzel ya size de öyle ihtiyacım vardı ki iyiki
geldiniz canlarım benim.
—Sende hoş
geldin baba ne oldu bozuk duruyorsun.
—Yok, kızım
sana öyle geliyor sizi görünce şaşırdım.
—Kardeş
nasılsın bak senin için izin aldım eeeeeeeee anlat bakalım neler oldu?
—Canının
sağlığı ağabeycim, görevden geldim bende 15 gün izinliyim, aslında İstanbul’a
gelmeyi düşünüyordum.
—İyi ya biz
baskın geldik, hem ben sana Malatya’da ne oldu onu sordum, herkes bunu merak
ediyor anlatsana.
—Anlatırım
hele biraz dinlenelim, banyo yapayım üzerim koktu, sahi ağabey ne zaman
geldiniz?
—Dün geldik
gecede burada yattık hepimiz, hatta ablamızda çağırdık senide bekliyorduk, hadi
sen sırtını değiştirte görüşelim.
—Yenge
nerelerdesin sesin çıkmıyor bana bir pantolonla gömlek hazırlayın yoksa
ağabeyime derim.
—Tamamda
dersen de sanki ağabeyinden korkan var.
—Ağabey duydun
mu senden korkmuyormuş.
—Mustafa
kızdırma beni hadi banyo yap da gel olanları merak ediyoruz anlat bize
alooooooooooo duydun mu?
—Tamam, ağabey
duydum.
Mustafa banyo
yaptı kahvaltı derken çay içerken Malatya’da yaşadıklarını tek tek anlattı, en
sonda ayrılığı söyledi, herkes tüm dikkatle dinliyordu. Mustafa her şeyi
anlattık dan sonra üzgün üzgün etrafına baktı, herkes gözlerini kaçırmıştı
birden ağabeyi ayağa kalktı.
—Sevgili
kardeşim sen bu bayanı seviyor musun?
—Evet.
—Bizleride
sever ve güvenirsin değilmi?
—Evet, ağabey
bunu sorman bile hata, hem neden bunları soruyorsun ki?
—Bakın
kardeşimin hepinizde hakkı var hem de canımız ciğerimiz hepimiz ona yardım
edeceğiz varmısınız benimle ona yardım etmeye?
—Hoppala
ağabey ne yardımı sadece bekleyeceğiz 15 gün sonra cevabını verecek.
—Ya kardeşim
sen çok safsın o cevabını çoktan verdi üç gün içerisinde seni cevaplayacak ve
boyunun ölçüsünü alacaksın. Hem sen sus bakalım sizler varmısınız onu söyleyin.
—Ben varım
amca gerekirse canımı bile veririm.
—Bende varım
Furkan, ben sizin anneniz sayılım elbette eniştenizle ne gerekirse yapacağız.
—Beni saymana
gerek yok biliyorsun senle beni Mustafa kavuşturdu, bende varım.
—Tamam, işte
bizim ailemiz anneciğim bak yine hep bir aradayız, Allah senden razı olsun ki
bizleri böyle yetiştirdin. Mustafa bize yeniden Nazan’ı ve ailesini anlat hem
de tüm ayrıntılarına kadar her şeyi bilmek istiyoruz, hiçbir şeyi kaçırmadan.
—Peki, ağabey
tekrar anlatayım.
Mustafa
yaşadıklarını, Nazan’ı, ailesini tekrar anlattı hem en ince detaylarına kadar.
Herkes kendince planlar yaptılar, Binbaşı Furkan’da düşünüyor du birden aklına
bir soru geldi.
—Mustafa bu
bayan yurt müdürlüğü yaptı değilmi?
—Evet ağabey.
—Tamam, ben ne
yapacağımızı artık biliyorum ama herkes bana destek olacak bu konuda, ilk önce
bize verdiğin daire ile kızının dairesini bizlere satacaksın, Adana’daki evide
teyzemlere satacaksın buradan da iki daire emeklide olacaksın Mustafa ve
buradakiler tamammı?
—Tamam, amca
biz alırız daireyi ama ne yapacaksın hala anlamadım.
—Anlaman da
gerekmez sen denileni yap yeter yeğenim, teyzemleri de ben arayacağım ev için
benim paramda hazır zaten
—Ağabey neler
oluyor bize de anlatsan da anlasak.
—Sen git
emeklilik dilekçeni ver tazminatını da hemen versinler, öncelikle para işini
halledelim gerisi kolay, öyle bir iş yapacağız ki herkes şaşıracak ama en çok
iş sana düşüyor bilmiş ol.
—Hiçbir şey
anlamadım ama peki sen hepimizden akıllısın sana güveniyorum peki bende ne
dersen yapacağım söz ağabey.
—Aferin şimdi
git emeklilik dilekçeni ver.
—Peki ağabey.
Mustafa
emeklilik dilekçesini verdi, iki dairesini de sattı, ağabeyi ile kızı da
dairelerini aldılar, Adana’daki evde teyzelerine satıldı. Bir hafta sonra
Mustafa’nın tam bir milyon yenitürklirası bankaya yatmıştı, emeklide olmuştu.
—Her dediğini
yaptık ağabey şimdi ne olacak?
—Nazan seni
hiç aradı mı telle veya netle?
—Evet, dün
aradı, Antalya’ya yazlığa gitmiş.
—Tamam, akşam
sen, ben, yengen Malatya’ya gidiyoruz, sen uçaktan yer ayırt.
—Peki.
Mustafa
uçaktan yer ayırttı, üçü birlikte gece Malatya’ya uçtular bir araba ile
kalacakları otele yerleştiler, Mustafa hala bir şey anlamamıştı. Binbaşı
kafasındaki planı tek tek uygulamaya başladı, önce Nazan’ın oturduğu apartmanda
üç tane daire aldı birini de dayayıp döşedi, döşediği dairede Nazan’ın oturduğu
evin tam karşısıydı. Uzun pazarlıklar sonunda daha önce Nazan’ın görev yaptığı
yurttu da satın aldılar. Mustafa abisinin planını yavaş yavaş anlamaya
başlamıştı.
Yurttun alımı
ile yeniden bakımdan geçmesi, dairelerin parası ve döşenmesi elde pek para
bırakmamıştı. Plan tıkır tıkır işliyordu iş şimdi Nazan’la yüz yüze gelmeye kalmıştı.
Binbaşı bunuda ayarlamıştı. Mustafa’dan teli alan yengesi Nazan’ı aradı.
—İyi günler
Nazan Hanım ben Ramile Bahtiyar, Kendi evim yurtlarının sahibi Malatya’da da
bir şube açtık bize bir idari ve personel Müdürü lazım.
—İyide benle
ne alakası var.
—Siz daha önce
burada müdürlük yapmışsınız, sizi çok övdüler tekrar düşünürseniz görüşelim.
—Tamam, ama
ben şuan şehir dışındayım iki gün içerisinde döneceğim beklerseniz
görüşebiliriz.
—Peki,
bekliyoruz iyi günler.
—Siz en iyisi
yarın bekleyin beni hemen geliyorum, akşam otobüsle gelir işi ayarlar tekrar
dönerim size iyi günler.
—Size de iyi
günler.
—Sen harikasın yenge.
—Evet, benim
eşim harika, neyse bunları bırakında yarını düşünelim, Nazan durumu anlamasın
biz önce ondan gerekli önlemi alalımda gerisi kolay.
—Ağabey yine
ne düşünüyorsun?
—Yarın
görürsün.
Akşam tüm
planlar yapıldı, her şey hazırdı artık şimdi Nazan’ı bekliyorlardı. Sabahın ilk
ışıkları ile üçü de kalktılar, kahvaltı sonrası yurttun yolunu tuttular, üçü de
plan için hazırdı, Ramile’nin teli çaldı.
—Günaydın Ben
Nazan geldim, nerdesiniz?
—Kahvaltı
yapıyorum 1 saat sonra müdürlük yaptığınız yurttan buluşalım.
—Peki, bir
saat sonra orda olacağım.
—Valla
harikasın canım iyi ki zaman kazandın hemen yurtta varalım.
Yurtta
vardıklarında hemen planlar yapıldı, Nazan’la görüşülecek odaya kamara
yerleştirildi, kamerinin görüntü yaptığı odaya Mustafa oturdu diğer odada
Ramile masada, Binbaşı Furkan ayakta dosyalar elinde bekliyordu. Beklenen Nazan
geldi hemen odaya aldılar, Mustafa heyecandan tir tir titriyordu.
—İyi günler
ben Nazan.
—Hoş geldiniz
bende Ramile buda muhasebecim Murat Bey.
—Memnun oldum
buyurun görüşelim.
—Kendi evim
yurtçuluk kız öğrencilerimiz için hizmet vermektedir, Ankara, İstanbul, Adana,
Kahramanmaraş ve Malatya’da şubelerimiz vardır. Her şubede bir idari ve
personel müdürü ile mali ve teknik müdürle çalışıyoruz, burada mali ve teknik
müdür bulduk bize bir idari ve personel müdürü lazım onu da sizi düşündük. Daha
önce burada müdürlük yapmışsınız eğer yeniden anlaşırsak neden olmasın? Biz
öncelikle güven hizmet istiyoruz ne dersiniz?
—Öncelikle
beni düşündüğünüz için teşekkür ederim, evet daha önce burada çalıştım ama
maddi olarak anlaşamayınca bırakmak zorunda kaldım.
—Para önemli
değil elbette hak ettiğinizi alacaksınız, bize güven önemli çünkü emanetlerimiz
çok özel anlıyorsunuz değilmi.
—Elbette para
önemli değilse sizle anlaşırız.
—Tabii ama
bizim bazı prensiplerimiz var, müdürlerimizle en az üç yıllık anlaşma yaparız
bunun içinde mutlaka teminat isteriz yanlış anlamayın bu bizim prensibimiz.
—Anlıyorum
mesela ne istersiniz?
—Bunu Murat
cevaplasın.
—Elbette
hanımefendi, öncelikle Nazan hanım ne kadar maaş istersiniz onu duyalım.
—1500
yenitürklirası olabilir.
—Kabul üzerinizde tapu varmı?
—Var
oturduğumuz dairenin tapusu üzerimde.
—O zaman o
tapuyu özel anlaşmalar karşılığında yurdumuz adına ipotek yapacaksınız,
muhtardan iyi hal kâğıdı, ikamet ilmühaberi, savcılıktan sabıka kaydı, kimlik
fotokopisi, resim bugün getirin hemen anlaşmayı yapalım.
—Tapuyu neden
ipotek yapıyoruz anlamadım.
—Üç yıllık
anlaşma yapıyoruz ya yarın bizi bırakırsanız ne yapacağız, bu şirketimizin
uygulaması istemiyorsanız siz bilirsiniz, bizde sizi bırakırsak tazminat ödeme
garantisi veriyoruz. Noter huzurunda özel anlaşma yapacağız ama siz bilirsiniz.
—Peki, tamam
öğle sonu hepsini getirir anlaşmayı yaparız.
—Olabilir
işiniz bitince beni arayın bende noteri çağırayım anlaşmayı yaparak işi
bitirelim.
—Teşekkür
ediyorum ben çıkıyorum şu belgeleri alıp getireyim, ipotek için ne yapacağım.
—Nazan Hanım
şu yazıyı götürün aynısı yazarak ipotek yaptırırsınız.
—Anladım
şimdilik hohçakalın.
—Güle güle.
Nazan odadan
çıktı hemen eve giderek gerekli hazırlıklara başladı, bir taraftan da bunların
kim olduğunu ne kadar kolay iş bulduğuna ve istediği paranın verilmesine şaşıyordu. Mustafa heyecandan titriyordu odada çıktı
ağabeyinin yanına geldi.
—Nasıl Mustafa
anladın mı yapmak istediğimi.
—Evet, ağabey
anladım.
—Aferin sana
doğrusu bende sevdim bu oyunu, sen nasıl dayanabilecek misin bunlara? Belki yıllarca burada kalabilecek misin?
—Elbette
elimden geleni yapacağım.
—Tamam, şimdi
bunları geçinde hazırlık yapalım, noter hazır mı Mustafa?
—Elbette yenge
hazır başka bir emrin varmı patron yenge.
—Mustafa dalga
geçme bak her şeyi anlatırım Nazan’a
—Aman yenge
tamam şaka yaptım.
Öğle olmuştu
Nazan aradı ve geleceğini söyledi, hemen noteri çağırdılar yeniden her şey
hazırdı. Nazan elinde tüm evraklarla geldi hemen içeri geçtiler anlaşmalar
imzalar derken noter işi bitirip gitti.
—Hayırlı olsun
artık üç yıl beraberiz, aman ha dikkat edin sizden tek ricam bu.
—Sağ olun
benim tam olarak görevim nedir? İki müdür nasıl olacak bunu anlamadım.
—Siz idari ve personel müdürüsünüz göreviniz
öncelikle tüm personelden sorumlusunuz, onların alımı maaş işleri, çalışma
işlemleri gibi, burada kalan kız öğrencilerimizin sorunları da senin alanın.
Mali ve teknik müdürümüzde yurtta mal alımı maaş dağıtımı ve sizin
danışmanızdır, ayrıca benim temsilimde odur.
—Anladım peki
ne zaman başlıyoruz?
—Ağustos
başında başlıyoruz genelde tüm yurtlarımızda.
—Peki, bir
ricam daha var yanlış anlamasanız.
—Buyurun
söyleyin çekinmeyin lütfen.
—Şuan
tatildeydim tekrarda tatile döneceğim biraz avans istesem ayıp olurmu
hanımefendi?
—Yok, olmaz
Murat Bey Nazan hanıma bin yenitürklirası ödermisiniz?
—Elbette
yalnız artık bundan sonra muhatabınız Mali ve teknik müdürümüzdür, her şeyi
onunla görüşeceksiniz oda ağustos başında burada olur.
—İnşallah
anlaşacağımız biri olur.
—Olacak zaten
siz uyumluluk içinde çalışmasanız biz burada iş yapamayız, iş ahlakında
duygusallığa yer yoktur bunu sakın unutmayın, her kim olursa olsun işinize
bakacaksınız bunu sakın unutmayın hanımefendi.
—Peki, unutmam
şimdi müsaadenizle çıkabilir miyim?
—Elbette şu
bin yenitürkliranız güle güle kullanın.
—Sağ olun iyi
günler size.
—Size de
—Size de Nazan
Hanım inşallah tekrar görüşürüz.
Nazan cebinde
bin lira ile eve geldi, gözlerinden mutluluk yağıyordu, şimdi rahat bir tatil
yapabilir ikinci aşkı Mustafa’yı unutabilirdi. Akşam Nazan tatil yaptığı
Antalya’ya, Mustafa ağabeyi ve yenğeside Ankara’ya döndüler. Herkes merakla
olanları dinledi doğrusu harika bir plandı.
—Bak kardeşim
bizim yapacağımız iş bitti bundan sonrası sana ait, günün her saati
berabersiniz ne gerekiyorsa yap ve karşıma evlenmek üzere gel.
—Peki, ağabey
elimden geleni yapacağım.
—Mustafa
ailesini de dikkat et.
—Bak Mustafa
yenğenide dinle, ailesine önem veren birisi bunuda sakın unutma, bizde artık
İstanbul’a dönelim.
Mustafa birkaç
gün sonra misafirlerini İstanbul’a yolladı, kendiside arabasının arkasına
“Selam Kayısı güzeli şımarık cadı ağa kızı bak yine ben geldim” yazdırdıktan
sonra, gerekli hazırlıkları yaparak Malatya’ya yola çıktı. Uzun ve yorucu
yolculuktan sonra Malatya’ya girdi, yaşadıklarını tek tek hatırladıktan sonra
bir lokantada yemek yedi, alış verişten yaparak evin yolunu tuttu. Apartmanın
önüne geldiğinde içinde tuhaf bir his vardı, görevlinin yardımı ile dairesine
yerleşti.
Malatya’ya
geleli üç gün olmuştu, yurda gitti gerekli hazırlıkları yapıyor durmadan
uğraşıyordu. Nazan Antalya’da kral bir tatil yapıyordu, cebinde parası moral
toplamaya çalışıyordu. Mustafa yurdun tüm hazırlıklarını bitirmişti hatta iki
kapıya müdür isimlerini bile astırmıştı.
Yine bir gün
akşamüzeri eve geliyordu korkunç bir bağırıkla ilkindi, hemen sesin geldiği
yere koştu. Bağıran karşı komşu olan Nazan’ın annesi Sevgi hanımdı.
—Ne olur
yardım edin Mehmet çok kötü oldu ayılmıyor.
—Tamam, hemen
bakalım.
Mustafa
içeriye girdi Mehmet Bey baygındı hemen sırtına alarak aşağıya doğru indirmeye
başladı, Sevgi hanımda üzerini giymiş arkası sıra geliyordu. Mustafa Malatya
Devlet hastanesine yetiştirdi Mehmet beyi, ilk müdahaleyi yaptılar sonrada
doktor hasta sahiplerini çağırdı.
—Bu hastanın
sahipleri sizmisiniz?
—Evet, ben
komşusu buda eşi buyurun.
—Bunu acil
olarak Adana Tıp fakültesine götürün ben sevki yaparım ya da Balcalı’ya,
imkânınız varmı?
—Evet, var
hemen götürmemiz gerekli sanırım.
—Evet, burada
tıpbii gereçler yok, en fazla 5 saatiniz var ona göre.
—Hemen çıkalım
o zaman ya yolda bir şey olursa ne yaparız?
—Biz gerekli
müdahaleyi yaparız siz götürün.
—Peki, hemen
çıkalım.
Doktor gerekli
müdahaleyi yaptı, üçü birlikte Adana’ya doğru yola çıktılar, Sevgi hanım hem
seviniyor hem de düşünüyordu.
—Yavrum sağ ol
Allah senden razı olsun, keşke kızlara haber verseydik bak yanımızda parada yok
—Önemli değil
abla ben gereğini yaparım sizde bana sonra ödersiniz hem şimdi bunların sırası
değil bir an önce Adana’ya varmamız gerek.
—Haklısın
yavrum ben yinede telle en azından Sevinç’i arayayım.
—Peki arayın.
—Alo Sevinç
kızım baban rahatsızlandı onu Adana’ya götürüyoruz kardeşine bak.
—Anne ne oldu
babama kimle gidiyorsunuz?
—Korkma kızım
şuan fena değil baban, yeni taşınan komşunun arabası ile gidiyoruz.
—Anne sen
delimisin nasıl güveniyorsun bilmediğin birine?
—Kızım ben
insan sarrafıyım unuttun mu ben öğretmenim bu kişiye de güvenmem gerek zaten
şuan yoldayız.
—Anne tam
olarak nerdesiniz?
—Osmaniye’ye 10 kilometre var.
—Nerdeyse
varmışsınız artık yapacağız bir şey yok, Nazan ablama haber verdin mi?
—Yok, kızım
ortalığı telaşa vermeye ne gerek var zaten çok acı çekiyor, Mustafa’yı unutmaya
çalışıyormuş haber verme acil olursa ben ararım.
—Peki, anne o
zaman beni sık sık ara durumu haber ver.
—Tamam, kızım
kolay gelsin hadi hohçakal.
—Sağ ol anne
tekrar geçmiş olsun
Mustafa
konuşulanları tüm dikkat dinlemişti, demek oda sevmişti, buna memnun olarak
yola devam etti. Adana’ya kadar hiç konuşmadılar, Mustafa doğru Balcalı’ya
geldi, araçtan indi hızla hastanenin
içerisine girdi 15 dakika sonra kalabalık bir grupla geldi. Mehmet beyi hemen
sedyeye aldılar direk hastaneye taşıdılar, Sevgi hanım bu olanlara hala bir
anlam veremiyordu. Mehmet beyi götüreli bir saat olmuştu doktor geldi.
—Mustafa Bey
hastaya ilk müdahaleyi yaptık şimdi küçük bir operasyon yapacağız, hiç merak
etmeyin korkacak bir şey yok.
—Sağ olun
Hasan Bey size ne kadar teşekkür etsem az.
—Yapma Mustafa
lütfen neyse biz gereğini yaparız.
Operasyon iki
saat sürmüştü, doktor çıktı hastayı odasına aldılar.
—Çok başarılı
bir operasyon yaptık iki gün içerisinde taburcu olur, korkmayın her hangi bir
tehlikeli durum yok, tam vaktinde getirmişsin Mustafa.
—Teşekkür
ederim Hasan Bey elinize sağlık.
—Bir şey
değil, tekrar geçmiş olsun.
—Mehmet Bey
iki saate kadar uyanır, hemen şuradan bir yemek yiyelim sonrada yanına geliriz
buyurun Sevgi abla.
—Oğlum sen kimsin
baksana seni gören hastana seferber oldu.
—Boş verin kim
olduğumu sadece ben Adanalıyım bilin yeter abla hadi yemeği çıkalım.
Sevgi hanımla
güzel bir yemek yediler, tekrar hastaneye döndüler, iki saat sonra Mehmet bey
ayıldı. Sevgi hanım durumu kızlarına tek tek anlattı, babalarının iyi olduğunu
söyledi, her konuşmasında da yeni komşusundan bahsetmeden de duramıyordu eee ne
de olsa kocasının hayatını kurtarmıştı.
Adem’in her
şeyi değişmişti, şuan dünyanın en zengin en acımasız insanı olmuş tam bir ölüm
makinesi haline gelmişti. İsmini de değiştirmiş Ahmedov Yurdanov adını almıştı.
Dünyadaki tüm pisliklerde artık onun adı geçiyor ama ne izini nede suçlayacak
bir delil bulunabiliyordu. Esrar, kumar, beyaz kadın ticareti, silah
kaçakçılığı her işe elini atıyor istediği devlettin geleceği ile oynuyor
ekonomisi sıfıra çekiyor yâda istediği kalkındırıyordu. Kendisine hizmet edene
istediği makamı malı mülkü veriyor karşısına çıkanı ise sinek gibi eziyordu.
Bunu yaparken de elektrik devreleri gibi kurduğu sistemle yapıyordu.
Adana’da üç
gece kaldıktan sonra Mehmet Bey taburcu oldu, üçü birlikte yeniden Malatya’ya
doğru yola koyuldular. Mehmet ve eşi bu yeni komşuya sevgi ve saygıyla bakıyor
hala böyle insanların varlığının olması onları sevindiriyordu.
—Allah sizden
razı olsun.
—Sizden de
amca ne demek ben sadece görevimi komşuluğun gereğini yaptım.
—Yok, oğlum
öyle deme şimdi böyle komşular kaldımı ki sanmam, Allah senden razı olsun.
—Sizden de.
—Mehmet maddi
olarak ta borçlandık Mustafa beye, hiç paramız çıkmadı hepsini kendi harcadı.
—Yapmayın bu
kadar büyütecek bir şey yok, yalnız sizden tek rica bu olanları yani benimle
ilgili kısmını kimseye özelliklede Nazan bilmese çok iyi olur.
Yolda yemek
yediler çay içtiler, Sevgi hanım
geldiklerini kızlara söyledi, herkes hazır olarak beklemeye başladılar. Nihayet
Malatya’ya geldiler apartmanın önüne geldiklerinde Mehmet beyi hemen araçtan
indirip daireye götürdüler, Mustafa orda tek başına kaldı. Mustafa dairesine
geçti banyo aldıktan sonra üzerine değiştirip güzel bir uykuya daldı, birazda
canı sıkılmıştı insanların vefasızlığına.
Mustafa
uyandığında akşamüzeri olmuştu giyinip evden çıktı, en yakın lokantada bir
kamurğa dolması yedikten sonra Nazan’la gezdiği yerleri dolaşmaya başladı.
Nazan babasının yaşadıklarını öğrenmiş bu yeni komşuyu merak etmeye başlamıştı,
bir ara tatili kesip dönmeyi düşündü sonra nasılsa onlarda gelecek diye vaz
geçmişti.
Mehmet Bey bir
hafta sonra tamamen iyileşmiş artık dolaşmaya başlamıştı, her gün birileri
gelip gidiyordu sonunda dayanamayarak Antalya’ya gitmeye karar verdi.
Akşamüzeri otobüsle yola çıktılar yolda Mustafa akıllarına gelmişti doğrusu çok
ayıp etmişlerdi. Mustafa bir gün sonra kapılarını çaldı ama açan olmadı demek
gittiler diye düşünerek yurdun yolunu tuttu.
Yurda giderken
şehir merkezine girmişti, ilerde bir kalabalık görünce durdu, burasını
hatırlıyordu daha önce Nazan’la gelmişti evet yanılmış olamazdı burası
Sevinç’in evinin önüydü. Birden Sevinç’i gördü bağırıp çağırıyordu.
—Allah
kahretsin senide evini de rezil sana ev bulalım çıkacağız dedik.
—Bulsaydın
sana oğlum gelecek diye haftalar önce söyledik ama aldırış etmedin.
—Bulamadım
işte memur maaşı ile ancak buraya oturabiliriz sanki ev varda biz çıkmıyoruz.
—O senin
sıkıntın beni ilgilendirmez sen evimden defooooooool yeter bana
—Nereye
gideceğiz ev bulunca çıkarız al evini başına geçir.
Mustafa daha
fazla beklemeden arabasından indi, Sevinç’in yanına doğru yürüdü, iki dairesi
boştu burada.
—Merhaba
Sevinç beni hatırladın mı?
—Ne var be
hatırladım ne olacak zaten kafam bozuk.
—Belli oluyor
kafanın bozuk olduğu sen evmi arıyorsun?
—Evet, nolçak
yoksa bana Malatya’da evmi buldun?
—Evet, iki
daire var otururmusun gücün yetermi bilmem
—Aylık 250
yenitürklirası veririm.
—İyi o zaman
al sana anahtar babanın dairesinin yan tarafı boş oraya oturabilirsin, sakın ha
aylığı geciktirme karışmam ben daha kötü yapar dışarı atarım.
—Benle dalga
geçme orda kira en az 500 hangi akıllı 250 ye kiraya verir?
—Ben veririm
ama yalnız sana bunun sebebini de söylerim bir gün.
—Peki, sağ
olasın.
Sevinç pek
inanmadı ama yinede anahtarı aldı kocası ile hemen babasının apartmanına
gittiler gerçektende orası boştu ve anahtar o daireye aitti. Bir gün içerisinde
taşındılar. Mustafa hakkında yanıldığına bin pişman olmuştu Sevinç, kendilerini
büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştı. Mustafa tekrar yurdun yolunu tuttu, yolda
giderken birden tanıdık birini gördü bu Nazan’ın arkadaşı Yasemin’di, hemen
durdu ve seslendi.
—Yasemin hanım
nasılsın beni tanıdınız mı?
—Evet, tanıdım
enişte hayırdır ne geziyorsun burada hala ablam her şeyin bittiğini söylemişti.
—Evet, bitti
gel bunları sonra anlatırım sana bir sözüm vardı hani iş bulacaktım ya buldum
benim dediğim işte çalışırmısın?
—Hayırdır
enişte burada bana işmi buldun?
—Evet, gel
arabaya işe gidelim hem de biraz konuşuruz.
—Peki
geliyorum.
Beraber yurda
gittiler, ikisi birlikte arabadan inerek Mustafa’nın odasına oturdular, Yasemin
pek merak etmişti Mustafa’nın bulduğu işi.
—Bak Yasemin
sana her şeyi anlatacağım ama bana annenin başı için bunları kimseye hatta
Nazan’a bile söylemeceğine yemin edeceksin.
—Tamam, enişte
yemin olsun söylemem.
Mustafa her
şeyi tek tek anlattı, Yasemin dikkatlice dinledikten sonra şaşkınlığını
gizleyemedi.
—Ya enişte bu
ne sevgi, demek bu kadar çok sevdin ablamı.
—Evet, eşim
kadar sevdim ama ona bir türlü anlatamadım.
—Anlatırsın
sende bu akıl olduktan sonra yapmayacağın şey yok bence.
—Sen ne iş
yaparsın daha önce muhasebecilik yaptın mı? Bu konuda hiç bilgin varmı?
—Var enişte
hem de iyi bir muhasebeciyim.
—Gel o zaman
odana bakalım.
İkisi birlikte
kalkarak başka bir odaya girdiler, Yasemin odaya hayran kalmıştı, giderken de
bir odanın kapısındaki levha dikkatini çekti, levhada “İdari ve Personel Müdürü
Nazan ATİK” yazıyordu. Hemen koltuğa oturdu Yasemin, sonrada Mustafa’ya bakarak
konuşmaya başladı.
—Sağ olasın
enişte sen gerçekten çok harika bir insansın, inan seni mahcup etmeyeceğim ev
kirasını bile veremez olmuştum, Allah senden razı olsun, tüm sorumluluklarımı
biliyorum korkma.
—Gerçekten
yapabilecek misin bak beni Nazan’a mahcup etme aman ha.
—Asla enişte
korkma, sonra sözüm dede duracağım her ne olursa da olsun asla bir şey demem
ablama.
—İnandım zaten
bu gün bu tesadüf olmasa da seni bulurdum maaş ne kadar istersin Yasemin.
—Son
çalıştığım yerde bu iş için 750 alıyordum burada da sen bilirsin.
—Tamam, şimdi
dediklerimi not al şu an personel olarak 5 kişiyiz benim maaşım 2500, Nazan’ın
maaşı 1500, seninki 900, iki tane aşçımız var onlara da 500 yaz.
—Emredersiniz
efendim.
—Bak sakın
unutma ben burada sadece müdürüm sonra Nazan durumu anlar seni konuşturur tüm
plan yatar, onun için bana sadece müdürüm dersin.
—Peki,
müdürüm, başka elaman alacak mıyız peki?
—Elbette
bunlara da Nazan karar verecek.
—Çok uzattık
hadi hanımefendi yemeğe çıkalım.
—Müdürüm
olarak emredersiniz.
—Hemen şımarma
bak karışmam ha yürü şımarık şey seni.
—Peki
enişteciğim.
—Baldız
şımarma yürü.
Birlikte yemek
yediler, hep yurt ve Nazan’la ilgili sohbet ettiler ve tekrar yurda gittiler.
Akşamüzeri Yasemin avans da aldı ve mutlu bir şekilde evin yolunu tutmuştu,
artık onunda bir işi vardı yeniden. Mustafa akşamüzeri alış veriş yaptıktan
sonra eve geldi kendine güzel bir yemek yapmayı düşünüyordu ki kapı çalındı
gelen Sevinç’ti.
—İyi akşamlar
yemeği bizimle yermisiniz?
—Zahmet
olmasın size hem nerden çıktı bu yemek.
—Hem tanışmış
oluruz, hem de teşekkür ederiz, geliyorsunuz değilmi?
—Evet, yarım
saat sonra ordayım eşiniz evde değilmi?
—Evde zaten
hep evde o.
—Peki, yarım
saat sonra görüşürüz.
—İyi günler
görüşürüz.
Mustafa tekrar
içeri girdi banyo yaptı, üzerini değiştirip Sevinç’gilin kapısını çaldı.
—İyi günler.
—Hoş geldiniz
size de iyi günler buyurun.
—Sağ olun.
Mustafa
içeriye girdi yemekler çaylar meyveler derken sohbet başlamıştı.
—Siz bir işte
çalışmıyor musunuz beyefendi?
—Hayır,
önceleri çalışıyordum eczacılıkta ama çıkarttılar.
—Benle
çalışırmısınız?
—Ne iş
yapacağım?
—Yurtta
güvenlikçi olarak çalışırmısın?
—Evet,
çalışırım, maaş ne verirsiniz?
—Buna Nazan
Hanım karar verir.
—Nazan hanımı
onun ne ilgisi var?
—Olurmu yurdun
idari ve personel müdürü o.
—Ben sizi işe
alırım oda maaşına karar versin.
—Peki, Allah
sizden tekrar razı olsun kocamada iş verdiniz, tüm bunları niye yapıyorsunuz
Mustafa bey anlamıyorum, oysa ben hep kötülük ettim size belkide ayırttım sizi.
—Böyle
düşünmeyin sen bize düşünmek için zaman kazandırdın, sağlıklı düşünelim diye.
Tüm bunları da ablanı hala sevdiğim için yapıyorum, sizden de şunu istiyorum
öncelikle bunları ablanıza anlatmayın sonra bana ve ablanıza yardımcı olunki
yaralı yüreklerimiz yeniden mutluluğu yakalasın.
—Haklısın bu
kez asla engel olmam gereken neyse bende üzerime düşeni yapacağım.
—Söz verdiniz
değilmi her ne olursa olsun yanımda olacaksınız.
—Evet,
yanınızda olacağım, artık adım gibi eminim siz ablamı gerçekten seviyorsunuz.
—Evet,
haklısın seviyorum şimdi kalkmam gerek iyi geceler, sizde yarın yurda gelin
görüşelim.
—İyi geceler
yarın görüşürüz.
Bir gün sonra
Sevinç’in kocası yurda geldi her konuda anlaşarak işe başladı. Her şey
Mustafa’nın planının dışında çok iyi olarak gelişiyordu, doğrusu o bile bu
gelişmelere hayret ediyordu. Nazan
Antalya’da tatilin keyfini çıkartıyor bol bol eğleniyordu. Mehmet Bey
Mustafa’ya verdiği sözü tutarak olanları tam anlatmamış hep geçiştirmişti.
Nazan artık dönmesi gerektiğini biliyordu birde şu müdür kimdi merak etmeden
duramadı.
Serpil sabahleyin
erkenden kalkmış görev yerine doğru gidiyordu, birden önüne bir araba kırdı
içinden çam yarması gibi bir adam çıkarak arabasının önüne geldi.
—Hey Serpil
Hanım camı açarmısınız?
—Ne var neden
açacağım ne var?
—Bu günkü
davanda vereceğin kararı iyi düşün aksi takdirde biz düşündürürüz.
—Senden kimsin
defol ben kuru palavralara pabuç bırakmam.
—Sen bilirsin
kızın ile kocana yazık edersin.
Adam çok sert
eda ile hemen arabasına binerek oradan hızla uzaklaştılar. Serpil’in buna
kafası takılmıştı hemen evini aradı kocasıydı kendisine cevap veren. Kızını da
sordu sonra kalbi yerine geldi ve işine gitmeye devam etti. Duruşma saatine
daha üç saat vardı gerekli çalışmaları yapmaya başladı. Mustafa yeni kalkmıştı
bir kahvaltı yaparak yurda gitmek için arabasına bindi.
Mustafa
arabası ile giderken önde bir araba gördü ama çok tuhaf bir durumda, içinde üç
kişi birde kız çocuğu vardı ve adam çok durgundu. Mustafa biraz hafızasını
yokladıktan sonra bu çocuğu tanıdığını anladı evet bu Nazan’ın yeğeni hâkimin
kızı Esin’di hemen arabasını döndürerek aracı takip etmeye başladı. Araç bir
saat yol aldıktan sonra Elazığ yolu üzerinde bir harabede durdu, adamlar çocuk
ile adamı sürükleyerek harabeye soktular.
Mustafa
olanları tam olarak görmüştü hemen arabası ile tekrar döndü bir süre ne yapması
gerektiğini düşündü. Serpil’e gidemezdi bu riskti polise gitse derdini anlatana
kadar akşam olurdu en iyisi Sevinç’le eşine gitmekti. Hemen yurda gitti
Sevinç’in eşini alarak evin yolunu tuttu. Sevinç evdeydi tüm durumu bir çırpıda
anlattı. Mustafa en iyisi bu işi kendilerinin halletmeleri gerektiğini anlattı
çünkü başka çare yoktu. Üçü bir yola çıktılar, giderken de planını yaptılar.
Harabeye
geldiklerinde arabadan indiler, yavaşça yaklaşmaya başladılar, Sevinç tek
başına gidiyor ikisi de birlikte gidiyorlardı, birden Sevinç ayağa kalkarak tam
bir hayat kadını rolüne büründü Mustafa onu anlamıştı. Sevinç salına salına
harabenin önüne kadar geldi yumuşak bir eda ile seslendi.
—Hey içerde
kimse yokmu, kimse derkende erkek arıyorum hem de erkek gibi erkek hey duyan
yokmu?
—Gel yavrum
bak burada aradığından iki tane var.
—Sizler buraya
gelsenize yoksa korkuyor musunuz bakın sizi bekliyorum.
—Geliyoruz
yavrum.
—Gelin
canlarım.
Adamlar
Sevinç’e yaklaşınca neye uğradıklarını şaşırdılar çünkü ikiside etkisiz hale
gelmişti, Mustafa ikisini de bağladı sonra usulca içeriye süzüldüler Serpil’in
kocası ile kızından başka kimse yoktu, onlarda bağlıydı. Hemen ikisini de
çözdüler adamları da alıp hızla merkeze doğru yola koyuldular. Mustafa
adamlardan bu işi üç kişinin yaptığını diğerinin ise mahkemeye katılmak üzere
salona gittiğini söylemişlerdi.
Serpil dava
için tüm hazırlığı bitirdi ve mahkemenin başlamasını beklerken birden teli
çaldı.
—Kolay gelsin
vereceğin kararı iyi düşün kızınla kocan elimizde.
—Yalan
söylüyorsun.
—İstersen evi
ara kararın belli olunca kızının ve kocanın ya ölüsüne ya da dirisine
kavuşursun.
Bu son sözü
oldu adamın teli kapandı, Serpil hemen evi aradı kocası ile kızının evde
olmadığını öğrendi. Mahkeme saati iyice yaklaşmıştı ne yapacağını şaşırmış kara
kara düşünüyordu ki teli tekrar çaldı bu kez arayan Sevinç’ti.
—Alo Serpil
kızınla enişte bizimle geliyoruz sen rahat ol, onları kaçırmışlar enişten ben
birde komşu kurtardık sen mahkemene gir ve adalet neyi emrediyorsa onu yap.
—Sağ ol abla
tamam ne zaman burada olursunuz?
—Yarım saat
sonra tamam yalnız dikkat et bir kişide ordaymış sana bir şey yapmasın.
—Peki, abla
hadi gelin bakalım.
Mustafa hızla
yol alıyor bir an önce mahkeme salonuna yetişmeye çalışıyordu, zaten mahkemede
başlamıştı. Serpil kendinden emin bir vaziyette kararı açıkladı adamı ömür boyu
hapse mahkûm etmişti. Mustafa önce iki kişiyi adalete teslim ederek mahkeme
salonuna doğru yürüdüler. Mahkeme bitmiş her kes çıkmaya başlamıştı bu ara dada
mahkumuda götürüyorlardı aniden bir adam sıçrayarak belinden çıkarttığı
tabancayı Serpil’in kafasına dayadı bir yandan da bağırıyordu.
—Sakın kimse
yaklaşmasın valla kafasını uçururum, yemin ederim ki sağ kalmaz yaklaşmayın
açın kapıyı.
Herkes
donmuştu kimse kımıldamıyordu, tam bu sırada Sevinç içeri girdi gördüğü manzara
korkunçtu. Tüm polisler ellerinde tabanca tetik de duruyorlardı adam hala
bağırıyor herkesi tehdit ediyordu.
—Sakın
yaklaşmayın vallahi öldürürüm bu kadını yaklaşmayın, mahkûmu verin birde
helikopter yoksa buradan ölüsü çıkar.
Mustafa
sessizce komisere yaklaştı kulağına bir şeyler söyledi sonrada Sevinç bir
şeyler söyledi, her ikiside Mustafa’nın planını anlamıştı. Mustafa birden
belinde taşıdığı silahı çıkartıp Sevinç’in kafasına dayadı bir taraf dan oda
bas bas bağırıyordu.
—Sakın kimse
yaklaşmasın valla bende bunu gebertirim, bu gördüğünüz kadın benim ağabeyimle
babamı da ömür boyu hapse mahkûm etti, şimdi intikam saati geldi, önce ablan
sonra sen öleceksin.
Zavallı Serpil
korkudan kıp kırmızı olmuştu, doğrusu ablasının böyle bir şeye karışması çok
üzüşüydü. Mustafa Sevinç’i tutarak adama doğru yaklaştı, bu ara dada Sevinç’in
kulağına da bir şeyler söylemişti.
—Demek
kardeşim bu hâkim senide yaktı, onu ben öldüreceğim bu benim hakkım, senin tek
kişini benim iki kişimi mahvetti bırak onu bana bunu ver onu ben öldüreyim.
Adam şaşkın
şakın bakıyordu birden beyninde şimşekler çaktı amacı bu kadının ölmesi
değilmiydi bırakırsa nasılsa ölecekti kendisi öldürse nasılsa buradan sağ
çıkamazdı, ama şimdi belki kadın ölse adamıda vururlar kendide teslim olur az
bir yılla yırtardı.
Mustafa adamın
düşündüğünün farkına vardı dehada şiddetli bağırmaya başladı.
—Hadi sizler
sakın yaklaşmayın hadi ver şu hâkimi öldüreyim benide senide yaşatmazla oda
ölsün bizle hadi ver al bunu ver onu hadiii.
Adam bir daha
düşündü haklıydı vermeye karar vererek oda Mustafa’ya doğru yaklaştı.
Mustafa’da Sevinç’te hazırdı artık, Mustafa dikkatli bir şekilde yaklaştı
adama, birden tüm gücü ile Sevinç’i adamın üzerine doğru yitti, Sevinç’te yere
düşerken kardeşi Serpil’i kendisine doğru hızla çekti, ikisi birlikte yere
düştüler. Mustafa’nın beklediği andı adamın üzerine bir kaplan gibi süzülüp
etkisiz hale getirip polise teslim etti herkes alkışladı.
Suçlular
adalete teslim edildi herkes mutluydu artık, Mustafa bir kez daha başarmıştı.
Sevinç kardeşine kendileri kurtaran adamı tanıştırdı hepsi birlikte eve doğru
yola koyuldular doğrusu bir dinlenmeyi hak etmişlerdi.
Sevinç’in
evine geldiklerinde herkes çok mutluydu tabii bu mutluluğu da Mustafa’ya borçlulardı.
—Gerçekten
size hayatımızı borçluyuz hem de eşim çocuğum ben hakkınızı nasıl ödeyeceğiz
söylermisiniz!
—Ödersiniz
elbet bir gün hem bunları boş verin beni mahcup ediyorsunuz.
—Sahi siz
kimsiniz gökten inen melekmi?
—Yapmayın
lütfen sadece bir insan.
—Canım
kardeşim o ablamın aşığı Mustafa Bey.
—Hani şu nette
tanıştığı mühendis öylemi.
—Evet.
—İnanmıyorum
aslada inanmam.
—Vallahi o biz
onu eli boş gönderdik o ise bize melek gibi yetişti, babamın hayatını kurtardı,
bizi dışarıda kalmaktan kurtardı, eşime iş verdi sizin hayatınızı kurtardı.
—Bunları omu
yaptı oysa biz ona ne yaptık o bize ne yapıyor mahcup etti hepimizi.
—Bakın böyle
biraz daha konuşursanız kalkar giderim, sizler Nazan’ın kardeşlerisiniz o
olmadığına göre bende onu çok sevdiğime göre yapmam gerek böyle düşünün, yalnız
sizden bir ricam var ancak yaptıklarımı bu şekilde ödersiniz.
—Buyurun sizi
dinliyoruz.
—Öncelikle
beni bir ağabey olarak görün sonrada bu olanları sakın Nazan’a anlatmayın
yeter.
—Neden peki
bunları anlatsak ablam size hayran olmazmı?
—Belki ama ben
istemiyorum anlayın lütfen.
—Peki, siz
bilirsiniz söz kimse söylemeyecek.
Artık tam bir
aile olmuşlardı, Mustafa’yı çağırıyorlar sevip sayıyorlardı, yine bir gün
otururlarken Serpil’in teli çalmıştı arayan kardeşi Nermin’di.
—Alo Sevinç
ablam yokmu bizim durumumuz çok kötü bize gelirmisiniz çok acil ne olur gelin.
—Tamam, hemen
geliyoruz.
Serpil’in
rengi attı hemen durumu Sevinç’e bildirirdi ve birlikte gitmeye karar
verdiler, Mustafa ne oluyor der
gibisinden onlara baktı.
—Mustafa
ağabey isterseniz sizde gelin sanırım onunla henüz tanışmadınız hem de
tanışırız.
—Tamam,
sakıncası yoksa siz bilirsiniz gidelim.
Hep birlikte
Mustafa’nın arabası ile yola çıktılar, eve geldiklerinde icra işlemleri
başlamıştı, bir taraftan yazıyor diğer yandan da arabaya yazılan eşyaları
taşıyorlardı. Nermin bir köşeye oturmuş ağlıyordu, hemen yanına vardılar ne
oldu gibisinden bakınca.
—Yandık yine
kumar oynamış elimizde avucumuzda ne varsa gitti, yetmedi şimdide eşyalar
hiçbir şeyimiz kalmayacak abla bıktım.
Mustafa icra
memurlarının yanına vardı, onlardan borcun miktarını öğrendi.
—Bunlar benim
akrabam bu borcu ben kabul ediyorum durdurun icrayı işte borcun miktarı kadar
çek.
—Karşılığı
varmı beyefendi.
—Arayın
bankayı sorun ama durdurun şu icrayı.
—Peki, bankayı
arıyorum durdururum icrayı.
Memur bankayı
aradı karşılığını öğrenince icrayı durdurdu, eşyalar tekrar yerine indirildi,
bu eşyaların Mustafa tarafından ödendiğinden ona da teslimi yapıldı.
Mustafa’nın gözü birden karşıdaki apartmanın üzerinde duran adama takıldı ve
hemen Sevinç’e bu adamın kim olduğunu sordu.
—Eyvah eniştem
o Nermin’in kocası.
—Sen ortalığı
telaşa verme ben gidiyorum.
Mustafa hızla
apartmandan karşı apartmana doğru koşmaya başladı, herkes de olayı görmüştü
çünkü adam bağırmaya başladı.
—Yeter artık
bıktım yaşamaktan benim gibi kötüler ölmeli,
Nermin ben hak ettim ölümü hakkını helal et.
—Hayır, yapma
ben sensiz yapamam seni seviyorum, bak borcumuz ödendi, artık rahatız hadi in
oradan.
—Kendimi asla
affedemiyorum ne olursun artık ölmem gerek hakkını helal et.
—İn oradan
aptallık etme yeter artık bak borcumuz kalmadı.
Mustafa adamın
yanına yaklaşmıştı, adam Mustafa gördü yanına yaklaşmaması için uyardı.
—Sakın
yaklaşma atarım vallahi kendimi.
—Tamam,
yaklaşmıyorum ama neden atacaksın kendini söylesene.
—Benim
gibilerin yaşaması yasak ben kötüyüm hep acı verdim eşime artık dayanamıyorum.
—Bak bu iyi
bir gelişme ama hatanı anladın, sende herkes gibi bir insansın hata
yapabilirsin önemli olan bundan sonra yapma.
—Dışardan
söylemesi kolay nasıl bakarım ben Nermin’in yüzüne bırak beni.
—Eminim ki
seni seviyor affedecek hadi aptallığı bırak gel aşağıya inelim bak herkes bize
bakıyor.
—Sen in senin
atlaman için bir nedenin yok ama ben dayanamıyorum, evimiz vardı yedim, arabam
vardı yedim şimdi sıra eşyalarda oda bitti, başka yenecek kalmadı canımdan
başka.
—Benim sebebim
yok mu dur o zaman beraber atlayalım, senin sebebin sadece eşyalar ya ben ne
yapayım. Annem babam yok işim yok ya arkamdan bir ağlayanım bile yok bir kızım
var oda İstanbul’da hayatında bak burada kimsem yok.
—Sen biliyor
musun eşimin maaşına bile icra getirdim yaşamak hakkım değil.
—Olabilir hata
insanlar için gel vaz geç ben tüm borcunu öderim.
—Hayır,
oturacak evimiz bile yok, kimsenin haberi yok onu da kaybettim.
—Önemli değil
yenisini alırsın.
—Demesi kolay.
—Ya kolay mal
her an alınır ama ya can sevgi alınırmı?
Bak bana eşimi kaybettim yıllar önce bir daha gelmedi, şimdide birini
ölesiye sevdim beni beğenmedi. Hadi inadı bırak tüm malımı sana vereyim karımı
getir yâda sevdiğimi kavuştur ama yapamasın hadi ya bırak inadı ya da el ele
atlayalım.
—Sen kimsin
arkadaş melek’mi? yoksa azrail’mi?
—Hayır, seni
iyi anlayan bir dost arkadaş hadi gel inelim aşağıya bak herkes bize bakıyor,
eşin orda durmadan ağlıyor hadi gel inelim.
Adam aşağıya
baktığında oldukça büyük bir kalabalığı gördü, gerçektende eşide ağlıyordu.
Adam yavaşça aşağıya inerek Mustafa’ya sarıldı sonrada ikisi birlikte aşağıya
indiler herkes olayı görmüştü. Mustafa verdiği sözü tuttu Nermin’gilin tüm
borçlarını ödedi onları da ikinci dairesine taşıttı, ailenin bir kez daha
gözüne girmişti. Son olaydan sonra Malatya Belediye Başkanlığı Mustafa’ya fahri
hemşeri unvanını da vermişti, artık tüm Malatya Mustafa’yı tanıyor, seviyor,
onu konuşuyordu.
Ağustos ayının
başı gelmişti artık tatili bitirip göreve başlaması gerektiğini biliyordu
Nazan. Babası ile annesinin zoru ile 15 gün daha uzattılar tatili. Ağustos 15
yola çıkma zamanı gelmişti artık uzatma şansları da kalmamıştı. Yola çıktılar
kendisini bekleyen sürpriz ile meşgule doğru. Mustafa Nazan’ın geleceğini
öğrenmişti, tüm kardeşlerini topladı onlara olanları anlatmamalarını söyledi.
Nazan Malatya’ya gelmişti önce bir duş alıp üzerini değiştirdi, ailesini
yerleştirip tekrar arabası ile yemek için bir lüks lokantaya gitti.
Lokantanın
önüne gelince dışarıda duran bir Toyota pikap ile arkasındaki yazı dikkatini
çekmişti, yazı aynen şöyle yazıyordu, “Selam Bak Yine Ben Geldim Kayısı Güzeli
Şımarık Cadı Ağa Kızı” Bir tuhaf oldu içeriye girdi ikinci masada oturan adam
dikkatini tekrar çekti, adam gözlük takmıştı sakal ile bıyığı da yoktu, üstelik
kaburga dolması yiyordu, kendide tam karşısındaki masaya oturdu tüm dikkati ile
adamı takip ediyordu.
Adam gözlüğünü
çıkartınca küçük dilini yutuyordu bu adam evet emindi Mustafa’dan başkası
değildi, büyük bir hışımla kalktı.
—Sen sen ha ne
geziyorsun burada sana bir daha karşıma çıkma bu iş bitti demedim mi?
—Dediniz ben
sizin karşınıza çıkmadım ki.
—Ne geziyorsun
burada?
—Buraya
yerleştim artık senin gibi Malatyalıyım, hem sen bana Malatya’ya gelme
demedinki.
—Tamam, ne
halin varsa gör.
Sonra tekrar
masasına oturdu çok kızgın ve bir o kadarda şaşkındı, birazdan daha da şaşırdı,
biricik arkadaşı canı ciğeri Yasemin kendini sini görmeden Mustafa’nın masasına
oturdu. Beraber yemek yediler çok da samimiydiler, Yasemin yemekten sonra
tekrar çıkıp gitti. Mustafa’da Nazan’ı takip ediyor gözüyle süzüyordu, bir süre
sonra yemeğini oda bitirip arabasına doğru yürüdü. Nazan’da yemeğini yedikten
sonra hesap ödemek için çantasını açtığında garsonun paranın Yasemin tarafından
ödendiğini duyunca da tam şok olmuştu, demek arkadaşı kendisini görmüştü.
Büyük bir
hışımla arabasına bindi, önde Mustafa arkasında kendi yol almaya başladılar,
bir ara Nazan öne geçti apartmanın önüne gelince de Mustafa’nın da geldiğini
görünce de iyice kızmıştı. Mustafa arabasından iner inmez yanına büyük bir
hışımla vardı.
—Şimdide pis
zamparalar gibi benimi takip ediyorsunuz?
—Evet, hatta
sizle aynı asansöre binip aynı katta duracağım, itirazınız mı var?
—Yapamazsın bu
kadarı da.
—İsterseniz
deneyelim.
Apartmana
doğru yürüdüler, kapıdaki görevli Mustafa’yı nazikçe selamladı, asansör
kapısına kadar yürüdüler, Mustafa asansörü çağırınca Nazan hışımla merdivenlere
doğru yürüdü. Mustafa dairenin olduğu kata gelince asansörden çıktı, birden
Mehmet beyi görünce konuşmaya başladı.
—Selam Mehmet
amca nasılsınız? Tatil yaradı inşallah.
—Sağ olun
Mustafa oğlum iyiyim, elbette yaradı, ya çok özür dileriz size bir teşekkür
edemedik çok da özür dileriz.
—Önemli değil
bey amca siz rahatınıza bakın.
Onlar
konuşurken Nazan merdivenlerden çıkıp geldi, birde ne görsün babası ile Mustafa
gayet samimi sohbet ediyorlardı, kızgınlıkla dairenin kapısına doğru ilerlerken
karşı dairenin zilinde yazan ismi okudu, bu Mustafa Onbaşı oğlu’nun ismiydi hışımla
içeri girdi.
Olanlara bir
türlü inanamıyordu, demek Mustafa bu kadar kararlıydı hadi neyse diyerek
kendini odasına attı. Sabahın ilk ışıkları ile Nazan yatağından kalktı gerekli
hazırlıkları yaptıktan sonra spor yapmak için apartmanın alt katında bulunan
spor odasına doğru inmeye başladı.
Spor odasına
gelmişti o ne ışıklar yanıyordu hemen içeriye girdi girmesiyle kala kalması bir
olmuştu. Mustafa kendinden daha erken kalkmış yürüyüş bandında çalışıyordu,
yine kızgın bir vaziyette diğer aletlerle uğraşmaya başladı. Mustafa kendinin
olduğundan habersiz çalışıyordu buna daha fazla dayanamadı.
—Beyefendi
müsaade etsen de birazda biz çalışsak.
—Niye başka
aletmi yok buyurun orda çalışın.
—Ben burada
yürüyüş yapmak istiyorum, ya size mi soracağım nerde ne çalışacağımı be.
—Sormayın o
zaman bununda üzerinde bu Nazan Atik’e ait diye bir yazıda yazmıyor, hem
görüyorsun ya ben çalışıyorum.
Nazan büyük
bir hışımla tekrar odadan çıktı yukarıya gelip kahvaltı sofrasına oturdu,
Mustafa’da üzerini değiştirmiş kahvaltısını yapmış yurda gitmek için aracına
doğru gidiyordu. Kapıdan aynı anda çıktılar ikisi birlikte asansöre doğru yol
alıyorlardı, Nazan daha atik davranarak asansöre bindi binerken de büyük bir
başarı kazanmış gibi gülüyordu.
Nazan aşağıya
indiğinde yine bir şoka uğramıştı arabasının bir tekeri patlamış yere
yapışmıştı, onunla uğraşırken Mustafa aşağıya inmiş görevlilerle konuşuyor
onlara el kol harekeleri yapıyordu. Nazan bunu çok merak etti, Mustafa
görevlilerin yanından ayrılınca hemen yanlarına geldi.
—Bu akıllı
size ne diyor öyle?
—Akıllımı
elbette o apartmanımızın yeni yöneticisi, bizi uyarıyor gözlerini dört acın
diyor.
—Nee yönetici
simi olamaz.
—Neden ondan
daha iyisimi yapacak abla.
—Eski
yöneticimize ne oldu?
—Ha omu
bıraktı hem de kendi rızası ile şimdi biz dâhil herkes memnunuz.
Nazan neye
uğradığını şaşırmıştı kızgın olarak arabasına bindi, yurda doğru gidiyordu
birden aklına geldi ya ordada Mustafa varsa, ya mali ve teknik müdür oysa yok
ya bu kadarda olamaz diye yola devam etti, bir ara arkaya bakınca Mustafa’nın
geldiğini gördü, demek kendini takip ediyordu. Nazan ilerde bir polis arabasını
görünce onlara işaret ederek aracını Mustafa’nın aracının önünde durdurdu Hemen
arabadan inerek polise koştu.
—Polis bey şu
araç beni takip ediyor şikâyetçiyim.
Mustafa’da
arabadan inerek polislerin yanına geldi.
—Ben davacıyım
bu hanımdan aracını aniden önüme kırıp durdu.
—Yalan o beni
takip ediyor.
—Bu yalan
söylüyor ben işime gidiyorum isterseniz binin aracınıza beni takip edin buradan
başka en iyi en rahat ve en hızlı başka nerden gidilir gösterin.
—Aaaaaa bu
Mustafa Bey bizim fahri hemşerimiz sizi tanıdık, nasılsınız efendim.
—İyiyim sağ
olun arabada bir hanım var bende onla işe gidiyorum, o rahatsız olmasın diye
çok yavaş gidiyordum ama bu hanım önüme kırdı.
—Bak bak birde
zeytin yağ gibi üste çıkıyor hem beni takip et hem de sıyrılmaya çalış çok
yüzsüzsünüz doğrusu.
—Bakın polis
bey hakaret etti bana davacıyım bu hanımdan.
—Neyse bırakın
dalaşmayı da şu işe gidelim bakalım hadin sizde gelin arkamızdan hanım efendi.
Önde Mustafa
arkada Nazan en geride de polis arabası yurda doğru ilerlemeye başladılar.
Yurda gelince Mustafa kucağında Nazan’ın yeğeni Esin ile birlikte araçtan indi,
herkes de araçtan inmişti. Nazan Mustafa’nın kucağında Esin’i görünce şok oldu,
hemen yanına gelerek ona.
—Sen ne
geziyorsun sana diyorum.
—Teyze Mustafa
enişte bu gün bana söz verdi beraber gezeceğiz, oda sözünü tuttu beni
gezdiriyor.
—Mustafa
eniştemi o ne demek hadi gel bakalım teyzene.
—Gelmem ben bu
gün enişteyleyim, gelemem hem annem bana yanından ayrılma kim çağırırsa gitme
dedi.
—Öffffffff
Allahım bunlar rüya değilmi bu adam bu kadar benim dünyama nasıl girer ya.
Polisler
Mustafa’dan özür dileyip Nazan’dan davacı olup olmadığını sorduktan sonra,
Mustafa’da davacı değilim deyince çekip gittiler. Yurdun içerisini girince
Nazan Sevinç’in kocasını da gördü, odasına varınca da muhasebecinin canı
arkadaşı Yasemin’in olduğu öğrendi artık dayanacak gücü kalmadı, olduğu yere
yığıldı. Nazan bir süre sonra gözlerini açtığında evde yatağındaydı, olanları
anlamaya çalıştı. Kardeşleri Sevinç, Serpil ve Nermin başındaydılar onu teselli
ediyorlardı, kimse Mustafa’dan tek kelime etmiyordu.
Kendini
toparladığında saat gece yarısını çoktan geçmişti, kardeşleri hala
yanındaydılar, onları evlerine bırakması gerektiğini hatırladı ama kimse oralı
değildi.
—Hadin gece
yarısı oldu sizleri bırakayım.
—Abla ben yan
tarafında oturuyorum Nermin’de üst katında biz gideriz zaten Serpil’inde
arabası var sen düşünme.
Buna çok
memnun olmuştu demek iki kardeşi artık yanındaydı aynı apartmanda hep beraber
olacaklardı, ah birde bunu Mustafa’ya borçlu olduğunu bilseydi. O gece rahat
bir uyku çekti çünkü sabah erkenden kalkarak yürüyüş parkına Mustafa’dan önce varmalıydı.
Yine sabahın ilk ışıkları ile kalktı ve hemen aşağıya indi yine ışık yanıyordu
içeri girdi birde ne görsün Mustafa yürüyüş parkında yürüyordu bu kadarı da
fazla diye çıktı. Mustafa arkasından ona gülüyordu.
Nazan yine
yurda gitti bu kez Mustafa görünürlerde yoktu, yurt gelince herkesin kendisini
beklediğini gördü, görevlinin birisinin salonda toplantı yapıldığını haber
verince oraya gitti. Salonda altı yedi kişi vardı, eniştesi ile Yasemin’de
ordaydı, birden içeriye Mustafa girdi yine şaşırmıştı hayır olamazdı onun
burada ne işi vardı, Mustafa kürsüye doğru gitti ve başladı konuşmaya.
—Merhaba
arkadaşlar, şu anki kadromuzun burada olması sebebi ile konuşmayı açabilirim.
Kadromuz bir Mali ve teknik Müdürünüz olarak ben Mustafa Onbaşı oğlu, idari ve
personel Müdürümüz Sayın Nazan Atik, Muhasebecimiz Yasemin hanım, iki tane
aşçımız Nursen ve Nadire hanım, görevlimiz Kemal bey. Arkadaşlar aramıza yeni
arkadaşlar katılacak, onları da bünyemizde kabul edeceğiz sizden ricam herkes
dürüst ve temiz olmalı biliyorsunuz emanetlerimiz çok kutsaldır geleceğimizdir
onlara sahip çıkmalıyız. Herkes elinden geleni insanca yaparsa bir sorun
çıkmaz, dürüst ve temiz insanın her zaman yanındayım, ama bu özellikleri
olmayan varsa hemen ayrılsın sonra ilerde babam dahi olsa acımam bilesiniz.
Herkes kendi sorumluluğunu bilecek, sinsi leye her kes uyacak bir sıkıntınız mı
var önce Nazan hanıma gideceksiniz sonra onunla bana geleceksiniz. Kimse para
durumunu düşünmesin hiçbir gelirimiz olmasa dahi şirket bizi elli sene
besleyecek gücü var. Bu gün tanışacağız aşağı yukarı herkes birbirini tanıyor
ama tanınmayanlarda var benim gibi şimdi buyurun yemeğimizi yiyelim eğlenelim.
Mustafa
Nazan’ı odasına çağırdı, beraber oturdular, Mustafa çok değişmişti sanki o
kadar yaşadıklarını unutmuş bam başka birisi olmuştu.
—Sayın müdürüm
bir personel listesi çıkartalım daha kaç kişi lazımsa uygun şekilde alırsınız,
benim haberim olursa yeter, ben dört kişi aldım isterseniz değiştirin.
—Yo gerek yok
madem almışsınız devam ederiz.
—Birde
eniştenizi servis şoförlüğüne alsak daha iyi olmaz mı?
—Olabiliri
neyse siz düşünmeyin efendim ben ayarlarım.
—Düşünmem
ayarlayın o zaman sayın müdürüm.
—Emredersiniz
iyi günler.
—İyi günler.
Sürtüşmelerle
15 gün geçti, ağustosun sonuna yaklaşılmıştı, öğrenci kayıtları 200 yaklaştı
doğrusu iyi yapıyorlardı. Personel tamamlanmış her şey tıkırında gidiyordu,
Mustafa sürekli Nazan’daki değişikliliği anlamaya çalışıyordu, Nazan sürekli
kilo alıyor şişmanlıyordu. Mustafa her fırsatta Nazan’a yaklaşmaya çalışıyor
hep tepki alıyordu, oysa onun için neler yapmıştı. Yine bir gün kendi odasında
oturuyorlardı.
—Bak Nazan ne
olur anla seni hala seviyorum gel inat etme bu sevginin adını koyalım.
—Sen ne diyon
ne sevgisi senin sevgin, bende bir şey yok sana defalarca dedim ya yürek
çarpmazsa olmaz diye
—Hay senin
yüreğine mantığına.
Bunları
söyledikten sonra odadan çıktı gitti. Nazan yaptığını önemsemedi bile, işine
devam etti. Ailesinde herkes arası çok iyiydi, her kes kendini seviyorlardı,
yine bir gün Sevinç’in evinde yemeğe gitmişti Nazan’da oraya geldi, kız
kardeşine çıkışıyordu.
—Öfffffff
Sevinç ne zaman gelsem bu adam burada, ben gidiyorum bıktım zaten iş yerinde
sekiz saat beraberiz birde burada karşıma çıkıyor.
—Yapma abla o
adam seni öylesine seviyor ki anlatsam aklın durur, neden anlamıyorsun onu
sevgisini.
—Sevgiside
kendide batsın.
—Yapma abla
duyacak Allahını seversen sus.
—Duysa da
kalkıp gitse ne güzel olur.
Mustafa bu son
söylenenide hep sinide duymuştu sessizce kalkıp evine gitti, Sevinç dâhil
herkes üzülmüştü, Esin daha fazla dayanamayıp teyzesine çıkıştı.
—Sen çok
kötüsün teyze. Bak eniştemi üzdün sevmiyorum seni işte sevmiyorum.
—Güzelim ben
teyzenim o ise yabancı sen nasıl onu seversin gel bakayım teyzene.
—Git hadi
evinize bende gelmem seni artık sevmiyorum kötü teyze.
Nermin kızını
hemen kucağına aldı, herkes çok soğuk tepki vermeye başlamıştı, ortalıkta çıt
bir ses yoktu, hatta Sevinç bile çok üzgündü. Nazan bunların bu kadar tepki
vermesini hala anlamamıştı.
Sabahleyin
ikisi de yurda gelince birbirlerinden hep kaçıp durdular, Nazan yaptığının hata
olduğunu anlamış ama özür dilemeyi gururuna yedirememişti, Mustafa’da yapılanı
hak etmediğini düşünüyordu. Öğleye yakındı Yasemin odasına geldi.
—Sayın Müdürüm
bu gün seni ben yemeğe götürüyorum sakın itiraz etme.
—Yasemin sen
git ben çok bozukum, moral sıfır hadi sen git, istersen diğer müdürünü götür.
—Peki anladım.
Nazan’da
yemeği çıktı, çıkarken de Mustafa’nın hala odada olduğunu görmüştü, yemekten
geldiğinde de hala yerinden kımıldamamıştı Mustafa. Akşam mesai bitimine kadar
bu soğuk hava devam etti. Mesai bitmiş herkes çıkıyordu, Nazan hazırlandı
çıkıyordu birde ne görsün Mustafa hala odasındaydı ve çıkmaya hiç de niyetli
görünmüyordu. Kapısının ağzına gelince bir an içeri girip özür dilemeyi boynuna
sarılmayı onu öpmeyi aklında geçirdi ama gururu mantığı buna engel oldu hızla
çıkıp gitti.
Eve gelince
aklı hep Mustafa’daydı acaba gelecek miydi yoksa hala yurt damıydı, saat gece yarısını çoktan geçmişti
Mustafa’nın kapısı hala açılmamıştı, bu düşünce ile derin bir uykuya daldı.
Sabahın ilk ışıkları ile kalktı doğru spor salonuna gitti, niçin gittiğini bile
bilmiyordu beklide özür dilerim diye düşündü. Salona geldiğinde Mustafa yoktu,
işi bitince salonda kahvaltıyı yaparak yurdun yolunu tuttu.
Yurda
geldiğinde Mustafa’nın odasının ışığı hala yanıyordu, içeri girdi, Mustafa
kafasını masaya koymuş uyuyordu demek eve gitmemişti birde güzel ilahi
çalıyordu, dinleyince irkildi sanki kendisine hitap ediyordu.”Gururlanma
insanoğlu ölmemeye carenmi var, hazan olup bir gül gibi solmamaya çaren mi
var.”Bunu dinleyerek orda ne kadar durduğunun farkında bile değildi, bir an
kendisini toparladı ve odasına geçti. Mustafa saatler sonra kendisine geldi,
her tarafının sızladığını fark ederek ayağa kalktı önce şöyle bir sirkelendi
sonrada Yasemin’in odasına gitti.
—Günaydın
Yasemin Nazan’a söyle bu gün o baksın benim rahatım yok ben çıkı yom, belki
öğle sonu beklide yarın gelirim hadi iyi günler.
—Peki, müdürüm
geçmiş olsun ben söylerim.
Mustafa
arabasına binerek önce bir doktora gitti sonrada ilaçlarını ve alış verişte
aldıklarını alarak evin yolunu tuttu. Yasemin Nazan’a giderek ona Mustafa’nın
dediklerini iletti. Mustafa apartmana geldiğinde zor yürüyordu araçtan indi
görevliyi çağırdı eşyaları yukarıya çıkartırdık tan sonra içeri girdi kendini
çok halsiz hissediyordu. Salona yatan Mustafa açlık, uykusuzluk, yorgunluk ve
hastalıktan bitkin halde uyuya dalmıştı. Saatler sonra kapısı çalındı gelen
Sevgi hanımdı.
—Yavrum neden
bize haber vermiyorsun böyle rahatsızsında.
—Sağ ol abla
önemli değil azıcık üşütmüşüm.
—Sen dinlen
ben sana şimdi bir çorba yaparım.
Sevgi hanım
çorba yapmaya dairesine girdi, sanki çok önemli bir hastalığı var gibi durumu
hemen Sevinç’e Neriman’a Serpil’e haber verdi. Bir süre sonra Mustafa’nın evi
dolmuştu, herkes bir şeyler yapıyor onunla sıkı sıkı ilgileniyorlardı. Herkes
yanındaydı, buna da mutlu oluyor keşke Nazan’da olsa demeden de duramıyordu.
Mustafa’ya yemekler yapılmış itina ile bakım yapılıyordu, doğrusu her şey çok
güzeldi.
Nazan yurtta
işleri hallettikten sonra akşamüzeri işten çıktı doğrusu Mustafa’yı merak
ediyordu. Apartmana geldi arabasından indi dairenin yolunu tuttu, zili çalmaya
başlamıştı ama içerden hiç cevap gelmiyordu, yoksa annesi babası bir yere mi
gitmişti. Mustafa’nın evinden de müthiş bir kalabalık sesi geliyordu oraya
doğru yöneldi, birden kapı açıldı karşısındaki hâkim kardeşi Sepil’di.
—Abla buyur
Mustafa enişte rahatsızlanmış bizde ona geldik.
—Sen ne
diyorsun Serpil sana ne sen ne geziyorsun, işin yokmu?
—İzin aldım
abla hadi gel içeri girelim.
Nazan içeri
girince şok oldu, annesi babası tüm kız kardeşleri yiyenleri herkes onun
başındaydı, hatta enişteleri bile. Mustafa açılmış bir divanda yatıyor iki kız
kardeşi başucunda oturuyorlar eniştelerde ayakucunda oturuyorlardı, Yaseminde
gelmiş oda hizmet ediyordu, ne oluyor demeye kalmadı olduğu yere yıkılmıştı.
Kendini
toparladığında Mustafa’nın karşısında bir divanda yattığını, tüm ailesinin de
aynı salonda bir yerlerde yattığını hayretler içerisinde gördü. Kalkıp usulca
evine gitti yalnız başına odasında yatağına uzandı gördükleri bir rüyaydı,
Mustafa ne yaptı da ailesi kendini bu kadar seviyordu şaştı doğrusu bu işe.
Sabahleyin
kalkıp doğru işe gitti, geldiğinde Yasemin ile eniştesi de gelmişti, hemen
onları çağırdı odasına ve başladı sorguya.
—Niye erkenden
işe geldiniz? Söyleyin bakalım.
—Biliyorsun ya
baldız Mustafa Bey rahatsız, onun yokluğunu aratmamamız lazım.
—Doğru diyor,
onun güvenini boşa çıkartmamız lazım.
—Neyse anladım
peki sen söyle enişte, çok kıskanç birisiydin neden Mustafa’dan kıskanmıyorsun,
dün karın nerdeyse üzerine çıkacaktı.
—Saçmalama
baldız ne eşim nede Mustafa öyle kişiler değil benim ikisine de güvenim sonsuz,
hatta aynı evde odada yatsalar bile aklıma şüphe gelmez bunu böyle bil.
—Neden bunu
söyle bana.
—Bunuda sen
bul ben söylemem, çok akıllısın tüm ailenin en ileri gelenisin bunu banamı
soruyorsun, çok değil azıcık düşünürsen her şeyin cevabını bulursun.
—Ben bulmak
değil bilmek isterim söyle sebep ne?
—Vallahi büyük
bir zevkle söylerdim ama sözüm var söyleyemem sen anlayacaksın, neyse benim
işim var çıkıyorum, müsaadenizle sayın müdürüm.
—Sen söyle
bari Yasemin bak en samimi arkadaşımsın, seni çok sevdiğimi biliyorsun, bu adam
ne yaptı da ailem ona bu şekilde seviyorcasına tapıyorlar, sebep ne?
—Bende seni
seviyorum sende bunu bilirsin bu işi de senin için, sen varsın diye kabul
ettim, ama bunu söyleyemem senin bulman gerek.
—Neden
hepinize büyümü yaptı? Baksanıza yemeğe bile gidiyorsunuz neden?
—Eğer bundan
bir art niyetin varsa bilki o adam öyle biri değil bana gelince arada sen değil
ablam bile olsa böyle bir adam bana bu şekilde yaklaşsa vallahi ona köle
olurdum, ama asla kardeşlikten bir adım öte bile gitmedik gitmezde.
—Neden
söylemiyorsun peki temiz görüşlüsünde.
—Hakaret
ettiğinin farkında mısın Nazan?
—Bilmem söyle
sende o zaman.
—Yazık sana
kalbin körelmiş, bunu düşünemiyorsan bilmem sana vallahi bende enişten gibi
haykırmak isterdim ama sözüm var sen bulacaksın çıkı yom işim var.
Yasemin’de
çıktı ne yapacağını şaşırmış ilk kez bu kadar çaresiz kalmıştı. Yemeği yurtta
yedikten sonra odasını kapandı düşünmeye başlamıştı neler oluyor yoksa ailemimi
kaybediyorum. Hâlbuki onlar için Mustafa’dan vaz geçmemiş miydi? Bunları
düşünürken dışardan sesler duymaya başladı hemen dışarı çıktı, Mustafa
gelmişti, herkes geçmiş olsun dileklerini söylüyordu.
Mustafa
odasına girdikten sonra Nazan arkasında vardı alaylı bir şekilde konuşmaya
başladı.
—Geçmiş olsun
sayın müdürüm nasılsınız ailem size iyi batkımı nasıl annemin yemekleri
beğendiniz inşallah.
—Sağ olun çok
iyi bir ailen var hepsi harika insanlar tabii sen hariç, rusyadanmı geldin
bilmem baksana şu halde bile alay ediyorsun. Söylemeden geçmeyeyim aileniz iyi
baktılar annenizin yemeği harika ha akşamda eve yemeğe çağırdılar beni
nasılsınız şimdi sayın müdürüm.
—Ben varım
sanırım gelmesiniz değilmi?
—Niye gelmeyeyim
ev sahibi çağırıyor, bakmayın Ogün Sevinç’in evinden çıkıp gittiğime, aslında
yanlış yaptım orası da Sevinç’in eviydi kendisinden özür diledim anladı.
—Biliyor musun
çok kaba ve küstahsınız.
—Hem de çok
şımarık bunu unuttunuz.
—Evet, unuttum
şımarık.
—Ama en
azından sevmesini bilen sevgisi uğruna neler yapabileceğini gösteren yürekli
biriyim.
—Ne olursan ol
asla bana ulaşamayacaksın.
—Böyle
ulaşmayı zaten istemem ne olacaksa sevgiyle olacak, ne zaman sevmesini bilirsen
o gün yanında olacağım.
—O gün hiç
gelmeyecek o zaman.
—Bakacağız
gelirmi gelmezmi Nazan Hanım.
—Bakacağız
Mustafa Bey.
—Ne yaparsan
yap sevgiden kaçamayacaksın, seni sevdiğimi hep anlayacaksın, yalnız bunu
anlayıp cevap vermeye kalktığında inşallah mezarda olmam.
—Olursun
inşallah.
Mustafa bu
lafa donmuştu, Nazan’da söylediğine bin pişman oldu ama söylemişti bir kere.
Nazan odasına pişman olarak döndü, Mustafa sevdiğini söylüyor oysa beddua
ediyordu. Mustafa bu lafı hiç unutamadı, Nazan’dan artık uzak duruyor mecbur
olmadıkça konuşmuyordu. Akşam yemeğe de gelmedi, işle ev arasında gidip
geliyordu bazen de Yaseminle yemeğe çıkıyordu. Yine bir gün odasında oturuyordu
Mustafa Nazan odasına geldi yine aynı alaylı konuşmaya başladı.
—Ne oldu
müdürüm hala orda mısın? Küsmüşsün bana.
—Hayır, sadece
sizden uzak durmaya çalışıyorum çünkü hep hakaret ediyorsunuz.
—Ne o pes mi
ettiniz sevgiden aşktan.
—Asla pes
etmem çünkü biliyorum ki hala gözlerinizde sevgi var.
—Gözlük takın
bence müdürüm.
—Takarım peki
seni bazen tanıyamıyorum ya biz çok güzel şeyler yaşadık, ne oldu da bu duruma
geldik hala anlamadım.
—Senden vaz
geçme sebebim ailem, sende benden onları aldın.
—Güldürme
beni, ben kimseyi almadım, onlara sadece sevgi verdim karşılığını veriyorlar,
yani senin gibi değiller.
—Ne yani beni
seviyorsun diye senle tekrar beraber mi olayım?
—Hayır, bunu
hiçbir zaman söylemedim de, istemedimde.
—O zaman
evlenelim mi?
—Olabilir, bak
buna itirazım yok.
—Ne yani
aileme ne yaptın bilmiyorum ama onlara şirin görünüyorsun diye senle evlenmek
mi güldürme beni.
—Gül o zaman
gülmek hep sana yakışıyor zaten.
—Ne yaptın
aileme parayla mı satın aldın onları, benide satın alırmısın?
—Yazık hem
bana, hem ailene hem de benim sevdiğime hakaret ediyorsun, lütfen kendine
gelirmisin?
—Gelmiyorum
sanane, sende şunu anla ben hala Serdar’ı seviyorum.
—Allah rahmet
etsin onu rahat bırak artık, cesedi bile kalmamıştır şimdi.
—Seni nasıl
severim biliyor musun Mustafa?
—Nasıl
seversin söylesene.
—Ancak onun
gibi ölürsen severim hahhahhaaaaaa.
Nazan gülerek
odadan çıktı, bu sözlerle onu tamamen yıktığını, ölüme götürüceğinin farkına
varmadan odasına gitti, hala gülüyordu. Mustafa’nın gözleri dolmuştu anladı ki
asla olmayacaktı, büyük bir yıkılmışlıkla odasından çıktı, arabasına binerek
evinin yolunu tuttu. Nazan odasında gülerken birden bire istifa edesi geldi
midesi bulanmış bir tuhaf olmuştu, hemen doktora gitti. Doktor saatlerce tedavi
ettikten sonra bir başka doktor getirdi oda muayene ettikten sonra sonucu
Nazan’a söylediklerinde ağlıyordu.
—Nazan Hanım
siz hamilesiniz hem de bayağı ilerlemiş, üç ayı geçmiş hatta dört aylık
olmuşsunuz.
Hala ağlıyordu
bunlar sevinç gözyaşlarıydı, hemen aramasına binerek Mustafa’yı bulmaya ona
müjde vermeye gitti. Mustafa eve geldi silahını yanına aldı aynı hızlada
aşağıya iniyordu Sevinç’le karşılaştı.
—Nereye enişte
bir şeymi oldu?
—Evet, artık
olmayacağına karar verdim gidiyorum buralardan hakkını helal et.
—Dur enişte
neden olmuyormuş birde biz konuşalım ablamla.
—Hayır, asla
konuşmayın, olmuyor Sevinç olmazda gideceğim buradan, her şey de ablanın olsun
vekâletleri yollarım.
—Dur benim
hatırım için biraz konuşalım.
—Konuşacak bir
şey kalmadı, Nazan kendisinin beni sevmesinin bir yolu varmış onu yapacağım ve
Adana’ya eşime gidiyorum, selamlarımı ve bunu aynen söyle.
—Peki, enişte
git bakalım.
Mustafa binle
arabasına binerek sonsuzluğa doğru yol almaya başladı. Nazan neşeli bir şekilde
eve geldi Mustafa’ya müjdeyi verecek sevdiğini söyleyecekti kapıyı çaldı ama
açan olmadı, zilin sesine Sevinç geldi gözlerinde hırs acı vardı ablasına
bakarak.
—Hadi sevin
adamı en sonunda yolladın, Mustafa enişte gitti sana selam ile senin sevmen
için gereken neyse onu yapacağını söyledi.
—Hayır, asla
bunu yapamaz hele bu haldeyken.
—Sen ona neler
yaptın oda yapar ne yapacaktı söyle abla.
—Ona ölürse
seveceğimi söyledim Sevinç Mustafa intihara gidiyor hemen yetişelim.
—Dur daha
neler yapamaz bunu bize.
—Yapar bende
olsam yaparım.
—Senin için
hepimize kol kanat gerdi, beni evsizlikten kurtardı burası onun, eşimi işten
attılar oraya aldı, babamı hastaneye ta Adana’ya götürdü getirdi hayatını
kurtardı, Serpilin kızı ile kocasını kaçırdılar kurtardı, Serpil’in kafasına
kurşun dayadılar adamın elinden aldı, Neriman icralık oldu 17 milyar ödedi,
enişte intihar edecekti kurtardı tüm bunları o intihar anında anlattı tek sebep
seni sevmesi bunu hala anlamadın mı?
—Neden
söylemediniz bana bunları?
—Döne döne
tembih etti söz aldı hepimizden.
—Ne yaptım ben
tam bir eşeğim.
Sevinç hemen
kız kardeşlerini çağırdı on dakika sonra Nazan, Sevinç, Serpil Ve Neriman yola
çıktılar, Yolda Nazan yurdu aradı Yasemin’e durumu açıkladı, sonrada aklına
yurdun sahibi Ramile geldi hemen onu aradı.
—İyi günler
ben Nazan Atik Malatya Yurdunun müdürü.
—İyi günler
buyurun Nazan Hanım sizi dinliyorum.
—Çok özür
dilerim bir hata yaptım Mustafa yurdun diğer Müdürü onu canım gibi seviyorum
şimdide kaybetmek üzereyim.
—Neden ne oldu
çabuk söyleyin.
—Aramızda
hakaretli bir konuşma geçti oda sanırım Adana’ya eşinin başında intihar etmeye
gidiyor bende oraya gidiyorum, abisini bilmem siz ulaşabilir misiniz ayrıca
yurduda muhasebeciye bıraktık bilesiniz.
—Tamam, ben
ulaşırım o bizim kardeşimiz ben yengesiyim, tüm bunları sizin için yaptı bilin.
—Anlıyorum ben
sağ olun, ne olur yardım edin.
—Tamam, sizde
dikkatli gidin.
Ramile son
sürat Binbaşı Furkan’ı aradı.
—Furkan durum
çok kötü Mustafa intihar edecekmiş ne olursun yardım edelim,
—Tamam, canım
sen kızını ara sende hazırlanıp derhal buraya yanıma gelin bir helikopterle
hemen Adana’ya gidelim. Ben Gürsel ağabeyimi, teyzemleri ve Maraş’ıda ararım
siz çabuk olun, ablamda hazırlansın.
—Tamam, hemen
geliyoruz.
Binbaşı telle
hemen arayabilecekleri tek tek aramaya başladı.
—Selam Gürsel
ağabey nerdesin?
—Gaziantep’teyim
hayırdır Furkan bir durumu var?
—Evet, ağabey
Mustafa Adana’ya geliyor niyeti mezarlıkta intihar edecek biz geliyoruz belki
yetişemeyiz ne olursun sen oradan bizden önce varırsın hemen yetiş.
—Tamam, Furkan
ben hemen çıkıyorum, inşallah yetişiriz.
—Selam Fatih
nasılsın?
—İyiyim ağabey
siz nasılsınız?
—Ben kötüyüm
Mustafa Malatya’dan Adana’ya gidiyor niyeti intihar etmek yolumu tutarsınız ne
olur engel olun belki ben geç kalırım.
—Tamam, ağabey
elimizden geleni yaparız.
—Sağ olun.
—Alo teyze ben
Furkan nerdesiniz?
—Buradayız
Furkan Adana’da hayırdır bir durumu var?
—Evet, teyze
Mustafa Adana’ya mezarlığa geliyor niyeti kötü intihar edecek ne olursunuz
engel olun ona.
—Tamam, oğlum
hemen mezarlığa gidiyoruz sen düşünme.
On beş dakika
sonra Gürsel özel arabası ile Gaziantep’ten, Binbaşı Furkan ailesi ve
Mustafa’nın kızı ile helikopterle İstanbul’dan, Kardeşleri Fatih ile Murat
Kahramanmaraş’tan yola çıktılar, Nazan’sa Kahramanmaraş topraklarına girmişti
hepsinin tek amacı vardı Adana’ya vaktinde varmak ve Mustafa’ya engel olmaktı.
Mustafa
arabası ile çok hızlı yol alıyordu hem ağlıyor hem de hep “ancak sende onun
gibi ölürsen severim” lafı beyninde durmadan dönüyordu. Nazan yaptığına bin
pişman olmuş, yıllar sonra gelen bu mutluluğu kaçırmak ta olduğunun farkına
varmıştı. Tüm yaşantısı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti, Mustafa
onun son mutluluk şansızdı bunu düşünerek daha hızlı gaza basmaya başladı.
Binbaşı Furkan
havadan hızla yol alırken durmadan sakın sakın ha yapma kardeşim diye
konuşuyordu birden aklına Mustafa’nın teli geldi. Hemen aramalarını söyledi ama
Mustafa teli kapatmıştı. Ramile herkesi aramaya başladı.
—Merhaba Nazan
tam olarak nerdesin ve Mustafa’dan bir haber aldın mı?
—Merhaba abla
şuan Osmaniye’ye 40 kilometredeyim, hayır haber yok, teline kapatmış, sanırım o
Osmaniye’ye girdi.
—Gürsel ağabey
siz nerdesiniz?
—Ben
Osmaniye’ye 30 kilometredeyim, gelin siz teyzemleri arayın.
—Tamam, ağabey
arayacağım.
—Alo teyze ne
yaptınız bir gelişme varmı?
—Ramile rahat
olun şuan Adana mezarlığının tüm girişlerinde bekliyoruz, benle dayısı
karısının mezarı başındayız Allahın izni ile engel olacağız, siz kendinize
dikkat edin.
—Peki, teyze
bizimkilere eski kayınpederlerine haber verdiniz mi?
—Elbette
aklıma gelen herkese haber verdik, herkes de burada bekliyoruz.
—Sağ ol teyze
bizde yaklaştık az kaldı, başka gelen varmı?
—Bizlerden
başka kimse yok, sen kimi soruyorsun yavrum kimler gelecek?
—Gaziantep’ten
Gürsel ağabey, Kahramanmaraş’tan diğer kardeşleri Fatih ve Murat, Malatya’dan Nazan ve kız kardeşleri geliyor,
bir de biz varız.
—Tamam, kızım
ben telle tüm kapıda bekleyenleri uyarırım herkes karısının mezarında buluşsun.
—Peki, sağ ol
teyze görüşürüz.
Ahmedov
Yurdanov artık dünyanın ne çok kazanan ve çok korkulan ismiydi, nerde olduğu
nasıl yaşadığını tam anlamıyla bilen yoktu. Tüm dünya basınında boy boy
fotoğrafları çıkıyor her gün yüzlerce haberi yayınlanıyor birkaç kanalda
sözleri haberi yayınlanıyordu. Kurmuş olduğu sistemle insanları kendisine
bağlıyor milyonlarca dolarlar kazanıyordu. Kendisine öyle bir ağ kurmuştu ki
çözmek değil yaklaşmak bile hayaldi.
Herkes bir an
önce hedefe varmak için son surat gaza basıyordu, Nazan gözlüğünü taktı artık
şundan kesin emindeki Serdar’ı tarihe gömmüş tem sevgisi umudu yaşama kaynağı
Mustafa’ydı onsuz bir hayatı düşünemiyordu, Allah’ına dua ederek tam gaz
ilerlemeye başladı, birbiri arkasına arabaları geçiyor bir an önce yetişmeye
çalışıyordu. Gözleri ağlamaktan kan çanağına dönen Mustafa Karısına doğru
gelmişti, Adana girdiğinin farkında bile değildi, artık araç kontrolünden
çıkmış kendi gidiyordu. Aniden çalan bir korna ile kendine geldi ama geç kalmıştı
araç bir sağa bir yola yalpa yaparak mezarın dış kapısına çarptı, sonrada iki
metre aşağıya doğru yuvarlandı. Mustafa yaralanmış alnından kan akıyordu zaten
şuan baygındı.
Mezarın başına
ilk önce Binbaşı Furkan ve ailesi geldi herkes sormaya bile cesaret edemiyordu,
acaba Mustafa şuan nerdeydi. Çok geçmeden Gürselde merakla geldi arkasından
Fatih ile Murat en sonda hızlı olarak Nazan ile kız kardeşleri geldiler. Herkes
birbirlerine bakıyor Mustafa’yı merak ediyorlardı yoksa yoksa geçmi
kalmışlardı.
Mustafa
saatler sonra gözlerini açtı yaptığı kazayı hatırlayıp araçtan çıktı.
Mezarlığın duvarının yanına geldiğinde alnının kanadığını fark etti, aracının
açtığı delikten mezarın içerisine girdi. Yarı aygın yarı baygın vaziyette
eşinin mezarına doğru ilerlemeye başladı.
Mezarda
bekleyenler artık umudunu kesmiş ya bu iş bitti Mustafa dediğini yaptı intihar
etti ya da böyle bir şey yok boş yere toplandık diye düşünmeye başlamışlardı.
Herkes mezarlığın dışına doğru hara ket etmeye başladılar, yalnız Nazan bir
türlü gidemiyordu. Kalabalık dağınık bir halde yavaş yavaş mezarlıktan çıkmaya
başlamıştı, Mustafa eşinen mezarının başına geldi.
Mustafa giden
kalabalığa bir baktı, sanırım az önce biri defin edildi diye içinden geçirip
eşine dönüp konuşmaya başladı.
—Hatice’m
sensiz yapamıyorum affet beni, sensiz yapamıyorum, senin kadar bir başkasını
sevdim ama o beni sevmedi, senden sonra ondanda ayrılığa dayanamıyorum.
Sensizlikte zor bende geliyorum bekle beni canım.
Bu son sözü
olmuştu Mustafa belinden tabancasını çıkarttı kafasına dayadı. Nazan son kez
dönüp tekrar bakması ile bağırması bir oldu.
—Hayır, sakın
yapma Mustafaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa
Herkes bir
anda dondu, gerçekten Mustafa kafasına tabanca dayamış her an tetiğe
basabilirdi, şimdi tekrar her kes tüm gücü ile geriye koşmaya başladı en başta
ta Nazan gelmişti.
—Sakın yapma
Mustafa yalvarıyorum affet beni.
—Niye sen
demedin mi beni sevmen için ölmem gerektiğini öleceğim birazdan sonrada
seversin.
Herkes tekrar
mezarın yanına gelmişti.
—Sakın
kardeşim yapma yalvartma bizi senin acına asla dayanamayız.
—Baba
babacığım beni yalnız bırakamasın yapma ne olur.
—Mustafa
biliyorum sana çok haksızlık ettim affet yapma, anneme ne derim ben sana bir
şey olursa, onun için onun hatırı için yapma, istersen yalvarırım yeterki
yapma.
—Yapma Mustafa
yemin ederim ki seni seviyorum hem de uğrunda ölecek kadar yapma.
—Yapma
kardeşim ne olursun benim için buradaki tüm seni sevenler için bize bu acıyı
yaşatma.
—Mustafa bak
bende geldim, seni kendi öz oğullarım kadar sevdim, babanın benim burada yatan
annen için yapma bak seni ne kadar sevenin var bunları nasıl ağlatacaksın hadi
bırak.
—Mustafa yapma
diyorum sana neden anlamıyorsun ben sensizliğe dayanabilir miyim yapma canım
kardeşim.
—Furkan ağabey
silahını versene bana?
Silahı isteyen
Nazan’dı, Binbaşı yapmak istediğini anlamıştı çıkarttı verdi.
—Beni iyi
dinle Mustafa yap istersen ama önce ben yapayım şuan karnında çocuğunu
taşıyorum, sen gidersen o yetim kalır bunada hakkın yok önce ben onu öldüreyim
sen sonra istediğini yap.
Mustafa
donmuştu inanmak istemedi, Nazan hala konuşuyordu.
—İnanmıyor
musun? İlk karşılaştığımızdaki yaşadıklarımızı hatırla, bende buraya gelmeden
önce öğrendim, neden bu kadar şişmanlıyorum sanıyorsun hep bunun yüzünden hadi
indir şu silahı gel seni seviyorum bu kadar milletin huzurunda şurada
yatanların huzurunda yemin ederim ki seni seviyorum.
—İnan ona
enişte doğru söylüyor Malatya’dan buraya kadar hep ağladı senin için.
—Peki, ama
dediklerimi yapacaksın hem de hepsini.
—Tamam,
yapacağım söz sen ne dersen yapacağım.
—Düğün
yapacağım gelinlik giyeceksin.
—Tamam
giyeceğim.
—Gelin başı
yaptıracaksın.
—Tamam
yaptıracağım.
—Ben nereye
gidersem benimle geleceksin.
—Tamam
geleceğim.
—Çocuğumuz kız
olursa ismini Hatice, oğlan olursa Serdar vuracağım tamammı?
—Tamam, söz
sen ne vurursan kabul.
—En az iki
tane daha çocuk isterim.
—Tamam,
yaparım bende.
—Düğünü burada
yapacağım, nikâhı Malatya’da kabul mü?
—Kabul.
—Çalışmak yok
evinde yanımda oturacaksın.
—Tamam, ona da
peki.
—Hepiniz şahit
misiniz?
—Şahit iz.
Ahmedov Yurdanov
Rusya başta olmak üzere tüm Asya devletleri, Afrika devletleri, Amerika
devletleri kısaca dünyada tüm kötülüklerden bir imparatorluk kurmuş başına da
dünya baronu namıyla kendisi geçmişti. Artık o köyde yetişmiş yetim çocuk değil
dünyanın saygı duyup korktuğu barondu. Kazancının artık hesabını kendiside
tutmuyordu, çünkü dünyanın her yerinden paralar oluk gibi hesabına akıyordu.
Mustafa
silahını beline taktı, önce Nazan’a sonra orda bulunan herkese tek tek sarıldı.
Doğrusu herkes çok korkmuştu, hep beraber mezarlıktan çıktılar önce Mustafa’nın
arabasını çıkarttılar. Binbaşı helikopteri İstanbul’a bırakıp ilk uçakla
diğerleri de oradan Malatya’nın yolunu tuttular.
Malatya’da
görkemli bir nikâh töreni oldu, nikâhtan sonra Mustafa Malatya’da neyi var yok
hepsini sattı sonrada Adana’da daire aldılar dayayıp döşediler birlikte.
Nihayet düğün zamanı gelmişti. Nazan verdiği sözü tuttu gelinlik giydi, gelin
başı yaptırdı tüm dostları akrabaları herkes ordaydı. Gecenin en büyük
sürprizini yine Binbaşı Furkan yapmıştı, düğüne Hülya Avkar’ı çağırmıştı. Hülya
Avkar söylediği şarkılarla geceyi coşturmuştu.
Aradan üç ay
geçmişti, Adana’ya Mustafa’nın kızı ablası da dönmüştü, Gürsel’de zaten
Adana’daydı artık anne ocağı yeniden tütmeye başlamıştı. Nazan’ın bir oğlu oldu
ismini Serdar vurdular. Evleneli bir yılı çoktan geçmişti yine tüm aile
Antalya’ya yazlığa gitmişler çocuklar gibi eğleniyorlardı birden Nazan
rahatsızlandı hemen doktora gittiler, doktorun söyledikleri onları pek mutlu
etmişti.
—Ağabeyler
haberiniz varmı doğrusu bilmem ama ben yine baba oluyorum.
—Allah be
kimin kardeşi.
—Allah anneli
babalı büyütsün.
—Mustafa seni
kocamayan kurt.
—Baba ben sana
bir kardeş demiştim desene bizim pabuç taaaaaa Malatya’yı çoktan geçti gitti.
Birlikte çok
mutlu bir tatil geçirdiler, hâlbuki bu tatil onların son birlikte olacağı tatil
olacaktı, bunun farkında bile değillerdi.
MUSTAFA AKYOL
05379797897