3 Mayıs 2012 Perşembe

KAHRAMANMARAŞ'TA BAKIRCILIĞIN SORUNLARI


KAHRAMANMARAŞ’TA BAKIRCILIĞIN SORUNLARI

Bir Kahramanmaraşlı olmama rağmen bakırcılığın bu kadar geliştiğini, Türkiye’de 1 numara olduğunu ve dünyada Fransa ile yarıştığını inanın bilmiyordum.
Halen Kahramanmaraş’ta şuan Bakırcılar odasına kayıtlı 350, Ticaret odasına kayıtlı 250, maliye kayıtlı 500 kayıt dışıda 500 toplam 1600 esnafın bulunduğu sanılmaktadır. Her esnafın 3 kişi olduğunu düşünürsek 4800, birde bunların yanında en az 3 kişi çalıştığını hesaplarsak 1800 onlarında 3 kişilik aile olduğunu düşünürsek karşımıza toplamda 12.800 kişinin bu meslekten ekmek yediğini anlarız.
Bu kadar önemli bir meslek gurubuna acaba ne kadar önem veriyoruz? 12.800 kişiye hitap eden bu mesleğin sorunları nelerdir? Sayın Kahramanmaraş Valisi ile Belediye başkanlığından beklentiler nelerdir? bakırcılık için ne yapılabilir? Bu mesleği yapan büyük firmaların ne yapması gerekir?  Daha bir çok sorulara cevap aramaktansa kısaca Kahramanmaraş’ta bakırcılığın sorunları demek daha mantıklıdır.
Bakırcılık denilince sadece bakır turistik süs eşyası yapan esnaf akla gelmemelidir. Kahramanmaraş bakırcılık denilince, Çelikçiler, kromcular, tefloncular, alimünyumcular, dökümcüler, sarıcılar, bakalitiler, kaşıkçılar, kalaycılar,  nakışçılar, sıvamacılar, işlemeciler, turistik bakır eşya yapan bakırcıların hepsi bu guruba girmektedir. Bu nedenle sorunları bu topluluğa hitaben ele alınmalıdır.
Bu açıklamaları yaptıktan sonra Kahramanmaraş’ta bakırcılığın sorunları maddeler halinde ele alalım.
1-MARKAMIZ YOK.
2-SESİMİZİ REKLAMLARLA DUYURAMIYORUZ.
3-PAZAR YERİMİZ BAKIRCILAR ÇARŞISINA GEREKLİ ÖNEMİ VEREMİYORUZ.
4-FUARLARA GİDEMİYORUZ.
5-BU MESLEĞİ SÜRDÜRECEK USTA ÇIRAK BULAMIYORUZ.
6-ESNAFLARIMIZI BİR SİTEDE TOPLAYAMIYORUZ.
7-ESNAFLARIMIZA DEVLET TARAFINDAN MADDİ VE MANEVİ TAM DESTEK VEREMİYORUZ.
8- ESNAFLIĞI VE USTALIĞI ÖĞRENİP ÖĞRETEMİYORUZ.
8 Madde halinde yazdığımız bu sorunları tek tek ele almak gerekir. 16.04.2012 tarihinde 1. maddeden başlayarak inceleyeceğiz, o tarihte görüşmek üzere, bu konuda fikri olanların tarafıma müracaat ederek tüm yaşantınızda başarılar dilerim.   
                                                                        



1-MARKAMIZ YOK

Yaptığım araştırmalarda bakırcılığın bu kadar ilerde olmasına rağmen marka olarak hiçbir ismin olmaması gerçekten çok dikkatimi çekti. Bunun sebepleri araştırmaya başladım, görüştüğüm esnaflarla bu konuyu sordum. Gerçekten Kahramanmaraş’ta ustalığın yanında esnaflığın çok geride kaldığını gördüm. 35 yaşında, 7 yaşından beri bu mesleğin içinde olan genç iş adamı ile bu konuyu konuştum, ve hayretler içinde kaldım.
Genç işadamı düzenini kurduğunu sistemini oturttuğunu yaptığı ürünün elinde kalmadığını söyledi. Oysa bu genç işadamı yaptığı ürünleri Gaziantep’e yolladığını orada süsleme yapıldıktan sonra oranın patendi ile satışa sunulduğunu söyledi. Kazancının çok şükür yerinde olduğunu yılda bir defa tatile gittiğini ve bunun için marka ile v.b uğraşmasının gereğinin olmadığını söyledi.
Bu genç işadamına markanın faydalarını anlattım.  Değişik markaların kazancını anlattım. Kahramanmaraş’ta yapılan çelik çaydanlık fiyatları ortalama 14 tl ile 22 tl arasındadır, oysa Türkiye’ye mal olmuş marka çaydanlığın fiyatı ise 120 ile 250 arasında değişmektedir. Tabii bunu reklamın yaptırdığını dolayı ile markanın ön plana çıktığı anlattım, hatta buna benzer daha bir çok örnek verdim. Bu iş adamımız bu örneklerden pek memnun olmadı hatta bunu yapmak için maddi gücünün olmadığını söyledi.
Oysa markalaşmanın o kadarda çok maddi güce ihtiyacı olmadığını, ama markalaşınca kazancın daha artacağını anlattık. Kahramanmaraş’ta dondurma sektöründe markalaşmış iki tane marka vardı, ben çok iyi biliyorum bu iki marka kadar kaliteli ürün imal eden ve Sakarya mahallesine sıkışmış bir firma vardı ve genç işadamı sayesinde markalaştı ve şuan dünyanın 3. büyük dondurma markası oldu. Aslında markalaşmak sadece biraz cesaret birazda akıl işini anlatmama rağmen bu iş adamımızdan gerekli iğliyi görmedi.
Yine görüştüğüm genç işadamlarımızdan kaşıkçılık yapan bir esnafla bu konuyu görüştüm ve bu işadamımız sonunda ikna olarak bu konuda uğracığına söz verdi. Bu işadamımızın imal ettiği ve 304 saf çelik ile yaptığı kaşık takımını ortalama 100-120 arasında pazarladığını, oysa aynı kalitede yapılmış marka bir kaşık takımının 350-450 arasında satıldığını gördük hemde bakırın şehri Kahramanmaraş’ta. Gerçekten bu konuya çok üzülüyorum boşa giden emekler, daha çok kazanmakta gerekirken 2. ve 3. şahıslara para kazandırmak, net kardan zarar etmek akıl işi değildir.
Bu işin birde yanında çalışılan işçiler acısından ele almak gerekir, şuan ortalama bu işte çalışan bir işçinin aylık kazancı asgari ücretin altında kalmaktadır. Bu arada çalışan bir işçiye sigortada çok nadir yapılmaktadır. Bu durumda çok yakında işçi usta kalfa bulmakta zor olacağından yakında bu sektörün kapanması tehlikesi de bulunmaktadır. Bunları düşünen bir işçi asgari ücret  ile sigorta garantisini düşünerek teksil fabrikasına girmektedir. Oysa markalaşmış üretim yerlerinde buda sorun değildir, çünkü marka ile kazancı gerçekten çok yüksektir.
Satırlarıma son verirken bu konuda Kahramanmaraş Sayın Valisinden, Kahramanmaraş Belediye Başkanı Mustafa POYRAZ’ın,  Kahramanmaraş Esnaf Odalar Birliği Başkanı Ahmet KUYBU’nun ve Kahramanmaraş Bakırcılar Odası Başkanı Ökkeş BOZLAKOĞLU’nun gerekli desteklerini beklerim. Bu destekler gerekirse maddi gerekirse manevi olarak olabilir. Kahramanmaraş’ta gördüğüm kadarı ustalığın gerçekten çok harika olduğunu ama esnaflıkta tüm şehrin sınıfta kaldığını gördüm. Sayın valimiz veya belediye başkanımız bu konuda çeşitli seminerler öğretici etütler verilebilir, esnaflarımız marka konusunda daha da bilinçlenebilir. Bunları düşünerek geleceğe daha aydın bakılması dileklerimle başarılar temennisi ile, yarın görüşmek üzere.
                                                                                       
  
2-SESİMİZİ REKLAMLARLA DUYURAMIYORUZ.

Kahramanmaraş’ta bakırcılık dahil hiçbir esnaf grubunda reklam anlayıcı yoktur. Dondurmada, biberde, teksilde dünya çapında ses getirmiş büyük firmalara sahip, hatta marka olmuş bir çok firmanın dahi reklamı yoktur. Ben pek anlamıyorum ama Kahramanmaraş esnafı reklama markaya olduğu gibi pek sıcak bakmamaktadır.
Bakırcılıkta özellikle çelik üretiminde ABD’den Avrupa’ya, Asya’ya bir çok devlete mal üretip satan firmaların bile adını ne gazetede ne televizyonda duymuyoruz. Kahramanmaraş’ta ürettiği ürünü başka bir firmaya verip onların patendi markası ile satan bir iş adamı ile görüştüm. Bu işyerinde yaklaşık 150 kişi çalışmaktadır, ve günde bilmem kaç tır mal üretilmektedir. Hatta inanamadım bu firma kendi kalıbını kendisi üretmektedir. Neden kendi markanı vurarak birkaç reklamla kendi malını satmıyorsun dediğimde aldığım cevap beni şok etmiştir.
-Neden böyle şeylerle uğraşayım ki? Neden reklama çuvalla para vereyim? Malım nasılsa filan firma tarafında peşin olarak alınıyor hemde istediğim fiyata, elimde de hiç malım kalmıyor.
-Haklısın elinde malın kalmıyor ve istediğin fiyata satıyorsun. Peki göstermiş olduğun faturada mini çaydanlığın fiyatı 12 Tl, bu çaydanlığın tüketicinin eline kaça geçtiğini biliyor musun? O dediğin firma senden bunu 12 ye alıyor 8 de masraf ediyor kutu marka v.b. 40 da reklama veriyor bunlar tahmini rakam ve en yüksek olarak söylüyorum senin 12 ye sattığın ürünü 60 tl mal ediyor biliyor musun bunu kaça veriyor? Hemde bunu çeliğin bakırın şehri Kahramanmaraş’ta 100 ile 120 arasında satılıyor hemde pazarlıksız.
-Olabilir bende o çaydanlığı 7 mal ediyorum ve 5 lira kazanıyorum.
-Güzel kazanıyorsun ama o firma en az 40 lira kazanıyor ve bunu senin sırtında alıyor.
Bu iş adamı söylediklerimi anladı ama zannetmiyorum ki bir işlem yapacak. Kendince düzenini kurmuş, malı üretiyor ve satıyor buda ona yetiyor, maddeler içinde yazdığım gibi maalesef Kahramanmaraş’ta usta çok hemde en iyi ustalar ama esnaf ve esnaflık maalesef yok. İş adamımız biraz risk alsa birazda masraf etse o firmaya kazandırdığını kendi kazanacak, yanında çalışanlar kazanacak dolayısıyla Kahramanmaraş kazanacak.
Burada da iş yine Kahramanmaraş sayın valimize, belediye başkanımıza, KMSOB başkanımıza ve bakırcılar odası başkanımıza düşüyor. Bence yapılacak en önemli iş seminerler düzenleyip ustalık kadar esnaflığıda öğretmektir.  Ben burada bir paren tezde sayın bakırcılar odası başkanı Ökkeş BOZLAKOĞLU için açmak istiyorum, kendisini tanıdığım ve bildiğim kadarı ile yenilikçi ileri gören iyi ve genç bir işadamıdır. Üretmiş olduğu 304 ve 404 çelik ürünleri gerçekten büyük firmalarda üretilen mamullerden daha kalitelidir. Bunun için üretmiş olduğu ürünleri marka olarak görmek, reklâmlarla Türkiye ve dünyada tanındığını bilmek, arkadan gelen işadamlarına örnek olmasını önemle istiyoruz.
Bu günlükte bu kadar sayın okuyucularım. Bu konuda fikri olanların bizzat tarafıma müracaat etsini temenni eder işlerinizde başarılar dilerim.    
                                                                                             
                             
          

3-PAZAR YERİMİZ BAKIRCILAR ÇARŞISINA GEREKLİ ÖNEMİ VEREMİYORUZ.
Bakırcılar çarşısı Kahramanmaraşlı bakırcı, semerci, ceviz oymacı derici gibi bir çok esnafın Pazar yeridir. Bizi bakırcılar ilgilendirdiği için sadece bakırcıları anlatalım. Bakırcılar çarşısı tarihi özelliğinden dolayı da çok önemlidir. Geçmişi Anadolu Selçuklu dönemine kadar giden bu çarşı Dulkadiroğlu beyliğinden sonra Osmanlılar zamanında çok önemli konuma gelmiştir.
Buranın temeli bakırcılık mesleği üzerine kurulmuşsa da bugün semerci baharatçı ağaç oyma sandıkçı bıçakçılara da rastlanmaktadır. Bakırcı esnafım sıvama tekniği, dövme tekniği ve günümüz modern teknikle ürettiği ürünlerini bakırcılar çarşısında hem göstermekte hemde pazarlamaktadır. Böyle olunca da bakırcılar çarşısı hem tarihi kültürel olarak hemde reklâm ve pazarlama için çok önem arz etmektedir. 
Burada yaptığım inceleme ve çarşı esnafı ile görüştüğümde gerçekten çok büyük sıkıntılar olduğunu gördüm. Özellikle Kahramanmaraş sayın valisinden rica ediyorum bir gün tarihe mal olmuş bu çarşıyı gezsin, aynı şeyi sayın belediye başkanımızdan da rica ediyorum. Bu kadar önem arz eden bir çarşıyı gösteren tek bir levha yok. Çarşıya dört tane giriş olmasına rağmen hiçbir levha yok.
Kahramanmaraş bakırcılığın kenti ve bu kentte dört giriş var, Adana, Kayseri, Gaziantep ve Malatya pazarcık girişi, ben her girişten de geldim ve bakırcılıkla ilgili sadece Adana girişinde toplu anıtta bir temsil gördüm. İsmini vermek istemediğim bir ilimizde 5 tane bakırcı var, bunun 2 si Gaziantepli,  2 si Kahramanmaraşlı ve biriside o kentin yerlisi. İnanırımsınız kente 3 girişte de adamlar kocaman bakır cezve yapmışlar sanırsın bakır kenti.
Kahramanmaraş’ta daha önce söylemiştim bu işi yapan 1600 esnaf var, ama bunu belirten hiçbir kanıt olmadığı gibi Pazaryeri olan bakırcılar çarcısını gösteren tek bir levhada yok. Gelelim bu kadar önem arz eden bakırcılar çarşısının içine, gerçekten Kahramanmaraşlı olmaktan üzüldüm ya çarşının içi rezalet, bakımsız ve en önemlisi dışardan gelen misafire bir tuvaleti yok.
Çarşının acilen restore edilmeye, kanalizyon yapılmasına, daha sistemli güvenlik yapılmasına, 21. asra yakışır aydınlatmaya üzerinin tarihine yakışır şekilde kapanmaya ihtiyacı vardır. Bakırcılar çarşısında bazı imalathaneler çalışmaktadır, bunlarda bir yapı kooperatif sitesinde toplanarak buranın sadece pazarlama çarşısı olarak dizayn edilmesi gerekmektedir. Çarşıda dolaşırken görüştüğüm esnafların isteklerini sordum.
Bakırcılar çarşısından Salih ustanın isteğini aynen aktarıyorum.
-Bakırcılar çarşısı olarak burayı gösteren levhalar istiyoruz, sonra turist kafileleri gelmektedir onlara burayı da tur programına alınmasını istiyoruz. Unutulmasın ki kentimiz dondurma biber olduğu kadar bakırcı kentide. Yapılan tur programlarına bakırcılar çarşısı nında dahil edilmesini bekliyoruz.
Yine esnaflarımızdan Orhan ustanın taleplerini de aynen yazıyorum.
-Ben en önemli isteğim bakın şuranın haline rezalet, biz burada üretim ve pazarlama yapıyoruz, gelen misafirimizi gönderecek bir doğru düzgün tuvaletimiz yok. Burada kanalizyonda yok olsa tuvaletimizi dükkanımıza yapacağız, sonra en ufak bir yağmurda gelen müşterinin sığınacak yer olmadığından gidiyor, yukarı çarşı gibi burası da kapatılmasını istiyoruz. Yine en büyük sıkıntımızdan biriside dışardan gelen bir müşteri bizi arıyor ve bulamadım diye gidiyor ya bir levhamız yok, lütfen bunları yazın.
Bu ustalarımızın söyledikleri ile yaptığım araştırmada çarşının ihtiyaçlarını maddeler halinde yazıyorum ve çözümünü öncelikle sayın valimizden, belediye başkanımızdan, KMSOB başkanımızdan ve bakırcılar odası başkanımızdan bekliyoruz.
1-Çarşıyı gösteren levha yok.
2-Kahramanmaraş’ın bakırcı kenti olduğunu girişlerde gösteren amblem vb hiç bir şey yok.
3-Tuvalet yok kanalizyon sıkıntısı var. 
4-Gerçek anlamda aydınlatma ve güvenlik yok.
5- Çarşının reklâmı olmayınca tanınmıyor bilinmiyor, turist turlarına çarşı olarak katılması yok
6-Dondurma sektörü ile teksil sektöründeki gibi maddi manevi destek yok.
Yazımı burada bitiriyor, tüm esnaflarımıza işlerinde ve özel yaşantılarında başarılar diliyorum.
                                                                   

4-FUARLARA GİDEMİYORUZ

Kahramanmaraş’ta bakırcılığın sorunlarından biride fuarlara gidemiyor dışarıya tam anlamı ile açılamıyoruz. Bu konuda görüştüğüm bazı esnaflar maddiyatsızlıktan bazıları fuarlardan haberlerinin olmadığını söylediler. Bazı esnafsa Kafum’un kiralanarak fuar açılmasını en azından ürünlerini Kahramanmaraş halkına tanıtmak istediklerini söylediler.
Görüştüğüm esnaflar bu konuda haklı, özellikle turistik bakır eşya yapan esnafımızın buna çok ihtiyacı var. Türkiye’de akla gelen hiçbir fuarda Kahramanmaraş bakırcı esnafını maalesef göremiyoruz. Oysa bir İzmir fuarında, İstanbul, Antalya vb. fuarlarda, hatta gerekirse yurt dışındaki fuarlarda bu ürünlerin gösterilmesi çok yerinde ve ne güzel olurdu.
Bu konuda da yine sayın Valimize belediye başkanımıza KMSOB başkanımıza ve bakırcılar odası başkanına görev düşmektedir. Bu esnaflarımızın maddi ve manevi desteğe ihtiyaçlarının olduğunu bilmeleri gerekmektedir.
Benim düşünceme göre örneğin bir İzmir fuarına 3 veya 4 esnafı gönderilse, bu esnaflar fuar boyunca el emeği göz nuru ürünleri orada sergilese, hatta levha bakırı orada işleyerek ürün haline getirseler inanın en güzel reklam olur. Sadece iç değil dış turizmede bu ürünler tanıtılmış olur. Ben hiçbir esnafın bunu yalnız başına yapacağını tahmin bile etmiyorum. Bu konuda yukarda saydığım dört büyüğümüzden mutlaka maddi ve manevi destek bekliyorum.
Unutulmamalıdır ki bu günkü teknoloji çağında bir ürünü yapmak kadar pazarlamak satmakta çok büyük başarıdır. Bu başarının en kolay yolu ise reklamdan geçer, bu reklamında en kolay ve en ucuz olanı insanlarla yani bizzat müşteri ile yapılan reklamdır. Bunun yapılabilmesi için müşteri bizzat ürünü, nasıl yapıldığını görmesi gerekiyor. Biliyorsunuz ki buda fuarlarla yapılmaktadır.
Kahramanmaraş’ta görüştüğüm bakırcı esnaflarının sayın bakırcılar odası başkanından ve belediye başkanından birde ortak talepleri bulunmaktadır. Bu talepte yapılacak bir istemdir. Biliyorsunuz Kahramanmaraş Atatürk parkında belediyemiz tarafından yapılmış kapalı bir alan var, Kafum burada en azından 15 günlük sadece bakırcılara ait bir fuar düzenlenmesi.
Sayın belediye başkanımız ve oda başkanımız İnşallah bunu dikkate alır ve en azından 15 günlük bir fuar düzenlerler. Birkaç reklamla ve en azından çevre illere tanıtılarak  bende bunun oldukça başarılı olacağını biliyorum.
Sözüme son verirken gerekli mesajların yerlerine ulaştığına inanarak tüm bakırcı esnaflarımızda başarılar diler mutluluklar temenni ederim.
                                                                                

5-BU MESLEĞİ SÜRDÜRECEK USTA ÇIRAK BULAMIYORUZ

Kahramanmaraş’ta bakırcılıkta bence en büyük sıkıntılardan biriside bu, çok yakında eğer böyle giderse bu işi yapacak gerçekten usta ve çırak bulunmayacak ve tarihe mal olmuş bir meslek kaybolup gidecek.
Bu konuyu öncelikle kalfa çırak ve ustalar olarak ele almak istiyorum. Görüştüğüm işyerlerinde ortalama bir çırak 30-50, bir kalfa 125-200, iyi bir ustada çalışmasına göre 250-400 arasında haftalık almaktadır. Bu iş yerlerinde sigortaya çok az oranda rastlanmaktadır, görüştüğüm işyerlerinde özellikle sanatkârlık isteyen bakırcılıkta sigorta yapan esnaflarda en fazla iki kişiye sigorta yapmaktadır. Bu mesleğin kromcu çelikçi grubunda sigorta asgari ücret uygulaması da yeni yapılmaya başlamıştır.
Çalışanlar olarak ortak görüş bu işte iş garantisi bulunmamaktadır, kazanç oldukça düşüktür ve sigortaya sıcak bakılmamaktadır. Durum böyle olunca, çalışanlar işçiler Kahramanmaraş’ta hızla gelişen ve yine çok önde olan teksil sektörüne kaymaktadır ve buralarda çalışmaktadırlar.
Bu sektörde özellikle çırak bulunmuyor buna sebeplerden biride uygulamaya konulan 5+3 ve uygulamaya konulacak olan 4+4+4 ilköğretim okul sistemidir. 6 yaşında okula başlayan çocuklarımız 18 yaşında ilköğretim mezunu olacak, bu yaştan sonra çıraklık kalfalık yapması bence imkânsızdır. Bugünkü sitemde de 6 yaşında okula giden bir çocuk 14 yaşında ilköğretimi bitirecek sorarız devlet büyüklerine bu yaşa gelmiş bir çocuğa bu yaştan sonra bırak bakırı başka sektörde de olsa çıraklık yaptırabilirmisin
Bakırcılıkta gerçek anlamda mesleğin piri olmuş bir ustanın en az 20 yıl çalıştığını biliyoruz. Şunu unutmamak gerek şuan bulunan gerçek ustalarımız, maddi sebeplerden, eğitimin uzatılmasından, ve  geriden nesil gelmediği için Allah korusun  son nesil olabilir.
Bu sebepleri esnaflarla da görüştüm onlarda kendilerince haklı, sigorta yapamadıklarını söylüyorlar çünkü ancak karınlarını doyurabiliyorlar, hatta bir çok esnafımız  2-3 yıllık bağkur borçlarının bulunduğunu söylediler. Bin bir zahmetle ürettikleri ürünlerinin tüccarlara kaptırdıklarından kendileri istediklerini kazanmadıklarından usta, kalfa ve çıraklara gerekli desteği veremediklerinden şikayet ettiler.
Yeri gelmişken burada bir parantez açmak istiyorum, bu yalnızca benim değil, bu işi yapan esnaflarımızın da talebidir. Kahramanmaraş Bakırcılar Odası sayın Ökkeş BOZLAKOĞLU’undan bizzat esnaflar talep edilmektedir. Kahramanmaraş’ta bakırcılar odası adına tüm esnaflarımızı ürünlerimizi gösteren internet sitesi yapılaması ve bu konuda gerekli desteği vereceklerini belirttiler.
Kahramanmaraş’ta yaptığım araştırmalarda teksil en büyük sektör olmuş, dondurma, kırmızı biber, kuyumculuk, ağaç oymacılığı, el yapımı tarhana büyük sektör olmaya adaylar haline gelmiştir. Bakırcılıkta ise krom çelik, bakalit, kaşıkçılık, dökümcülük (alimunyum, bakır döküm, cürufçuluk ve levha işleri) çağa ayak uydurmuş ön plana çıkmıştır. Bunun yanında alimunyum sanayi ve turistik bakırcılık yerinde saymakta ve böyle giderse bir nesil sonra kaybolmaya mahkum hale gelecektir.
Kısaca özetlersek Kahramanmaraş bakırcılında ücretlerin maddi sebeplerden dolayı düşük olması,  sigorta işlerine sıcak bakılmaması, eğitim sisteminden dolayı çırak bulunmaması geçmişten geleceğe uzanan bu meslekte yetiştirecek kalfa ve usta bulamamaktadır.
İş burada devlet büyüklerine düşmektedir, tarihe mal olmuş bu mesleğin ayağa kaldırılması için maddi ve manevi destek gerekmektedir. Eğitim sistemi ille 4+4+4 olacaksa çocuklarımız eğitimde küçük yaşta mesleğe yönetilmeli, meslek okullarına ağırlık verilmelidir. Çeşitli kurumlarımıza (Valiliğimiz, Belediye başkanlığımız, KMSOB, Oda Başkanlığımız v.b) yapacakları seminer ve aktivitelerle destek olmalıdırlar. Bunların içinde bence en büyük destek maddi destektir, esnaflarımıza çok düşük gerekirse sıfır faizlerle kredi imkanı verilmelidir.
Yazdıklarımın devlet büyüklerimizce dikkate alınmasını temenni eder, esnaflarımıza bol kazanç, tüm milletime de hayırlı işler dilerim.
                                                                
                                                                        

6-ESNAFLARIMIZI BİR SİTEDE (YAPI                     KOOPERATİFİNDE) TOPLAYAMIYORUZ.

Kahramanmaraş’ta bakırcılığın önemli sorunlarından da birisi bu, yaptığım araştırmalarda bu esnaflar aşta YSS, Menderes mahallesi ve Bakırcılar çarşısına dağılmış görünse de şehir içinde çeşitli mahallelerde, organize sanayide, Gaziantep ve Adana yolu üzerine de dağılmış durumdadırlar.
Nedendir bilinmez ama Kahramanmaraş’ta bakırcılığın çok gerisinde olmasına rağmen marangozlara, terzilere,  kuyumculara hatta kunduracılara yapı kooperatifi yapılacak ama bakırcılara böyle bir çalışma henüz bulunmamaktadır. Gerçekten birbirini bu kadar tamamlayan başka meslek olmamasına rağmen bakırcılar ile çok dağılmış durumdadır. Daha önce saydım bakırcı denilince akla alimünyumcular, kromcular, çelikçiler, turistik bakırcılar, kalaycılar, dökümcüler cürufçular, bakalitçiler, perçinciler, kaşıkçılar bezciler, v.b çok değişik esnaf gurubu girmektedir.
Bir turistik bakır çaydanlığın nasıl yapıldığını, hangi mesleklerin bundan gelir elde ettiğini takip ettim. Çaydanlık yapmayı planlayan bir esnaf öncelikle dökümcüden önceden belirlediği bakır levhayı alır. Diyelim ki bu esnaf bakırcılar çarşısında, levha alması için YSS gitmesi lazım, aldığı bu levhayı sıvama tekniği ile şekillendirir. Şekillenen levha eski kışla denilen yerde kalaycı tarafından kalaylanır. Şekli meydana çıkan çaydanlık için kulp ve emzik gerekir, esnafımız bunun içinde ya organize sanayiye gidecek yada Gaziantep yolu üzerindeki bakalitçiye. Bu işleri de halleden esnafımız nakış için tekrar işyerine döner, nakış işi de bitince ürününü paketlemek için daha önce hazırlattığı kutu için tekrar YSS gitmesi gerek. Son defa YSS giden esnaf ürünü olan çaydanlığını satışa hazırlamıştır.
Bir çaydanlığın yapımında esnafımız bu kadar uğraşarak, hem maddi hemde manevi zarar etmiştir. Yol için yaptığı masraftan başka birde zamanı da gitmiştir. Bu örnek sadece bir çaydanlık için, başka ürünlerde de en az aynı işlemler yapılmaktadır.
Sayın yetkililere soruyorum bu kadar değerli, tarihe mal olmuş bu mesleğe neden bu kadar ilgisizlik var? Oysa bu meslek insanoğlu yaşadığı sürece vardır ve hep olacaktır. Üstelik gerçekten hatırı sayılır bir halk topluluğu ekmek yemektedir. Sonra önce şehir ekonomisinde sonrada ülkemiz ekonomisinde çok değerli katkıları bulunmaktadır. Şunda hemen belirteyim Kahramanmaraş gerçekten bu meslekte Türkiye birincisidir, dünyada ise sadece Fransa ile mücadele etmektedir.
Burada da yine iş sayın devlet büyüklerimize düşmektedir, görüştüğüm tüm esnafın tek ortak derdi kendilerine ait tüm esnafların içinde bulunduğu bir ortak yapı kooperatifi. Bunlarda en az 80 m2 olmak üzere yapılan dükkanların düşük taksitlerle esnafa dağıtılmasını dört gözle beklemektedirler. Son sözüm bakırcılar odası başkanı ile KMSOB başkanına lütfen bu sese kulak verin ve hemen bir ön çalışmaya başlatın. Sevgi ve saygılarımla tüm esnaflarımıza hayırlı cumalar dilerim.,
                                                                                                

7-ESNAFLARIMIZA DEVLET TARAFINDAN MADDİ VE MANEVİ TAM DESTEK VEREMİYORUZ

Bence bakırcılıkta en büyük sıkıntı esnaflarımız maddi olarak desteklenmemesidir. Geçenlerde gazetede okumuştum bilmem kaç tane devlet sanatçısı varmış. Sakın yanlış anlaşılmasın ben sinema, müzik tiyatro sanatçılarına saygım sonsuz ama bence bir bakırcıdan en az onlar kadar sanatkârdır. Her iki grupta bu işe yüreğini, el emeğini göz nurunu koymaktadır. Ayrıca belirtmeden geçemeye cem sinema vb. sanatkârlık insanoğlu yaşadığı sürece hep olacaktır, sadece aktörler değişecek ama hep varlığımı göreceğiz.
Bakır sanatkârlığı ise eğer böyle giderse çok yakın gelecekte tarih olacak. Kahramanmaraş Osmanlı, hatta Anadolu Selçuklu devleti zamanında bakırcılık çok önemli bir gelir kaynağı imiş. O kadar kıymetli ve değerliymiş ki arsa, ev gibi gayrimenkul değerinde mirasla dağıtılıp kayda geçermiş. Hatta bugünkü eski Osmanlı kayıtlarında bunları bulmak mümkün.
Görüştüğüm birçok esnaf bu konuda gerçekten yardım beklemektedir. Özellikle 2010 yılından sonra maddi durumdan dolayı bir çok esnaf dükkan kapatmış yada maliyeden düşerek kaçak çalışma yollarına başvurmuştur. Kaçak çalışan bu esnaf maddi olarak çok rahatladığını düşünerek fiyat kırma ile diğer çalışan esnafa da zarar vermektedir.
Bu şekilde tabiri caizse merdiven altında çalışan esnaf sayısı da baya vardır ve sayı asla küçülmemelidir. Ben bazı bu esnaflarla da görüştüm, adamlar bakıra vb malzeme yapılan zamlarla iş yapamadıklarını, en az 2-5 yıl bağkur ödemediklerini geçinmek için başka çarelerinin kalmadığını beyan ettiler. Bazıları da böyle çok iyi olduğunu bağkur ve vergi olmadığı için mallarını ucuza pazarladıklarını daha rahat rekabet ettiklerini söylediler. Bence çok yanlış olmaması gereken bir durum ve bu iş bizi çok aşar.
Sayın devlet büyüklerinden bu konuda yardım istiyoruz esnaflar adına. Gerçekten bu esnaflara sahip çıkılmazsa, esnaf ya kepek indirecek yada merdiven altında yaşamak için çalışacak. Her iki durumda da kaybeden yine halkımız ve devletimiz olacak.
Bu esnaflara çok düşük faizli, uzun vadeli olarak verilecek krediler hem şehir hem devlet bütçesi için çok yerimde olacak. Bu konuda sayın büyüklerimizde destek bekliyoruz. Gelin hep beraber tarihe mal olmuş bakırcılık mesleğine el atalım, bu mesleğin tarih olmasına karşı çıkalım. Saygılarımla tüm esnaflarımıza bol kazançlar temenni ederim.
                                                                  

8- ESNAFLIĞI VE USTALIĞI ÖĞRENİP ÖĞRETEMİYORUZ.
Bence Kahramanmaraş’ta bakıcılık dışında da en büyük sorunlardan biri maalesef bu, gerçekten esnaflığı öğrenemiyoruz. Konuştuğum bir çok esnaf bence bu konuda sınıfta kalır. Burada mal üretmek satmak esnaflık gözü ile bakılıyor. Örneğin 28 yaşında bakırcı İhsan beyle bu konuyu tartıştım, inanın söylediklerine bazen güldüm bazen de üzüldüm, acıdım da.
İhsan mesleğinde tam bir usta, bakırın tüm işini harika olarak yapıyor. Sıvaması, kalaylaması, parlatmak kulp çakımı, paketlemeye kadar her işi en ince detayına kadar yapabilen ender bir usta. Himayesinde 5 kişi çalıştırıyor, her kişinin işi ayrı, yukarda saydığım işleri tek olarak yapıyorlar. Çalışan işçilerin sigortası, sosyal hakları yani mesai saatleri yıllık izin hakları gibi konulara girmiyorum, bunları özle haklara sayıyorum.
Gelelim esnaflığına, bakın sorduklarıma verdikleri cevabı aynen yazıyorum bu konuda karar siz sayın okuyucularımın.
-İhsan usta gördüğüm kadarı ile iyi bir ustasın, maşallah bakıra her şekli veriyorsun çok çeşitli ürünün var, peki hiç marka olmayı daha çok ürün yaparak daha pahalıya pazarlamayı düşündün mü?
-Marka olmak aklımdan geçti, basitte bir araştırma yaptım sanrım 15-20 bin lira ek bir masrafım çıkıyor. Şuan bunu yapmak işime gelmiyor çünkü hamdolsun yaptığım ürünü satıyorum hatta bazen mal yetiştiremiyorum.
-Çok güzel ben sana şöyle bir örnek vereyim, diyelim ki sen bakırı levha halinde peşin para 17 TL ye alıyorsun. Buna 2 TL işçilik veriyorsun, 1 TL kalay veya parlatma veriyorsun ve iyi oranda da 2 TL de malzeme kullanıyor, 17+5=22 TL mal ettiğin ürünü de paraketende 30, toptanda 24-25 civarında veriyorsun. Ben bu rakamlarda yanılıyor muyum?
-Hayır ortalama doğru fiyatlar bu.
-Peki ben sana şimdi çelikten bir örnek vereyim, Bizim burada yapılan  saf krom yani 304 komposdu seti ortalama 20-25 arasında, aynı set televizyonda reklam yapmış a markada 120-150 arasında gidiyor arada uçurumlar var. Ben iddia ediyorum burada yapılan o markadan çok daha kaliteli ve tahminimce bu markanın ürünü de burada yapılmış ama o marya patentli üründür. Sen neden bunu düşünmüyorsun daha çok ürün ve daha yüksek pazarlama yapmak aklına gelmiyor mu?
-Geliyor ama ben zaten iyi kazanıyorum, arabam evim var yılda 1 ay tatile de gidiyorum yani durumum iyi.
-Haklısın ama yanında çalışanların hangisi tatile gitmişler acaba, şuan 5 kişi çalışıyor neden yanında 100-150 kişi çalışmasın, sadece evin birde normal araban var, oysa bir bağ evin bir yazlığın sıfır birkaç araban olmasın? Hatta birkaç dairen olmasın değilmi? Şuan belki beş kişi sana dua ediyor tabi normal haklarını veriyorsan. 100-150 kişi çalışırsa daha çok dua alırsın onlara daha refah yaşam verirsin sen bunları yapacak kapasitedesin.
-Haklısın çalışırsam yapabilirim ama ya kim uğraşacak ben zaten düzenimi kurdum kazanıyorum da fazlasını ne yapayım, sen bunları büyük patronlara anlat.
-Ya onlar zaten yapmışlar çalışıyorlar, zamanında çalışmışlar atılım yapmışlar ben onlara ne anlatayım neyse boş ver sen bu yaşta hala bu küçük dükkanda hayata devam et atılım senin neyine? Sana son bir şey soracağım, nasıl bu mesleğe girdin?
-Babamın yakın arkadaşı olan Ahmet usta var, o zaman yedi yaşındaydım, bana okuyup da müderrismi olacak bir mesleği olsun dedi ve beni Ahmet ustaya teslim etti. Ahmet usta bana mesleği öğretti, askerden gelince babam köyde bir parça tarla ile evde bulunan koca öküzü sattı ve bir tezgah aldım dükkanımı açtım. Sonrada Allah diledi evlendim evimi arabamı aldım, 3 yıl öncede bu dükkanın kökünü aldım.
-Usta sen ne mezunusun merak ettim.
-Dışardan torpille ilkokulu bitirdim, başkada okumadım.
Bakın sayın okuyucularım bu esnafımız sadece ilkokul mezunu, onu da dışardan bitirmiş, esnaflık hakkında hiçbir bilgin varmı veya bir şeyler okudun mu dediğimde cevap hayır, bu ustamız inanın işe başladığında faturasını fişini irsaliyesini başkasına yazdırıyordu.
Buna örnekler çok yeni sanayide yıllarını bu mesleğe vermiş bu işin piri olmuş çok da saygın ve işin kötüsü işinde çok başarılı bir ağabeyimiz var, hayretler içinde kaldım ya adamın okuma yazması bile yok. Soruyorum bir esnaftan senet alırsan ne yapıyorsun diyorum, başkasına okutuyorum diyor, işini yıllarca bu şekilde yürütmüş. Şaşmamak elde değil gerçekten bu adam şuan sanayide maddi ve manevi durumu çok iyi parmakla gösterilen saygın bir esnaftır.
Buna örnekler çok saymakla bitmez, anlatılan hep aynı hikaye, filan ustanın yanında yetiştim, bağımı bahçemi tarlamı öküzümü sattım dükkan açtım. Yıllarca merdiven altında kaçak çalıştım, Allah’ta verdi çok şükür işim iyi. Kahramanmaraş bakırcılar odası sekreteri ilede bu konuyu konuştum. Adam diyor maalesef bizim esnafımız çok iyi ustalar ama asla iyi bir esnaf değiller. Bizim yılda bir defa aldığımız aidat vardır, gecen sene 80 TL. idi. Burada büyük bir esnafın yanına gittim aidat istemeye adamın bindiği arabalardan sadece birisi 120 bin liranın üstünde 80 liraya benle pazarlık ediyor 50 lira versem olmaz mı diye. Adamla saatlerce pazarlık ettim, ya bunun her tarafı usta olsa ne yazar, esnaflığı olmadıktan sonra, bence haklı 120 bin liralık araba binen birisi 80 lirayı hemen vermeli.
Görüştüğüm esnafın bir çoğu gerçekten fatura yazamıyor, bir çok esnaf kayıt dışı merdiven altı tabiri ile çalışıyor. Çok ilginç olaylarla da karşılaştım, bir esnaf anlattı, bu esnaf çay, tatlı kaşığı yapıyor çay kaşığının 12 âdeti ortalama 1200 kuruş. Mal satışına giden bir toptancıya ürününü bu fiyattan vermiş, adamda aynı 1200 kuruşa aldığı kaşığı 900 kuruşa pazarlamış yani 300 zararına sorduğumda sebep kaşıkçıyı bitirmek.
Tesadüf Erzincan’a gitmiştim, orada görüştüğüm bir esnaf dostum, ben dedi bir telefonla Kahramanmaraş’ta hangi esnafın nasıl mal yaptığını, kaça pazarladığı bir telefonla öğrenirim, birkaç kişi ile görüşmem dede tüm esnafı öğrenirim. Her esnaf rakibi esnafı en ince detayına kadar anlatır, çok cahil esnaflarınız var. Gecen bir fincanı sordum sana anlatayım, sizin kentte bir cezve 05 milimden 1.5 milim arası baskı ve sıvama ile yapılıyor, elde ve makinede nakışlanıyor, fiyatı da 2-12 arasında satılıyor. Gerçekten adam haklı bunları anlatırken isimde veriyor. Ben size soruyorum bir esnaf rakibini anlatırken kendisini de anlatmıyor mu? Bu anlattıklarım hangi esnaflık ahlakına girer? Esnaflığı ustalığı kadar iyi olan biri bunları yaparmı?
Görüştüğüm tüm esnaflarda tek düşünce var ben ürünümü pazarlayayım gerisi boş. Bunu yaparken her türlü sahtekarlığı yapmak esnaflık işi, yani gemisini yürüten kaptan mantığı. Vallahi inanamadım bakırcılıkta alimunyumda bir üretici malını 05 kuruşla 2 lira karla pazarlıyor ve bunu büyük başarı sağlıyor, bu ürün vatandaşa da en az 10 lira karla veriliyor. Üretici 05 kuruş ile 2 lira kazanıyor o kadar emekten sonra pazarlamacıda en az 10 lira kazanıyor bu nasıl esnaflıksa ben anlamadım anlayan varsa buyursun anlatsın.
Durum böyle olunca çalıştıracak usta kalfa çırakta bulunmuyor, çalışanlarda teksil sanayisine gidiyor. Burada yine iş büyüklerimize düşüyor, esnaflık hakkında çeşitli seminerler düzenlenmeli, esnaflarımıza esnaflık öğretilmelidir. Bu konuda anlatılacak inanın çok konu var ama ben sizleri sıkmak istemiyorum. Milli eğitim bakanlığı, çalışma bakanlığı ile ortak bu konuda seminerler veya gerekirse okullarda ders olarak bu konuyu anlatmalıdır bence.
Ayrıca en azından KMSOB ile Bakırcılar odası Başkanlığı bu konuda bir çalışma yapmalıdır. Bu esnafa esnaflık öğretilmelidir, esnaf ahlakı gösterilmelidir. Ustalığı çıraklık eğitim okullarının ve çalıştıkları işyerlerinde ustaların öğrettiğini kabul etsek bile acil olarak esnaflık mutlaka seminerlerle anlatılmalı en kısa zamanda da öğretilmelidir. Kahramanmaraş’ta bakırcılığın sorunlarını özet olarak anlattık artık çaresi büyüklerde diyerek yeni konularda görüşmek üzere hoşça kalın der saygılar sunarım.
                                                                         MUSTAFA AKYOL
                                                                                05379797897

HAS BACIM


Yemyeşillikler arasında şırıl şırıl akan suları ile çok güzel bir köydü Köseli, 1984 yılında elektriğe kavuşacağından ayrı bir heyecan yaşanıyordu. Mustafa 35 yaşında hayatı dolu dolu yaşayan, pek dini inanışlara namaza önem vermeyen evli ve 2 çocuk babasıydı.
Köseli köyü muhtarı ile anlaşan Mustafa köyün elektriklerini çekecekti. Mustafa elektrik malzemeleri ve çırak ile köye doğru yol almaya başladı. Köye varınca muhtarın talimatı ile aza Hacı’nın evine yerleşti, malzemeleri yerleştirdikten sonra aza Hacı ile köyü dolaşmaya başladılar.
—Bak Mustafa bu köyün evlerinin en az yarısının elektriğini sen çekersin, aman sakın bir yanlışlık yapma malzemenin en iyisini kullan, en iyi işçiliği yap namus konusunda da dikkatli olursan sevinirim.
— Tamam, Hacı ağabey sen hiç düşünme elimden gelenin en iyisini yaparım, malzemelerim zaten TSE’lidir, namus konusuna gelince evli ve 2 çocuk babası olduğumu söyleyeyim.
Böyle konuşarak köyü dolaşıyor ve köy sakinleri ile tanışıyorlardı. Eve döndükleri zaman Mustafa elektriğini çekeceği evleri sıraya koyarak, aza Hacının evinden başladı. Azanın evi oldukça büyüktü, iki günde bitirebilirdi.
Köyde ilk cuma günüydü, herkes cuma namazına gitti ama Mustafa çalışıyordu, zaten namazda kılmıyordu. Böyle iki hafta geçti, Mustafa köylüler tarafından seviliyordu ama namaz kılmaması hele hiç cuma namazına gitmemesi köylünün canını sıkıyordu.
Aza Ali bir gün köylüyü evinde topladı, maksadı Mustafa’ya biraz öğüt vermekti. Çaylar içildikten sonra sohbet döndü Mustafa’nın Cuma namazı kılmasına geldi, tabii ilk söz aza Ali’den;
— Ya Mustafa sen çok iyi bir usta aynı zamanda da çok iyi bir insansın,  ama biz bir şeyi anlamıyoruz, neden hiç namaz kılmıyorsun hele Cuma günü bile namaz kılmıyorsun ama neden, hâlbuki Adem peygamber Cuma günü doğdu, yine Cuma günü cennete kondu ve Cuma günü cennetten kovuldu, hatta kıyamette cuma günü kopacak bunları biliyor musun?
—Bak yavrum üç Cuma namaz kılmayanın kalbi mühürlenirmiş bunu da biliyor musun? gerçekten tüm köylü olarak seni seviyoruz ama namaz kılmamana hatta Cuma günü namaza gelmemene şaşıyoruz, söylesene neden?
—Bilmiyorum özel bir nedeni yok sadece tembellik, İnşallah sizin yaşınıza gelince olur. Şimdi bilmiyorum kılamıyorum yoksa annem babam beş vakit namaz kılarlardı, bende kılarım inşallah.
—İyide yavrum ne zaman bak 35 yaşamışsın hala namaz yok ya yarın ölürsen o zaman ne olacak hiç düşündün mü?
—Vay Ali ağabey
 bana ders vermek içinmi topladın bu milleti?
-Yok  ya ne alakası var maksat sohbet olsun hem hak kısmıyız yani?
—Tamam, haklısınız, burada işim bitince şehre gider orda bir hocadan ders alır başlarım inşallah.
Sohbet Mustafa’nın canını fena sıkmıştı, ama haklı olduklarını düşünmeden de edemedi. Yine Cuma geldi ve Mustafa hala namazda yoktu.
Mustafa bir eve yeni başlamıştı, ev sahibi çok iyi bir insandı ne gerekirse hizmet için yapıyordu. Ev sahibine gelen bir haber Mustafa’yı bile yıkmıştı. Köyün bekçisi heyecanlı bir şekilde;
—Ya Bekir amca yiyenin Hatice doğum anında çok kan kaybettiğinden vefat etmiş, başın sağ olsun cenaze Kahramanmaraş’tan yola çıkmış haberin olsun. Ben tüm köye haber vermeye gidiyorum.
Mustafa haberle birlikte yıkılmak üzere olan Bekir amcayı tuttu, adamcağız mahvolmuştu ki zorlukla Mustafa’ya dönerek,
—Hadi usta sende gel gidelim şimdi köyde kimse kalmaz, hem perişan olursun hem de yalnız kalırsınız,   beni kırma hadi gidelim.
Bekir amca ile Mustafa acele abdest alarak yola koyuldular, ev halkından da kimse kalmamıştı. Cenaze evi köyün alt tarafına kalıyordu, ağaçlar arasında iki katlı oldukçada büyüktü. Herkes ağlıyor üzülüyordu Mustafa sadece donuk gözlerle etrafa bakıyordu. Anca köyün ileri gelen bir yaşlısı üzüntülü bir eda ile çevreye bir şeyler söylüyordu.
—Allah kahretsin hoca yok içinizde mezar kazdırmasını bilen varmı?  Varsa birkaç kişi alıp gitsin ya Allah için yokmu bu işi bilen.
Mustafa ayağa kalkarak bu ortamdan uzaklaşmak için “ben biliyorum nenemin mezarını kazdırdım” dedi. Yanına altı tane genç verdiler, onlarla birlikte mezarlığa doğru yola koyuldular. Mezarlığa gelince Mustafa ölçümü yaparak şurayı kazın diye işaret etti. Yaklaşık bir saat sonra mezar kazılmış Mustafa son defa kontrol etmek için mezarın içine indi, tam istediği gibi olmuştu, bu arada da cenaze gelmişti. Mustafa elini uzattı dışarı çıkmak için ama elinin tutan adam elini bırakınca mezarın içine boylu boyunca uzandı.
Mustafa öyle bir titre diki sanki öldüğünü sandı uzandığı yerden toparlanarak kalktı, sonrada elini tuttular ve yukarıyı çıkardılar. Mustafa ve altı kişi cenaze evinin yolunu tutarken, cenazede defin ediliyordu. Mustafa ile giden altı kişi kendi arasında konuşuyorlardı.
—Benim halamın kızı Allah rahmet etsin mezarını kazmakta varmış, ama hakkım helal olsun.
—Benimde dayımın kız benimde hakkım helal olsun.
—Benim amcamın kızı bende helal ediyorum.
—Bende helal ediyorum teyzemin kızına, helal olsun.
—Benim yengemdi, Allah razı olsun çok iyi bir insandı elbette bende helal ediyorum hakkımı.
—Benimde komşumdu rahmetli, ilk gecesi ihsan gelir inşallah, elbette sende helal ediyorum.
Mustafa düşünüyordu söylenerek kendi kendini.
—Benim bir akrabalığım yok,  helal etmem için benle görüşmeleri gerek, yinede helal etsem mi acaba neyse gidelim bakalım ne olacak.
Cenaze defin edilmiş herkes evde toplanmışlar hala üzüntülü hava hakimdi. Mustafa bir köşede oturmuş her şeyin normale dönmesini bekliyordu. Gece saat 12 olmuş herkes dağılmaya başlamıştı. Mustafa ile aza Ali’de eve gidiyorlardı. Aza fırsatı yakalamışçasına konuşmaya başladı.
—Görüyor musun Hatice 18 yaşındaydı ve bu gün rahmetli oldu ya sende rahmetli olursan namazı ne zaman kılacaksın, ölünce mezarda mı?  
—Haklısın Ali amca ya valla bir tuhaf oldum aslında namaza başlasak çok iyi olur.
—De bakalım başla belki bu olay sana ders olur.
Eve vardılar biraz sohbetten sonra yataklar serildi, Mustafa büyük salonda çırak ise küçük odada yatacaktı. Mustafa yatmak için hazırlandı, daha sonrada lambası söndürüp yatağa girdi, ama girmesi ile dehşetle kalkması bir oldu. Yatağının uçunda gelinlikler giymiş 15–18 yaşları arasında biri vardı.
—Mustafa Bey mezarımı kazarak borçlandırdın beni, sonrada helal etmeyerek ilk gecemde rahatsız ettin.
—Sen kimsin ya neden geldin biri görürse ben ne yaparım.
—Korkma kimse beni görmez senden başka, ben bugün defin ettiğiniz daha doğrusu mezarını kazdığınız kişiyim. Herkes helal etti ama sen etmedin bende onun için geldim, seninle helalleşmeye.
—Tamam, ben helal ediyorum çok da özür dilerim, keşke helal etseydim de seni rahatsız etmeseydim.
—Haklısın helal etseydin de ilk gecemde rahat olsaydım, ama etmedin.
—Helal olsun hem de bin kollu helal hadi git artık ne olur.
Bu konuşmadan sonra birden kalkarak ışığı yaktı, o an kendisinden başka kimsenin olmadığını gördü. Işığın yandığını gören evin hanımı tekrar ışığı kapattı, Mustafa’da kafasını yatağın içerisine sokmuştu. Öyle şiddetle yorgan açıldı ki Mustafa korkudan dilini yutacaktı, gelen yine aynı gelindi.
—Kalk uyutmam seni bulana kadar doğru yolu, kalk kıl namazını bak sabah geçiyor, kalk sende yarın yanıma geleceksin böylemi geleceksin hiç hazırlık yapmadan. Ne olur o zaman biliyor musun, seni malın mülkün asla kurtaramaz kurtarsa seni imanın kurtarır yakalar seni yakarlar mezara iner inmez acın başlar.
Mustafa tekrar fırlayarak ışığı yaktı,  evin hanımı da sanki nispet yaparcasına tekrar ışığı söndürdü, kadının sinirlendiğini duyan Mustafa bir daha ışığa yaklaşmadı ama gelin yine gelmişti, hem de bu kez daha kızgın bir eda ile konuşuyordu.
—Bak adı güzel Mustafa ne olur adına yakışır bir insan ol, ne olur küçücük çıkarlar için yalan söyleme, dinin direği olan namazını her zaman kıl, bunları yapacağına bana söz ver ama insan sözü olsun.
—Söz ne gerekirse dinimi yaşamak için onu yapacağım yeter ki sen git, sende hakkını helal et benim has bacım. İnan çok üzgünüm keşke şeytana uymayıp hakkımı helal etseydim.
—Tamam, ne zaman yanlışın olursa geleceğim sakın unutma.
Mustafa bu konuşmalardan sonra tekrar ışığı yaktı, oturdu derin derin düşünmeye başladı belki de bu kendisinin için son bir şanstı. Işığı gören ev halkının hepsi kalktılar, ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı, ışığın neden yanıp söndüğünü bilmiyorlardı.
—Kusura bakmayın sizi uyandırdım, ya rahmetli gelip gitti, hiç uyutmadı beni.
—Mustafa rahmetli kim ne geldi gitti?
—Bu gün ölen hani ismi Hatice olan, köylünüz güya mezarını kazdırdım onu
da helal etmedim diye beni yatırmadı.
-Olamaz yalan söylüyorsun.
-İnanmıyor musun? dur istersen tarif edeyim. Uzun siyah saçlı, kahverengi gözlü, beyaz tenli, burnunun yan tarafında siyah bir beni var, tahmini benden kısa 160 boyunda falan, kilo olarak da 60 kilo gelmez. Çok güzel bir konuşması var, 18 yaşındaymış doğumdan vefat etmiş, 15 yaşında evlenmiş iki senedir çocuk olmamış, hatta doktorlar çocuk çok tehlikeli demişler ama o kocası için göze almış.
—Bunlarımı konuştu seninle, Allahım galiba doğru söylüyorsun hadi o zaman saha namazını kılalım.   
Mustafa ile tüm aile fertleri sabah namazını kıldılar, sohbet derken hava iyice aydınlanmaya başladı. Konuyu bilen Aza Ali Mustafa’yı alarak doğru cenaze evine ğittiler. Aza Ali cenaze Hatice’nin babasına kısaca Mustafa’nın yaşadığı olayı anlattılar. Adamcağız Mustafa’nın yanına gelerek.
-Kusura bakmayın acımızın içinde unuttuk hakkını helal et ve şu parayı al.
-Kusura bakmayın parayı almam, ayrıca hakkımı da has bacıma helal ettim.
-Nasıldı kızım anlatırmısınız.
-Elbette çok iyiydi, zaten o bir melek olmasa gelemezdi, aslında ona ağlamayın sevinin o cennetliktir ben eminim. Çok güzel bir gelinlik içerisinde geldi saatlerce konuştu, her konuştuğu güzel ve anlamlı şeylerdi. Allahın izni ile artık tüm namazlarımı kılarım, Allah ondan razı olsun.
Adam birden Mustafa’nın eline sarıldı sonrada alnından öptü. Mustafa bu olayın üzerinden bir hafta geçmiş beş vakit namazını kılıyordu. Aradan bir ay geçti köyde de iş bitmişti, ayrılmadan önce son kez has bacısının huzuruna yani mezarlığı gitti.
—Allah seni gani gani rahmet etsin, razı olsun sayende doğru yolu buldum, korkma Allahın izni ile artık bu yoldan ayrılmam.
Fatiha dua ettikten sonra ayrıldı, aynı günde merkeze evine döndü. Yaşadıklarını eşine anlattı, köyden geleli henüz 1 ay olmamıştı bu kez elektrik çekmek için Bertiz Kılalı köyüne gidecekti. Tüm hazırlıkları bitirerek köye geldi tabii namazı da bırakmıştı, nasılsa köseli buraya oldukça uzaktı.
İlk gün misafir olduğu yatarken aklına köseli köyünde yaşadıkları geldi tuhaf bir ürperti girdi içini ya buraya da gelirse, sonrada uzak olduğunu düşünerek rahatladı. Lambayı söndürmüş yatağa uzanmıştı yine gelmişti hem de bu kez çok daha kızgın sert.
—Neden dediklerini yapmıyorsun hani söz vermiştin, sen Allahtan hiç korkmazmısın? Bana yazık değimli, hep böylemi kalacağını sanıyorsun ey ahmak, çevrene bak bakalım kimleri kaybetmişsin. Hani deden nenen, hani amcan, dayın onlar ödlüde senmi yaşayacaksın.
—Haklısın tamam bir şans daha valla kılacam, senin istediğin gibi olacağım söz bu son olsun.
—İstersen yapma zaten bu son gelişim, bir daha gelirsem senide alır gider cehennem çukuruna attırırım bilmiş ol. Bu sana son şans bir dahası yok Hemen kalk namazlarını kıl. Bana yazık senin için ta buraya kadar geldim sen buna değermisin söyle,  söyle.
—Biliyorum haklısın değmem ama artık biliyorum ki Mevla’nın her şeye gücü yeter. Sen rahat ol artık neden yaratıldığımı artık anladım bu sana son sözüm olsun rahat uyu artık, bana hakkını helal et has bacım.
Mustafa elli yaşına gelmişti, çok şükür beş vakit namazını kılar ibadetlerini aksatmazdı. O gün has bacısını görmek için köseli mezarlığına gitmişti.
—Allah razı olsun iyi ki seni tanıdım, bak bir daha rahatsız olmadın doğru yolu yaratılış amacını artık biliyorum binlerce şükür seni bana yollayana, binlerce şükür bana doğru yolu gösterene. Gidiyorum has bacım hakkını helal et benden binlerce defa helal olsun, seni hiç mi hiç unutmayacağım.


HAS BACIM

Kalk uyutmam seni bulana kadar doğru yolu
Kalk ibret al beni gör gör gerçek sonu
Uyan sabah namazı geçiyor ey bire ahmak
Yarın sende benim gibi olacaksın toprak
Dün hayat dolu cıvıl cıvıl yaşıyordum senin gibi
Yarından daha yakın öleceksin sende benim gibi
Mal mülk şöhret azrailden kurtaramaz seni
Onatlı günlük oğlumdan bile Azrail ayırdı beni
Yaşım genç deme kalk kıl namazını
İstesende iste mesende alırlar canını
Vaktin dolduğu an gidersin olur bir bahane
Ölünce günahından sevabından banane onane
Dünya malı değil seni imanın kurtaracak
Dünya malı silah gibi karşında duracak
Bana mezar kazdın borçlandırdın beni
Ödemek için borcumu uyandırdım seni
Tek dileğim Allah yolunda görmek bilmek seni
Ben gidiyorum bir fatihayla sevindir beni
Git git has bacım yerin rahat ruhun şad olsun
Sualin kolay gelsin mezarın nurla dolsun
Gideceğiz hepimiz elbette bir gün oraya
İçten sığınırım hepimizi yaradan Allahıma
Okuyanlar dinleyenler Allah için okusun
Has bacımın ruhuna bir fatiha

                                                                           MUSTAFA AKYOL
                                                                                05379797897

BİNBAŞI FURKAN KAYISI GÜZELİ


BİNBAŞI FURKAN
KAYISI GÜZELİ

Yıl 1945 Kahramanmaraş kozlu dere köyü deyim yerinde ise yeşillikler ile tepelerin birleştiği ender güzellikler harikasıydı. Buz gibi suyu ceviz ağaçları saf ve temiz insanları ile örnek köylerden biriydi. Köylü hayvancılık arıcılık ve son zamanlarda elma ve kiraz bahçeciliği ile geçimini sağlıyordu. Hırsızlık kavga ve benzeri en ufak yüz kızartıcı bir suç unsuru olmadığı gibi en ufak bir kavgada bulunmazdı.
Bu kadar temiz köyde belli başlı dört tane köklü aile yaşıyordu, bunlar köyde daima yönetimde söz sahibi olan, her dönemde mutlaka muhtarı seçen bekereciler, onların en yakın destekçisi ve köyde gerçekten zengin sayılan çepeller, bunların en büyük rakibi karşı gelen muallâlar ve onların destekçisi etiklerdi.
Bu günlerde kozlu dere köyünde müthiş bir dedikodu yayılmıştı, bekerecilerden kara döl Memet ile çepellerden köy güzeli erkek Fatma işi pişirmişler ve Fatma hamile kalmıştı. Köy büyükleri araya girmiş hatta muhtar Kürt Ali bile işi çözememişti. Köy heyetinin aldığı kararla Kara döl Memet köyden sürülmüş, Fatma ise komşu köy olan Bulanmıştan eşi ölen 55 yaşında biri ile evlendirilmişti.  
Bulanmış köyünde Fatma’nın bir oğlu olmuş ismini Adem vurmuşlardı ama köy halkı ona genelde p.. ve benzeri isim söylüyorlardı. Kısa zamanda bu sıkıntılara dayanamayan Fatma’nın eşi ölmüş köyde hatırı sayılır bir serveti onlara bırakmıştı. Fatma’da baskılara daha fazla dayanamayıp köyde ne var ne yok satıp ortadan kaybolmuştu.
Adana Yüreğir Yavuzlar Mahallesi’nde büyük bir kalabalık vardı, herkes bir şeylerle uğraşıyor ortalıkta ise birkaç kişi oynuyordu. Topluluğun sebebi ise Adana’nın genç avukatı Melek ile Maraşlı işadamı Memet evleniyordu.
Memet 25 yaşında oldukça akıllı ve iyi bir iş adamıydı, aslı Maraşlı olan bu genç işadamı Adana’da bir ihale kazanmış ve burada genç avukatla tanışmışlar kısa bir flört döneminden sonrada şimdi evleniyordu. Melek bir evin tek kızı oldukça işi yetiştirilmiş, oldukçada akıllı ve sert yapılıydı tabiri yerinde ise tam bir Osmanlı kadınıydı.
Melek’in ısrarı ile Memet Adana’ya yerleşmeye karar vermiş tüm işini de buraya getirmişti. Evliliklerinin ikinci yılında bir oğulları olmuş ismini Gürsel, üçüncü yılında doğan oğullarının da ismini Furkan, tek kızlarının ismini Melahat vurduktan sonra evliliklerinin 8. yılına girmişlerdi.
Çok mutlu bir evlilikleri vardı herkes yaşadıklarını kıskanıyordu, öylesine huzur doluydular ki mutlulukları gözlerinden okunuyordu. Birbirlerini bir kere kırmadan 8 yıl geçmişti. 3 tane dünya tatlısı çocukları olmuştu.
Malatya İstiklal Mahallesi sevgi apartmanının üçüncü katında 10 dolu dairede kalabalık toplanmış tatlı bir amaç için bekliyorlardı. İlkokul öğretmeni Sevgi ile Sümerbank işçisi Mehmet’in nişanı yapılıyordu her ikisinin de mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Nişan yüzüğünü takmak için Mehmet’in annesi Meliha Hanım ortaya doğru yürüdü her iki nişan yüzüğünü taktı, mutluluk dileklerinden sonra her ikisini öperek yerine oturdu.
Adana yavuzlar mahallesinde Melek hanımın mutluluğuna diyecek yoktu, doktora gitmiş yeniden hamile olduğunu öğrenmişti. Durumu Memet’e bildirmek için bekliyordu, akşam eve geldiğinde durumu anlattı ama Memet’ten beklediği ilgiyi görmemesi canını sıkmıştı, zaten son günlerde aile içindede bazı değişikliklerde olmuş, eski mutluluktan pek eser kalmamıştı.
Memet sık sık Maraş’a gidiyor bazen üç gün bazense bir hafta kalıyordu, bu gidişler Melek hanımı iyice üzmeye başlamıştı, Memet artık Maraş’a yerleşmeleri gerektiğini söylüyor bu konuda durmadan sıkıştırıyordu. En azından kendinin işi yeniden taşıması gerektiğini burada işin kalmadığını söylüyor çok da ısrar ediyordu.
Böyle konularla altı ay geçmişti ve Memet dediğini yapmış işi Maraş’a taşımış bazen hafta sonları geliyor iki gün sonra tekrar gidiyordu. Melek hanım bu duruma çok canı sıkılıyordu. Bir gün Maraş’tan bir akraba geldi, Melek hanıma ilginç bir o kadarda kötü şeyler anlattı.
Melek hanım çok üzülüyor kahroluyordu bu nasıl olurdu bunu kendisine yapamazdı inanmak istemiyor ama kalbine de bir şüphe girmişti. Hafta sonu Memet Adanaya geldi hiçbir şey belli etmedi
Malatya istiklal mahallesinde nişandan sonra altı ay geçmiş düğün hazırlıkları başlamıştı. Meliha hanım emekliliğinde aldığı evi oğluna tahsis etmiş, dayayıp döşemişti. Kendisinin de gidecek yeri olmadığı için oğlu ile birlikte kalacaktı, zaten Mehmet tek evladıydı.
Adana yavuzlar mahallesinde Pazar akşamı Memet Maraş’a gitmek için hazırlanıyordu. Melek hanımda gizlice hazırlandı, Memet’ti terminalde uğurladıktan sonra kendide özel aracı ile otobüsü takip etmeye başladı. İki bucuk saat sonra otobüsle melek Maraş’a girdiler.
Memet otobüsten inerek bir taksiye binip meşgule doğru ilerlerken Melek hanımda arkasındaydı. Mehmet saray altında bir evin önünde indi, elinde eşyalarla bir kapının zilini çaldı, kapıyı bir kadın ile iki tane çocuk açtı, Melek onları hayretle izliyordu, sarılmalar öpüşmelerden sonra içeri girdiler. Melek hala şoktaydı arabadan bile inemiyordu bu olamazdı inanamıyordu ama gördükleri gerçekti.
Bir süre sonra kendisine gelen Melek evin karşısında bulunan bakkala girdi.
—İyi günler bakarmısınız acaba şu evde oturan kim?
—Onlarmı kızım ismi Memet’miş buraya geleli üç sene oldu galiba adamın bu ikinci karısıymış iki tane oğlu var, ilk hanımı Adana’daymış ondan kaç tane çocuğu var bilmem, ama adamın çok saf bir karısı varmış ikisini birlikte idare ediyor hafta sonları onun yanına gider hafta içide burada.
—Eminmisin amca gerçekten anlattıkların doğrumu?
—Elbette yavrum ben bu mahallenin 15 yıllık bakkalıyım, ne yalan söyleyeyim Adana’daki eşine şaşıyorum birde avukatımıymış neymiş, akılının kocası evleneli üç yıl oldu hala haberi yok. Sahi yavrum sen kimsinde soruyorsun bunları?
—Ben mi amca bu adamın Adana’daki avukat olan eşiyim, sağ olun teşekkür ederim, iyi günler kolay gelsin.
Bunları konuştuk dan sonra arkasına bakmadan arabasına binip Adana’ya doğru yol aldı. Melek yaşadıklarına inanamadı olamazdı bunlar asla yapamazdı Memet bunu kendisine sonra bir titreme ile kendine geldi, maalesef yaşadıkları doğruydu.
Malatya istiklal mahallesinde düğün dernek kurulmuş Sevgi ile Mehmet evleniyorlardı, Meliha hanım sevinçten ağlıyordu. Herkes mutluydu düğün çok güzel gidiyordu.
Adana yavuzlar mahallesindeki evde hafta sonu gelmiş Memet eve dönüyordu, Melek onu bekliyordu hem de tüm valizlerini hazırlamış olarak.
—Merhaba canım nasılsın?
—Her şeyi kendi gözlerimle gördüm senin gerçeğini biliyorum işte valizlerin gidiyorsun ve bir daha sakın ne bu eve ne bu mahalleye hatta mümkünse Adana’ya bile dönmüyorsun.
Memet neye uğradığını şaşırmıştı, sessizce valizleri alarak aşağıya doğru ilerledi, son kez yaşadığı eve bakarak kendi çizdiği kaderine doğru gözden kayboldu. Melek çok üzgündü 3 çocuğu birde gelecek olan olanla 4 çocukla meydanda kala kalmıştı. Hayatla mücadelesinde artık tek başınaydı, tek tesellisi çocuklarıydı.
Melek yalnız yaşamaya başladığından kısa bir süre bir oğlu daha oldu, ismini Mustafa koydu, ezanını dayısı kulağına okuduktan sonra her türlü desteği vermişlerdi. Melek tekrar yeniden işe başladı çocuklarını okutmalı devlete millete hayırlı evlatlar yetiştirmeliydi.
Aradan 10 yıl su gibi geçmişti, Melek hanımın ilk oğlu Gürsel İstanbul Üniversitesi Eğitim Fakültesi Bölümünü kazanmıştı, ikinci oğlu Furkan Ankara askeri liseyi kazanmıştı, kızı ise Lise eğitimine en küçük oğlu Mustafa ise ilkokula gidiyordu.
Malatya istiklal mahallesinde Sevgi ile Mehmet evlenmişler, evliliklerinin üzerinden tam 10 yıl geçmiş ve beş tane kızları olmuştu, Nazan Sevinç Serpil Nermin Fikret isimlerini verdiler kızlarına, hepsinin kız olması babalarını çok üzmüş çocukları ile ilgilenmez etmişti.
Sevgi okula gidiyor öğretmenliğe devam ediyordu Mehmet ise işe çocukların bakımı ise Meliha hanıma kalmıştı. Meliha hanım hem çocuklara bakıyor hem de eğitimleri ile de ilgileniyordu. Nazan ilkokula başlamıştı en büyük hayali annesi gibi bir öğretmen olmaktı.
Beş kızda annelerinden çok Meliha hanıma bağlanmışlardı, onu çok seviyor etrafında dört dönüyorlardı, böylelikle yıllar geçti Nazan Adana Üniversitesi Psikoloji öğretmenliği bölümünü kazanmış okumak için adana gitti. Sevinç ise Maraş Hemşirelik yüksek okulunu kazanmış okumak için Maraş’a gitmişti. Serpil İstanbul Hukuk fakültesinde hakimlik okuyacaktı, Nermin liseye Fikret’se ilkokula başlamıştı.
Adana yavuzlar mahallesinde heyecanlı bir bekleyiş vardı, melek hanımın büyük oğlu Gürsel okulunu bitirmiş, Adana Yavuzlar ilkokulunda işe başlayacaktı, Furkan’da okumak için İstanbul’a geçmiş son yıla girmişti. Melek hanım ilk önce oğlu Gürsel’i evlendirdi.
Mustafa o yıl Karadeniz teknik üniversitesi orman mühendislik fakültesine başlamıştı, Melek hanım en çok Mustafa’yı sever hep onunla ilgilenirdi bununda tek sebebi babasızlıktı, hem babalık hem de annelik yapıyordu. Yavuzlar mahallesine yeni bir aile taşındı, bu ailenin 4 oğlu tek kızları vardı, kızda dünyalar güzeliydi. Furkan okulunu bitirmiş, göreve başlamak için verilen kısa tatilde komşunun kızını görmüş âşık olmuştu.
Melek hanım kızı defalarca istemiş ama bir türlü vermemişlerdi, yazın Mustafa’da tatil için gelmiş olaydan haberi olmuştu. Annesine hep beraber gidelim şu kızı istemeye deyince melek hanım kıramamış hep birlikte gitmişlerdi. Oraya varınca adamın dört oğlunun da olduğunu gördüler. Melek hanım hemen söze başladı.
—Bakın Allahın emri peygamberin kavli ile kızınız Ramile’yi oğlum Furkan’a istiyorum ne derseniz kabulüm, bunları ayırmayın, ne isterseniz yaparız yeterki sevenlerin arasına girmeyin.
—Ya siz ne laf anlamaz kişilersiniz yok dedik hala anlamadınız mı? Vermiyorum size kız mız yok Allah Allah ne anlayışsız insanlarsınız.
Mustafa bunu duyunca çok bozulmuştu kızgınlığı gözünden okunuyordu önce abisine baktı sonrada kıza ve birden ayağa kalkarak belinde taşıdığı tabancayı masanın üzerine koyarak kızgın bir sesle;
—Biz kız istemeye geldik ve alacağız itirazı olan varsa işte silah alır eline önce beni olmak üzere vurur, vuramasa ben hepinizi vura cam, bu ne ya adam gibi kız istiyoruz sizden sevmişler işte birbirini bunlar ne kadar uzattınız bu kadını ne kadar yordunuz hadi cevap verin son sözü söyleyin.
Ortalık buz gibi olmuştu, herkes şaşırmıştı birbirlerine bakıp sonucu merak ediyorlardı, birden kızın babası ayağa kalkarak,
—Tamam, evladım madem bu işe canını koydun madem bu gençler bu kadar istiyor bende verdim kızı size, öp bakalım babanın elini Furkan.
Ortalık bir anda sevinç yumağına dönmüştü, Furkan kardeşine sevgi ile bir baktı ve hemen sarılıp alnından öptü, doğrusu kendini bu kadar sevdiğini bilmiyordu. Bu olaydan hemen sonra söz nişan yapılmış arkasındanda düğün yapılmış ve Furkan’ın görev yeri olan Ankara Etime sut’a gitmişlerdi.
Melek hanım bir taraftan mutlu olmuş diğer taraftan çocukları tek tek evden uçuyorlardı elinde kızı Melahat ile Mustafa kalmıştı.
Türkiye’nin başka bir köşesinde Fatma oğlunu okutuyor, bir taraftan da bitmek bilmeyen intikam duygularını aşılıyordu. Bu intikam duyguları ile Adem liseyi bitirmiş İstanbul Elektrik Mühendisliğini kazanmıştı. Adem bir öğrenciden çok mafya babasına benziyordu, etrafına topladığı kendisine benzeyen bir grup öğrenci ile etrafa dehşet saçıyor ve bir türlü suçüstü yapılamıyordu. Okulu bitirdiğinde yeraltı dünyasını tamamen tanımış ele avuca sığmaz gözü pek bir mafya lideri olmuştu.
Melek hanımın kızı matematik öğretmenliğini bitirmiş, göreve başladığı dershanede yine kendisi gibi hoca olan Şeref’le evlenmişti. Mustafa o yaz okulu bitiriyordu içini büyük bir heyecan sarmıştı, doğrusu annesini çok özlemişti. Hem evlilik sırası da kendisine gelmiş bu konuda annesinin tavsiyesini tutmuş okuldan kimse ile bu konuda görüşmemişti.
Adana’ya gelen Nazan okula kaydını yaptırdı, birkaç arkadaş ile bir ev tuttular tuttukları evse yavuzlar mahallesindeydi. Sabahları erken kalkıp okula gidiyor büyük bir hevesle ders çalışıyor okumak için elinden gelin yapıyordu. Babaannesinin her dediğini hatırlıyor hayatını ona göre ayarlamaya çalışıyordu.
Okula başlayalı iki yıl olmuştu şimdi 3. sınıf öğrencisiydi, sevgi aşk nedir hala anlamamıştı, ama bir yandan da içi kıpır kıpırdı sanki ilk çiçeğe konacak bir kelebek gibi hissediyordu kendini. İşte o yıllarda tanıdı ve canından çok sevdi, Serdar ile o yıl tanıştı, oldukça yakışıklı kültürlü olan bu genç onu çok etkilemişti. O yıl onunla uğraştı, çok direndi ama yapamadı ve yüreğine yenilerek sevgisini kabul etti. Artık hiç ayrılmıyor, hep beraber el ele geziyorlardı ama okul kapanmış kısada olsa bir ayrılmak zorunda kalmıştı.
Nazan tatil için Malatya’ya döndü, ama be geliş onu çok üzüyordu ayrılık acısı daha ilk günden yüreğine çökmüştü. Kendi kendine kara kara düşünüyor sevgi işte bu diyordu. Tatili bitiren Nazan son senesini okumak için Adana’ya tekrar döndü aslında bu dönüş Sevgilisi canı Serdar’a idi. Terminalde karşıladı aşkı onu, hasretlik özlem konuşmalarından sonra beraber eve gittiler. Evde kimse yoktu hoş sohbet derken farkında olmadan dudaklarının birleştiğini fark ettiler sonra film kopmuş Nazan kendini akıntıya bırakmıştı. Ne kadar zaman geçtiğinin farkında bile değildi, farkında olduğu tek şey artık bakire değildi.
Hiç pişmanlık duymamış içi bir o kadarda rahattı çünkü biliyordu ki Serdar kendini, kendide Serdarı seviyordu. Artık her fırsatta sevişiyorlar, bulutların üzerinde aşklarını konuşuyorlardı. Bu yaşam şekli ile 6 altı ay geçmiş olayı hala resmi boyuta getirememişlerdi.
Nazan durumun bu şekilde gidemeyeceğini artık bir çözüm bulunması gerektiğini Serdar’a anlattı. Serdar durumu ailesine açıklayacağını yakında nişan söz ve okul bitince düğün yapacağını belirterek ailesi ile görüşmek üzere Kars’a gitti. Nazan dönüşünü merakla bekliyordu biricik aşkı kendisi için ailesine gitmişti.
Mustafa yazın okulu bitirmiş tayin için Ankara’ya uğramıştı. Ankara’da üç günde tayin işini hallederek Adana’nın yolunu tuttu biricik anneciğine kavuşmasına az kalmıştı. Mustafa iki hafta sonra Adana Haruniye işletme Şefi olarak göreve başladı kuşlar gibi uçuyor, görev için elinden geleni yapıyordu. Göreve başladıktan altı ay sonra mahalleye yeni bir aile taşındı.
Aile oldukça kalabalıktı, bir anne baba, üç kız, dört erkek çocuk birde dede ve nine vardı. Hatice evin en büyük çocuğu ve ilk kızıydı, tahmini yirmi yaşında olan bu kız güzel gözlü, uzun saçlı, uzun boylu oldukçada bakımlı ve güzeldi. Mustafa o sabahı hiç unutamadı, çünkü o gün biricik aşkı ile ilk kez karşılaşmıştı. Sabah kalktı işe gitmek için hazırlanıp dışarı çıktığında bir an dondu, karşıdan gelen bu güzeller güzeline uzun uzun baktı, bir an göz göze geldiler, aman Allah’ım bu ne güzel bir bakıştı. Artık her gün karşılaşıyorlar tatlı tatlı bakışıyorlardı.
Mustafa durumu annesine açıkladı, annecide giderek Hatice’yi istedi, aile arasından yapılan sade bir törenle nişanlandılar. Birbirlerini çok seviyor her fırsatta buluşuyorlardı. Yine böyle bir günde Mustafa nişanlısı ile sarıçama gezmeye gittiler, baş başa bir gün geçireceklerdi.
Serdar Kars’tan gelmiş ama pek mutlu değildi, ailesini bir türlü razı edememişti evlenmeye, çünkü ömrünün en saçma şeyini öğrenmişti kendi berdel usulü ile nişanlıydı zaten. Kendini toparlamak için Nazan’ sarıçama gitmeye karar verdiler.
Günlerden pazardı Mustafa nişanlısı Hatice ile Nazan’da biricik aşkı Serdar’la sarıçamda piknik yapıyorlardı. Sonradan karşılaşacağı kişinin birbirleri olacağını asla tahmin bile edemezlerdi, bunu onlara söylesen inanmazlardı ama kader onlara öyle bir oyun oynayacak ve Mustafa ile Nazan’ın yolu ilerde kesişecekti. Birbirlerinden habersiz kendi dünyalarında mutlu olanlar hayatın sevginin tadını çıkartıyorlardı.
Piknik bitmiş herkes kendi yoluna dönmüştü, Mustafa düğün hazırlıklarına başladı en kısa zamanda evlenecekti. Düğün hazırlıkları bitti evlendiler Mustafa ile Hatice bulutların üzerinde uçuyorlar tatlı huzur dolu bir yaşamla hayatı yaşıyorlardı. Mustafa’nın tayini Sinop İşletme müdürlüğüne çıkmıştı. İki sene Sinop’ta kaldılar oradan Kahramanmaraş’a tayini çıktı. Mustafa babasını hiç görmemiş tanışmamıştı bile. Kahramanmaraş’ta adına tahsil edilen lojmana yerleşti eşi, annesi kızı Hilal’le mutlulukları tamamlanmıştı.
Serdar Nazan’a durumu bir türlü anlatamıyordu, çok seviyordu ama ne yapacak onada bir türlü karar veremiyordu, sonunda durumu açık açık anlattı, en iyisi kendi başlarına hareket etmekti. Bu vesile ile kendi ve birkaç samimi arkadaşları ile kendi aralarında bir nişan yaptılar. Nazan bu durumu ailesine açıklamak için Malatya’ya gitti, annesine her şeyi açıkladı, oda babasına durumu anlattı, babası tepkisizdi zaten pekte ilgilenmezdi kızı ile. Nazan tekrar Adana’ya döndü Serdar’a durumu anlattı.
Kahramanmaraş’ta Mustafa odasında otururken aksakallı bir ihtiyar geldi, durmadan Mustafa’ya bakıyor gülüyordu, bu durumu garipseyen Mustafa birazda şaşkındı.
—Buyurun bey amca kime bakmıştınız.
—Evladım sizin isminiz nedir?
—Benimmi Mustafa Onbaşıoğlu hayırdır amca tanışıyor muyuz?
—Evet, benimde ismim Memet Onbaşıoğlu yani ben babanım senin.
Mustafa’nın başından aşağıya buz gibi bir su dökülmüş gibi oldu, yıllarca baba kelimesinin anlamını bile bilmiyordu, sakinleşmeye çalıştı kendini tutarak,
—Baba ha ya sen ne diyorsun ben bu kelimenin anlamını bile bilmiyorum, şimdi karşıma geçmiş ben senin babanın diyorsun baba ne demek ben bilmiyorum sen benim kaç yaşında olduğumu biliyor musun?
—Evet, tahmini 33 yaşında olmalısın.
—Peki, 33 senedir sen nerdeydin kara toprağın altında mı?
—Haklısın belki ama benim suçum değil annen beni kovdu.
—Ne demek benim sucum değil evlenen annemmi senmisin?
—Haklısın ne desen.
—Bak sen beni ağabeylerimi ablamı sileli 33 sene olmuş, şimdi neden tekrar geldin ki bizler seni o gün silmiştik, ben zaten hiç kabullenmedim ki seni, kusura bakma seni kabullenemem sana hiç birey olmamış gibi baba diyemem, zaten hiç demedim bundan sonrada demem.
—Hatalar insanlar için yavrum affet beni, senden başka bir şey istemiyorum.
—Olur, istersen birde bir şeyler iste, yapamam anlasana ben baba kelimesini hiç ama hiç kullanmadım. Sana da kullanamam, sende beni anla 33 yıl baba özlemi çektim ama yoksun, bundan sonra da kabul edemem sen yıllar önce bizi kendi yolumuza bıraktın şimdi o yolumuza çıkma bende senden başka bir şey istemiyorum.
—Peki, evladım sen haklısın ne desen ben gidiyorum.
Nazan için sıkıntılı günler başlamıştı, Serdar’ın ailesi bir türlü Nazan’ı kabul etmemişti, işin en kötüsü sevgileri her gün daha da büyüyordu, bu büyük sevginin birde çiçeği vardı artık, çünkü Nazan hamileydi.
Serdar tekrar Kars’a gitti, ama ne yaptıysa ailesini razı edemedi, hatta ailesi tehdit ediyordu kendini, umutsuzlukla tekrar Adana’ya döndü, artık ayrılmasının gerektiğini biliyordu, çünkü ailesi berdele karar vermiş, kendine de uymak kalmıştı. Bu durumu Nazan’a nasıl söyleyecekti buna mecburdu, o gün tekrar buluştular Nazan Serdar’ın durgunluğu dikkat kesilmişti.
—Merhaba canım nasılsın
—Merhaba çok bozuk ailem bir türlü razı olmadı, senin için benim için en iyisi ayrılık ne olur anla beni işimi birde sen zorlaştırma.
—Nasıl olur Serdar nasıl ayrılırım senden nasıl, hani senin yüce aşkın, hani mücadele gücün ne olur beni bırakma Serdar sensiz yaşayamam.
—Yapma Nazan sanki sensiz ben yaşayabilir miyim ama başka çarem yok, ailem bıraksa diğer taraf bırakmaz bizi, yaşatmazlar yemin ederim ki ne seni nede beni.
—Böyle ayrılıkla ölmektense beraber ölmek daha iyi ben razıyım yeterki bırakma beni Serdar.
—Yapma Nazan nolursun ben seni yaşamanı mutlu olmanı isterim sana kıyamam yapma beni unut başka çare yok ayrılmalıyız.
Serdar bu sözleri söyledikten sonra arkasına bakmadan çekip gitti, giderken gözleri dolmuştu, gözdende kaybolunca hıçkırıklarla ağlamaya başladı, seviyordu hem de çok seviyordu Nazan’ı ama başka çaresi de yoktu. Nazan bir süre arkasından baktı Serdar’ın sonra hıçkırarak ağlamaya başladı, oysa o ne hayallerle gelmişti, baba olacağını söyleyecekti, ama oysa bırakıp gitmişti.
Bu olaydan sonra bir daha görüşmediler, Nazan çocuğunu aldırmış, okulu bitirip Malatya’ya ailesinin yanına dönmüştü. Nazan annesinin öğretmenlik yaptığı okulda vekil öğretmenliğe başladı, artık yaşayan bir ruhtu. Serdar ailesinin baskısı ile Kars’la evlenmiş avunmak içinde kendisini içkiye vermişti, hiçbir zaman Nazan’ı unutmadı, unutamadı. Nazan’ın artık tek hedefi vardı artık kendisini ailesine adamak, kız kardeşlerini okutmak, onların mutlu olduğunu görmekti.
Nazan’ın öğretmenlik yaptığı okula bir gün üç kişi geldi, bunlar sora sora Nazan’ı buldular.
—Nazan sizmisiniz?
—Evet, ismim Nazan neden soruyorsunuz?
—Hani Adana’da okuyan şu Serdar’ın oynaştığı kız sensin öylemi.
—Evet, benim ama o defter kapanalı çok oldu sizlerde kimsiniz?
—Biz onun akrabasıyız, Serdar evlendi ondan uzak dur, biliyoruz dört kız kardeşin annen baban var onlara yazık olur.
—Siz ne söylüyorsunuz polise giderim.
—Bunu sakın deneme, ailen bir anda yok olur. Senden tek şey istiyorum Serdar’ı unut ondan uzak dur bizde bir daha buraya gelmeyelim, gelirsek yazık olur sana da ailene de, tamammı?
—Allah belanızı versin sizinde onunda ben çoktan kapattım o defteri ailemin burnu bile kanarsa sizden de ben hesap sorarım.
Nazan bu konuşmalardan sonra iyice yıkılmıştı, artık tamamen bitirmemesi gerektiğini anladı, hiç umudu kalmadı, bundan sonra yoluna bakacaktı. Vekil öğretmenlik yaz mevsiminde sona erdi, yeni açılan bir kız öğrenci yurdundan müdürlük teklifi alınca hemen kabul etti. Kendine ait iyi bir işi olmuştu artık geçmişi bırakıp geleceğe bakması gerektiğini biliyordu.
Mustafa akşam eve geldiğinde çok durgundu, canı sıkılmış, çok üzgün duruyordu, kapıyı çaldı açan annesiydi, oğlunun bu hali gözünden kaçmamıştı, hemen soru yağmuru başladı.
—Oğlum ne oldu canın neden sıkkın?
—Yok, anneciğim bir şeyim, iyiyim iş işte yoruldum biraz.
—Yapma oğlum ben seni tanımaz mıyım ne oldu gelde anlat.
—Peki, biri geldi bana babammış canım ona sıkıldı biraz adamı görünce tuhaf oldum, içimi acayip bir his kapladı ne oldu anlamadım.
—Desene geldiğimizi duydu, daha çok gelir desene, ya oğlum boş ver canını sıkma, sana vasiyetim olsun sakın karşısına çıkma ne yaptıysa bana yaptı, hesap sorması gereken tek kişi benim, olanlar aramızda bizi ilgilendirir o senin baban bunu sakın unutma ahini alma.
—Ama anne bizi mahveden bana 33 yıldır baba özlemini yaşatan o değimli?
—Biliyorum oğlum haklısın ama benim için hatırım için hakkım için sakın karşısına çıkma, onu kabul et, senin kadar oda çekti ben eminim ki oda hasretliğini yaşadı, sen kabul et, nasılsa biz ahi rette hesaplaşırız, sen aramızdaki hesaba sakın karışma.
—Peki, anneciğim sen bilirsin ben karışmıyorum Hatice nerde?
—İçerde oğlum yemek hazırlıyor.
—Hatice yemekte ne var aloooooo kurt gibi açıktım, hani benim kızım Hilal.
—Tamam, canım yemek hazırlanıyor, kızında uyuyor, sen nasılsın iyisin değilmi bugün senin sevdiğin yemeği hazırladım bil bakalım neler yaptım daha doğrusu annemle yaptık.
—Öf ya söylesene neler yaptın kuru fasulye pilav salata başka ne olacak.
—Ya anne söyledin değilmi ama bilemedin, zeytinyağlı dolma, Maraş tarhana çorbası, çecik hadi gelinde yiyelim.
Mustafa işletme müdürlüğünün ikinci yılındaydı, yeni bir hükümet gelince Malatya, Erzurum, Samsun, Mersin ve tekrar Adana’ya tayinle döndü. Babası ile arası düzelmiş fırsat buldukça gidip geliyordu, annesinin dediğini yapmış geçmişe sünger çekmişti. Yıl 1999 her şey çok değişmişti, Mustafa’nın bir oğlu olmuştu, çok güzel bir daire almışlardı. Antalya’da bir yazlık ne olur olmaz diye Ankara Demet evlerde iki daire ile İstanbul’da bir daire yede yazılmışlardı. Mustafa’ya anneciği her konuda destek oluyordu birde araba almışlardı.
Mafya lideri Adem’in canı çok sıkılmıştı, hayatta tek dayanağı olan annesi ölüm döşeğindeydi son demlerini yaşıyordu, oğlunu yanına çağırdı.
—Bak oğlum artık gerçekleri bilmen gerek sen Kozlu dere köyünden bekerecilerden kara döl Memet’in oğlusun ben gidiyorum hayatta sen yalnızsın ama dünyadan hayattan intikamını almadan gelme bu arada Memet’in evlendiğini çocuklarının olduğunu da duydum onları da sakın unutma.
—Annem beni bırakma elbette dediğini yapacağım, içimdeki intikam ateşi asla sönmeyecek, sadece ailemden değil tüm dünyadan intikam alacağım ant olsun ki.
—Tamam, oğlum Allah seni hep muzaffer eylesin.
—Sağ ol annem.
Adem artık tam bir mafya babasıydı, annesinin ölümü onu da daha kötü yapmış, artık Türkiye ona küçük gelmeye başlamıştı. Elektrik devrelerindeki işlemleri mafyada kullanıyor istediğini elde ediyordu.
Çok mutlu bir yaşantıları vardı aile olarak, ağabeyleri ile yazın bir ay yazlığa gidiyorlar, herkes ortamında mutlu ve huzurluydu, 2000 yılı kara bir bulut gibi geldi, her şey tozpembe iken çok acılarla doldu. Mustafa bir haftalık tatilden faydalanmak için eşi ve oğlunu alarak Antalya’ya yazlığa gidiyordu, annesi ile kızı Hilal’de İstanbul’a ağabeylerine gidiyorlardı. Her şey hazırdı arabaya binerek yola çıktılar.
Nazan yurtta uğraşıyordu, yıl 2000 artık geçmişi unutmuş hayatına bakıyordu, bir telefon çaldı acı acı, telefonu heyecanla açtı.
—Alo buyurun ben yurt müdürü Nazan.
—Nazan Hanım beni hatırladınız galiba hani ben sizi okulda tehdit etmiştim, Serdar intihar etti, şuan yoğun bakımda Adana Numune hastanesindeyiz yalvarırım gelirmisin, Allah rızası için.
—Durumu ne Serdar’ın yalvarırım söyleyin.
—Doktor umut yok dedi en fazla bir gün içtiği ilaçlar kanını zehirlemiş yalvarıyoruz gel.
—Tamam geleceğim.
Nazan olduğu yere yığıldı sanki dünya başına yıkılmıştı, kendini toparladı hemen hazırlanıp ilk uçakla Adana’ya hareket etti, bir taksi ile Numune hastanesine geldi, herkes yaşlı gözlerle Nazan’a bakıyordu, Serdar’ın abisi olduğunu söyleyen biri yanına yaklaştı.
—Affet bacı bizi affet çok yanlış yaptık sizin sevginizin büyüklüğünü anlayamadık, kardeşimi evlendirerek ölümüne sebep olduk. Serdar’ı yarım saat önce kaybettik bu notu sana yazmış intihar etmeden önce, aşkınızın sebebi biz olduk.
—Ne diyorsun olamaz Serdaaaaaaaaaaaaaaaaar bırakma beni yalvarırım ben sensiz yapamam.
Sonra koşarak yattığı odaya daldı, sevgisi aşkı boylu boyunca yatıyordu, bir anda hıçkırıklara boğuldu, sonrasında yüreği bu acıya dayanamadı olduğu yere bayılmıştı, hemen doktor yetiştirerek muayene etti, sonrada onu hastaneye yatırdılar.
Mustafa hızla yol alıyordu, Mersin Yenice yakınlarına gelince birden direksiyon hâkimiyetini kaybetti, ne yaptıysa toparlama yamadı, Hatice olanca gücü ile bağırıyordu.
—Mustafa dikkaaaaaaat et.
Bu eşinin duyduğu son sesiydi gerisini hatırlamadı, araç üç takla atmış biricik eşi ile oğlu olay yerinde vefat etmişti, kendisini de yaralı olarak etraftan yetişen vatandaş Adana numune hastanesine getirdiler. Olayı duyan ağabeyleri kızı ablası hemen Adana’ya dönmüşler, eşi ile oğlunun cenazelerini kaldırmışlar umutla Mustafa’nın iyileşmesini bekliyorlardı.
Kaderin cilvesi bir zamanlar mutlu olan Mustafa ile Nazan aynı odada birbirlerinden habersiz yatıyorlardı, ne mutluluklar yaşamışlardı, ne güzel günlerdi o günler. Oda bulamadıkları için aynı odada yatıyorlardı. Her ikisinin ailesi de hastalarına sevgi ve şefkatle bakıyordu. Üç gün yattıktan sonra Nazan ailesi ile gözyaşları içerisinde Malatya’ya döndü, giderken yan tarafta yatan Mustafa’ya şöyle bir baktı.
Aradan üç hafta geçmişti Mustafa hala baygın vaziyette yatıyordu, hala kendine gelememişti. Gürsel, Furkan ağabeyleri her gün bekliyorlardı umutla kardeşlerini, annesi üzüntüden kan ağlıyordu, biricik kızı Hilal hem üzüntülü ağlıyor hem de dua ediyordu babasına. Dördüncü haftanın başı Salı günüydü, Gürsel ile Furkan kardeşlerinin başındaydılar, kötü haberi kim verecekti Mustafa’ya, bunları düşünürken kardeşleri hafifçe gözlerini açtı, etrafına bakındı sanki birilerini arıyor gibiydi.
Mustafa tekrar bayıldı, çarşamba günü gözlerini tekrar açtı yine etrafına bakındı sanki birilerini arıyordu, ağabeyleri birbirinin gözlerine baktı kimsede ses yoktu, öğlen görüş anında annesi, ablası, yengesi kızı sevdiği herkes yanındaydı ama onun aradığı eşi canı oğluydu. Annesi gözleri dolu dolu baktı oğluna, nasıl söyleyecekti bilmeden. Mustafa ile annesi göz göze geldiler, annesinin gözünden akan iki damla yaş her şeyi anlatıyordu, gözleri doldu kendini tutamadı ağlamaya başladı, herkes de kendisi ile ağlıyordu.
Mustafa bu acıya dayanamadı tekrar bayıldı, iki gün sonra tamamen kendini toparladı, yine başında herkes vardı, annesini aradı gözleri, hemen yanına geldi, gözleri kızarmıştı ağlamaktan annesinin,
—Oğlum canım sakın ha kendini heba etme, kader yazgı yapacağın bir şey yok acı hem de çok büyük ama başka çaren mi var.
—Mustafa kardeşim biz hepimiz buradayız yanındayız, ağla ama sakın ha birde bizi kardeş acısı ile yıkma kendini heba etme.
—Mustafa sen benim kardeşimsin canımsın senin kadar bizde üzgünüz keşke diye cem ama olmuyor olmazda ne olursun bizi birde sen yıkma senin acına asla dayanamayız.
Mustafa kalbinin yerinden söküldüğün hissetti, sonra hıçkırarak ağlamaya başladı, tüm aileside kendi ile ağlıyordu, şev katla kızına sarıldı göz kaşları kırmızı kana dönmüştü. Hatice’m dedikçe içi kan ağlıyor, hıçkırıkları ta dışardan duyulmaya başlamıştı.
—Mustafa canım kardeşim yeter yapma bak hepimizi heba ettin, zaten yıkıldık birde sen yıkma yalvarıyorum, hepimiz hep yanındayız, sende bizim hep yanımızda oldun, bizde senin kadar acı çekiyoruz ama kader yapacağımız bir şey yok. Canım kardeşim.
—Ağabey ölmek istiyorum ne olursun sen yap bunu bana yaşayamam ben Haticesiz.
—Kardeşim gülüm yaşamak zorundasın sende bizde mecburuz buna bak ablanda kızında sana muhtaçlar onlarda biz ne yaparız sensiz. Hadi kendini toparla acın büyük ama başka çaren yok ayakta durmak zorundasın, seni annen yetiştirdi tek başına böyle acılar seni yıkmamalı.
—Yapamıyorum ağabey yapamam ben onsuz olamam yaşayamam neden anlamıyorsunuz.
—Baba babacığım ya ben ne yapacağım sende olmasan ne yaparım o zaman önce benide annemin yanına göm sonra sen ne yaparsan yap unutma zaten yetimim birde sen öksüz koyma buna dayanamam canım babam benim hayatta senden başka kimim var söylesene beni sen teselli edeceğine kolayı seçip bırakacak mısın söyle.
—Kızım canım kıyamam sana, tek tutanağım sensin sende beni bırakma o zaman.
—Babam canım yaşadığım sürece yanında olacağım söz baba.
—Tamam, kızım peki sende kendine dikkat et, birde canım seninle yanmasın.
—Peki, babam peki söz kendime dikkat edeceğim.
Herkes sırayla sarılıp Mustafa’yı öptüler baş sağlığı dilediler, herkesin üzüntüsü gözlerinden okunuyordu. Acı olayın üzerinden üç ay geçmişti, Mustafa artık ayaktaydı, eve dönmüştü, Adana Bölge müdürlüğü her konuda yardımcı olmuştu, şimdide idari izin kullanıyordu. Hala gidip eşini ziyaret etmemişti, aklına geldi giyindi eşine canına ruhuna gidiyordu.
Adana asri mezarlığına Nazan’da gelmişti oda aylar sonra Serdar’ı ziyaret edecekti. Mustafa eşinin mezarına geldi taşı okuyunca gözleri doldu, hıçkırıklarla ağlamaya başladı, taşta Adana/Yüreğir/Yavuzlardan Or. Müh. Mustafa Onbaşıoğlu eşi Hatice hatun ruhuna el fatiha, diğer taşta da yine Adana/Yüreğir/Yavuzlardan Or. Müh. Mustafa oğlu Hamza Onbaşıoğlu ruhuna el fatiha yazıyordu. Nazan’da aradığını bulmuştu aşkınına fatiha okurken birden gözleri yan tarafa kaydı biri hıçkırarak ağlıyordu, bu ağlayan kişi Numune hastanesinde aynı odada yattığı kişiydi.
—Başınız sağ olsun eşiniz mi?
Adam başını bile kaldırmadan birinin oğlu diğerinin de eşi olduğunu söyledi, Nazan baktı ki adam konuşmak istemiyor, hemen uzaklaştı. Kader onları üç kez karşılaştırmıştı, birinde sarıçamda piknikte, birinde hastanede aynı odada birde burada. Mustafa yıkılmış bir halde mezarlıktan çıktı, kendini toparlayarak arabasına binip evin yolunu tuttu. Kapıyı bu kez annesi açmıştı ona sarılarak ağlamaya başladı.
—Anne dayanamıyorum artık yıkıldım onsuz yapamıyorum.
—Tamam, oğlum gidelim buralardan Ankara’ya gidelim oraya yerleşelim.
—Peki, anneciğim hemen gidelim.
Adana Orman bölge Müdürlüğüne gelen Mustafa Ankara’ya tayin isteğine ait dilekçesini verdi, herkes hak veriyordu ama onu da kaybetmek istemiyorlardı. Mustafa oturdukları daireyi sattı, Adana’da teyzenin oturduğu iki katlı evden başka hiç bir şeyleri kalmamıştı. Ankara’dan tayin emri geldi, tüm hazırlıkları yaparak taşındılar.
Ankara Demet evlerde oturuyorlardı, taşınalı üç ay olmuştu, yeni yere çabuk alıştılar, Mustafa işe gidiyor, nine torunda evde kalıyorlardı. Orman Genel müdürlüğü kendi bünyesinden seçmece altı kişilik bir müfettiş gurubu kurmayı kararlaştırmıştı. Bunun için bir sınav yapmayı uygun gördü, bu sınava Mustafa’yı da dâhil ettiler, Bu seçilen kişiler an az Müdürlük yapmış sicili temiz kişiler arasından bulunmuş 150 kişiydi. Sınav yapıldı çeşitli uğraşların sonunda 6 kişilik gurup seçilmişti. Seçilen bu kişiler çeşitli imtihanlardan geçti ve müfettişlikleri onaylandı bu 6 kişiden biride Mustafa’ydı.
—Arkadaşlar hepinizi tebrik ediyorum, siz özel seçilmiş altı kişisiniz, sizi yalnız ben, genel müdürümüz ve sayın bakanımız biliyor, görev için kimliğinizi saklayacaksınız, göreviniz Bakanlığımız adına hak ve hukukumuzu korumanız, polise destek olmanız, davalarda gerçeği araştırmanız, doğruyu bulmanız. Bunları yapacağınızı biliyoruz, şimdi Bölge Müdürlükleri olarak Türkiye’yi bölgelere böleceğim, Akdeniz Mustafa beyin Karadeniz Ali beyin, … Herkes bölgesini anladı değilmi.
—Akdeniz Muğla ile Adana arası sanırım.
—Hayır, Mustafa Bey Akdeniz Kahramanmaraş’ıda kapsıyor, yani Muğla, Mersin, Antalya, Adana ve Kahramanmaraş bölge müdürlükleri sınırları size ait.
—Oldukça büyük bir bölge değilmi Sayın Müdürüm.
—Biliyorum ama sizin zengin tecrübeniz var onun için hem en büyük hem de en zor bölgeyi size verdik, eminim ki altından kalkarsınız.
—Güveninize teşekkür ediyorum, elimden geleni yapacağım bilmiş olun.
—Her birinize tam hazırlanmış bir oda verilecek, görevlendirme direk tarafımdan size bildirilecek, herkes görev bölgesinde iken gelen yeni görevlendirme anında bulunduğunuz Bölge Müdürlüğüne gönderilecektir, Genel müdürlüğümüz maddi olarak tüm imkânını size sunacak, yeter ki siz görevinizde sadık ve başarılı olun. Birde görevlendirme anında odanızı kapatın kimse girmesin, tüm bilgilerinizi not edin, anlaşılmayan bir şey varmı yâda sorusu olan.
—Biz emri saydığınız üç kişiden alacağız başka kimse bize müdahale edemez değimli?
—Evet, siz direk bana, Genel Müdürümüze ve sayın bakanımıza bağlısınız.
—Sadece vatandaş şikâyetleri ilemi ilgileneceğiz başka görevimizde varmı?
—Elbette var Bölge Müdürlüklerinin maddi durumlarını da kontrol edeceksiniz, herhangi bir yolsuzluğa meydan verilmemesini de istiyoruz.
—Diyelim ki ben verilen bir görevi çözemedim, ne olacak?
—Böyle durumlarda birbirinizden yardım alabilirsiniz, iki kişi hatta üç kişi bile olabilirsiniz.
—Görevin dışında nerde nasıl vakit geçireceğiz?
—Hepinizin özel cep numarası olacak, sadece benim bildiğim, bunun için gerekli bütçe ayrıldı, sizden yalnız ben sorumluyum, görev dışında ister buraya gelir zaman geçirirsiniz, istersinizde benim haberim olduğu zaman evinizde durabilirsiniz, size kimse karışmayacak hesap sormayacak.
—Peki, Müdürüm anlaşıldı, her şey.
—Sıkıştığınız zaman direk bana müracaat edersiniz gereğini beraberde yaparız, sizin başaracağınızı biliyorum, kolay gelsin hepinize.
—Sağ olun.
—Sağ olun.
—Sağ olun.
—Sağ olun.
—Sağ olun.
—Sağ olun.
Yeni görevinde oldukça başarılıydı Mustafa, hem görevini yapıyor hem de kafası dağılıyordu, kendini kaptırmış, durmadan göreve gidiyordu, belki böylelikle kendini toparlayabilirdi. Mustafa 2002 yılında biricik kızı Hilal’ı gelin etti, aynı sene biricik annesi de vefat etmişti, şimdi hayatta tamamen yalnızdı. Kızı canı İstanbul’a yerleşti, abisi Furkan’da İstanbul’daydı. Ankara’da sadece kendi ile ablası vardı, Gürsel’de Adana’da kalmıştı.
Nazan yurtta uğraşıyor geçmişi unutmaya çalışıyordu, ama kolaymıydı o aşkı unutmak, yaşadıklarını bir kenara atmak, ama yapacağı bir şey yoktu. Tüm enerjisini yurda ve ailesine verdi, bu arada kardeşleri de okullarını bitirmiş görev için tayin bekliyorlardı. Sevinç hemşirelik okulunu bitirmiş, Malatya tıp fakültesinde işe başladı, Serpil hâkim olarak ilk görev yeri Adana’ydı. Nazan aynı yurttun Adana şubesine kız kardeşi ile gittiler, bir ev tuttular, kader yine onu Adana’ya getirmişti. Her gün Serdar’ı ziyarete gidiyordu sanki onu bir türlü unutamıyordu tam iki yıl Adana’da kaldılar. Serpil’in tayini Malatya merkeze çıkınca Nazan’la beraber tekrar döndüler, yine yurt müdürlüğü yapıyordu hem de oldukça başarılıydı.
Sevinç ve Serpil iki kız kardeş ablaları Nazan’ın yardımı ile sevdikleri kendi seçtikleri kişilerle evlendiler. Nermin’de ilköğretim öğretmeni oldu oda istediği seçtiği biri ile evlendi, üç kız kardeşin mutlu olması Nazan’ı oldukça sevindirmişti. Onların mutlu olması istedikleri ile evlenmesi için neler yapmıştı, hatta babası ile karşı karşıya bile gelmişti. Maddi olarak iyice rahatlamışlar, Malatya’nın en güzel semtinde şahane bir daire daha aldılar artık dört tane evleri vardı, Antalya’da çok güzel birde yazlık almışlardı, birde lüks bir araba tamam, tam varlıklı sosyete bir aile olmuşlardı.
Nazan’ın babası Mehmet Bey ile annesi Sevgi hanımda emekli olmuş artık emekliliğin keyfini çıkartıyorlardı, mutsuz olan sadece iki kızları vardı, Fikret tıp fakültesini kazanmış okurken ruhi depresyona girmişti, artık tam bir akıl hastasıydı, hiç yalnız bırakmaya gelmiyordu.
2003 yılının temmuz ayı gelmişti, Nazan ailesi ile Antalya’ya tatile gidiyordu, Mustafa’da Ankara’dan tatile geliyordu. İkili aynı saatlerde Antalya’ya girdiler ama birbirlerinden habersiz, kaderin onlarla oyun oynadığını bilmeden, tatil yerlerine varmadan son ışıklarda iki sininde arabası yan yana durdu, hiç birbirlerinin dikkatini çekmediler, birbirlerine bakmadılar bile, Mustafa direksiyonda oturanın bayan olduğunu bile fark etmedi, ışığın yanmasıyla yol almaya devam ettiler.
Mustafa kalacağı tatil evine gelince arabasından indi, eşyalarını alıp eve doğru gitti, içeri girmesiyle hıçkırarak ağlaması bir oldu. Yıllar önce eşi annesi ve çocukları ile gelmişti ne eğlenmişlerdi hepsini tek tek hatırladı, şimdi ise yapayalnızdı, kendini toparladı üzerini değiştirerek denize girmek üzere dışarı çıktı. Nazan’da kalacağı eve gelmişti ailesiyle araçtan inip eve gittiler, bayağı yorulmuştu, hemen üzerini değiştirip bir duş aldı sonrada yatağın üzerine uzandı öyle uykuya dalmıştı.
Antalya’da her ikisi de 15 gün kaldılar, birbirlerinden habersiz, hiç konuşmadan, defalarca yan yana karşı karşıya geldiler ama tek kelime bile etmediler. Hayatın en garip cilvesi ne Mustafa Nazan’ı, nede Nazan Mustafa’yı merak bile etmemişti, birinin aklından Hatice diğerinde aklından Serdar çıkmamıştı.
Kaderin bunlara artık yüreği acımaya başlamıştı, bu iki gönlü yaralı insanı karşılaştırmanın zamanı gelmişti artık. 2004 yılının ikinci yarısıydı, Mustafa ve Nazan ilk kez o yıl bilgi saray, msn, ısq, Hotmail Messenger ile tanışmışlardı. Mustafa kızı Hilal’ın tavsiyesi ile bunları tanımış ve baya bu işi ilerletmişti, kursa gitti artık çok iyi bir bilgi saray kullanıcısıydı.
Görevin dışında işi artık bilgi saray msn ısq olmuştu, hemen kendine Asiolgun diye sayfalar açtı, artık internet dünyasında ismi buydu. Sinop’tan Sevgi diye bir bayanla yazışmaya başladı, hem de tam üç ay, üç ay sonra Sinop’a gitti yüreği küp küp ediyordu, Sevgi ile ilk karşılaştığında şok oldu, bayanın kendine dediğinin hiç biri uymuyordu, hemen oradan kaçarcasına ayrıldı. Ama hala buradan umutluydu, kendi kendine hem geziyorum hem de yeni kişilerle tanışıyorum dedi.
Sinop yenilgisinin arkasından bir yenilgide Ankara’dan aldı, ama hala bu işi bırakmadı, arkasından Kahramanmaraş’ta birisini buldu oda olmadı, tam umudu yitirdiği sırada Mersin’den Hülya ile tanıştı. Hülya kendisinden iki yaş büyük evlinmiş ayrılmış tek oğlu bulunan bir asker kızıydı, iki ay yazıştılar, telefonla görüştüler ve daha fazla dayanamayıp Mersin’e gitti. Hülya onu terminalde karşıladı, el ele kol kola gezmeye başladılar, sahil boyunda dolaşıyorlardı.
—Sana eski eşini unuttura cam, seni canımdan çok seveceğim.
—Bende sana unuttura cam canım, çok mutlu olacağız.
—İnşallah canım biliyor musun kızınla da konuştum, çok sevindim görüşlerine çok akıllı aynı senin gibi.
—Sağ ol eeee nede olsa babasının kızı.
Her şey başlarda çok iyi gidiyordu, Hülya’nın evine geldiler babası ile tanıştılar, akşama kadar konuşuldu, akşam olunca, Hülya’nın babası Mustafa’yı kalacağı otele götürdü, gece saat 10 olmuştu. Hülya gece babasının haberi olmadan tekrar gelip Mustafa’yı otelden aldı, kendi evlerine gittiler. Yıllar sonra bir kadınla tanışan, yılarca yaşamadığı özlemi Hülya ile yaşayan Mustafa biraz mahcup birazda sıkılıyordu, sanki eşi hayatta ve ona ihanet etmiş gibi suçluluk duydu. İki gün rüya gibi geçti otel ev her şey mükemmeldi, ayrılık saati gelmişti.
—Canım hiç düşünme tekrar geleceğim ve en kısa zamanda senle evleneceğim.
—Biliyorum bende evleneceğim yıllar sonra sevgiyi senle tattım.
—Adana’ya gideceğim sonrada Ankara’ya dönerim, seni sık sık telle ararım, bak sakın üzülmeni istemiyorum.
—Tamam, Mustafa her şey istediğimiz gibi olacak.
Mustafa Adana’ya doğru yol alırken Hülya’yı bir daha göremeyeceğini bilmiyordu, Adana’ya gelince hemen eşine gitti gözyaşlarına hâkim olamamıştı yine. Mezarlıktan çıktı cep telefonu çaldı arayan Hülya’ydı.
—Selam Mustafa seninle konuşmamız gerek.
—Buyur seni dinliyorum.
—Bak bu iş bitti neden nasıl diye sorma ben senle yapamam hepsi bu.
—Bu ne demek Hülya?
—Sadece bittiğini bil başka bir şey sorma, beni anla işimi zorlaştırma telimi sayfamı sil, bitti işte yapamam senle sen daha iyilerine layıksın inşallah aradığını bulursun, hoş çakal.
Telefonun kapanması ile Mustafa şoka uğramıştı, hemen kendini toparladı ve Ankara’ya doğru yola koyuldu. Birkaç gün odasına bile girmedi yine ummadığı bir yenilgi daha almıştı. Yine dayanamadı birini aradı, yine Mersin’den çıkmıştı bu kez ismi Nihal olan muhasebeci bir bayanla yazışmaya başladı. Artık öylesine vakit geçirmek için yazıyordu hoş sohbet derken yine etkilendi.
Nihal’da olmadı arkasından yine Mersin’den Meral’le tanıştı oda olmadı, artık kendisinin buradan umudu kalmamıştı, yengesine ablasına kızına söyledi ben bulamıyom sizler uygun birini bulabilirseniz bakarım diye haber verdi.
Nazan o sabah daha mutlu huzurlu olarak işe gitmeye hazırlanıyordu, kahvaltısını yaptı üzerini giyindi, annesi ile babasının duasını alarak arabası ile yola koyuldu. İşe geldiğinde odasında 35 yaşlarında biri bekliyordu.
—Merhaba Nazan Hanım ismim Murat 37 yaşındayım iki sene önce eşimi kaybettim, iki çocuğumla ortada kaldık, hakkında ufak bir araştırma yaptım, her şeyinle kabulüm sizinle evlenmek istiyorum sizde kabul ederseniz.
—Siz ne diyorsunuz durun ben pek anlamadım.
—Anlamayacak pek bir durum yok, sizinle evlenmek istiyorum iki çocuğum var, maddi durumum çok iyi hepsi bu.
—Damdan düşer gibi bu ne dur sakin ol önce bir düşüneyim, birkaç gün sonra haber veririm sana şimdi gidin burası iş yeri.
—Peki, bekliyorum, size kolay gelsin.
—Sağ olun uğurlar olsun.
Hiç böyle bir şey beklemiyordu acayip oldu, adam gafil avlamıştı, yok olamazdı iki tane çocuk asla diye içinden geçirdikten sonra kendisini işe verdi. Aradan iki gün geçmişti yine işe geldiğinde adam iki çocukla karşısında duruyordu bu kez daha da afalladı.
—Ya özür dilerim üç günü bekleyemedim işte çocuklarım cevabınızı bekliyorum ne düşünüyorsunuz.
—Ya siz şaşırdınız mı benim bir ailem var, her şeyin yolu yordamı var eğer gerçekse niyetiniz ailemden istersiniz gerisi kısmet ben sana ne diyeyim şimdi ne desem olmaz, en iyisi siz babama gidin.
—Peki, ben sizi kabul etti kabul ederek babanıza gidiyorum, size kolay gelsin görüşmek üzere.
Adam yine şaşırmıştı Nazan’ı, ya ne yapışkan biri diye düşündü yine olmaz diyordu, nasılsa babası vermeyecekti. Akşam eve geldi babası onu kapıda karşıladı, çok sinirli ve kızgındı.
—Ya kızım sen delimisin? Ne demek iki çocuklu senden genç birini kabul etmek asla kabul edemem.
—Ya baba sakin ol önce beni dinlesene.
—Neyi dinleyeyim adam gelmiş senin kabul ettiğini söylüyor bense formalite cevap verecekmişim ben kimim ya sen beni bunamı layık görüyorsun.
—Ya baba beni dinlesene biraz lütfen ya babaaaaaaaa.
—Bağırma bana senin neyini dinleyeyim, en akıllı yaptığın iş işte bu iki çocuklu bir adamla evlenmek yeter.
—Peki, baba sen bilirsin evet ben istiyorum varmı itirazın yeter artık bir gün bizi dinledin mi, adam yerine koydun mu, biz insan değimliyiz bizim fikrimiz yokmu neden böyle despotsun, oğlun olmadıysa benim ne suçum var, biz insan değilmiyiz.
—Tamam, kızım ne bok yersen ye ben yokum Allah kahretsin.
—Etsin sende kurtulursun babaaaaaaaaaa.
Bu kavgadan sonra Nazan babası ile konuşmuyordu, Murat’la da kendi aralarında bir nişan yaptılar. Yıllar sonra bilmiyordu bu hissettiği sevgimiydi yoksa acımamı hala çözemedi. Nişandan sonra üç hafta geçmişti, bir gün işyerinde iken Nazan üç tane kadın geldi, dışarıda çalışan görevliye hitaben.
—Burada Nazan diye biri varmış nerde o?
—Şu an odasında, odası burası buyur.
—İyi günler Nazan sizmisiniz?
—Evet benim
—Biz kimiz biliyor musunuz? Murat’ın dostları arkadaşları hatta yatak arkadaşları canım, onu sana yar etmeyiz, ondan uzak dur, o bizim her şeyimiz sen temiz bir insansın.
—Gidin buradan defolun bakın polisle atarım sizi çıkın defolun.
—Kızma hahhahhaaaaaaaaaa Murat bizim.
—Gidin defolun Murat adi herif bunlarda kim neden yolladın? Defoluuuuun.
Sese yurttun sahibi de geldi, adamda şaşırmıştı bu alafunga bayanlarda kimdi, Nazan’a sert sert baktı, hesap ver kim bunlar dercesine. Nazan kendini toparladı bayanlarda tek tek çıkmaya başladı arkalarından baka kaldı. Patronda çok bozulmuştu, kızgın bir şekilde odasına gitti. Nazan cepten hemen Murat’ı aradı.
—Alo Murat bana yolladığın o bayanlar kim Allah kahretsin seni rezil ettiler işyerimde beni söyle onlar kim üç tane bayan kaltak giyimli üç bayan utanıyorum senden.
—Ya sakin ol önce ben yollamadım onları, nişanlandığımı duyunca kendileri geldi, valla ben yollamadım.
—Sen tanıyorsun onları, senin malların ha yoksa beni de onlardan mı sandın, nefret ediyorum senden.
—Ya senden önceki küçük ilişkilerim onlar, erkek değilmiyim arada sırada olacak hem unutma ben dulum zaten.
—Sus adi herif birde utanmadan konuşuyorsun her şey bitti, seni görmek bile istemiyorum.
—E be senle mi uğraşa cam biterse bitsin, salak karı kendini bir bok sanıyor, yaşlı bunak defol git, bir daha da karşıma çıkma sanki senle evlene cem de.
Bu telefon konuşmasından sonra Murat’la olan nişanda bitmişti, patronda bu olaydan sonra işine son verdi, neden diye defalarca kendi kendine sordu, şimdi eve nasıl gidecek babasının yüzüne nasıl bakacaktı, biliyordu ki babası bu olayı çok uzatacak kendi haklılığını söyleyip duracaktı. Aynen dediği gibi oldu babası haftalarca bu olayı yüzüne vurdu durdu.
Adem artık Türkiye’de devrimi tamamladım artık dışarı açılmalıyım diye düşünerek yurt dışına çıktı. Şöhreti kendisinden önce gitmişti, dünyanın dört bir yanında artık tanınıyor büyük baba diye hitap ediliyordu. Dünya başına acımasız gaddar çok uyanık bir bela almıştı. Her gittiği yerde peşine düşüyorlar ama hiçbir suçlama yapamıyorlardı hakkında ne bir delil nede suç unsuru vardı. Ne yapsalar yanına yaklaşamıyorlar, o ise istediğini elde ediyor polisle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu.
Mustafa dairede otururken bir arkadaşının tavsiyesi üzerine Fiber âlem diye bir sayfa ile tanıştı, hemen kaydını yaptı, resmini yerleştirdi ve sil ver üye olarak kendine arkadaş aramaya yeniden başlamıştı. Önce İzmirli Nur, sonra Mersinli Aynur, Yine Mersinli Sevgi, Adanalı Aydan, Gaziantepli Hülya ile yazıştı ama hiç birini götüremedi, hepsinden de sudan bahanelerle ayrıldı.
Nazan her şeyden umudunu kesmiş artık sevgi ve aşk istemiyordu, oda fiber âlemle tanıştı son bir umut diyerek resimsiz kayıt yaptı, ama hiç umudu yoktu onunda. Mustafa akşam eve gelmiş yemek çay derken gece saat 11 oldu, önünde duran bilgi sarayı açtı, fiber âleme girdi, arama özelliklerinden 38–45 yaş arası, Malatya özelliklerine girerek arama tuşuna bastı, karşısına sadece Medcezir44 rumuzlu bir bayan çıktı, hemen sohbet tuşundan sohbete başladı.
—Selam ben Mustafa yeniden sevgi arıyorum ilgilenirseniz sizi bekliyorum.
—Selam bende Nazan ben sevgiye inanmıyorum onu kaybedeli yıllar oldu.
—Yapmayın sevgi asla kaybolmaz, hadi msn ye gelin orda görüşelim.
—Siz çok hızlısınız hemen msn olurmu?
—Neden olmasın istemeseniz beni engellersiniz size ulaşamam ne manisi olacak ki?
—Peki, yazın bakalım msn yi Nazan_6744@ bekliyorum,
—Hemen geliyorum, az müsaade.
Mustafa kayıt işlemini bitirerek yazmaya başladı.
—Selam ben Mustafa Onbaşıoğlu
—Selam bende Nazan Atik
—Memnun oldum.
—Bende memnun oldum.
—Bakın Nazan Hanım açık ve dürüst olalım sizden tek isteğim bu, yalansız bir sevgi için yalan olmamalı.
—Elbette yalan olmasın bende istemem halim neyse durumum o olacak
—Bakın buna sevindim, isterseniz kendimi biraz tanıtayım.
—Elbette buna memnun olurum.
—İsmim Mustafa kamu kurumunda memurum, aslım Adana/Yüreğir’denim, 2000 yılında Ankara’ya geldim.
—Benim ismimde Nazan Atik insan psikoloji okudum, vekil öğretmenlik yaptım dört ay öncesine kadarda yurt müdürlüğü yapıyordum, aslımda Malatyalıyım, şimdi evde oturuyor kafamı dinliyorum.
—2000 yılında eşimi kaybettim, 2002 de annemi, 2003 dede babamı, şuan yalnızım, İstanbul’da evli bir kızım iki tane torunum var.
—Maşallah dedesiniz de ha, ben hiç evlenmedim ailemle yaşıyorum, annem babam bir kız kardeşimle birlikte yaşıyorum kız kardeşimin psikolojik rahatsızlığı var.
—Geçmiş olsun.
—Sağ olun, aile yapınız nasıl?
—Ben dört kardeşiz aynı anne ve babadan, ayrı anneden de sanırım 12 kişiyiz, iki abım var biri sınıf öğretmeni Adana’da, biri Subay şuan Binbaşı İstanbul’da kızımla, ablam dershanede çalışıyor şuan burada.
—Desenize bir siz okumadınız, anca devlet memuru oldunuz.
—Hayır, bende okudum, ben orman mühendisiyim, şuan Orman Genel Müdürlüğünde görev yapıyorum, siz psikologsunuz sanırım.
—Evet, öyle sayılır ama ben devlet dairesine giremedim.
—Anlıyorum, ben emekliliğimi de hak ettim istediğim an ayrılabilirim.
—Ne güzel benim emekli olabilmem için sigortadan 7 yıl gerekli.
—Anlıyorum, sizinle tanıştığıma gerçekten çok memnun oldum, görüşmek konuşmak isterim, sizce de sakıncası yoksa.
—Elbette sakıncası yok, yalansız dürüst sohbet ettiğiniz sürece, birde sakın özellere girip sapıtmazsanız.
—Korkmayın böyle bir niyetim yok ben sadece yıllar önce kaybettiğim sevgiyi yeniden arıyorum, gece bayağı geçti isterseniz yarın görüşelim.
—Tamam, iyi geceler bende memnun oldum tanıştığımıza, iyi geceler kolay gelsin.
—Size de iyi geceler kendinize iyi bakın by.
Mustafa bir acayip olmuştu, yıllar sonra gözleri ilk kez mutlulukla gülüyordu, hemen etkilenmişti, şimdi içini bir korku salmıştı, Nazan gerçek miydi yoksa aldatmacamıydı, kendini işletiyorlar mıydı? Nazan ondan farksızdı, oda bir takım şüpheleri vardı, ne yaptıysa Serdar’ını unutamamıştı, acaba diye içinden geçirdi şimdi sabah nasıl olacaktı, bunları düşünerek uykuya daldı.
Sabah saat altıda kalktı yiyenini okula götürecek sonra, sabah sporunu yapacak ve kahvaltıdan sonra bilgi sarayını açacaktı, bu arada da babası gitmiş olacaktı. Büyük bir heyecanla bilgi sarayını açtı, msn ye girerek baktı, akşamki adam daha yazmaya başlamadan arka arka yazmaya başladı.
—selam Nazan Hanım nasılsınız?
—Sabah şerifleriniz hayırlı olsun.
—Akşam bu yana neler yaptınız?
—Durun biraz ya yavaş olun iyiyim sağ olun siz nasılsınız?
—Bende iyiyim sizde sağ olun.
—Akşam yattım sabah kalkarak yiyenimi okula götürdüm spor kahvaltı ve buradayım, şimdide sizinle sohbet ediyorum, siz neler yaptınız?
—Bende sabah kalktım, kahvaltı yaptım işe gelerek sizinle sohbet ediyorum.
—Fiber âlemde profilinizi okudum orda yazdıklarınız gerçekten doğrumu?
—Elbette hep de kelimesi kelimesine doğru ne o sizi şüpheye düşürecek bir şeymi var orda?
—Hayır, yok, eğer samimi iseniz gerçekten çok içten ve güzel bir profil.
—Teşekkür ederim, o sizin güzelliğinizden, şey Nazan acaba resim ve kamara sorsam.
—Erken değilmi Mustafa Bey dün bir bugün iki çok erkenci misiniz?
—Ya alakası yok ama sizi merak ettim, tabii siz ne zaman uygun görürseniz, o zaman açın kamarayı.
—Peki, anlayışınıza teşekkür ederim.
—Lütfen önemli değil peki size ben soru sorayım sizde bana böylelikle birbirimizi tanırız sakıncası yoksa tabii?
—Elbette o zaman ilk soruyu ben sorayım, bir kadından ne beklersiniz? Yani ne istersiniz ama sakın cinselliğe girmeyin.
—Elbette girmem benim bir kadından beklediğim tek şey sevgi sevgi ve yine sevgi başka bir şey istemiyorum, sevgisini veren bir kadın her şeyini vermiş olur zaten.
—Çok akıllısın.
—Evet, nede olsa üniversite okuduk, ben bir şey sorsam.
—Tabii buyurun.
—Neden hiç evlenmediniz?
—Evliliğe iki kez yaklaştım ama olmadı, örgencilik yıllarımda Adana’da biri ile karşılaştım kars’lıydı çok sevdim ama olmadı 2000 de yaşamını yitirdi, birde burada biri ile deneyecektim ama adam istediğim gibi çıkmadı, sonrada bir daha denemedim, daha doğrusu bende sizin gibi sevgi arıyorum ama henüz bulamadım.
—Peki, anladım, siz bir erkekten neler beklersiniz ya da istersiniz.
—Elbette bende sevgi istiyorum, dürüstlük hoşgörü saygı bunlar olursa mutlulukta olur.
—Maşallah başka ne kaldı ki bak siz benden daha akıllısınız.
—Elbette böyle olmak zorundayım, benim bir özelliğim daha var.
—Durun ben tahmin edebiliyorum, siz psikologsunuz ya bence mantığınızı her an ön planda tutarsınız.
—Gerçekten çok akıllısınız nerden anladınız bunu.
—Bunu anlamak için akıllı olmaya gerek varmı sence.
—Peki, sizce sevgi nedir? Tarif edebilirmisiniz Mustafa Bey.
—Nazan Hanım şu bey hanım laflarını kaldırsak sonrada sevgiyi tarif edeyim, sevgi uğrunda can vermek, verilen bu cana layık olmaktır kısaca.
—Harika bir tarih, ama samimi iseniz.
—Samimi olmayan canının ortaya koymaz Nazan, peki sizce nedir sevgi?
—İki insanın birbirlerine hiçbir çıkar gözetmeksizin kendi nefsinden daha çok değer vermesidir.
—Vay be ne söz tam bir psikologa yakışan değerlendirme tebrik edildiniz Nazan.
—Rica ederim beyefendi sizin karşınızda ezilmemeye çalışıyorum.
—Yapmayın lütfen ben eziliyorum çok sert ve çetin bir cevizsiniz, sizle çok uğraşmam gerek.
—İstemiyorsanız vaz geçebilirsiniz sizi zorlayan yok ki.
—Yok, da kalbime söz geçiremiyorum, kalbim ne diyor biliyormusunu?
—Ne diyor?
—Nazan her şeye değer diyor.
—Çok da yağcısınız, dün bir bu gün iki siz şimdi âşıkta olursunuz bana.
—Yok ya nerden anladınız âşık olduğumu ya sizden de bir şey saklanmıyor ha.
—Ya çok komiksiniz ne zamandır gülmemiştim güldürdünüz beni, demek âşıkta oldunuz bana.
—Dalga geçmeyin âşık olan ben değilim kalbim durmuyor ki, neyse mesai bitimi yaklaşmış müsaadenle çıkı yom öğle sonu tekrar görüşebilir miyiz?
—Buradan sanmamda belki telle görüşebiliriz tabii telimi isterseniz.
—Elbette isterim.
—Maden âşık oldunuz vereyim teli istediğiniz zaman ararsınız işte telim…
—Teşekkür ederim görüşmek dileği ile şimdilik by
—Bende teşekkür ediyorum size by.
Mustafa teli hemen kaydetti, sonra bilgi sarayını kapatıp yemeğe çıktı. Aslında bilgi sarayda bayanlarla konuşmayı artık dalgaya almıştı Mustafa gırgır şamata olsun diye yazıyordu artık. Daha önce aldığı yenilgiler onu bu yola itmişti, Hülya, Meral, Nihal, Sevgi onunla sanki kafa bulmuştu, artık oda aynısını yapıyordu. Lokantaya varınca hemen kendine bir buçuk adana kebap söyledi, yemek gelinceye kadarda düşünüyordu ne olacaktı, böyle yaşayarak sonunda bir çukur mu dolduracaktı, gerçi çukur işi yüzde yüzdü de böyle yalnızlık artık ona dokunmaya başlıyordu.
Nazan hala bilgi sarayın başındaydı fiber âlemi açarak Mustafa’nın profilini tekrar tekrar okudu, en çok da şu cümleyi okuyordu zaten bu cümlede tüm profili özetliyordu, “Ben 46 yaşında yeniden sevgi arıyorum ilgilenen 35–45 yaş arası bayanlar ciddiyseniz görüşelim.” Peki, Mustafa bu konuda ciddimiydi, bunu düşünürken annesinin geldiğini görmedi, annesi sessizce arkasından profildeki resme baktı, sonrada geldiği gibi sessizce dışarı çıktı.
—Mehmet ben Nazan’ı hiç iyi görmüyorum artık biraz anne baba olduğumuzu bil sekte yardımcı olsak, biraz kızımızla ilgilensek.
—Ne yapabilirim gelin şu kızı alın diye ilanmı vereyim Sevgi Allah’ını seversen ben çıkı yom sen ne yaparsan yap töbe tövbe.
—Aman kaç söz konusu kız olunca arkana bakmadan kaçıyorsun, akranları nine bile oldular, bu daha evlenmedi bile hiç düşünüyor musun bu kız ne olacak diye?
—Sen düşünüyorsun ya yeter anne kız ne gerekirse yaparsınız hadi bana eyvallah,
Arkasına bakmadan çıktı gitti Mehmet Bey, Sevgi hanım arkasından baka kaldı. Nazan hala profili okuyordu, ister istemez Serdar ile kıyaslama yaptı, yok ya asla Mustafa Serdar olamazdı, Serdar bir başkaydı. Profilin bir notu daha dikkatini çekmişti, “Ben aslen Adana/Yüreğir’denim ama görev için 2000 yılında Ankara/Demet evlere geldim.”, 2000 yılı kendi gibi Mustafa’nın da acı yılı olmuştu demek.
Nazan birden durakladı, Mustafa ne demişti soyadına Onbaşıoğlu, hani Adana’da mezardayken bir adam durmadan ağlıyordu taşta da Hatice Onbaşıoğlu yazıyordu acaba bu adam omuydu, hani sorduklarına ağlayarak cevap veren adam yok ya dedi kendi kendine o daha kiloluydu, neyse diyerek tekrar profili okumaya başladı.
Mustafa tekrar mesaiye dönmüştü bilgi sarayı açtı, msn yi açarak şöyle bir bakındı, Nazan hala ordaydı, odadan çıkıp bir arkadaşının yanına çay içmeye gitti. Aradan bir saat geçmişti tekrar geldiğinden Nazan’dan bir sürü mesaj aldığını gördü.
—Selam nasılsınız Mustafa Bey
—Alo orda mısınız?
—Hey galiba siz benle görüşmek istemiyorsunuz, telimi verdim aramadınız bir kere.
—Oysa ben sizi çok samimi sanmıştım.
—Rahatsız ettim çok özür dilerim kendinize iyi bakın by.
Mustafa kendini tutamayarak bir kahkaha bastı, sonrada mesaj yazmaya başladı.
—Selam Nazan nasılsın ya özür bir arkadaşta çay içiyordum.
—Selam ama Mustafa Bey msn açık iyiyim siz nasılsınız.
—Msn açık bırakıp çıktım, doğrusu açık olup olmadığınıza bakmadım, özür dilerim, sanıyorum ben değilde siz bana âşık oldunuz.
—Bak kızdırmayın çıkarım ha sadece merak ettim suçsa özür dilerim bir daha yapmam.
—Ya anlasanıza şaka yaptım birde ilk kez birinin merak etmesi tuhafıma gitti, doğrusu 7 yıldır kimse merak etmiyor da.
—Hemen şımarmayın bende merak etmedim, ya siz çok kendini beğenik birisiniz galiba, acaba yanılıyor muyum.
—Sizde çok açık sözlüsünüz maşallah, evet ben şımarık biriyim annem babam olmadığı için şımarık yetiştirmiş bu benim suçum değil ki.
—Belli şımarık olduğunuz, şimdi bir şey daha desem daha da şımarırsınız.
—Söyleyin profilinizi defalarca okudum, hayran kaldım içtenliğinize.
—Teşekkür ederim eh işte yazdık bir şeyler.
—Mustafaaaaaaaaaaaaaaaaaa kızdırıyorsun beni.
—Tamam ya ne bağırıyorsun birde dövüp sövseydin.
—Yanımda olsan onu da yaparım, ama sadece söverim buradan, biraz ciddi olurmusun lütfen.
—Peki, buyurun emrediniz hanımefendi sizi dinliyorum.
—Anlaşıldı bugün senle konuşamayacağız, görüşürüz kendine iyi bak hoşça kal beyefendi şımarık kendini beğenmiş, ya adam mühendis olmuş ama adam olamamış by.
Nazan bu sözleri yazdıktan sonra bilgi sarayını bir hışımla kapattı. Mustafa yaptığını anlamıştı hemen telden aradı maksadı özür dilemek gönlünü almaktı.
—Selam Nazan Hanım Ben Mustafa Onbaşıoğlu nasılsınız ya özür dilerim yaptığım çok kabacaydı.
—Haklısınız çok kabacaydı ama sizin suçunuz yok ki sizi böyle şımarık yetiştirmişler.
—Nazan yapmayın küçücük bir şaka yapalım dedik ama hattımızı aştık galiba.
—Tamam, uzatmayalım olan oldu artık konuyu kapatalım, kendinize iyi bakın hoş çakalın.
—Ya durun telefonu kapatmıyorum ki sizinle konuşmak istiyorum, tamam haklısınız mühendis olduk ama adam olamadık haklısınız lütfen kapatmayın.
—Bakın bir daha olursa hiç affetmem bilesiniz, şımarıklılığa hiç tahammülüm yok, herkes de kendince şımarıktır ama bunu başkasının bilmesine gerek yok.
—Haklısınız, akşam kamara ile görüşelim mi? Yoksa hala vakti gelmedi mi?
—Tamam, görüşelim ama bir daha böyle hareketler istemem.
—Peki, daha dikkatli olacağım söz her şey için teşekkür ederim, şimdilik hoş çakalın.
—Sizde hoş çakalın kendinize iyi bakın bay.
Artık her gün görüşüyorlar sohbet ediyorlardı, msn ve cep bazen saatlerce görüşüyor birbirlerini tanıyorlardı. Tanışalı 15 gün olmuştu, Mustafa her zaman görüşmek için evine de bilgi saray aldı. Birbirlerine o kadar bağlanmışlardı ki bazen görüşmeleri sabaha kadar sürüyordu, ama ikisinin de tek korkusu vardı oda yeniden sevmek, sevgiden çok kaybetmekten korkuyorlardı. Mustafa görüşmeyi bitirmiş kendi kendine düşünüyordu yoksa o aradı sevgi Nazan’ımıydı, ya onu da kaybederse birden irkildi ya sahi kaybederse. Nazan’da ondan farksızdı oda yeniden sevmekten korkuyordu, ya da buda Serdar gibi bırakıp giderse.
Tanıştıktan sonra 1 ay geçti artık açık açık sevgiden bahsediyorlardı, sanki daha önce hiç yaşamamışlar yeniden doğmuş gibi mutluydular. Nazan artık gelmesi gerektiğini yüz yüze görüşmek istediğini söyleyip duruyordu. Orman Genel Müdürlüğü teftiş için Gaziantep, Adana Kahramanmaraş ve Mersin için bir görevlendirme yaptı, Mustafa sevinçten uçuyordu, artık rahat rahat ikinci baharından karşısına çıkan sevgiyi görebilecekti. Müjdeyi Nazan’a verdiğinde oda sevindi.
O gece Mustafa yola çıktı, ilk durak Mersin olacaktı, iki gün sonra Adana’ya geçecek, sonrada Gaziantep ile Kahramanmaraş’a gidecek oradan nasılsa Malatya’ya geçerdi. Mersin’e inince hemen Bölge müdürlüğüne giderek çalışmalara başladı, her fırsatta da Nazan’la görüşüyordu, Mersin’den sonra Adana’ya geldi iki günde orda çalışmaları bitirerek, Gaziantep’e gitmeden bir mezarlığı ziyaret etmeye karar verdi. Mustafa eşinin annesinin mezarının başına geldiğinde telefonu çaldı, arayan Nazan’dı.
—Selam canım nerdesin? Kaç gün kaldı kavuşmamıza?
—Şuan Adana asri mezarlığında eşimin başucundayım, fatiha okuyup seni anlatım Gaziantep’e gideceğim.
—Anladım canım Allah rahmet etsin.
—Sağ ol canım sahi senin rahmetlinin yeri neresi soyadı neydi burada bilgi saray sistemi var, hemen buluyorlar, birde gelmişken ona uğrarım fatiha okurum.
—Canım sağ ol ya bulamasın.
—Ya söylesene.
—Tamam, zaten yeri çok yakın ikinci kapıdan girince direk git, tam karşında Onbaşıoğlu aile mezarlığı çıkar, hemen onun demirlerine sınır Serdar Bahtsız nasıl bulabilecek misin?
—Ya tam önündeyim zaten Onbaşıoğlu aile mezarlığı da bizim, sen nerden biliyorsun burayı?
—Ya bir keresinde ziyaret etmeye geldiğimde, iri yarı biri orda hem ağlıyor hem de fatiha okuyordu, eşiniz mi dedim adam yüzüme bile bakmadan evet dedi, o adamı hiç unutmadım, o mezarıda.
—Nazan o adam kimdi biliyor musun?
—Saçmalama nerden bileyim.
—Ya o adam bendim ben, Allahım bu ne kader bizi birbirimize teselli olalım diye karşılaştırdı.
—Anlamıştım ama o çok şişmandı, sense zayıfsın.
—Biliyorum o zaman 110 kiloydum şimdi 75 neyse canım görüşürüz gelince kendine iyi bak hoşça kal.
—Sende canım hoş çakal.
Mustafa olduğu yere çöktü, Allahın işine bak burada karşılaşıp tanımadığı kişi şimdi karşısındaydı, bunları bir kenara bırakarak fatiha okumaya başladı, annesine, eşine, oğluna ve Serdar’a bağışladıktan sonra ayağa kalktı.
—Hatice’m seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun, senin yokluğuna hala alışamadım, sensizlik inan çok zor, yıllar geçse de seni asla unutamam, yedi yıl oldu sen buraya geleli, hatıraların yaşadıklarımız dün gibi taze, ama anla beni artık dayanamıyorum yalnızlığa, zor geliyor bir gün bir köşede yok olup gitme korkusu sardı benliğimi ne olur bana kızma, benim gibi yüreği yaralı birini buldum, şimdilik sevgideyim ama eğer bir mani çıkmazsa evlenmek istiyorum, çok kişi ile tanıştım ama yapamadım sana olan sevgimden hep bir bahane bulup kaçtım ilk kez birini senin yerine koyuyorum ne olursun kızma, sende benim mutlu olmamı istersin biliyorum. Allahım senden razı olsun hiç incinmedim, sen harika bir insandın, dilerim ahi rette tekrar kavuşuruz.
Bunları kendi kendine mırıldan tından sonra Serdar’ın mezarı başına geldi.
—Bak kardeşim Nazan’la tanıştım çok harika bir insan, sevdiğin kadar var, onu senden emanet alacağım, bana da ona da sakın kızma bu geçici bizde buraya gelince emanetini alırsın tekrar, söz ona gözüm gibi bakacam en az senin kadarda seveceğim, biliyorum yanlış yaparsam sen buradasın ama yapmayacağım sendende Allah razı olsun, mekânın cennet olsun rahat yat canın aşkın uğrunda öldüğün kişi artık bana emanet.
Mustafa gözleri dolu bir halde mezarlıktan ayrıldı, Gaziantep’e doğru yola koyuldu. Hafta sonunu iple çekiyordu, cumartesi günü Malatya’ya gitmeye karar vermişti, bunları düşünürken cep telefonu çaldı arayan Furkan abisiydi.
—Merhaba kardeşim nasılsın ve şu an nerdesin?
—İyiyim ağabey sagol sen nasılsın? Hayırdır şuan Gaziantep’teyim bir durumu var?
—Sakın kendini kaybetme hemen Adana’ya dön bizde yola çıkacağız uçakla, ablanda geliyor yolda.
—Ağabey söylesene bir durumu var neden Adana’ya geliyorsunuz.
—Mustafa sakin ol teyzem vefat etmiş.
—Yapma ya ağabeyciğim tamam hemen çıkıyorum.
—Allaha emanet ol ve dikkatli gel kendini kaybetme tamamcı?
—Tamam, ağabey sen beni düşünme hemen çıkı yom görüşürüz inşallah.
Mustafa çok üzülmüştü, hem teyzesine hem de hafta sonu gideceği Malatya seyahatini iptal etmek zorunda kalmıştı. Durumu kısa bir mesajla Nazan’a yazdı, sonrada hemen Adana’ya doğru yola çıktı. İki bucuk saat sonra Adana’ya gelmişti, hemen teyzenin evine gitti, herkes ağlıyordu başsağlığı diledikten sonra bir köşeye oturdu, kendi kendine baktı hayret gözünden tek damla yaş çıkmamıştı, hâlbuki böyle ortamlarda hıçkırarak ağlardı Cuma sabahının ilk ışıklarıyla cenaze defin işlemi başlamıştı. Salalar verildi ilanlar yapıldı, bu arada İstanbul ile Ankara’dan gelenler gelmişti, herkes son vedasını yaptı, Mustafa’da yaptı ama gözünden tek damla yaş çıkmamıştı, hâlbuki rahmetliyi çok sever sayardı, bu durum Furkan abisinin gözünden kaçmadı.
Cenaze defin edilmiş herkes çok üzgündü, Mustafa ancak o zaman fırsat bulup abisi ile sarıldı, abisi ne oluyor dercesine baktı, çünkü kardeşi çok değişmişti. Damatta geldi onunla da konuştular oda fark etmişti kayınbabasındaki değişikliği. Cenazeden iki gün geçti, Mustafa cep telefonunu açtı, Nazan ona baş sağlığı mesajları yollamıştı hepsini okudu, bu arada teli çaldı arayan Ankara’dan müfettiş arkadaşı Ali Bal’dı.
—Başın sağ olsun Mustafa Bey nasılsınız?
—Sağ olun Ali ağabey hamdolsun iyi olmaya çalışıyorum.
—Mustafa biz gece bir heyet olarak Adana’ya geliyoruz, sanırım yarın sabah orda oluruz, Adana Bölge Müdürlü günden arkadaşlar karşılayıp senin oraya getirirler.
—Zahmet etmeseydiniz Ali Bey.
—lütfen Mustafa Bey bunun zahmetimi olur, zaten Genel Müdür muavini Yücel beyde geliyor, yarın görüşürüz inşallah.
—Peki, ayaklarınıza sağlık inşallah görüşürüz.
Mustafa Adana Bölge müdürlüğünü aradı gerekli tüm hazırlıkların tamamlanması için talimatlar verdi. Öğleye yemek yaptırmak için çıktığında hemen Nazan’ı aradı özlemişti onu.
—Selam canım nasılsın.
—Ben iyiyim de sen nasılsın, bu arada başın sağ olsun, Allah kalanlarınıza sağlık sıhhat versin.
—Sağ ol canım ya en çok da gelişimi ertelemek zorunda kaldım ona üzülüyorum.
—Mustafa canım ya üzülme ben bekliyorum ne olacak bir hafta ile bir şey olmaz sen yeter ki sağlık ve sıhhatte ol.
—Çok şükür ben iyiyim ya canım biliyor musun teyzemde çok istememe rağmen gözümden tek damla yaş çıkmadı, neden biliyor musun?
—Hayır bilmiyorum.
—Tek sebep sen ve sevgin artık ağlamak istemiyorum, sevmek sevilmek istiyorum. Teyzem rahmetliyi çok sever sayardım oda beni çok severdi, her zaman bana iki tane kızım var hangisini istersen yoluna kurban olsun derdi, buna rağmen gözümden tek damla yaş akmadı.
—Canım benim ama beni çok şımartıyorsun, şimdi bunlara sebep ben miyim?
—Evet, sen ve sevgimiz sağ ol canım öpüyorum şimdi eve dönmem gerek kendine iyi bak hoş çakal.
—Sende canım bende seni öpüyorum hoş çakal.
Mustafa yaptırdığı yemeği alarak eve gitti, öğlen yemek servisinden sonra kızı ile ilk kez konuşma fırsatı yakalamıştı.
—Nasılsın benim güzel kızım?
—İyiyim benim canım babam, sen nasılsın iyimisin, baba sahi milletin hep dikkatini çekiyorsun bu kadar neşeli olmanın sebebi nedir? Allah şahidim çok mutluyum böyle olmana ama sebebini de merak ediyorum, bilmem gereken bir şey var değimli baba.
—Varda şimdi ne yeri nede zamanı be kızım ama şu kadarını söyleyeyim yeniden bir sevgi buldum.
—Gerçek mi baba, ne olur söyle gerçekten birini buldun mu?
—Kızım sus biri duyacak ayıp olur şimdi zamanı değil, sonra uzun uzun konuşuruz senle hadi içeriye git işine bak bende gidi yom.
—Tamam, babacığım inşallah hayırlısı olur.
—İnşallah kızım hayırlısı.
Pazartesi sabahleyin Ankara’dan beklenen misafirler geldi, önce Adana Bölge Müdürlüğünde bir kahvaltı yaptılar, sonrada cenaze evini geldiler. Heyet Başkanlığını Genel müdür mavini Yücel Bey yapıyordu, heyet aşağı yukarı 50 kişiydi, Mustafa bu sevildiğine şaşırmış bir o kadarda memnun olmuştu. Mustafa o günü heyetle geçirmek zorunda kalmış, Nazan’ını hiç arayamamıştı, Heyet akşam yemeğinden sonra gece saat 10 gibi yola çıktı. Heyetin gitmesiyle Mustafa Nazan’ı ceple aradı.
—Selam canım nasılsın ya geç oldu biliyorum çok özür dilerim ama heyet gelmişti Ankara’dan daha yeni gittiler de.
 —Tamam, canım ya önemli değil zaten benimde canım sıkıldı biraz.
—Neden gülüm ya ne oldu?
—Baksana gelmen bir hafta uzadı, bizde de ne şans var, sen gelme diye teyzen vefat etti.
—Ya Nazan çok enteresansın ha ne alaka ya Allah rahmet etsin ölüm bu seni benimi bekler, birkaç gün sabredersek gelirim az daha sabır ben senden çok merak ediyom seni.
—Neyimi merak ediyorsun? Telle görüşüyoruz, nette görüntülü olarak da görüşüyoruz hala merak mı ediyorsun?
—Tamam, bir daha merak etmem, hatta merak ettiğim içinde çok özür dilerim hanımefendi.
—Mustafaaaaaaaaa çocuk gibisin ya ben senle ne yapacağım? Sen hep böyle alınğanmnısın.
—Bu akşam kızımla konuşup seni anlatacağım, kızarmısın bana canım.
—Yok, sen nasıl uygun görürsen öyle yap bence sakınca yok.
—Tamam, canım görüşürüz kendine iyi bak, hoş çakal.
—Sende canım unutma seni seviyorum, kendine dikkat et, hoş çakal.
Bu konuşmadan sonra Mustafa telini kapattı eve de varmak üzereydi, eve geldiğinde kızının ve yengesinin onu beklediğini gördü, kızı Hilal babasına bakarak.
—Babacığım yengemle bizi bir pastaneye götürsene.
—Kızım ya sen delirttin mi? Bu halde nasıl gideriz?
—Baba amcalarım. Halam. Damadın, Perihan yengem burada bizim yokluğumuz pek bilinmez hem zaten gece yarısı oldu hadi gidelim.
—Amcalarının haberi varmı?
—Furkan amcam biliyor, Gürsel amcamda yok zaten hadi nazlanmada gidelim.
—Peki, peki tamam gidelim.
Mustafa, kızı ve yengesi araba ile pastaneye diye yola koyuldular, bu gezmenin amacı meraktan başka bir şey değildi. Hilal sevgi ve saygı dolu bir bakışla babasına bakarak.
—E eeee babacığım bize anlatacağın bir şeyler yokmu? Bu neşeni neye borçluyuz?
—Hilal kızım seninde gözünden bir şey kaçmıyor ha, evet var Malatya’dan dünya tatlısı bir kayısı güzeli ile tanıştım, aslında daha önceden de tanıyormuşum da farkında değildim.
—Ne demek baba daha öncede tanıyormuşsun o zaman ben ya da en azından yengem tanıması lazım.
 —Belki yengende sende tanıyorsun ama hatırlamanız çok zor çünkü bende hatırlamadım.
—Ne demek ya Mustafa açık konuşsana ille adamı sinir eder sonra anlatırsın.
—Yenge kazadan sonra hastanede yatarken yan tarafımda bir bayan yatıyormuş, hatırladın mı?
—Ha evet sarışın bir bayandı ismi dur hatırladım Nazan evet Nazan.
—Valla takdir ediyorum evet o Nazan, hani kızım annenin mezarının yan tarafında genç bir adam yatıyor Serdar diye hiç dikkat ettin mi? annenle ölüm tarihi aynı, aynı günde ölmüşler siz beni yakınları da onu getirmişler burada aynı odada yatmışız.
—Ben hatırladım Mustafa, yan tarafında yatıyordu, durmadan Serdar diye sayıklıyordu, çok üzülmüştük ikinize de vay be kadere bak şimdi karşına o çıktı ha.
—İki kere daha karşılaşmışız, birinde de sarıçamda Hatice ile piknik yaparken gelmişler onlarda ordalarmış, aşağı yukarı aynı yerdeymişiz, birde ben anneni ziyarete gittiğimde oda Serdar’ın başucundaymış, benimle konuşmak istemiş ama ben acıdan hiç konuşmamışım.
—Mustafa bu Allahın size bir lütfü iki yaralı kalp buluştu desene sen şuan.
—Evet, yenge aynen dediğin gibi iki yaralı kalp.
—Peki, baba bende görüşebilir miyim Nazan abla ile?
—Kızım bir sorayım yarın sana haber veririm ben olmazmı?
—Olur babacığım.
Eve geldiklerinde gece yarısını çoktan geçmişti, hemen uyku hazırlıklarını yaptılar, sabah gelenlerle gidenlerle ilgilenmeleri gerekiyordu. Salı sabahı erkenden kalktılar, kahvaltı öğle yemeği derken durmadan uğraşıyorlardı. Hilal bir ara babasına bir takım işaretler yapmaya başladı, Mustafa bu işaretlerin anlamını anlamıştı, hemen kalabalığın içinden kızının yanına geldi.
—Kızım çok kalabalık nasıl arayayım, hadi aradım sen nasıl görüşeceksin ki? Bu kalabalıkta.
—Babacığım sen ara benim adresimi ver ben dayımlara geçeceğim orda dayımgil den girerim, yokluğumu da kimse fark etmez.
—Tamam, kızım arayayım sonrada sana işaret ederim sende gidersin anlaştık mı?
—Peki babacığım.
Mustafa kızının yanından ayrılıp sakin bir yere doğru yürüyor bir taraf dan da telini açmıştı.
—Alo merhaba canım nasılsın?
—İyiyim canım sen nasılsın ya biliyor musun bir tanem seni çok merak ediyorum.
—Sağ olda canım ben çok iyiyim, ya canım ya müsait misin benim kız senle msn de görüşmek istiyor görüşebilirmisin?
—Elbette canım sen iste yeterki.
—Peki, adresi Hilal_1961 unutmassın değilmi?
—Tamam, ben açar beklerim kendine iyi bak canım görüşmek dileği ile.
—sende canım unutma seni seviyorum hoş çakal.
Mustafa telle konuştuğunu kızına işaretle anlattı, Hilal durumu öğrenince hemen ortalıktan kayıp olarak dayısı gile geçti, orda kendini bekleyen dayı çocukları bilgi sarayı açıp msn ye girdi, Nazan çoktan gelip msn ye girmişti.
—Selam abla ben Hilal Mustafa beyin kızıyım.
—Merhaba canım bende Nazan memnun oldum.
—Babam sizi bana anlattı inanın onun adına çok sevindim, kendi adıma da sakın yanlış anlamayın, babamı düşünmekten yoruldum kafasına göre birini bulup evlense de. Onu başkası düşünce.
—Bak Hilal yanlış anlamada senin yazman aynı babana benziyor içimde bir şüphe var sanki sen o gibisin diye rica etsem kamarayı açarmısın?
—Elbette ama abla sizde açın sizi görmek istiyorum.
—Tabi bak bakalım babana yakıştırabilecek misin?
—Elbette babamın harika bir seçme yeteneği var her şeyin en güzelini seçebilir.
—Bakacağız nasıl begendinmi? Babana yakıştırdın mı?
—Abla benim yakıştırmamım bir önemi yok, beğenen beğenmiş ya yeter zaten babam bu konuda kimseyi karıştırmaz, biz sadece onun dediğine uyarız.
—Hilal babanı anlatsana bana neyi sever neler yapar merakı nedir hobisi varmı ne bilim bilmem gereken ne varsa işte.
—Peki, anladım öncelikle babam çok acı çekti, onu bu hale gelmesi öncelikle Allahın yardımı sonrada çevresindeki kişilerin sevgisi ile oldu. Bir ara yaşamayı hayattan nefret etti intiharı çok düşündü. O yıllar acı dolu yıllardı, babam gerçekten çok acı çekti, annemi gerçekten çok severdi canı gibi ruhu gibi.
—Öyle bir aşkları vardı ki hayran kalırdın, yanımızda pek konuştuklarını görmezdik, gözleri ile anlaşır konuşurlardı. Babamın anneme, annemin babama bir kere olsun kötü laf söylediğini duymadım, babam çok kızdığı zaman bile en fazla kızgın şekilde canım der, annemde kızdığını anlar onu sevgiyle öper gönlünü alırdı. Babamda annemin gönlünü böyle alırdı, özel günleri hiç unutmazlardı, çok da özel günleri vardı, tanışma yıl dönümü nişan yıl dönümü bir sürü gün ikisi de hiç unutmazlar o gün evde düğün var sanırdın.
—Birbirlerini başkalarının yanında hiç küçük düşürmezler beraber hareket ederlerdi,  ben annemin babamdan para istediğini hiç hatırlamam ama annemde hiç parasız kalmazdı, hayret ederdim annem babamdan ne zaman para aldığını. Defalarca babama evlenmesi için baskı yaptım ama hep kaçtı, yengemle kaç tane kız kadın bulduysak sudan bahanelerle atlattı.
—Babam nasıl birisi öncelikle çok cömert bir ekmeğini kırk kişi ile yer, gönlünde tüm dünyayı kaplayacak kadar bir sevgi var, kesinlikle çok dürüst asla kimsenin tek kuruşuna tenasül etmez, yalandan nefret eder, namus konusunda çok titizdir, alıngandır ama asla kin nedir bilmez, istersen canını al sonrada sevgi ile öp hemen seni affeder inan. Öpmek onun en zayıf yanı sevgiyle içten bir öpmek öpülmek onu teslim alır, ben bile bir şey yaptırırken babacım canım gülüm deyip yanağına bir öpüş kondurur yaptırırım.
—Çok güvenilir her konuda, gecen İstanbul’a gelmişti, gece saat 10 da yengemle dolaşmaya gittiler, gece saat 3 gibi geldiler amcam hiç aklına bir şey getirme laf söylemedi kesinlikle, sabahta yengem ballandıra ballandıra anlattı geceyi.
—Hep ben anlattım abla birazda siz anlatın ama.
—Bende çok acı çektim gerçekten, babanla aynı hastanede aynı odada yattık işte, benimde canım gibi sevdiğim Serdar intihar etti, o yıllarda bende intiharı düşündüm, benim destek olan kimsemde yoktu üstelik ne kızım ne ailem bana destekte olmadı, babanın desteği çoktu. Normal bir insanım sevgi istiyorum canı gönülden hayatta da tek benlettim yıllar önce kaybettiğim sevgiyi bulup evlenmek.
—Anlıyorum o zaman babama iyi bakın o gerçekten harika bir insan sizde harikasınız zaten böyle olmasa sizden çoktan ayrılırdı.
—Tamam, ne zaman yollaya can bana babanı?
—Valla babam bilir onu ben size söz yollamaya uğraşa cam.
—Tamam, canım sagol.
—Abla sizle tanıştığıma memnun oldum biliyorsunuz cenazem var çıkmam gerek kendinize iyi bakın, tabii babama da.
—Ok canım sende iyi bak bende memnun oldum babana selam bay bay.
Mustafa Adana’dan Perşembe sabahı ayrıldı, gelirken de arabasını abisine bıraktı, onlarda Cuma günü akşam Ankara’ya gidecekler Mustafa’nın evinde birkaç gün kalacaklardı. Mustafa Kahramanmaraş’a geldi görevine başladı, iki gün içerisinde buradaki işlerini bitirip cumartesi sabahı da Malatya’ya geçecekti.
Perşembe akşamını kardeşi gilde geçirdi, çok ilgilenmişti kardeşi, Cuma günü öğleye kadar Kahramanmaraş Bölge Müdürlüğünde işini bitirerek öğleden sonra alış verişe çıktı. Kahramanmaraş’ta lüks bir mağazaya girdi, yarın için baştan aşağıya giyinmeliydi.  Nazan’ı aradı işti şunu alıyorum bunu giyiyorum diye. Nazan telle Mustafa’yı giyindirdi kendiside oldukça heyecanlıydı, o gün annesine durumu anlattı ve ilk kez ondan bir şey istemişti.
—Anne senden biliyorsun uzun yıllardır hiçbir şey istemedim, ama yıllar sonra ilk kez bir şey istiyorum babamı alıp iki gün dışarıya mesela Kahramanmaraş’a götürsene.
—Ne diyeyim kızım ben babana durduk yere.
—Sen bir şeyler yaparsın yarın Mustafa geliyor, siz olursanız ben rahat edemem. Hadi bir kez istediğimi yap.
—Tamam, kızım peki gidelim babanı razı ederim ben.
—Sağ ol anne Allahım razı olsun.
Nazan Cumartesi sabah saat 7.30 da annesi ile babasını Kahramanmaraş’a yolladı, evdeki kardeşini de Sevinç’e bırakıp bir banyo aldı, hafi bir makyaj yaparak arabası ile terminalin yolunu tuttu. Mustafa cumartesi sabahleyin erkenden kalktı, kahvaltı yapmadan terminale indi, Malatya’ya ilk giden otobüs 7.30 da hareket ediyordu onu bekledi ve 7.30 yola koyuldu.
Yola çıkalı tam iki saat olmuştu, oldukça heyecanlıydı ya Nazan kendini beğenmese, ya kendi beğenmese, her neyse dedi kısmet bakarsın olurda olmazda diye hayıflandı. Malatya sınırlarına girmişti hızla merkeze doğru gidiyorlardı daha da heyecanlandı. Nazan’da arabası ile gelmişti terminale, Kahramanmaraş’tan gelen aracı beklemeye başladı oda çok heyecanlıydı.
Beklenen araç nihayet terminale girdi, Mustafa araçtan indi etrafına bakındı, sanırım geç kaldı diye dışarıya doğru giderken arkadan bir ses duydu.
—Hoş geldin Mustafa ben Nazan
Mustafa şaşırdı dondu konuşamıyor, hareket bile edemiyordu, öyle baka kalmıştı, Nazan konuşmasını tekrar etti.
—Hoş geldiniz benim Nazan, ne oldu dondunuz hani gir gendiniz ya neden böyle kalakaldınız, alooooooooo Mustafa bey.
—Ya özür dilerim ben Mustafa inanın bu kadar güzel birini beklemiyordum, çok güzelsin, hem de harika.
—Teşekkür ederimde hemen gitsek diyorum burada beni tanırlar bir an önce uzaklaşalım.
—Peki gidelim.
Hızla Arabaya binerek yola koyuldular, Mustafa hala çoktaydı kendin toparlamaya uğraşıyordu, Nazan onu süzüyor heyecanla anlamaya çalışıyordu.
—Ya çok özür dilerim inanın güzelliğiniz beni büyüledi kendimi toparlayamıyorum.
—Mustafaaaaaaa ya benimle kafa bulma, kamarada gördüğün kişiyim ben bir farklılığım yok.
—Olurmu kamara sizi bu kadar güzel göstermiyordu, gerçekten çok güzelsin, ya sarı saçın bu kadar yakıştığı bir başkasını tanımıyorum, hatta sarı saç Hülya Avşar’a sizinki kadar yakışmıyor.
—Teşekkür ederim önce isterseniz bir yemek yiyelim siz açsınız bende henüz kahvaltı yapmadım, ne dersiniz önce bir kahvaltı yapalım mı?
—Peki, yapalım bende bu arada kendimi toparlarım.
—Tamam, toparlayın bakalım isterseniz bende yardımcı olayım bakın kafanız burada, ayağınız şurada, elinizde camın kenarında.
—Nazan dalga geçme ya valla şaka yapmıyorum şaşırdım sizi bu kadar güzel beklemiyordum.
—İyi peki öyle olsun ama çabuk toplayın kendinizi bakın işte lokantaya geldik.
Araçtan indiler, Malatya’da lüks bir lokantayı girdiler iki kahvaltı tabağı söyleyip bir köşeye oturdular,  Mustafa üzerindeki şaşkınlığı atıp kendini toparladı.
—Ya şaşkınlığımdan dolayı özür dilerim, siz gerçekten çok güzelsiniz, doğrusu bu kadarını beklemiyordum.
—Ya bırak dalgayı bende nerdeyse kendimi güzel sanacağım.
—Siz ne sanırsanız sanın benim için çok güzelsin.
—Mustafa hep bunumu konuşacağız şur da iki günün var soracağım çok soru varken sana.
—Tamam, buyur sor bakalım hakkımda neyi merak ediyorsun?
—Öncelikle şunu belirteyim bindiğim araba benim 2004 model astra, maddi olarak hiçbir sorunum yok varlıklı bir aileyim, lüks bir yaşantım var, Antalya’da yazlığımız bile var sen bunların üzerine çıkartabilirmisin beni?
—Bak öncelikle şunu söyleyeyim benim sevgim var, sevgimle seni bunun çok üzerine çıkartırım ama aşk sevgi karın doyurmaz desende, bazı şeyleri belirtmek isterim ama önce sen belirt bakalım babanın neleri var?
—Malatya’da dört tane evimiz oturduğumuz evide beraber aldık babamda bana tapusunu verdi, oturduğumuz evi tam 120 milyara aldık, demin dediğim gibi yazlığımızda var, hamdolsun durumumuz iyi, bana bunların üstünde bir hayat sağlaya bilirmisin?
—Durduk yerde neden maddiyattan bahsediyoruz anlamadım ama kalbin rahat olsun elbette sağlarım, benimde Ankara’da dört tane dairem var aynı apartmanda,  benim oturduğum daireye gecen sene 400 milyar verdiler ama vermem, diğer daireler küçük ama her biri iki yüz milyar eder, arabam 2006 model Toyota 4x4 pikap, Antalya Kemer’de yazlığım var, Adana’da iki katlı müstakil evim annemden kaldı.
—O desene sen benden daha zenginsin peki müfettiş bey bunlara nasıl sahip olduk asla devlet malı yemem derken.
—Yemem her kuruşunda tek tek hesabını veririm, benim mallarımın altında annemin çok faydası var, annem ölünceye kadar hep yanımdaydı, eşimin ölümü ile işi bıraktı, oda bana bakmak için yoksa benden bile çok kazanıyordu.
—İyide annen ölünce miras dan hak dava etmediler mi kardeşlerin?
—Nasıl etsinler anneme ben bakıyordum son anına kadar, hangisi bir gün evlerine götürüp baktılar ki, son nefesinde başında ben vardım şu kolumda son nefesini verdi.
—Anladım ya baban onunla nasıldın?
—Ben babasız büyüdüm, babamı tanıdığımda 33 yaşındaydım, benim babamda annem oldu, neden bu kadar anneme bağlıyım sanıyorsun, şımarık olmamım bir sebebi de bu. Yinede annemin görüşleri doğrultusunda konuştum elimden geleni yaptım, annem ölünce babamda hastalanmış, gittim geldim para yardımı yaptım, ama annemden bir yıl sonra oda vefat etti.
—Örnek bir davranış ya kardeşlerin ilişkilerin ne derece görüşüyor musun?
—iki tane abım var aynı anne ve babadan, biri Adana’da ilkokul öğretmeni iki sene önce emekli oldu, annemin vefatından sonra aramız biraz limoni, diğer abım Furkan Binbaşı şuan onu çok severim aramızda maddi manevi hiç sorun olmadı, güvensizlik diye bir şey söz konusu olmadı olamazda, mesela gece ben yengemle gezmeye çıkarım, param yoksa ağabeyimden alırım, oda benden alır hem de son kuruşuna kadar. Ablamla da aram çok iyi ayrımız gayrımız yok kızımla da aynıyız onlarda benim evin bendede kızımla ağabeyimin evinin anahtarı her zaman vardır.
—Ya diğer kardeşlerin onlarla nasılsın?
—Aynı baba ayrı anneden 8 tane kardeşim var, hepsi ile de aram çok iyi, Allah var ne zaman Kahramanmaraş’a yolum düşse paylaşamıyorlar,  illa abı bize gel der dururlar üvey annem hayatta da onunda yanına gider bir ihtiyacı varsa elimden geleni yaparım pek sen anlat bakalım aile yapını.
—Biz beş kız kardeşiz, ben en büyükleriyim, hepsinde de emeğim var, kardeşimin Sevinç hemşire kendi istediği ile evlensin diye babamla ne kadar mücadele ettim, Onun sıkıntısı bitmeden Serpil Hâkim olup hemen evlendi, Neriman ise daha okul yıllarında evlendi, yani diyeceğim şu ki hiç birinin ilk maaşını yemedi babam. Fikret tıp fakültesini kazandı okurken de psikolojik sorunları yaşadı ve şuan tedavi görüyor bizi aslında babaannem yetiştir ti. Ben şuan Fikret’le babam ve anneme bakıyorum onların ihtiyaçlarını karşılıyorum işte öylesine yaşayıp gidiyorum.
Güzel bir kahvaltı tatlı sohbetten sonra kalktılar, Malatya’nın dışında güzel bir havuz vardı oraya doğru yol aldılar, Mustafa kendini toparlamış artık yaşadığı anın tadını çıkartıyordu. Havuza geldiler, bir köşe bulup el ele oturdular mutlulukları artık gözlerinden okunuyordu.
—Biliyor musun?  Nazan sana hayran oldum, ama bu Malatya erkeklerine çok kızı yom, ya senin gibi bir güzeli nasıl bekâr bırakırlar.
—Mustafa başladın yine yağ çekmeye, sen beni hala anlamadın mı ben çok mantıklıyım, mantığım her zaman duygumun önüne geçmiştir. Her işimden önce mantığıma başvururum.
—Hay senin mantığına ya her şeyin önünde sevgi vardır, ben sevgiyi gecen bir duygu göremiyorum.
—Sen öyle san, mantık adamı ayakta tutar, sevginin ise bedeli ağırdır insana hep acı verir.
—Eğer karşındaki bu acıya değerse önemli değil, yalnız sevginin verdiği mutluluğu insana hayatta ne verir, hiçbir şey, değeri bile ölçülmez.
—Böyle sevgiyi insan hayatta kaç kez yaşar, gerçek sevgiyi kaç kez bulur kendinden örnek versene.
—Ben bu sevgiyi iki kez buldum, ilkinde eşim rahmetli Hatice ikincisinde de siz, isterseniz ilkini biraz anlatayım, daha önce nette telle anlattım ama birde burada anlatayım. Hatice hem ilk sevgim hem de eşim, hayatta olsaydı karşılığında da benim hayatım istenseydi hiç düşünmeden peki derdim, çünkü Hatice buna değer.
—Ya ben değermiyim sana Hatice’yi unutturabilecek miyim?
—Bence değersin, kimse kimseye kimseyi unutturamaz mesela ben sana Serdar’ı unutturabilir miyim sanmam, sadece onu her an yaşamana mani olabilirim, yıllarca kanayan yaranın kanını keser üzerini örtebilirim. Sen beni ne kadar sevsense sev asla Serdar’ı unutabilirmisin.
—Sanmam unutacağımı, sende unutamasın.
—Evet haklısın.
—Mustafa seninle tanışmak isteyen bir arkadaşım var, kendini çok severim istersen birazda oraya gidelim.
—Sen bilirsin ama ben her anımı seninle yaşamak isterim.
—Ben yine yanında olacağım, daha rahat konuşuruz, istersen birde benim eve uğrarız, yaşadığım yeri, odamı gösteririm sana.
—Peki, ev sahibi sensin misafir benim nasıl istersen öyle olsun.
—Hadi gidelim o zaman.
Havuz başından kalkarak otomobile bindiler, el ele yol alıyorlardı, her ikisinin de düşüncesi aynıydı her şey çok güzel ilerliyordu. Nazan’ın arkadaşının evine gelmeden Mustafa yolda kuru pasta kola meyve aldı, araçtan inerek eve doğru ilerlediler, kapıyı 30 yaşlarında ince yapılı, normal boylu esmer bir bayan açtı.
—Merhaba Yasemin sana Mustafa’yı tanıştırayım, Mustafa buda Yasemin can arkadaşım sırdaşım her şeyim.
—Memnun oldum Yasemin.
—Bende enişte bakalım bu memnuniyetlik birazdan sürecek mi? Seni biraz sıkıştıracağım.
—Anlıyorum ama rahat olun ben her şeyimle açık bir insanım buyurun.
—Mustafa sen aldırış etme Yasemin şaka yapıyor.
—Abla sen dur bakalım bizden kız almak kolay değil, enişteyi bana bırak benim bazı sorularım olacak, Enişte Nazan abla bizim her şeyimiz derdi olan ona koşar, herkese yetişir ne derdimiz olursa olsun mutlaka derman olur söyle bakalım ablamı nereye götüreceksin?
—Ankara’ya isteyen yanına gelir misafirimiz olur, arada da kendisi gelir sizleri görür.
—Ablam standartların üzerinde yaşamaya alışmış biri sen bunun üzerine çıkartabilir misin onu?
—Ben mi elbette, burası Malatya en yüksek standart olsa boş ver, ben ablanı Ankara’da yaşatacağım hak ettiği yaşam tarzı ile sen düşünme bunu.
—Yasemin eniştenin yaşam standarttı benim yaşam tarzımın çok üstünde, ondan ya rahat ol.
—Peki, sevgi bu konuda ne diyeceksin enişte.
—Sevgi bence uğrunda ölmeye değer, uğrunda verilen bu cana layık olmaya da değer, bence sevgi hak edilmeli ucunda ölüm bile olsa, ben ölümüne sevdim, istesin benden yeter canım dâhil her şeyim kendisine vereyim.
—Yok, enişte bir tapu ver yeter, biliyorsun hayat ne getirir belli olmaz.
—Yasemin saçmalama enişteni bu kadar sıkıştırma eğer evlenirsek zaten kendi dâhil her şeyi bizim değilmi?
—Son bir soru enişte içki sigar âlem kumar varmı birde bana da bir iş bulabilirmisin?
—İçki içmem, sigaramda yok kumarda sadece çayına okey oynarım, âlemi bilmem sana gelince de iş bulmam beni hep sıkıştırırsın sen.
—Enişte valla işine taş koyarım, işe çok ihtiyacım var.
—Tamam, Ankara’ya dönünce bakarım, yakıştırırım bir şeyler, sen kafanı takma
—Peki, sağ ol enişte.
—Sende sağ ol baldız.
Sohbetin ardı arkası kesilmiyor durmadan Mustafa’yı sıkıştırıyorlardı, saat gece yarısını geçmek üzereydi, Nazan müsaade isteyerek kalktı. Araba ile gecenin karanlığında yol alıyorlardı, sanki aralarında her şey bitmiş konuşacak bir şey kalmamış gibi bir sessizlik kapladı. Mustafa nereye gittiklerini merak ediyor ama bir türlü cesaret ederek soramıyordu, Nazan’da nereye gittiğini pek bilmeden arabayı kullanıyordu ki hayretle evlerinin önüne geldiğini fark etti.
—Mustafa burası benim yaşadığım yer gel yukarı çıkalım.
—Peki, Nazan doğrusu yaşadığın yeri pek merak ediyorum.
Arabadan inerek apartmanın kapısına geldiler, Nazan anahtarla kapıyı açtı sonrada asansöre bindiler ikisi de hiç konuşmuyor sadece merakla birbirlerini süzüyorlardı. Dairenin kapısına geldiklerinde Nazan anahtarı ile kapıyı açıp içeri girdi, Mustafa’da arkasından girdi, ayakkabıları Nazan içeri alıp Mustafa’nın elinden tutarak evi gezdirmeye başladı.
—Bak bakalım beğenecek misin evimizi, burası babamların odası, burası Fikret’in odası, bura mutfak banyo vc, burası salon, yemek odası, misafir odası ve burası da benim odam, işte burada yatıyorum, bilgi saray masam elbise dolabım işte ala lalede bir oda.
—Yapma Nazan ya sen ağa kızımızın? Allahını seversen bu ne kadar elbise, benim bile bu kadar elbisem yok, neyse kadın olduğundan normal.
—Şakayı bırak sana ne ikram edeyim, çay istermisin? Yâda kahve.
—Neskahve varsa içerim ama bunlardan önce netteyken bana verdiğin bir sözün vardı onu alsam.
—Ne sözü bu Mustafa.
—Hani dudaktan öpüş verecektin ya.
—Mustafa kızdırma beni yüz yüs ne olacak dur kahve içelim bakarız sonra.
—Tamam, içelim, hadi sen yap bende oturup seni bekleyeyim.
Nazan kahve yapmak için mutfağa geçti, Mustafa salonda bir koltuğa oturdu, doğrusu olacakları çok merak ediyordu, çok lüks bir yaşantısı olduğunu da düşünmeden de edemedi. Nazan kahveyi getirdi beraber içmeye başladılar ama konuşmuyorlar sadece bakışıyorlardı. İkisi de farklı şeyler düşünmeye başladılar,  Nazan yeniden kalbinin çarptığını bu olanlara inanmadığını, yıllar sonra evde birinin olduğunu ve kendinin onunla baş başa olduğunu, en çok da acaba Serdar’ı unutabileceğini düşünüyordu. Mustafa ondan farklı değildi ama onun en çok düşündüğü bu gece burada ne olacağıydı.
Kahve içildi üzerine meyve tatlı yenildikten sonra, Mustafa Nazan’ın elini tuttu, gözlerine öyle bir baktı ki, sanki içindeki tüm sevgiyi gözlerinden aktarıyordu. Nazan bu bakış karşısında donmuştu, sanki sevgi denizinde yüzüyor dünyada yalnız kendisi vardı, hafiften kendini toparladığında hayretler içinde kaldı,  çünkü o an Mustafa’nın kollarında öpüşüyordu.
Yıllar sonra yaşadığı bu sevgiye kendini bıraktı, her anın tadını çıkartmak doyasıya yaşamak istiyordu. Mustafa’da kendini bırakmıştı bu sevgi denizine, Nazan’ı öperek kucağına aldı yatak odasına götürdü. Yatağın üzerinde tek vücut olmuşlardı, her ikisi de yılların özlemini hasret kaldıkları sevgiyi doyasıya yaşamak istiyorlardı, defalarca birbirlerinin olduktan sonra, bu sevgi yumağında ne kadar kaldıklarını bilmeden uykuya daldılar birbirlerinin kollarında.
Sabahın ilk ışıkları ile Nazan gözünü açtı,  Mustafa hala uyuyordu sevgiyle dudağından öpünce uyandı.
—Kalk bakalım koca tembel şimdi kardeşim Fikret gelir, hemen bir banyo yapıp evden çıkalım.
—Öffff Nazan ya senle azıcık daha yatalım nolursun.
—Mustafa hadi canımsın kardeşim her an gelebilir.
—Peki, kalkıyorum ama elinden kahvaltı yapmadan bir yere gitmem.
—Tamam, sen banyoya gir ben kahvaltı hazırlayayım.
—Hayır, sen çay suyu koy sonra beraber banyoya gireriz, çıkınca da kahvaltıyı beraber hazırlar yaparız.
—Peki dediğin gibi olsun sen gir ben çay suyunu koyup geliyorum.
Mustafa banyoya girdi, Nazan’da çay suyunu koyduktan sonra geldi beraber banyo yaptılar, kahvaltıyı hazırlayıp yaptıktan sonra evden hemen çıktılar, her ikisinin de mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Malatya’nın dışında çok güzel bir lokanta vardı oraya gittiler, sohbet yemek çay derken zaman su gibi akıp gidiyordu, Nazan’ın teli çaldı arayan kız kardeşi Sevinç’ti.
—Merhaba abla nerdesin şuan?
—Ne oldu bir durum mu var lokantadayız.
—Yok, bir şey bize gelsenize hem bizde tanışırız hem de sen rahat edersin.
—Bilmem Mustafa gelirse dur sorayım seni tekrar ararım.
—Tamam, abla bekliyoruz.
—Mustafa ne dersin gidelim mi? Kardeşimle de tanışırsın.
—Maşallah ne plan ya ben senle baş başa kalmak istiyorum sen ya arkadaşın ya da kardeşine götürüyorsun beni.
—Mustafa yine kızdırma beni istemesen gitmek hem yemek de yapacaklar bize.
—Hayır, yemek için gitmem, yemeği burada yer gideriz, iki saat sonrada çıkalım, sadece bir çay.
—Peki, efendim emredersiniz başka bir emrin varmı?
—Evet, giderken de pasta kola alalım.
—Baş üstüne efendim.
—Aferin hep böyle uysal ve itaatkâr ol ağa kızı şımarık cadı.
—Emredersin Mustafa Bey, hemen kardeşimi arayayım o zaman.
—Alo Sevinç biz yemeği burada yiyeceğiz iki saat sonra sana çaya geliyoruz, beyefendi öyle uygun gördü.
—Tamam, abla çaya olsun bekliyoruz eniştende burada zaten.
—Oda beklesin tanıştıracağım hepinizi, Fikret’ide bir yere yollama.
—Peki, bekliyoruz abla görüşmek üzere.
Lokantadan çıktılar, yolda bir pastaneye uğrayan Mustafa yaş pasta ile kola aldı, beraber Nazan’ın kardeşi Sevinç’in evine girdiler. Evde kalabalık merakla gelenleri bekliyorlardı, Nazan herkesi sırayla tanıştırdı.
—Mustafa seni en çok bu kardeşim zorlar, Yasemin yanında melek kalır.
—Önemli değil sonra elbette bazı şeyleri bilmek hakkı.
—Haklısınız Mustafa Bey nede olsa ablamı vereceğiz, ben sizi merak ediyorum kimsiniz? Daha önce Malatya’ya hiç geldiniz mi? Çocuk varmı? Ne iş yapıyorsunuz?
—Yavaş Sevinç adamı sıkma tek tek sor bu ne sanki imtihan yapıyorsun.
—Nazan tamam haklı isterseniz tek tek cevap vereyim, ismim Mustafa Onbaşıoğlu, babam Maraş’lı annem ise Adana’lı, ben Adana’da doğdum büyüdüm Maraş’ı pek bilmem. Daha önce iki kez Malatya’ya geldim birinde kızımla iki günlük bir görev için, birinde de polis okulunda seminer vermek için geldim. Evli bir kızım var İstanbul’da oturuyor. Ben orman mühendisi devlet memuruyum şuanda Bakanlığı bağlı olarak müfettişlik yapmaktayım. Sanırım tüm sorularınızın cevabını aldınız, merak ettiğiniz başka bir şey varsa da sorun.
—Elbette daha çok merak ettiğimiz var, mesela aileniz.
—İki abım bir ablam var annemide babamı da kaybettim, babamla da tanıştığımda 33 yaşındaydım, babam iki evliydi tüm hayatta olan çocuklarının sayısı 12. Benim herkesle aram iyidir.
—Biz oldukça varlıklı aile sayılırız, sizin durumunuz nedir?
—Ablanızı aç bırakmam ayrıca bu konuyu ablanızla da konuştuk sanırım sizden zengin sayılırım buda yeterli.
—Yeterli değil enişte daha açık cevaplarmısınız.
—Peki, dört dairem var üçü kirada, maaşımda oldukça yüksek bilirsin yolluk harcırah ile bu konulardan konuşmayı sevmiyorum ama sanırım sizden bayağı zengin sayılırım.
—Tamam, ablamın acılarla dolu bir hayatı var, kendini bize feda etti sen bu konuda ne yapacaksın, bazı şeyleri değiştirecek misin veya neler yapacaksın?
—Elbette bazı şeyler değişecek öncelikle Ankara’ya götüreceğim ablanı, hayatını yaşadıklarını kendinin anlattıklarından biliyorum bu acıları unutması için elimden geleni yapacağım, bende çok acı çektim ve ablanı sanırım en iyi ben anlarım.
—Ya ablamın ailesi için ne yapacaksın?
—Ablanın ailesi benim, benim ailemde ablanın sayılır, bu yüzden ne gerekirse yapacağım şüphen olmasın.
—Peki, ablamdan ne istiyorsun manevi olarak?
—Sevgi sevgi ve yine sevgi başka bir şey istemiyorum, sanırım bunuda verecek durumda, zaten başka bir şeye de ihtiyacım yok.
—Ya bir kadın olarak ihtiyacın yokmu?
—Hayır, yok bakın siz varsa çok uyanıksın ama beni düşüremesin, eğer istediğim sadece kadın olsa çoktan bulurdum ama ben sevgi arıyorum. Akşam eve geldiğimde kapıyı sevgiyle açacak boynuma sarılacak halimi hatırımı soracak bir sevgi arıyorum anladınız sanırım.
—Evet, anladım enişte sende az değilsin kolay kolay düşmüyorsun. Kız abla sen enişteyi sakın bırakma, hadi gözün aydın inşallah yıllar sonra yüzün güler.
—Sağ ol inşallah sevgili kardeşim.
Pastalar çaylar sohbet derken zaman su gibi akıp gidiyordu, Sevinç oldukça sıkıştırmıştı Mustafa’yı, Nazan müsaade isteyerek çıktılar araba ile gecenin karanlığında kayboldular. Nazan bir otelin önünde durdu, Mustafa’ya bakarak.
—Canım bu gece burada kalacaksın.
—Peki, sence nasıl uygunsa öyle yapalım ama bilki her anımı seninle geçirmek isterim.
—Biliyorum kardeşimi eve getirmem gerek, sende burada kalmalısın yarın sabahleyin erkenden seni alırım buradan.
—Peki, nasıl uygun görürseniz hanımefendi, iniyorum iyi geceler yarın görüşürüz inşallah.
—Tamam, canım yarın görüşürüz sakın ha ben gelmeden kahvaltı falan yapma, iyi geceler.
Mustafa araçtan indikten sonra Nazan geldiği gibi gecenin karanlığında kayboldu. Mustafa otelden bir odaya yerleşti, yaşadıklarını sevgiyi düşünüp mutlu olmuştu, ah keşke bu gecede beraber olsalardı diye hayıflanarak uykuya daldı. Nazan tekrar kardeşigile Fikret’i almaya gelmişti, ama ev halkından kimse gitmemiş herkes kendini bekliyordu.
—Hoş geldin abla ne yaptın enişteyi otele bıraktın mı?
—Evet, nasıl buldunuz eniştenizi?
—Valla baldız ben beğendim fena bir adama benzemiyor çokta anlayışlı aynı zamanda da hayatı bayağı acı ve renklerle dolu.
—Abla sen bilirsin ama yinede biraz düşünsen,  kendini aileni sevgiyi iyice düşünsen sonra dönemeyeceğin bir yola girme, yaptıklarından sakın pişman olma bence biraz daha düşün.
—Haklı abla bence Sevinç, babanı anneni Fikret’i düşün şuan ki yaşamını ve ilerde yaşayacaklarını iyice düşün, bence acele etme sonra pişman olacağın bir kararı verme.
—Siz ne diyorsunuz adam buraya kadar geldi, bir aydır da konuşuyoruz, her şeyimizi paylaştık, her şeyi de düşündük planlar bile yaptık bu beklide hayattaki son şansım olabilir daha neyi düşüneceğim Fikret ve ailem için sizler yokmusunuz?
—Varız elbette abla ama senin yerini biz doldurabilir miyiz? Sen hepimiz için farklısın ben bile her zaman senden güç aldım, sen arkamızda karlı bir dağsın.
—Ya ben ölmeye değil en fazla sevmeye evlenmeye gideceğim.
—Biliyoruz ama sensiz biz ne yaparız onu bilmiyoruz, yinede hayat senin elbette sen karar vereceksin, biz sadece biraz daha düşün diyoruz.
Sohbet çok uzun sürdü, Nazan kardeşini alarak eve döndü, bir banyo yapıp yatağa uzandı, tüm yaşadıklarını tek tek kare kare düşünmeye başladı. Mustafa kimdi iyi birimi yoksa meşgul birimi, yok ya kendini seven birisi diye geçirdi içinden, yoksa dün neler yaşamıştı bu yatak da bu düşüncelerle uykuya daldı.
Sabahın ilk ışıkları ile gözlerini açtı Nazan, kardeşinin kahvaltısını hazırladıktan sonra kardeşi Sevinç’i arayarak Fikret’i götürmesini isteyerek evden çıktı. Mustafa hala uyuyordu oysa Nazan otele gelmiş lobide kendini bekliyordu.  Nazan daha fazla beklemedi, Mustafa’nın yattığı odanın numarasını alarak yanına gitmeye karar verdi. Odanın önüne gelince kapıyı çaldı, Mustafa yarı uyanık halde kapıyı açtı ve karşısında Nazan’ı görünce şok olmuştu. İçeri girdiler hiç konuşmuyorlardı sadece bakışıyorlardı. Yine zaman durdu önce elleri sonra dudakları birleşti.
Nazan yine sevgisine yenilmişti ne olduğunu anlamadan Mustafa’nın kollarındaydı. Sevginin son doruklarında aşkı yaşadılar defalarca, kendilerine geldiklerinde ikisi de çırıl çıplaktı. Beraber banyo yapıp kahvaltı yapmak için salona geçtiler hala konuşmuyor sadece bakışıyorlardı.
Yaşadıklarına hayret etti yine Nazan hâlbuki buraya gelirken kendi kendine defalarca söz vermişti böyle bir birliktelik yaşamayacağına. Mustafa’da ondan farksızdı, sevgiye hep yenik düşüyorlardı. Beraber kahvaltı yaptılar otel salonunda, sonrada beraber çıktılar, yine bir meşgule doğru gidiyorlardı. İkisinin de yüreği çarpmaya başlamıştı bugün ayrılık günüydü.
—Nereye gidiyoruz Nazan?
—Malatya suyunun çıktığı merkeze gidiyoruz seninle özel olarak konuşmam gerek, ne konuşacağız deme oraya varınca konuşuruz.
—Emredersin ağa kızı.
İkisinin de ağzını bıçak açmıyordu, herkes kendi dünyasına girmişti, Nazan aldığı kararı Mustafa’ya kırmadan söylemenin yolunu düşünüyor, Mustafa’da evlilik hazırlıklarının nasıl yapılmasını gerektiğini düşünüp Nazan’a anlatmayı hesaplıyordu. Araba ile yemyeşil bir yere gelince durdular ikisi de araçtan indi hiç konuşmadan yeşilliğin içerisini ne doğru gitmeye başladılar sanki aralarında bağlantı kesilmiş hiç konuşmuyorlardı.
Sessizliği Mustafa bozdu.
—Nazan ne yapıyoruz, nasıl bir karar verdik bunu hiç konuşmadık, hâlbuki bugün benim Ankara’ya dönmem gerek.
—Biliyorum bende bunu iyice düşündüm ve bazı kararlar aldım tabii kendimce.
—Ne gibi mesela söylesene.
—Evlilik hakkında sakın yanlış anlama ama evlilik çok önemli hemen karar verilecek bir konu değil, diyorum ki bana biraz zaman versen tekrar düşünsem.
—Yapma Nazan o kadar yaşadıklarımızdan sonra ne kararı anlamadım, oysa ben çoktan karar verdin sanmıştım.
—Yaşadıklarımızın sebebini biliyorsun açlık susamışlık ama sen buna sevgi diyemesin, kaldı ki yaşadıklarımızı biliyoruz bunu bir birliktelikte silemeyiz.
—Ben sana sil demiyorum zaten, ama aramızda da bir sevgi olmasa bu birliktelikleri yaşamazdık, ne kadar zaman istiyorsun düşünmek için?
—Bir ay en azından iyice düşünüp karar vermek için bir ay uzun süre sayılmaz.
—Ne bir aymı olurmu ya Nazan, kaç aydır görüşüyoruz yüz yüzede geldik daha düşünecek ne kaldı hem de bir ay bana yazık edersin.
—Mustafa anlasana beni yüreğimdeki yarayı temizleyip seni kabul etmem gerek, yanlış yapmak istemiyorum sen üzülmeye layık değilsin ne olur anla beni.
—Peki, öyle olsun ama yalvarırım yanlış bir karar vererek ikimizi de yakma, seni sevdiğimi biliyorsun bunuda hiç aklından çıkartma.
—Hepsini biliyorum Mustafa, bir ay beni hiç aramak yok ne nette nede telle bu konuda söz alacağım senden.
—Peki, söz aramayacağım, ama iyi düşün ben sana kendimi adadım.
—Her şeyi biliyorum dedim ya, ben ailemi de düşünmem gerek ama banada sakın kızma bu konuda ilerde problem olmasın diye iyice düşünelim sende düşün bu bir ayda.
—Benim düşünmeme gerek yok ben seni seviyorum buda yeter.
—Peki, ben düşüneyim ama bana sakın kızma.
Adem artık dünyanın sayılı adamlarından biri olmuş emrindekileri elektrik devresi gibi yönetiyordu. Gücünü dünyaya duyurmuş kıvrak zekâsı mal varlığı ile örnek alınacak hayallerde bile ulaşılamayan bir adam haline gelmişti. Tüm bunlara rağmen içindeki intikam ateşi sönmemişti, her fırsatta sadistçe adam öldürüyor hiç kimseye acımıyordu.
Azerbaycan Bakû’ye yakın bir köy satın almış yeraltında kocaman bir yerleşim alanı yaptırarak üzerini çok büyük surla çevirmiş tüm tedbirleri almış kimsenin ulaşamayacağı bir malik hane haline getirmişti. Dünyanın tüm nimetleri burada her türlü teknoloji kullanılıyordu. Adem buradan dünyaya hükmediyor istediğini yapıyordu, Kahramanmaraş Kozlu dere köyünden gelen bu adam hızla dünyanın lideri baronu olmaya doğru hızla gidiyordu.
Mustafa neye uğradığına şaşırmıştı, her şey ne kadarda güzel gidiyordu ne olduda böyle bir karar aldı. Nazan üzgündü kendinden emindi ama ya ailesi onlar ne olacaktı, biliyordu ki kardeşleri onlarla ilgilenmezdi. İkiside konuşmadan uzun süre oturdular herkes kendi dünyasına dönmüştü ama ya yaşadıkları güzellikler, ya ilerde yaşayacakları mutluluklar verecek bir cevap bulamadılar.
—Nazan yoksa hala aramızda Serdar’mı var?
—Mustafa anlasana beni eğer aramızda olsaydı seninle o yaşadıklarımı yaşarmıydım, beni sadece ailem düşündürüyor.
—Nazan canım ne olacak ailene diğer kardeşlerin yokmu, hem biz ölmeyemi gideceğiz sadece evleneceğiz gerekirse onları da alırız yanımıza.
—Yapma Mustafa onlar buradan koparmı sanıyorsun, burada da onlara bakan olmaz ben bunu düşünüyorum.
—Nazan bahsettiğimiz kişiler çocuk değiller kendilerine bakarlar, sıkıştıkları yerde de biz yardımcı oluruz.
—Ankara’dan mı boş ver hem yalnız bunu düşünmüyorum, benim Serdar’ı senin Hatice’yi de düşüneceğim.
—Peki, ama 15 gün yeterli, olumlu veya olumsuz olsun ama 15 gün yeterli bence.
—Peki, 15 gün olsun bende şehir dışına çıkarım, kafamı dinler sağlıklı düşünürüm, ama dediğim gibi hiçbir şekilde beni aramayacaksın anlaştık mı?
—Anlaştık ama lütfen iyi düşün.
—Tamam düşüneceğim.
Bu konuşmalara Mustafa’nın bayağı canı sıkılmıştı, içini tarif edemediği bir acı kaplamıştı, Nazan ondan daha rahattı tek düşündüğü ise ailesiydi. Yine uzun süre konuşmadılar ayrılık saatide yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. Mustafa bilet almak için terminale gitmeleri gerektiğini söylediğinde Nazan telle bilet işini ayarlamış, akşam 5,30 da yola çıkmasını sağlamıştı.
Terminale gitmek üzere yola koyuldular, yine hiç konuşmuyorlar kendi dünyalarına dalıp gidiyorlardı. Terminale geldiklerinde saat 4.30 olmuştu yani ayrılığa tam bir saat vardı. Araçtan indiler Mustafa bilet işini halledip Nazan’ın yanına geldi, son bir umut diyerek tekrar konuşmaya başladı.
—Bak bir saat sonra gidiyorum lütfen şu düşünme işini bırak evlilik için kararlar alalım, istersen bugünde burada durayım detayları konuşalım.
—Mustafa neden anlamıyorsun beni evlilik oyuncak değil, birde beni tanımalısın mantığım hep önde düşünmem gerek, ya anlasana sadece evlendi desinler diye asla evlenmem.
—Peki, düşün bakalım yalnız olumlu veya olumsuz karar verdiğinde beni hemen arayacağına söz verirmisin.
—Elbette arayacağım bunu senin ve benim için yapacağım, burada yaşadıklarımız için sana teşekkür ediyorum sağ ol.
—Sende sağ ol cevabın ne olursa olsun seni hep seveceğim.
—Bende senden sadece vaz geçersem bilki ailem için olacak.
—Biliyorum ama asıl sebep hep mantığın olacak ne yaptıysam asla onu geçemedim, yinede iyi düşün vakit azaldı istersen sen git.
—Olur, gidiyorum hadi hohçakal.
—Sende kendine iyi bak.
Mustafa elini uzattı Nazan’da sıktı sonrada arkasına bakmadan arabası ile gözden kayboldu. Arabasına bindiği andan itibaren gözyaşları boşaldı hıçkırarak ağlıyordu Nazan, beklide Mustafa onun son şansıydı sevgide mutlulukta oda elinin altından kayıp gidiyordu. Bir an durdu tekrar dönmeyi boynuna sarılmayı düşündü ama kahrolası mantığı yine engel oldu yoluna devam etti.
Mustafa otobüse bindi Ankara’ya doğru yola çıktı, hala yaşadıklarını düşünüyor, ayrılığa bir anlam veremiyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla Ankara’ya geldi, önce bir Orman Genel Müdürlüğüne uğrayarak 15 günlük izin dilekçesini verdi, sonrada Demet evlerde ki evinin yolunu tuttu. Evinin kapısını açan Mustafa şok oldu, evde kızı damadı Furkan ağabeyi ve ablası vardı hemen onlara sarıldı, doğrusu onlara çok ihtiyacı vardı.   
—O kızım hoş geldin sizlerde hoş geldiniz ne güzel ya size de öyle ihtiyacım vardı ki iyiki geldiniz canlarım benim.
—Sende hoş geldin baba ne oldu bozuk duruyorsun.
—Yok, kızım sana öyle geliyor sizi görünce şaşırdım.
—Kardeş nasılsın bak senin için izin aldım eeeeeeeee anlat bakalım neler oldu?
—Canının sağlığı ağabeycim, görevden geldim bende 15 gün izinliyim, aslında İstanbul’a gelmeyi düşünüyordum.
—İyi ya biz baskın geldik, hem ben sana Malatya’da ne oldu onu sordum, herkes bunu merak ediyor anlatsana.
—Anlatırım hele biraz dinlenelim, banyo yapayım üzerim koktu, sahi ağabey ne zaman geldiniz?
—Dün geldik gecede burada yattık hepimiz, hatta ablamızda çağırdık senide bekliyorduk, hadi sen sırtını değiştirte görüşelim.
—Yenge nerelerdesin sesin çıkmıyor bana bir pantolonla gömlek hazırlayın yoksa ağabeyime derim.
—Tamamda dersen de sanki ağabeyinden korkan var.
—Ağabey duydun mu senden korkmuyormuş.
—Mustafa kızdırma beni hadi banyo yap da gel olanları merak ediyoruz anlat bize alooooooooooo duydun mu?
—Tamam, ağabey duydum.
Mustafa banyo yaptı kahvaltı derken çay içerken Malatya’da yaşadıklarını tek tek anlattı, en sonda ayrılığı söyledi, herkes tüm dikkatle dinliyordu. Mustafa her şeyi anlattık dan sonra üzgün üzgün etrafına baktı, herkes gözlerini kaçırmıştı birden ağabeyi ayağa kalktı.
—Sevgili kardeşim sen bu bayanı seviyor musun?
—Evet.
—Bizleride sever ve güvenirsin değilmi?
—Evet, ağabey bunu sorman bile hata, hem neden bunları soruyorsun ki?
—Bakın kardeşimin hepinizde hakkı var hem de canımız ciğerimiz hepimiz ona yardım edeceğiz varmısınız benimle ona yardım etmeye?
—Hoppala ağabey ne yardımı sadece bekleyeceğiz 15 gün sonra cevabını verecek.
—Ya kardeşim sen çok safsın o cevabını çoktan verdi üç gün içerisinde seni cevaplayacak ve boyunun ölçüsünü alacaksın. Hem sen sus bakalım sizler varmısınız onu söyleyin.
—Ben varım amca gerekirse canımı bile veririm.
—Bende varım Furkan, ben sizin anneniz sayılım elbette eniştenizle ne gerekirse yapacağız.
—Beni saymana gerek yok biliyorsun senle beni Mustafa kavuşturdu, bende varım.
—Tamam, işte bizim ailemiz anneciğim bak yine hep bir aradayız, Allah senden razı olsun ki bizleri böyle yetiştirdin. Mustafa bize yeniden Nazan’ı ve ailesini anlat hem de tüm ayrıntılarına kadar her şeyi bilmek istiyoruz, hiçbir şeyi kaçırmadan.
—Peki, ağabey tekrar anlatayım.
Mustafa yaşadıklarını, Nazan’ı, ailesini tekrar anlattı hem en ince detaylarına kadar. Herkes kendince planlar yaptılar, Binbaşı Furkan’da düşünüyor du birden aklına bir soru geldi.
—Mustafa bu bayan yurt müdürlüğü yaptı değilmi?
—Evet ağabey.
—Tamam, ben ne yapacağımızı artık biliyorum ama herkes bana destek olacak bu konuda, ilk önce bize verdiğin daire ile kızının dairesini bizlere satacaksın, Adana’daki evide teyzemlere satacaksın buradan da iki daire emeklide olacaksın Mustafa ve buradakiler tamammı?
—Tamam, amca biz alırız daireyi ama ne yapacaksın hala anlamadım.
—Anlaman da gerekmez sen denileni yap yeter yeğenim, teyzemleri de ben arayacağım ev için benim paramda hazır zaten
—Ağabey neler oluyor bize de anlatsan da anlasak.
—Sen git emeklilik dilekçeni ver tazminatını da hemen versinler, öncelikle para işini halledelim gerisi kolay, öyle bir iş yapacağız ki herkes şaşıracak ama en çok iş sana düşüyor bilmiş ol.
—Hiçbir şey anlamadım ama peki sen hepimizden akıllısın sana güveniyorum peki bende ne dersen yapacağım söz ağabey.
—Aferin şimdi git emeklilik dilekçeni ver.
—Peki ağabey.
Mustafa emeklilik dilekçesini verdi, iki dairesini de sattı, ağabeyi ile kızı da dairelerini aldılar, Adana’daki evde teyzelerine satıldı. Bir hafta sonra Mustafa’nın tam bir milyon yenitürklirası bankaya yatmıştı, emeklide olmuştu.
—Her dediğini yaptık ağabey şimdi ne olacak?
—Nazan seni hiç aradı mı telle veya netle?
—Evet, dün aradı, Antalya’ya yazlığa gitmiş.
—Tamam, akşam sen, ben, yengen Malatya’ya gidiyoruz, sen uçaktan yer ayırt.
—Peki.
Mustafa uçaktan yer ayırttı, üçü birlikte gece Malatya’ya uçtular bir araba ile kalacakları otele yerleştiler, Mustafa hala bir şey anlamamıştı. Binbaşı kafasındaki planı tek tek uygulamaya başladı, önce Nazan’ın oturduğu apartmanda üç tane daire aldı birini de dayayıp döşedi, döşediği dairede Nazan’ın oturduğu evin tam karşısıydı. Uzun pazarlıklar sonunda daha önce Nazan’ın görev yaptığı yurttu da satın aldılar. Mustafa abisinin planını yavaş yavaş anlamaya başlamıştı.
Yurttun alımı ile yeniden bakımdan geçmesi, dairelerin parası ve döşenmesi elde pek para bırakmamıştı. Plan tıkır tıkır işliyordu iş şimdi Nazan’la yüz yüze gelmeye kalmıştı. Binbaşı bunuda ayarlamıştı. Mustafa’dan teli alan yengesi Nazan’ı aradı.
—İyi günler Nazan Hanım ben Ramile Bahtiyar, Kendi evim yurtlarının sahibi Malatya’da da bir şube açtık bize bir idari ve personel Müdürü lazım.
—İyide benle ne alakası var.
—Siz daha önce burada müdürlük yapmışsınız, sizi çok övdüler tekrar düşünürseniz görüşelim.
—Tamam, ama ben şuan şehir dışındayım iki gün içerisinde döneceğim beklerseniz görüşebiliriz.
—Peki, bekliyoruz iyi günler.
—Siz en iyisi yarın bekleyin beni hemen geliyorum, akşam otobüsle gelir işi ayarlar tekrar dönerim size iyi günler.
—Size de iyi günler.
 —Sen harikasın yenge.
—Evet, benim eşim harika, neyse bunları bırakında yarını düşünelim, Nazan durumu anlamasın biz önce ondan gerekli önlemi alalımda gerisi kolay.
—Ağabey yine ne düşünüyorsun?
—Yarın görürsün.
Akşam tüm planlar yapıldı, her şey hazırdı artık şimdi Nazan’ı bekliyorlardı. Sabahın ilk ışıkları ile üçü de kalktılar, kahvaltı sonrası yurttun yolunu tuttular, üçü de plan için hazırdı, Ramile’nin teli çaldı.
—Günaydın Ben Nazan geldim, nerdesiniz?
—Kahvaltı yapıyorum 1 saat sonra müdürlük yaptığınız yurttan buluşalım.
—Peki, bir saat sonra orda olacağım.
—Valla harikasın canım iyi ki zaman kazandın hemen yurtta varalım.
Yurtta vardıklarında hemen planlar yapıldı, Nazan’la görüşülecek odaya kamara yerleştirildi, kamerinin görüntü yaptığı odaya Mustafa oturdu diğer odada Ramile masada, Binbaşı Furkan ayakta dosyalar elinde bekliyordu. Beklenen Nazan geldi hemen odaya aldılar, Mustafa heyecandan tir tir titriyordu.
—İyi günler ben Nazan.
—Hoş geldiniz bende Ramile buda muhasebecim Murat Bey.
—Memnun oldum buyurun görüşelim.
—Kendi evim yurtçuluk kız öğrencilerimiz için hizmet vermektedir, Ankara, İstanbul, Adana, Kahramanmaraş ve Malatya’da şubelerimiz vardır. Her şubede bir idari ve personel müdürü ile mali ve teknik müdürle çalışıyoruz, burada mali ve teknik müdür bulduk bize bir idari ve personel müdürü lazım onu da sizi düşündük. Daha önce burada müdürlük yapmışsınız eğer yeniden anlaşırsak neden olmasın? Biz öncelikle güven hizmet istiyoruz ne dersiniz?
—Öncelikle beni düşündüğünüz için teşekkür ederim, evet daha önce burada çalıştım ama maddi olarak anlaşamayınca bırakmak zorunda kaldım.
—Para önemli değil elbette hak ettiğinizi alacaksınız, bize güven önemli çünkü emanetlerimiz çok özel anlıyorsunuz değilmi.
—Elbette para önemli değilse sizle anlaşırız.
—Tabii ama bizim bazı prensiplerimiz var, müdürlerimizle en az üç yıllık anlaşma yaparız bunun içinde mutlaka teminat isteriz yanlış anlamayın bu bizim prensibimiz.
—Anlıyorum mesela ne istersiniz?
—Bunu Murat cevaplasın.
—Elbette hanımefendi, öncelikle Nazan hanım ne kadar maaş istersiniz onu duyalım.
—1500 yenitürklirası olabilir.
 —Kabul üzerinizde tapu varmı?
—Var oturduğumuz dairenin tapusu üzerimde.
—O zaman o tapuyu özel anlaşmalar karşılığında yurdumuz adına ipotek yapacaksınız, muhtardan iyi hal kâğıdı, ikamet ilmühaberi, savcılıktan sabıka kaydı, kimlik fotokopisi, resim bugün getirin hemen anlaşmayı yapalım.
—Tapuyu neden ipotek yapıyoruz anlamadım.
—Üç yıllık anlaşma yapıyoruz ya yarın bizi bırakırsanız ne yapacağız, bu şirketimizin uygulaması istemiyorsanız siz bilirsiniz, bizde sizi bırakırsak tazminat ödeme garantisi veriyoruz. Noter huzurunda özel anlaşma yapacağız ama siz bilirsiniz.
—Peki, tamam öğle sonu hepsini getirir anlaşmayı yaparız.
—Olabilir işiniz bitince beni arayın bende noteri çağırayım anlaşmayı yaparak işi bitirelim.
—Teşekkür ediyorum ben çıkıyorum şu belgeleri alıp getireyim, ipotek için ne yapacağım.
—Nazan Hanım şu yazıyı götürün aynısı yazarak ipotek yaptırırsınız.
—Anladım şimdilik hohçakalın.
—Güle güle.
Nazan odadan çıktı hemen eve giderek gerekli hazırlıklara başladı, bir taraftan da bunların kim olduğunu ne kadar kolay iş bulduğuna ve istediği paranın verilmesine şaşıyordu.  Mustafa heyecandan titriyordu odada çıktı ağabeyinin yanına geldi.
—Nasıl Mustafa anladın mı yapmak istediğimi.
—Evet, ağabey anladım.
—Aferin sana doğrusu bende sevdim bu oyunu, sen nasıl dayanabilecek misin bunlara?  Belki yıllarca burada kalabilecek misin?
—Elbette elimden geleni yapacağım.
—Tamam, şimdi bunları geçinde hazırlık yapalım, noter hazır mı Mustafa?
—Elbette yenge hazır başka bir emrin varmı patron yenge.
—Mustafa dalga geçme bak her şeyi anlatırım Nazan’a
—Aman yenge tamam şaka yaptım.
Öğle olmuştu Nazan aradı ve geleceğini söyledi, hemen noteri çağırdılar yeniden her şey hazırdı. Nazan elinde tüm evraklarla geldi hemen içeri geçtiler anlaşmalar imzalar derken noter işi bitirip gitti.
—Hayırlı olsun artık üç yıl beraberiz, aman ha dikkat edin sizden tek ricam bu.
—Sağ olun benim tam olarak görevim nedir? İki müdür nasıl olacak bunu anlamadım.
 —Siz idari ve personel müdürüsünüz göreviniz öncelikle tüm personelden sorumlusunuz, onların alımı maaş işleri, çalışma işlemleri gibi, burada kalan kız öğrencilerimizin sorunları da senin alanın. Mali ve teknik müdürümüzde yurtta mal alımı maaş dağıtımı ve sizin danışmanızdır, ayrıca benim temsilimde odur.
—Anladım peki ne zaman başlıyoruz?
—Ağustos başında başlıyoruz genelde tüm yurtlarımızda.
—Peki, bir ricam daha var yanlış anlamasanız.
—Buyurun söyleyin çekinmeyin lütfen.
—Şuan tatildeydim tekrarda tatile döneceğim biraz avans istesem ayıp olurmu hanımefendi?
—Yok, olmaz Murat Bey Nazan hanıma bin yenitürklirası ödermisiniz?
—Elbette yalnız artık bundan sonra muhatabınız Mali ve teknik müdürümüzdür, her şeyi onunla görüşeceksiniz oda ağustos başında burada olur.
—İnşallah anlaşacağımız biri olur.
—Olacak zaten siz uyumluluk içinde çalışmasanız biz burada iş yapamayız, iş ahlakında duygusallığa yer yoktur bunu sakın unutmayın, her kim olursa olsun işinize bakacaksınız bunu sakın unutmayın hanımefendi.
—Peki, unutmam şimdi müsaadenizle çıkabilir miyim?
—Elbette şu bin yenitürkliranız güle güle kullanın.
—Sağ olun iyi günler size.
—Size de
—Size de Nazan Hanım inşallah tekrar görüşürüz.
Nazan cebinde bin lira ile eve geldi, gözlerinden mutluluk yağıyordu, şimdi rahat bir tatil yapabilir ikinci aşkı Mustafa’yı unutabilirdi. Akşam Nazan tatil yaptığı Antalya’ya, Mustafa ağabeyi ve yenğeside Ankara’ya döndüler. Herkes merakla olanları dinledi doğrusu harika bir plandı.
—Bak kardeşim bizim yapacağımız iş bitti bundan sonrası sana ait, günün her saati berabersiniz ne gerekiyorsa yap ve karşıma evlenmek üzere gel.
—Peki, ağabey elimden geleni yapacağım.
—Mustafa ailesini de dikkat et.
—Bak Mustafa yenğenide dinle, ailesine önem veren birisi bunuda sakın unutma, bizde artık İstanbul’a dönelim.
Mustafa birkaç gün sonra misafirlerini İstanbul’a yolladı, kendiside arabasının arkasına “Selam Kayısı güzeli şımarık cadı ağa kızı bak yine ben geldim” yazdırdıktan sonra, gerekli hazırlıkları yaparak Malatya’ya yola çıktı. Uzun ve yorucu yolculuktan sonra Malatya’ya girdi, yaşadıklarını tek tek hatırladıktan sonra bir lokantada yemek yedi, alış verişten yaparak evin yolunu tuttu. Apartmanın önüne geldiğinde içinde tuhaf bir his vardı, görevlinin yardımı ile dairesine yerleşti.
Malatya’ya geleli üç gün olmuştu, yurda gitti gerekli hazırlıkları yapıyor durmadan uğraşıyordu. Nazan Antalya’da kral bir tatil yapıyordu, cebinde parası moral toplamaya çalışıyordu. Mustafa yurdun tüm hazırlıklarını bitirmişti hatta iki kapıya müdür isimlerini bile astırmıştı.
Yine bir gün akşamüzeri eve geliyordu korkunç bir bağırıkla ilkindi, hemen sesin geldiği yere koştu. Bağıran karşı komşu olan Nazan’ın annesi Sevgi hanımdı.
—Ne olur yardım edin Mehmet çok kötü oldu ayılmıyor.
—Tamam, hemen bakalım.
Mustafa içeriye girdi Mehmet Bey baygındı hemen sırtına alarak aşağıya doğru indirmeye başladı, Sevgi hanımda üzerini giymiş arkası sıra geliyordu. Mustafa Malatya Devlet hastanesine yetiştirdi Mehmet beyi, ilk müdahaleyi yaptılar sonrada doktor hasta sahiplerini çağırdı.
—Bu hastanın sahipleri sizmisiniz?
—Evet, ben komşusu buda eşi buyurun.
—Bunu acil olarak Adana Tıp fakültesine götürün ben sevki yaparım ya da Balcalı’ya, imkânınız varmı?
—Evet, var hemen götürmemiz gerekli sanırım.
—Evet, burada tıpbii gereçler yok, en fazla 5 saatiniz var ona göre.
—Hemen çıkalım o zaman ya yolda bir şey olursa ne yaparız?
—Biz gerekli müdahaleyi yaparız siz götürün.
—Peki, hemen çıkalım.
Doktor gerekli müdahaleyi yaptı, üçü birlikte Adana’ya doğru yola çıktılar, Sevgi hanım hem seviniyor hem de düşünüyordu.
—Yavrum sağ ol Allah senden razı olsun, keşke kızlara haber verseydik bak yanımızda parada yok
—Önemli değil abla ben gereğini yaparım sizde bana sonra ödersiniz hem şimdi bunların sırası değil bir an önce Adana’ya varmamız gerek.
—Haklısın yavrum ben yinede telle en azından Sevinç’i arayayım.
—Peki arayın.
—Alo Sevinç kızım baban rahatsızlandı onu Adana’ya götürüyoruz kardeşine bak.
—Anne ne oldu babama kimle gidiyorsunuz?
—Korkma kızım şuan fena değil baban, yeni taşınan komşunun arabası ile gidiyoruz.
—Anne sen delimisin nasıl güveniyorsun bilmediğin birine?
—Kızım ben insan sarrafıyım unuttun mu ben öğretmenim bu kişiye de güvenmem gerek zaten şuan yoldayız.
—Anne tam olarak nerdesiniz?
—Osmaniye’ye 10 kilometre var.
—Nerdeyse varmışsınız artık yapacağız bir şey yok, Nazan ablama haber verdin mi?
—Yok, kızım ortalığı telaşa vermeye ne gerek var zaten çok acı çekiyor, Mustafa’yı unutmaya çalışıyormuş haber verme acil olursa ben ararım.
—Peki, anne o zaman beni sık sık ara durumu haber ver.
—Tamam, kızım kolay gelsin hadi hohçakal.
—Sağ ol anne tekrar geçmiş olsun
Mustafa konuşulanları tüm dikkat dinlemişti, demek oda sevmişti, buna memnun olarak yola devam etti. Adana’ya kadar hiç konuşmadılar, Mustafa doğru Balcalı’ya geldi,  araçtan indi hızla hastanenin içerisine girdi 15 dakika sonra kalabalık bir grupla geldi. Mehmet beyi hemen sedyeye aldılar direk hastaneye taşıdılar, Sevgi hanım bu olanlara hala bir anlam veremiyordu. Mehmet beyi götüreli bir saat olmuştu doktor geldi.
—Mustafa Bey hastaya ilk müdahaleyi yaptık şimdi küçük bir operasyon yapacağız, hiç merak etmeyin korkacak bir şey yok.
—Sağ olun Hasan Bey size ne kadar teşekkür etsem az.
—Yapma Mustafa lütfen neyse biz gereğini yaparız.
Operasyon iki saat sürmüştü, doktor çıktı hastayı odasına aldılar.
—Çok başarılı bir operasyon yaptık iki gün içerisinde taburcu olur, korkmayın her hangi bir tehlikeli durum yok, tam vaktinde getirmişsin Mustafa.
—Teşekkür ederim Hasan Bey elinize sağlık.
—Bir şey değil, tekrar geçmiş olsun.
—Mehmet Bey iki saate kadar uyanır, hemen şuradan bir yemek yiyelim sonrada yanına geliriz buyurun Sevgi abla.
—Oğlum sen kimsin baksana seni gören hastana seferber oldu.
—Boş verin kim olduğumu sadece ben Adanalıyım bilin yeter abla hadi yemeği çıkalım.
Sevgi hanımla güzel bir yemek yediler, tekrar hastaneye döndüler, iki saat sonra Mehmet bey ayıldı. Sevgi hanım durumu kızlarına tek tek anlattı, babalarının iyi olduğunu söyledi, her konuşmasında da yeni komşusundan bahsetmeden de duramıyordu eee ne de olsa kocasının hayatını kurtarmıştı.
Adem’in her şeyi değişmişti, şuan dünyanın en zengin en acımasız insanı olmuş tam bir ölüm makinesi haline gelmişti. İsmini de değiştirmiş Ahmedov Yurdanov adını almıştı. Dünyadaki tüm pisliklerde artık onun adı geçiyor ama ne izini nede suçlayacak bir delil bulunabiliyordu. Esrar, kumar, beyaz kadın ticareti, silah kaçakçılığı her işe elini atıyor istediği devlettin geleceği ile oynuyor ekonomisi sıfıra çekiyor yâda istediği kalkındırıyordu. Kendisine hizmet edene istediği makamı malı mülkü veriyor karşısına çıkanı ise sinek gibi eziyordu. Bunu yaparken de elektrik devreleri gibi kurduğu sistemle yapıyordu.
Adana’da üç gece kaldıktan sonra Mehmet Bey taburcu oldu, üçü birlikte yeniden Malatya’ya doğru yola koyuldular. Mehmet ve eşi bu yeni komşuya sevgi ve saygıyla bakıyor hala böyle insanların varlığının olması onları sevindiriyordu.
—Allah sizden razı olsun.
—Sizden de amca ne demek ben sadece görevimi komşuluğun gereğini yaptım.
—Yok, oğlum öyle deme şimdi böyle komşular kaldımı ki sanmam, Allah senden razı olsun.
—Sizden de.
—Mehmet maddi olarak ta borçlandık Mustafa beye, hiç paramız çıkmadı hepsini kendi harcadı.
—Yapmayın bu kadar büyütecek bir şey yok, yalnız sizden tek rica bu olanları yani benimle ilgili kısmını kimseye özelliklede Nazan bilmese çok iyi olur.
Yolda yemek yediler çay içtiler,  Sevgi hanım geldiklerini kızlara söyledi, herkes hazır olarak beklemeye başladılar. Nihayet Malatya’ya geldiler apartmanın önüne geldiklerinde Mehmet beyi hemen araçtan indirip daireye götürdüler, Mustafa orda tek başına kaldı. Mustafa dairesine geçti banyo aldıktan sonra üzerine değiştirip güzel bir uykuya daldı, birazda canı sıkılmıştı insanların vefasızlığına.
Mustafa uyandığında akşamüzeri olmuştu giyinip evden çıktı, en yakın lokantada bir kamurğa dolması yedikten sonra Nazan’la gezdiği yerleri dolaşmaya başladı. Nazan babasının yaşadıklarını öğrenmiş bu yeni komşuyu merak etmeye başlamıştı, bir ara tatili kesip dönmeyi düşündü sonra nasılsa onlarda gelecek diye vaz geçmişti.
Mehmet Bey bir hafta sonra tamamen iyileşmiş artık dolaşmaya başlamıştı, her gün birileri gelip gidiyordu sonunda dayanamayarak Antalya’ya gitmeye karar verdi. Akşamüzeri otobüsle yola çıktılar yolda Mustafa akıllarına gelmişti doğrusu çok ayıp etmişlerdi. Mustafa bir gün sonra kapılarını çaldı ama açan olmadı demek gittiler diye düşünerek yurdun yolunu tuttu.
Yurda giderken şehir merkezine girmişti, ilerde bir kalabalık görünce durdu, burasını hatırlıyordu daha önce Nazan’la gelmişti evet yanılmış olamazdı burası Sevinç’in evinin önüydü. Birden Sevinç’i gördü bağırıp çağırıyordu.
—Allah kahretsin senide evini de rezil sana ev bulalım çıkacağız dedik.
—Bulsaydın sana oğlum gelecek diye haftalar önce söyledik ama aldırış etmedin.
—Bulamadım işte memur maaşı ile ancak buraya oturabiliriz sanki ev varda biz çıkmıyoruz.
—O senin sıkıntın beni ilgilendirmez sen evimden defooooooool yeter bana
—Nereye gideceğiz ev bulunca çıkarız al evini başına geçir.
Mustafa daha fazla beklemeden arabasından indi, Sevinç’in yanına doğru yürüdü, iki dairesi boştu burada.
—Merhaba Sevinç beni hatırladın mı?
—Ne var be hatırladım ne olacak zaten kafam bozuk.
—Belli oluyor kafanın bozuk olduğu sen evmi arıyorsun?
—Evet, nolçak yoksa bana Malatya’da evmi buldun?
—Evet, iki daire var otururmusun gücün yetermi bilmem
—Aylık 250 yenitürklirası veririm.
—İyi o zaman al sana anahtar babanın dairesinin yan tarafı boş oraya oturabilirsin, sakın ha aylığı geciktirme karışmam ben daha kötü yapar dışarı atarım.
—Benle dalga geçme orda kira en az 500 hangi akıllı 250 ye kiraya verir?
—Ben veririm ama yalnız sana bunun sebebini de söylerim bir gün.
—Peki, sağ olasın.
Sevinç pek inanmadı ama yinede anahtarı aldı kocası ile hemen babasının apartmanına gittiler gerçektende orası boştu ve anahtar o daireye aitti. Bir gün içerisinde taşındılar. Mustafa hakkında yanıldığına bin pişman olmuştu Sevinç, kendilerini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştı. Mustafa tekrar yurdun yolunu tuttu, yolda giderken birden tanıdık birini gördü bu Nazan’ın arkadaşı Yasemin’di, hemen durdu ve seslendi.
—Yasemin hanım nasılsın beni tanıdınız mı?
—Evet, tanıdım enişte hayırdır ne geziyorsun burada hala ablam her şeyin bittiğini söylemişti.
—Evet, bitti gel bunları sonra anlatırım sana bir sözüm vardı hani iş bulacaktım ya buldum benim dediğim işte çalışırmısın?
—Hayırdır enişte burada bana işmi buldun?
—Evet, gel arabaya işe gidelim hem de biraz konuşuruz.
—Peki geliyorum.
Beraber yurda gittiler, ikisi birlikte arabadan inerek Mustafa’nın odasına oturdular, Yasemin pek merak etmişti Mustafa’nın bulduğu işi.
—Bak Yasemin sana her şeyi anlatacağım ama bana annenin başı için bunları kimseye hatta Nazan’a bile söylemeceğine yemin edeceksin.
—Tamam, enişte yemin olsun söylemem.
Mustafa her şeyi tek tek anlattı, Yasemin dikkatlice dinledikten sonra şaşkınlığını gizleyemedi.
—Ya enişte bu ne sevgi, demek bu kadar çok sevdin ablamı.
—Evet, eşim kadar sevdim ama ona bir türlü anlatamadım.
—Anlatırsın sende bu akıl olduktan sonra yapmayacağın şey yok bence.
—Sen ne iş yaparsın daha önce muhasebecilik yaptın mı? Bu konuda hiç bilgin varmı?
—Var enişte hem de iyi bir muhasebeciyim.
—Gel o zaman odana bakalım.
İkisi birlikte kalkarak başka bir odaya girdiler, Yasemin odaya hayran kalmıştı, giderken de bir odanın kapısındaki levha dikkatini çekti, levhada “İdari ve Personel Müdürü Nazan ATİK” yazıyordu. Hemen koltuğa oturdu Yasemin, sonrada Mustafa’ya bakarak konuşmaya başladı.
—Sağ olasın enişte sen gerçekten çok harika bir insansın, inan seni mahcup etmeyeceğim ev kirasını bile veremez olmuştum, Allah senden razı olsun, tüm sorumluluklarımı biliyorum korkma.
—Gerçekten yapabilecek misin bak beni Nazan’a mahcup etme aman ha.
—Asla enişte korkma, sonra sözüm dede duracağım her ne olursa da olsun asla bir şey demem ablama.
—İnandım zaten bu gün bu tesadüf olmasa da seni bulurdum maaş ne kadar istersin Yasemin.
—Son çalıştığım yerde bu iş için 750 alıyordum burada da sen bilirsin.
—Tamam, şimdi dediklerimi not al şu an personel olarak 5 kişiyiz benim maaşım 2500, Nazan’ın maaşı 1500, seninki 900, iki tane aşçımız var onlara da 500 yaz.
—Emredersiniz efendim.
—Bak sakın unutma ben burada sadece müdürüm sonra Nazan durumu anlar seni konuşturur tüm plan yatar, onun için bana sadece müdürüm dersin.
—Peki, müdürüm, başka elaman alacak mıyız peki?
—Elbette bunlara da Nazan karar verecek.
—Çok uzattık hadi hanımefendi yemeğe çıkalım.
—Müdürüm olarak emredersiniz.
—Hemen şımarma bak karışmam ha yürü şımarık şey seni.
—Peki enişteciğim.
—Baldız şımarma yürü.
Birlikte yemek yediler, hep yurt ve Nazan’la ilgili sohbet ettiler ve tekrar yurda gittiler. Akşamüzeri Yasemin avans da aldı ve mutlu bir şekilde evin yolunu tutmuştu, artık onunda bir işi vardı yeniden. Mustafa akşamüzeri alış veriş yaptıktan sonra eve geldi kendine güzel bir yemek yapmayı düşünüyordu ki kapı çalındı gelen Sevinç’ti.
—İyi akşamlar yemeği bizimle yermisiniz?
—Zahmet olmasın size hem nerden çıktı bu yemek.
—Hem tanışmış oluruz, hem de teşekkür ederiz, geliyorsunuz değilmi?
—Evet, yarım saat sonra ordayım eşiniz evde değilmi?
—Evde zaten hep evde o.
—Peki, yarım saat sonra görüşürüz.
—İyi günler görüşürüz.
Mustafa tekrar içeri girdi banyo yaptı, üzerini değiştirip Sevinç’gilin kapısını çaldı.
—İyi günler.
—Hoş geldiniz size de iyi günler buyurun.
—Sağ olun.
Mustafa içeriye girdi yemekler çaylar meyveler derken sohbet başlamıştı.
—Siz bir işte çalışmıyor musunuz beyefendi?
—Hayır, önceleri çalışıyordum eczacılıkta ama çıkarttılar.
—Benle çalışırmısınız?
—Ne iş yapacağım?
—Yurtta güvenlikçi olarak çalışırmısın?
—Evet, çalışırım, maaş ne verirsiniz?
—Buna Nazan Hanım karar verir.
—Nazan hanımı onun ne ilgisi var?
—Olurmu yurdun idari ve personel müdürü o.
—Ben sizi işe alırım oda maaşına karar versin.
—Peki, Allah sizden tekrar razı olsun kocamada iş verdiniz, tüm bunları niye yapıyorsunuz Mustafa bey anlamıyorum, oysa ben hep kötülük ettim size belkide ayırttım sizi.
—Böyle düşünmeyin sen bize düşünmek için zaman kazandırdın, sağlıklı düşünelim diye. Tüm bunları da ablanı hala sevdiğim için yapıyorum, sizden de şunu istiyorum öncelikle bunları ablanıza anlatmayın sonra bana ve ablanıza yardımcı olunki yaralı yüreklerimiz yeniden mutluluğu yakalasın.
—Haklısın bu kez asla engel olmam gereken neyse bende üzerime düşeni yapacağım.
—Söz verdiniz değilmi her ne olursa olsun yanımda olacaksınız.
—Evet, yanınızda olacağım, artık adım gibi eminim siz ablamı gerçekten seviyorsunuz.
—Evet, haklısın seviyorum şimdi kalkmam gerek iyi geceler, sizde yarın yurda gelin görüşelim.
—İyi geceler yarın görüşürüz.
Bir gün sonra Sevinç’in kocası yurda geldi her konuda anlaşarak işe başladı. Her şey Mustafa’nın planının dışında çok iyi olarak gelişiyordu, doğrusu o bile bu gelişmelere hayret ediyordu.  Nazan Antalya’da tatilin keyfini çıkartıyor bol bol eğleniyordu. Mehmet Bey Mustafa’ya verdiği sözü tutarak olanları tam anlatmamış hep geçiştirmişti. Nazan artık dönmesi gerektiğini biliyordu birde şu müdür kimdi merak etmeden duramadı.
Serpil sabahleyin erkenden kalkmış görev yerine doğru gidiyordu, birden önüne bir araba kırdı içinden çam yarması gibi bir adam çıkarak arabasının önüne geldi.
—Hey Serpil Hanım camı açarmısınız?
—Ne var neden açacağım ne var?
—Bu günkü davanda vereceğin kararı iyi düşün aksi takdirde biz düşündürürüz.
—Senden kimsin defol ben kuru palavralara pabuç bırakmam.
—Sen bilirsin kızın ile kocana yazık edersin.
Adam çok sert eda ile hemen arabasına binerek oradan hızla uzaklaştılar. Serpil’in buna kafası takılmıştı hemen evini aradı kocasıydı kendisine cevap veren. Kızını da sordu sonra kalbi yerine geldi ve işine gitmeye devam etti. Duruşma saatine daha üç saat vardı gerekli çalışmaları yapmaya başladı. Mustafa yeni kalkmıştı bir kahvaltı yaparak yurda gitmek için arabasına bindi.
Mustafa arabası ile giderken önde bir araba gördü ama çok tuhaf bir durumda, içinde üç kişi birde kız çocuğu vardı ve adam çok durgundu. Mustafa biraz hafızasını yokladıktan sonra bu çocuğu tanıdığını anladı evet bu Nazan’ın yeğeni hâkimin kızı Esin’di hemen arabasını döndürerek aracı takip etmeye başladı. Araç bir saat yol aldıktan sonra Elazığ yolu üzerinde bir harabede durdu, adamlar çocuk ile adamı sürükleyerek harabeye soktular.
Mustafa olanları tam olarak görmüştü hemen arabası ile tekrar döndü bir süre ne yapması gerektiğini düşündü. Serpil’e gidemezdi bu riskti polise gitse derdini anlatana kadar akşam olurdu en iyisi Sevinç’le eşine gitmekti. Hemen yurda gitti Sevinç’in eşini alarak evin yolunu tuttu. Sevinç evdeydi tüm durumu bir çırpıda anlattı. Mustafa en iyisi bu işi kendilerinin halletmeleri gerektiğini anlattı çünkü başka çare yoktu. Üçü bir yola çıktılar, giderken de planını yaptılar.
Harabeye geldiklerinde arabadan indiler, yavaşça yaklaşmaya başladılar, Sevinç tek başına gidiyor ikisi de birlikte gidiyorlardı, birden Sevinç ayağa kalkarak tam bir hayat kadını rolüne büründü Mustafa onu anlamıştı. Sevinç salına salına harabenin önüne kadar geldi yumuşak bir eda ile seslendi.
—Hey içerde kimse yokmu, kimse derkende erkek arıyorum hem de erkek gibi erkek hey duyan yokmu?
—Gel yavrum bak burada aradığından iki tane var.
—Sizler buraya gelsenize yoksa korkuyor musunuz bakın sizi bekliyorum.
—Geliyoruz yavrum.
—Gelin canlarım.
Adamlar Sevinç’e yaklaşınca neye uğradıklarını şaşırdılar çünkü ikiside etkisiz hale gelmişti, Mustafa ikisini de bağladı sonra usulca içeriye süzüldüler Serpil’in kocası ile kızından başka kimse yoktu, onlarda bağlıydı. Hemen ikisini de çözdüler adamları da alıp hızla merkeze doğru yola koyuldular. Mustafa adamlardan bu işi üç kişinin yaptığını diğerinin ise mahkemeye katılmak üzere salona gittiğini söylemişlerdi.
Serpil dava için tüm hazırlığı bitirdi ve mahkemenin başlamasını beklerken birden teli çaldı.
—Kolay gelsin vereceğin kararı iyi düşün kızınla kocan elimizde.
—Yalan söylüyorsun.
—İstersen evi ara kararın belli olunca kızının ve kocanın ya ölüsüne ya da dirisine kavuşursun.
Bu son sözü oldu adamın teli kapandı, Serpil hemen evi aradı kocası ile kızının evde olmadığını öğrendi. Mahkeme saati iyice yaklaşmıştı ne yapacağını şaşırmış kara kara düşünüyordu ki teli tekrar çaldı bu kez arayan Sevinç’ti.
—Alo Serpil kızınla enişte bizimle geliyoruz sen rahat ol, onları kaçırmışlar enişten ben birde komşu kurtardık sen mahkemene gir ve adalet neyi emrediyorsa onu yap.
—Sağ ol abla tamam ne zaman burada olursunuz?
—Yarım saat sonra tamam yalnız dikkat et bir kişide ordaymış sana bir şey yapmasın.
—Peki, abla hadi gelin bakalım.
Mustafa hızla yol alıyor bir an önce mahkeme salonuna yetişmeye çalışıyordu, zaten mahkemede başlamıştı. Serpil kendinden emin bir vaziyette kararı açıkladı adamı ömür boyu hapse mahkûm etmişti. Mustafa önce iki kişiyi adalete teslim ederek mahkeme salonuna doğru yürüdüler. Mahkeme bitmiş her kes çıkmaya başlamıştı bu ara dada mahkumuda götürüyorlardı aniden bir adam sıçrayarak belinden çıkarttığı tabancayı Serpil’in kafasına dayadı bir yandan da bağırıyordu.
—Sakın kimse yaklaşmasın valla kafasını uçururum, yemin ederim ki sağ kalmaz yaklaşmayın açın kapıyı.
Herkes donmuştu kimse kımıldamıyordu, tam bu sırada Sevinç içeri girdi gördüğü manzara korkunçtu. Tüm polisler ellerinde tabanca tetik de duruyorlardı adam hala bağırıyor herkesi tehdit ediyordu.
—Sakın yaklaşmayın vallahi öldürürüm bu kadını yaklaşmayın, mahkûmu verin birde helikopter yoksa buradan ölüsü çıkar.
Mustafa sessizce komisere yaklaştı kulağına bir şeyler söyledi sonrada Sevinç bir şeyler söyledi, her ikiside Mustafa’nın planını anlamıştı. Mustafa birden belinde taşıdığı silahı çıkartıp Sevinç’in kafasına dayadı bir taraf dan oda bas bas bağırıyordu.
—Sakın kimse yaklaşmasın valla bende bunu gebertirim, bu gördüğünüz kadın benim ağabeyimle babamı da ömür boyu hapse mahkûm etti, şimdi intikam saati geldi, önce ablan sonra sen öleceksin.
Zavallı Serpil korkudan kıp kırmızı olmuştu, doğrusu ablasının böyle bir şeye karışması çok üzüşüydü. Mustafa Sevinç’i tutarak adama doğru yaklaştı, bu ara dada Sevinç’in kulağına da bir şeyler söylemişti.
—Demek kardeşim bu hâkim senide yaktı, onu ben öldüreceğim bu benim hakkım, senin tek kişini benim iki kişimi mahvetti bırak onu bana bunu ver onu ben öldüreyim.
Adam şaşkın şakın bakıyordu birden beyninde şimşekler çaktı amacı bu kadının ölmesi değilmiydi bırakırsa nasılsa ölecekti kendisi öldürse nasılsa buradan sağ çıkamazdı, ama şimdi belki kadın ölse adamıda vururlar kendide teslim olur az bir yılla yırtardı.
Mustafa adamın düşündüğünün farkına vardı dehada şiddetli bağırmaya başladı.
—Hadi sizler sakın yaklaşmayın hadi ver şu hâkimi öldüreyim benide senide yaşatmazla oda ölsün bizle hadi ver al bunu ver onu hadiii.
Adam bir daha düşündü haklıydı vermeye karar vererek oda Mustafa’ya doğru yaklaştı. Mustafa’da Sevinç’te hazırdı artık, Mustafa dikkatli bir şekilde yaklaştı adama, birden tüm gücü ile Sevinç’i adamın üzerine doğru yitti, Sevinç’te yere düşerken kardeşi Serpil’i kendisine doğru hızla çekti, ikisi birlikte yere düştüler. Mustafa’nın beklediği andı adamın üzerine bir kaplan gibi süzülüp etkisiz hale getirip polise teslim etti herkes alkışladı.
Suçlular adalete teslim edildi herkes mutluydu artık, Mustafa bir kez daha başarmıştı. Sevinç kardeşine kendileri kurtaran adamı tanıştırdı hepsi birlikte eve doğru yola koyuldular doğrusu bir dinlenmeyi hak etmişlerdi.
Sevinç’in evine geldiklerinde herkes çok mutluydu tabii bu mutluluğu da Mustafa’ya borçlulardı.
—Gerçekten size hayatımızı borçluyuz hem de eşim çocuğum ben hakkınızı nasıl ödeyeceğiz söylermisiniz!
—Ödersiniz elbet bir gün hem bunları boş verin beni mahcup ediyorsunuz.
—Sahi siz kimsiniz gökten inen melekmi?
—Yapmayın lütfen sadece bir insan.
—Canım kardeşim o ablamın aşığı Mustafa Bey.
—Hani şu nette tanıştığı mühendis öylemi.
—Evet.
—İnanmıyorum aslada inanmam.
—Vallahi o biz onu eli boş gönderdik o ise bize melek gibi yetişti, babamın hayatını kurtardı, bizi dışarıda kalmaktan kurtardı, eşime iş verdi sizin hayatınızı kurtardı.
—Bunları omu yaptı oysa biz ona ne yaptık o bize ne yapıyor mahcup etti hepimizi.
—Bakın böyle biraz daha konuşursanız kalkar giderim, sizler Nazan’ın kardeşlerisiniz o olmadığına göre bende onu çok sevdiğime göre yapmam gerek böyle düşünün, yalnız sizden bir ricam var ancak yaptıklarımı bu şekilde ödersiniz.
—Buyurun sizi dinliyoruz.
—Öncelikle beni bir ağabey olarak görün sonrada bu olanları sakın Nazan’a anlatmayın yeter.
—Neden peki bunları anlatsak ablam size hayran olmazmı?
—Belki ama ben istemiyorum anlayın lütfen.
—Peki, siz bilirsiniz söz kimse söylemeyecek.
Artık tam bir aile olmuşlardı, Mustafa’yı çağırıyorlar sevip sayıyorlardı, yine bir gün otururlarken Serpil’in teli çalmıştı arayan kardeşi Nermin’di.
—Alo Sevinç ablam yokmu bizim durumumuz çok kötü bize gelirmisiniz çok acil ne olur gelin.
—Tamam, hemen geliyoruz.
Serpil’in rengi attı hemen durumu Sevinç’e bildirirdi ve birlikte gitmeye karar verdiler,  Mustafa ne oluyor der gibisinden onlara baktı.
—Mustafa ağabey isterseniz sizde gelin sanırım onunla henüz tanışmadınız hem de tanışırız.
—Tamam, sakıncası yoksa siz bilirsiniz gidelim.
Hep birlikte Mustafa’nın arabası ile yola çıktılar, eve geldiklerinde icra işlemleri başlamıştı, bir taraftan yazıyor diğer yandan da arabaya yazılan eşyaları taşıyorlardı. Nermin bir köşeye oturmuş ağlıyordu, hemen yanına vardılar ne oldu gibisinden bakınca.
—Yandık yine kumar oynamış elimizde avucumuzda ne varsa gitti, yetmedi şimdide eşyalar hiçbir şeyimiz kalmayacak abla bıktım.
Mustafa icra memurlarının yanına vardı, onlardan borcun miktarını öğrendi.
—Bunlar benim akrabam bu borcu ben kabul ediyorum durdurun icrayı işte borcun miktarı kadar çek.
—Karşılığı varmı beyefendi.
—Arayın bankayı sorun ama durdurun şu icrayı.
—Peki, bankayı arıyorum durdururum icrayı.
Memur bankayı aradı karşılığını öğrenince icrayı durdurdu, eşyalar tekrar yerine indirildi, bu eşyaların Mustafa tarafından ödendiğinden ona da teslimi yapıldı. Mustafa’nın gözü birden karşıdaki apartmanın üzerinde duran adama takıldı ve hemen Sevinç’e bu adamın kim olduğunu sordu.
—Eyvah eniştem o Nermin’in kocası.
—Sen ortalığı telaşa verme ben gidiyorum.
Mustafa hızla apartmandan karşı apartmana doğru koşmaya başladı, herkes de olayı görmüştü çünkü adam bağırmaya başladı.
—Yeter artık bıktım yaşamaktan benim gibi kötüler ölmeli,  Nermin ben hak ettim ölümü hakkını helal et.
—Hayır, yapma ben sensiz yapamam seni seviyorum, bak borcumuz ödendi, artık rahatız hadi in oradan.
—Kendimi asla affedemiyorum ne olursun artık ölmem gerek hakkını helal et.
—İn oradan aptallık etme yeter artık bak borcumuz kalmadı.
Mustafa adamın yanına yaklaşmıştı, adam Mustafa gördü yanına yaklaşmaması için uyardı.
—Sakın yaklaşma atarım vallahi kendimi.
—Tamam, yaklaşmıyorum ama neden atacaksın kendini söylesene.
—Benim gibilerin yaşaması yasak ben kötüyüm hep acı verdim eşime artık dayanamıyorum.
—Bak bu iyi bir gelişme ama hatanı anladın, sende herkes gibi bir insansın hata yapabilirsin önemli olan bundan sonra yapma.
—Dışardan söylemesi kolay nasıl bakarım ben Nermin’in yüzüne bırak beni.
—Eminim ki seni seviyor affedecek hadi aptallığı bırak gel aşağıya inelim bak herkes bize bakıyor.
—Sen in senin atlaman için bir nedenin yok ama ben dayanamıyorum, evimiz vardı yedim, arabam vardı yedim şimdi sıra eşyalarda oda bitti, başka yenecek kalmadı canımdan başka.
—Benim sebebim yok mu dur o zaman beraber atlayalım, senin sebebin sadece eşyalar ya ben ne yapayım. Annem babam yok işim yok ya arkamdan bir ağlayanım bile yok bir kızım var oda İstanbul’da hayatında bak burada kimsem yok.
—Sen biliyor musun eşimin maaşına bile icra getirdim yaşamak hakkım değil.
—Olabilir hata insanlar için gel vaz geç ben tüm borcunu öderim.
—Hayır, oturacak evimiz bile yok, kimsenin haberi yok onu da kaybettim.
—Önemli değil yenisini alırsın.
—Demesi kolay.
—Ya kolay mal her an alınır ama ya can sevgi alınırmı?  Bak bana eşimi kaybettim yıllar önce bir daha gelmedi, şimdide birini ölesiye sevdim beni beğenmedi. Hadi inadı bırak tüm malımı sana vereyim karımı getir yâda sevdiğimi kavuştur ama yapamasın hadi ya bırak inadı ya da el ele atlayalım.
—Sen kimsin arkadaş melek’mi? yoksa azrail’mi?
—Hayır, seni iyi anlayan bir dost arkadaş hadi gel inelim aşağıya bak herkes bize bakıyor, eşin orda durmadan ağlıyor hadi gel inelim.
Adam aşağıya baktığında oldukça büyük bir kalabalığı gördü, gerçektende eşide ağlıyordu. Adam yavaşça aşağıya inerek Mustafa’ya sarıldı sonrada ikisi birlikte aşağıya indiler herkes olayı görmüştü. Mustafa verdiği sözü tuttu Nermin’gilin tüm borçlarını ödedi onları da ikinci dairesine taşıttı, ailenin bir kez daha gözüne girmişti. Son olaydan sonra Malatya Belediye Başkanlığı Mustafa’ya fahri hemşeri unvanını da vermişti, artık tüm Malatya Mustafa’yı tanıyor, seviyor, onu konuşuyordu.
Ağustos ayının başı gelmişti artık tatili bitirip göreve başlaması gerektiğini biliyordu Nazan. Babası ile annesinin zoru ile 15 gün daha uzattılar tatili. Ağustos 15 yola çıkma zamanı gelmişti artık uzatma şansları da kalmamıştı. Yola çıktılar kendisini bekleyen sürpriz ile meşgule doğru. Mustafa Nazan’ın geleceğini öğrenmişti, tüm kardeşlerini topladı onlara olanları anlatmamalarını söyledi. Nazan Malatya’ya gelmişti önce bir duş alıp üzerini değiştirdi, ailesini yerleştirip tekrar arabası ile yemek için bir lüks lokantaya gitti.
Lokantanın önüne gelince dışarıda duran bir Toyota pikap ile arkasındaki yazı dikkatini çekmişti, yazı aynen şöyle yazıyordu, “Selam Bak Yine Ben Geldim Kayısı Güzeli Şımarık Cadı Ağa Kızı” Bir tuhaf oldu içeriye girdi ikinci masada oturan adam dikkatini tekrar çekti, adam gözlük takmıştı sakal ile bıyığı da yoktu, üstelik kaburga dolması yiyordu, kendide tam karşısındaki masaya oturdu tüm dikkati ile adamı takip ediyordu.
Adam gözlüğünü çıkartınca küçük dilini yutuyordu bu adam evet emindi Mustafa’dan başkası değildi, büyük bir hışımla kalktı.
—Sen sen ha ne geziyorsun burada sana bir daha karşıma çıkma bu iş bitti demedim mi?
—Dediniz ben sizin karşınıza çıkmadım ki.
—Ne geziyorsun burada?
—Buraya yerleştim artık senin gibi Malatyalıyım, hem sen bana Malatya’ya gelme demedinki.
—Tamam, ne halin varsa gör.
Sonra tekrar masasına oturdu çok kızgın ve bir o kadarda şaşkındı, birazdan daha da şaşırdı, biricik arkadaşı canı ciğeri Yasemin kendini sini görmeden Mustafa’nın masasına oturdu. Beraber yemek yediler çok da samimiydiler, Yasemin yemekten sonra tekrar çıkıp gitti. Mustafa’da Nazan’ı takip ediyor gözüyle süzüyordu, bir süre sonra yemeğini oda bitirip arabasına doğru yürüdü. Nazan’da yemeğini yedikten sonra hesap ödemek için çantasını açtığında garsonun paranın Yasemin tarafından ödendiğini duyunca da tam şok olmuştu, demek arkadaşı kendisini görmüştü.
Büyük bir hışımla arabasına bindi, önde Mustafa arkasında kendi yol almaya başladılar, bir ara Nazan öne geçti apartmanın önüne gelince de Mustafa’nın da geldiğini görünce de iyice kızmıştı. Mustafa arabasından iner inmez yanına büyük bir hışımla vardı.
—Şimdide pis zamparalar gibi benimi takip ediyorsunuz?
—Evet, hatta sizle aynı asansöre binip aynı katta duracağım, itirazınız mı var?
—Yapamazsın bu kadarı da.
—İsterseniz deneyelim.
Apartmana doğru yürüdüler, kapıdaki görevli Mustafa’yı nazikçe selamladı, asansör kapısına kadar yürüdüler, Mustafa asansörü çağırınca Nazan hışımla merdivenlere doğru yürüdü. Mustafa dairenin olduğu kata gelince asansörden çıktı, birden Mehmet beyi görünce konuşmaya başladı.
—Selam Mehmet amca nasılsınız? Tatil yaradı inşallah.
—Sağ olun Mustafa oğlum iyiyim, elbette yaradı, ya çok özür dileriz size bir teşekkür edemedik çok da özür dileriz.
—Önemli değil bey amca siz rahatınıza bakın.
Onlar konuşurken Nazan merdivenlerden çıkıp geldi, birde ne görsün babası ile Mustafa gayet samimi sohbet ediyorlardı, kızgınlıkla dairenin kapısına doğru ilerlerken karşı dairenin zilinde yazan ismi okudu, bu Mustafa Onbaşı oğlu’nun ismiydi hışımla içeri girdi.
Olanlara bir türlü inanamıyordu, demek Mustafa bu kadar kararlıydı hadi neyse diyerek kendini odasına attı. Sabahın ilk ışıkları ile Nazan yatağından kalktı gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra spor yapmak için apartmanın alt katında bulunan spor odasına doğru inmeye başladı.
Spor odasına gelmişti o ne ışıklar yanıyordu hemen içeriye girdi girmesiyle kala kalması bir olmuştu. Mustafa kendinden daha erken kalkmış yürüyüş bandında çalışıyordu, yine kızgın bir vaziyette diğer aletlerle uğraşmaya başladı. Mustafa kendinin olduğundan habersiz çalışıyordu buna daha fazla dayanamadı.
—Beyefendi müsaade etsen de birazda biz çalışsak.
—Niye başka aletmi yok buyurun orda çalışın.
—Ben burada yürüyüş yapmak istiyorum, ya size mi soracağım nerde ne çalışacağımı be.
—Sormayın o zaman bununda üzerinde bu Nazan Atik’e ait diye bir yazıda yazmıyor, hem görüyorsun ya ben çalışıyorum.
Nazan büyük bir hışımla tekrar odadan çıktı yukarıya gelip kahvaltı sofrasına oturdu, Mustafa’da üzerini değiştirmiş kahvaltısını yapmış yurda gitmek için aracına doğru gidiyordu. Kapıdan aynı anda çıktılar ikisi birlikte asansöre doğru yol alıyorlardı, Nazan daha atik davranarak asansöre bindi binerken de büyük bir başarı kazanmış gibi gülüyordu.
Nazan aşağıya indiğinde yine bir şoka uğramıştı arabasının bir tekeri patlamış yere yapışmıştı, onunla uğraşırken Mustafa aşağıya inmiş görevlilerle konuşuyor onlara el kol harekeleri yapıyordu. Nazan bunu çok merak etti, Mustafa görevlilerin yanından ayrılınca hemen yanlarına geldi.
—Bu akıllı size ne diyor öyle?
—Akıllımı elbette o apartmanımızın yeni yöneticisi, bizi uyarıyor gözlerini dört acın diyor.
—Nee yönetici simi olamaz.
—Neden ondan daha iyisimi yapacak abla.
—Eski yöneticimize ne oldu?
—Ha omu bıraktı hem de kendi rızası ile şimdi biz dâhil herkes memnunuz.
Nazan neye uğradığını şaşırmıştı kızgın olarak arabasına bindi, yurda doğru gidiyordu birden aklına geldi ya ordada Mustafa varsa, ya mali ve teknik müdür oysa yok ya bu kadarda olamaz diye yola devam etti, bir ara arkaya bakınca Mustafa’nın geldiğini gördü, demek kendini takip ediyordu. Nazan ilerde bir polis arabasını görünce onlara işaret ederek aracını Mustafa’nın aracının önünde durdurdu Hemen arabadan inerek polise koştu.
—Polis bey şu araç beni takip ediyor şikâyetçiyim.
Mustafa’da arabadan inerek polislerin yanına geldi.
—Ben davacıyım bu hanımdan aracını aniden önüme kırıp durdu.
—Yalan o beni takip ediyor.
—Bu yalan söylüyor ben işime gidiyorum isterseniz binin aracınıza beni takip edin buradan başka en iyi en rahat ve en hızlı başka nerden gidilir gösterin.
—Aaaaaa bu Mustafa Bey bizim fahri hemşerimiz sizi tanıdık, nasılsınız efendim.
—İyiyim sağ olun arabada bir hanım var bende onla işe gidiyorum, o rahatsız olmasın diye çok yavaş gidiyordum ama bu hanım önüme kırdı.
—Bak bak birde zeytin yağ gibi üste çıkıyor hem beni takip et hem de sıyrılmaya çalış çok yüzsüzsünüz doğrusu.
—Bakın polis bey hakaret etti bana davacıyım bu hanımdan.
—Neyse bırakın dalaşmayı da şu işe gidelim bakalım hadin sizde gelin arkamızdan hanım efendi.
Önde Mustafa arkada Nazan en geride de polis arabası yurda doğru ilerlemeye başladılar. Yurda gelince Mustafa kucağında Nazan’ın yeğeni Esin ile birlikte araçtan indi, herkes de araçtan inmişti. Nazan Mustafa’nın kucağında Esin’i görünce şok oldu, hemen yanına gelerek ona.
—Sen ne geziyorsun sana diyorum.
—Teyze Mustafa enişte bu gün bana söz verdi beraber gezeceğiz, oda sözünü tuttu beni gezdiriyor.
—Mustafa eniştemi o ne demek hadi gel bakalım teyzene.
—Gelmem ben bu gün enişteyleyim, gelemem hem annem bana yanından ayrılma kim çağırırsa gitme dedi.
—Öffffffff Allahım bunlar rüya değilmi bu adam bu kadar benim dünyama nasıl girer ya.
Polisler Mustafa’dan özür dileyip Nazan’dan davacı olup olmadığını sorduktan sonra, Mustafa’da davacı değilim deyince çekip gittiler. Yurdun içerisini girince Nazan Sevinç’in kocasını da gördü, odasına varınca da muhasebecinin canı arkadaşı Yasemin’in olduğu öğrendi artık dayanacak gücü kalmadı, olduğu yere yığıldı. Nazan bir süre sonra gözlerini açtığında evde yatağındaydı, olanları anlamaya çalıştı. Kardeşleri Sevinç, Serpil ve Nermin başındaydılar onu teselli ediyorlardı, kimse Mustafa’dan tek kelime etmiyordu.
Kendini toparladığında saat gece yarısını çoktan geçmişti, kardeşleri hala yanındaydılar, onları evlerine bırakması gerektiğini hatırladı ama kimse oralı değildi.
—Hadin gece yarısı oldu sizleri bırakayım.
—Abla ben yan tarafında oturuyorum Nermin’de üst katında biz gideriz zaten Serpil’inde arabası var sen düşünme.
Buna çok memnun olmuştu demek iki kardeşi artık yanındaydı aynı apartmanda hep beraber olacaklardı, ah birde bunu Mustafa’ya borçlu olduğunu bilseydi. O gece rahat bir uyku çekti çünkü sabah erkenden kalkarak yürüyüş parkına Mustafa’dan önce varmalıydı. Yine sabahın ilk ışıkları ile kalktı ve hemen aşağıya indi yine ışık yanıyordu içeri girdi birde ne görsün Mustafa yürüyüş parkında yürüyordu bu kadarı da fazla diye çıktı. Mustafa arkasından ona gülüyordu.
Nazan yine yurda gitti bu kez Mustafa görünürlerde yoktu, yurt gelince herkesin kendisini beklediğini gördü, görevlinin birisinin salonda toplantı yapıldığını haber verince oraya gitti. Salonda altı yedi kişi vardı, eniştesi ile Yasemin’de ordaydı, birden içeriye Mustafa girdi yine şaşırmıştı hayır olamazdı onun burada ne işi vardı, Mustafa kürsüye doğru gitti ve başladı konuşmaya.
—Merhaba arkadaşlar, şu anki kadromuzun burada olması sebebi ile konuşmayı açabilirim. Kadromuz bir Mali ve teknik Müdürünüz olarak ben Mustafa Onbaşı oğlu, idari ve personel Müdürümüz Sayın Nazan Atik, Muhasebecimiz Yasemin hanım, iki tane aşçımız Nursen ve Nadire hanım, görevlimiz Kemal bey. Arkadaşlar aramıza yeni arkadaşlar katılacak, onları da bünyemizde kabul edeceğiz sizden ricam herkes dürüst ve temiz olmalı biliyorsunuz emanetlerimiz çok kutsaldır geleceğimizdir onlara sahip çıkmalıyız. Herkes elinden geleni insanca yaparsa bir sorun çıkmaz, dürüst ve temiz insanın her zaman yanındayım, ama bu özellikleri olmayan varsa hemen ayrılsın sonra ilerde babam dahi olsa acımam bilesiniz. Herkes kendi sorumluluğunu bilecek, sinsi leye her kes uyacak bir sıkıntınız mı var önce Nazan hanıma gideceksiniz sonra onunla bana geleceksiniz. Kimse para durumunu düşünmesin hiçbir gelirimiz olmasa dahi şirket bizi elli sene besleyecek gücü var. Bu gün tanışacağız aşağı yukarı herkes birbirini tanıyor ama tanınmayanlarda var benim gibi şimdi buyurun yemeğimizi yiyelim eğlenelim.
Mustafa Nazan’ı odasına çağırdı, beraber oturdular, Mustafa çok değişmişti sanki o kadar yaşadıklarını unutmuş bam başka birisi olmuştu.
—Sayın müdürüm bir personel listesi çıkartalım daha kaç kişi lazımsa uygun şekilde alırsınız, benim haberim olursa yeter, ben dört kişi aldım isterseniz değiştirin.
—Yo gerek yok madem almışsınız devam ederiz.
—Birde eniştenizi servis şoförlüğüne alsak daha iyi olmaz mı?      
—Olabiliri neyse siz düşünmeyin efendim ben ayarlarım.
—Düşünmem ayarlayın o zaman sayın müdürüm.
—Emredersiniz iyi günler.
—İyi günler.
Sürtüşmelerle 15 gün geçti, ağustosun sonuna yaklaşılmıştı, öğrenci kayıtları 200 yaklaştı doğrusu iyi yapıyorlardı. Personel tamamlanmış her şey tıkırında gidiyordu, Mustafa sürekli Nazan’daki değişikliliği anlamaya çalışıyordu, Nazan sürekli kilo alıyor şişmanlıyordu. Mustafa her fırsatta Nazan’a yaklaşmaya çalışıyor hep tepki alıyordu, oysa onun için neler yapmıştı. Yine bir gün kendi odasında oturuyorlardı.
—Bak Nazan ne olur anla seni hala seviyorum gel inat etme bu sevginin adını koyalım.
—Sen ne diyon ne sevgisi senin sevgin, bende bir şey yok sana defalarca dedim ya yürek çarpmazsa olmaz diye
—Hay senin yüreğine mantığına.
Bunları söyledikten sonra odadan çıktı gitti. Nazan yaptığını önemsemedi bile, işine devam etti. Ailesinde herkes arası çok iyiydi, her kes kendini seviyorlardı, yine bir gün Sevinç’in evinde yemeğe gitmişti Nazan’da oraya geldi, kız kardeşine çıkışıyordu.
—Öfffffff Sevinç ne zaman gelsem bu adam burada, ben gidiyorum bıktım zaten iş yerinde sekiz saat beraberiz birde burada karşıma çıkıyor.
—Yapma abla o adam seni öylesine seviyor ki anlatsam aklın durur, neden anlamıyorsun onu sevgisini.
—Sevgiside kendide batsın.
—Yapma abla duyacak Allahını seversen sus.
—Duysa da kalkıp gitse ne güzel olur.
Mustafa bu son söylenenide hep sinide duymuştu sessizce kalkıp evine gitti, Sevinç dâhil herkes üzülmüştü, Esin daha fazla dayanamayıp teyzesine çıkıştı.
—Sen çok kötüsün teyze. Bak eniştemi üzdün sevmiyorum seni işte sevmiyorum.
—Güzelim ben teyzenim o ise yabancı sen nasıl onu seversin gel bakayım teyzene.
—Git hadi evinize bende gelmem seni artık sevmiyorum kötü teyze.
Nermin kızını hemen kucağına aldı, herkes çok soğuk tepki vermeye başlamıştı, ortalıkta çıt bir ses yoktu, hatta Sevinç bile çok üzgündü. Nazan bunların bu kadar tepki vermesini hala anlamamıştı.
Sabahleyin ikisi de yurda gelince birbirlerinden hep kaçıp durdular, Nazan yaptığının hata olduğunu anlamış ama özür dilemeyi gururuna yedirememişti, Mustafa’da yapılanı hak etmediğini düşünüyordu. Öğleye yakındı Yasemin odasına geldi.
—Sayın Müdürüm bu gün seni ben yemeğe götürüyorum sakın itiraz etme.
—Yasemin sen git ben çok bozukum, moral sıfır hadi sen git, istersen diğer müdürünü götür.
—Peki anladım.
Nazan’da yemeği çıktı, çıkarken de Mustafa’nın hala odada olduğunu görmüştü, yemekten geldiğinde de hala yerinden kımıldamamıştı Mustafa. Akşam mesai bitimine kadar bu soğuk hava devam etti. Mesai bitmiş herkes çıkıyordu, Nazan hazırlandı çıkıyordu birde ne görsün Mustafa hala odasındaydı ve çıkmaya hiç de niyetli görünmüyordu. Kapısının ağzına gelince bir an içeri girip özür dilemeyi boynuna sarılmayı onu öpmeyi aklında geçirdi ama gururu mantığı buna engel oldu hızla çıkıp gitti.
Eve gelince aklı hep Mustafa’daydı acaba gelecek miydi yoksa hala yurt damıydı,  saat gece yarısını çoktan geçmişti Mustafa’nın kapısı hala açılmamıştı, bu düşünce ile derin bir uykuya daldı. Sabahın ilk ışıkları ile kalktı doğru spor salonuna gitti, niçin gittiğini bile bilmiyordu beklide özür dilerim diye düşündü. Salona geldiğinde Mustafa yoktu, işi bitince salonda kahvaltıyı yaparak yurdun yolunu tuttu.
Yurda geldiğinde Mustafa’nın odasının ışığı hala yanıyordu, içeri girdi, Mustafa kafasını masaya koymuş uyuyordu demek eve gitmemişti birde güzel ilahi çalıyordu, dinleyince irkildi sanki kendisine hitap ediyordu.”Gururlanma insanoğlu ölmemeye carenmi var, hazan olup bir gül gibi solmamaya çaren mi var.”Bunu dinleyerek orda ne kadar durduğunun farkında bile değildi, bir an kendisini toparladı ve odasına geçti. Mustafa saatler sonra kendisine geldi, her tarafının sızladığını fark ederek ayağa kalktı önce şöyle bir sirkelendi sonrada Yasemin’in odasına gitti.
—Günaydın Yasemin Nazan’a söyle bu gün o baksın benim rahatım yok ben çıkı yom, belki öğle sonu beklide yarın gelirim hadi iyi günler.
—Peki, müdürüm geçmiş olsun ben söylerim.
Mustafa arabasına binerek önce bir doktora gitti sonrada ilaçlarını ve alış verişte aldıklarını alarak evin yolunu tuttu. Yasemin Nazan’a giderek ona Mustafa’nın dediklerini iletti. Mustafa apartmana geldiğinde zor yürüyordu araçtan indi görevliyi çağırdı eşyaları yukarıya çıkartırdık tan sonra içeri girdi kendini çok halsiz hissediyordu. Salona yatan Mustafa açlık, uykusuzluk, yorgunluk ve hastalıktan bitkin halde uyuya dalmıştı. Saatler sonra kapısı çalındı gelen Sevgi hanımdı.
—Yavrum neden bize haber vermiyorsun böyle rahatsızsında.
—Sağ ol abla önemli değil azıcık üşütmüşüm.
—Sen dinlen ben sana şimdi bir çorba yaparım.
Sevgi hanım çorba yapmaya dairesine girdi, sanki çok önemli bir hastalığı var gibi durumu hemen Sevinç’e Neriman’a Serpil’e haber verdi. Bir süre sonra Mustafa’nın evi dolmuştu, herkes bir şeyler yapıyor onunla sıkı sıkı ilgileniyorlardı. Herkes yanındaydı, buna da mutlu oluyor keşke Nazan’da olsa demeden de duramıyordu. Mustafa’ya yemekler yapılmış itina ile bakım yapılıyordu, doğrusu her şey çok güzeldi.
Nazan yurtta işleri hallettikten sonra akşamüzeri işten çıktı doğrusu Mustafa’yı merak ediyordu. Apartmana geldi arabasından indi dairenin yolunu tuttu, zili çalmaya başlamıştı ama içerden hiç cevap gelmiyordu, yoksa annesi babası bir yere mi gitmişti. Mustafa’nın evinden de müthiş bir kalabalık sesi geliyordu oraya doğru yöneldi, birden kapı açıldı karşısındaki hâkim kardeşi Sepil’di.
—Abla buyur Mustafa enişte rahatsızlanmış bizde ona geldik.
—Sen ne diyorsun Serpil sana ne sen ne geziyorsun, işin yokmu?
—İzin aldım abla hadi gel içeri girelim.
Nazan içeri girince şok oldu, annesi babası tüm kız kardeşleri yiyenleri herkes onun başındaydı, hatta enişteleri bile. Mustafa açılmış bir divanda yatıyor iki kız kardeşi başucunda oturuyorlar eniştelerde ayakucunda oturuyorlardı, Yaseminde gelmiş oda hizmet ediyordu, ne oluyor demeye kalmadı olduğu yere yıkılmıştı.
Kendini toparladığında Mustafa’nın karşısında bir divanda yattığını, tüm ailesinin de aynı salonda bir yerlerde yattığını hayretler içerisinde gördü. Kalkıp usulca evine gitti yalnız başına odasında yatağına uzandı gördükleri bir rüyaydı, Mustafa ne yaptı da ailesi kendini bu kadar seviyordu şaştı doğrusu bu işe.
Sabahleyin kalkıp doğru işe gitti, geldiğinde Yasemin ile eniştesi de gelmişti, hemen onları çağırdı odasına ve başladı sorguya.
—Niye erkenden işe geldiniz? Söyleyin bakalım.
—Biliyorsun ya baldız Mustafa Bey rahatsız, onun yokluğunu aratmamamız lazım.
—Doğru diyor, onun güvenini boşa çıkartmamız lazım.
—Neyse anladım peki sen söyle enişte, çok kıskanç birisiydin neden Mustafa’dan kıskanmıyorsun, dün karın nerdeyse üzerine çıkacaktı.
—Saçmalama baldız ne eşim nede Mustafa öyle kişiler değil benim ikisine de güvenim sonsuz, hatta aynı evde odada yatsalar bile aklıma şüphe gelmez bunu böyle bil.   
—Neden bunu söyle bana.
—Bunuda sen bul ben söylemem, çok akıllısın tüm ailenin en ileri gelenisin bunu banamı soruyorsun, çok değil azıcık düşünürsen her şeyin cevabını bulursun.
—Ben bulmak değil bilmek isterim söyle sebep ne?
—Vallahi büyük bir zevkle söylerdim ama sözüm var söyleyemem sen anlayacaksın, neyse benim işim var çıkıyorum, müsaadenizle sayın müdürüm.
—Sen söyle bari Yasemin bak en samimi arkadaşımsın, seni çok sevdiğimi biliyorsun, bu adam ne yaptı da ailem ona bu şekilde seviyorcasına tapıyorlar, sebep ne?
—Bende seni seviyorum sende bunu bilirsin bu işi de senin için, sen varsın diye kabul ettim, ama bunu söyleyemem senin bulman gerek.
—Neden hepinize büyümü yaptı? Baksanıza yemeğe bile gidiyorsunuz neden?
—Eğer bundan bir art niyetin varsa bilki o adam öyle biri değil bana gelince arada sen değil ablam bile olsa böyle bir adam bana bu şekilde yaklaşsa vallahi ona köle olurdum, ama asla kardeşlikten bir adım öte bile gitmedik gitmezde.
—Neden söylemiyorsun peki temiz görüşlüsünde.
—Hakaret ettiğinin farkında mısın Nazan?
—Bilmem söyle sende o zaman.
—Yazık sana kalbin körelmiş, bunu düşünemiyorsan bilmem sana vallahi bende enişten gibi haykırmak isterdim ama sözüm var sen bulacaksın çıkı yom işim var.
Yasemin’de çıktı ne yapacağını şaşırmış ilk kez bu kadar çaresiz kalmıştı. Yemeği yurtta yedikten sonra odasını kapandı düşünmeye başlamıştı neler oluyor yoksa ailemimi kaybediyorum. Hâlbuki onlar için Mustafa’dan vaz geçmemiş miydi? Bunları düşünürken dışardan sesler duymaya başladı hemen dışarı çıktı, Mustafa gelmişti, herkes geçmiş olsun dileklerini söylüyordu.
Mustafa odasına girdikten sonra Nazan arkasında vardı alaylı bir şekilde konuşmaya başladı.
—Geçmiş olsun sayın müdürüm nasılsınız ailem size iyi batkımı nasıl annemin yemekleri beğendiniz inşallah.
—Sağ olun çok iyi bir ailen var hepsi harika insanlar tabii sen hariç, rusyadanmı geldin bilmem baksana şu halde bile alay ediyorsun. Söylemeden geçmeyeyim aileniz iyi baktılar annenizin yemeği harika ha akşamda eve yemeğe çağırdılar beni nasılsınız şimdi sayın müdürüm.
—Ben varım sanırım gelmesiniz değilmi?
—Niye gelmeyeyim ev sahibi çağırıyor, bakmayın Ogün Sevinç’in evinden çıkıp gittiğime, aslında yanlış yaptım orası da Sevinç’in eviydi kendisinden özür diledim anladı.
—Biliyor musun çok kaba ve küstahsınız.
—Hem de çok şımarık bunu unuttunuz.
—Evet, unuttum şımarık.
—Ama en azından sevmesini bilen sevgisi uğruna neler yapabileceğini gösteren yürekli biriyim.
—Ne olursan ol asla bana ulaşamayacaksın.
—Böyle ulaşmayı zaten istemem ne olacaksa sevgiyle olacak, ne zaman sevmesini bilirsen o gün yanında olacağım.
—O gün hiç gelmeyecek o zaman.
—Bakacağız gelirmi gelmezmi Nazan Hanım.
—Bakacağız Mustafa Bey.
—Ne yaparsan yap sevgiden kaçamayacaksın, seni sevdiğimi hep anlayacaksın, yalnız bunu anlayıp cevap vermeye kalktığında inşallah mezarda olmam.
—Olursun inşallah.
Mustafa bu lafa donmuştu, Nazan’da söylediğine bin pişman oldu ama söylemişti bir kere. Nazan odasına pişman olarak döndü, Mustafa sevdiğini söylüyor oysa beddua ediyordu. Mustafa bu lafı hiç unutamadı, Nazan’dan artık uzak duruyor mecbur olmadıkça konuşmuyordu. Akşam yemeğe de gelmedi, işle ev arasında gidip geliyordu bazen de Yaseminle yemeğe çıkıyordu. Yine bir gün odasında oturuyordu Mustafa Nazan odasına geldi yine aynı alaylı konuşmaya başladı.
—Ne oldu müdürüm hala orda mısın?  Küsmüşsün bana.
—Hayır, sadece sizden uzak durmaya çalışıyorum çünkü hep hakaret ediyorsunuz.
—Ne o pes mi ettiniz sevgiden aşktan.
—Asla pes etmem çünkü biliyorum ki hala gözlerinizde sevgi var.
—Gözlük takın bence müdürüm.
—Takarım peki seni bazen tanıyamıyorum ya biz çok güzel şeyler yaşadık, ne oldu da bu duruma geldik hala anlamadım.
—Senden vaz geçme sebebim ailem, sende benden onları aldın.
—Güldürme beni, ben kimseyi almadım, onlara sadece sevgi verdim karşılığını veriyorlar, yani senin gibi değiller.
—Ne yani beni seviyorsun diye senle tekrar beraber mi olayım?
—Hayır, bunu hiçbir zaman söylemedim de, istemedimde.
—O zaman evlenelim mi?
—Olabilir, bak buna itirazım yok.
—Ne yani aileme ne yaptın bilmiyorum ama onlara şirin görünüyorsun diye senle evlenmek mi güldürme beni.
—Gül o zaman gülmek hep sana yakışıyor zaten.
—Ne yaptın aileme parayla mı satın aldın onları, benide satın alırmısın?
—Yazık hem bana, hem ailene hem de benim sevdiğime hakaret ediyorsun, lütfen kendine gelirmisin?
—Gelmiyorum sanane, sende şunu anla ben hala Serdar’ı seviyorum.
—Allah rahmet etsin onu rahat bırak artık, cesedi bile kalmamıştır şimdi.
—Seni nasıl severim biliyor musun Mustafa?
—Nasıl seversin söylesene.
—Ancak onun gibi ölürsen severim hahhahhaaaaaa.
Nazan gülerek odadan çıktı, bu sözlerle onu tamamen yıktığını, ölüme götürüceğinin farkına varmadan odasına gitti, hala gülüyordu. Mustafa’nın gözleri dolmuştu anladı ki asla olmayacaktı, büyük bir yıkılmışlıkla odasından çıktı, arabasına binerek evinin yolunu tuttu. Nazan odasında gülerken birden bire istifa edesi geldi midesi bulanmış bir tuhaf olmuştu, hemen doktora gitti. Doktor saatlerce tedavi ettikten sonra bir başka doktor getirdi oda muayene ettikten sonra sonucu Nazan’a söylediklerinde ağlıyordu.
—Nazan Hanım siz hamilesiniz hem de bayağı ilerlemiş, üç ayı geçmiş hatta dört aylık olmuşsunuz.
Hala ağlıyordu bunlar sevinç gözyaşlarıydı, hemen aramasına binerek Mustafa’yı bulmaya ona müjde vermeye gitti. Mustafa eve geldi silahını yanına aldı aynı hızlada aşağıya iniyordu Sevinç’le karşılaştı.
—Nereye enişte bir şeymi oldu?
—Evet, artık olmayacağına karar verdim gidiyorum buralardan hakkını helal et.
—Dur enişte neden olmuyormuş birde biz konuşalım ablamla.
—Hayır, asla konuşmayın, olmuyor Sevinç olmazda gideceğim buradan, her şey de ablanın olsun vekâletleri yollarım.
—Dur benim hatırım için biraz konuşalım.
—Konuşacak bir şey kalmadı, Nazan kendisinin beni sevmesinin bir yolu varmış onu yapacağım ve Adana’ya eşime gidiyorum, selamlarımı ve bunu aynen söyle.
—Peki, enişte git bakalım.
Mustafa binle arabasına binerek sonsuzluğa doğru yol almaya başladı. Nazan neşeli bir şekilde eve geldi Mustafa’ya müjdeyi verecek sevdiğini söyleyecekti kapıyı çaldı ama açan olmadı, zilin sesine Sevinç geldi gözlerinde hırs acı vardı ablasına bakarak.
—Hadi sevin adamı en sonunda yolladın, Mustafa enişte gitti sana selam ile senin sevmen için gereken neyse onu yapacağını söyledi.
—Hayır, asla bunu yapamaz hele bu haldeyken.
—Sen ona neler yaptın oda yapar ne yapacaktı söyle abla.
—Ona ölürse seveceğimi söyledim Sevinç Mustafa intihara gidiyor hemen yetişelim.
—Dur daha neler yapamaz bunu bize.
—Yapar bende olsam yaparım.
—Senin için hepimize kol kanat gerdi, beni evsizlikten kurtardı burası onun, eşimi işten attılar oraya aldı, babamı hastaneye ta Adana’ya götürdü getirdi hayatını kurtardı, Serpilin kızı ile kocasını kaçırdılar kurtardı, Serpil’in kafasına kurşun dayadılar adamın elinden aldı, Neriman icralık oldu 17 milyar ödedi, enişte intihar edecekti kurtardı tüm bunları o intihar anında anlattı tek sebep seni sevmesi bunu hala anlamadın mı?
—Neden söylemediniz bana bunları?
—Döne döne tembih etti söz aldı hepimizden.
—Ne yaptım ben tam bir eşeğim.
Sevinç hemen kız kardeşlerini çağırdı on dakika sonra Nazan, Sevinç, Serpil Ve Neriman yola çıktılar, Yolda Nazan yurdu aradı Yasemin’e durumu açıkladı, sonrada aklına yurdun sahibi Ramile geldi hemen onu aradı.
—İyi günler ben Nazan Atik Malatya Yurdunun müdürü.
—İyi günler buyurun Nazan Hanım sizi dinliyorum.
—Çok özür dilerim bir hata yaptım Mustafa yurdun diğer Müdürü onu canım gibi seviyorum şimdide kaybetmek üzereyim.
—Neden ne oldu çabuk söyleyin.
—Aramızda hakaretli bir konuşma geçti oda sanırım Adana’ya eşinin başında intihar etmeye gidiyor bende oraya gidiyorum, abisini bilmem siz ulaşabilir misiniz ayrıca yurduda muhasebeciye bıraktık bilesiniz.
—Tamam, ben ulaşırım o bizim kardeşimiz ben yengesiyim, tüm bunları sizin için yaptı bilin.
—Anlıyorum ben sağ olun, ne olur yardım edin.
—Tamam, sizde dikkatli gidin.
Ramile son sürat Binbaşı Furkan’ı aradı.
—Furkan durum çok kötü Mustafa intihar edecekmiş ne olursun yardım edelim,
—Tamam, canım sen kızını ara sende hazırlanıp derhal buraya yanıma gelin bir helikopterle hemen Adana’ya gidelim. Ben Gürsel ağabeyimi, teyzemleri ve Maraş’ıda ararım siz çabuk olun, ablamda hazırlansın.
—Tamam, hemen geliyoruz.
Binbaşı telle hemen arayabilecekleri tek tek aramaya başladı.
—Selam Gürsel ağabey nerdesin?
—Gaziantep’teyim hayırdır Furkan bir durumu var?
—Evet, ağabey Mustafa Adana’ya geliyor niyeti mezarlıkta intihar edecek biz geliyoruz belki yetişemeyiz ne olursun sen oradan bizden önce varırsın hemen yetiş.
—Tamam, Furkan ben hemen çıkıyorum, inşallah yetişiriz.
—Selam Fatih nasılsın?
—İyiyim ağabey siz nasılsınız?
—Ben kötüyüm Mustafa Malatya’dan Adana’ya gidiyor niyeti intihar etmek yolumu tutarsınız ne olur engel olun belki ben geç kalırım.
—Tamam, ağabey elimizden geleni yaparız.
—Sağ olun.
—Alo teyze ben Furkan nerdesiniz?
—Buradayız Furkan Adana’da hayırdır bir durumu var?
—Evet, teyze Mustafa Adana’ya mezarlığa geliyor niyeti kötü intihar edecek ne olursunuz engel olun ona.
—Tamam, oğlum hemen mezarlığa gidiyoruz sen düşünme.
On beş dakika sonra Gürsel özel arabası ile Gaziantep’ten, Binbaşı Furkan ailesi ve Mustafa’nın kızı ile helikopterle İstanbul’dan, Kardeşleri Fatih ile Murat Kahramanmaraş’tan yola çıktılar, Nazan’sa Kahramanmaraş topraklarına girmişti hepsinin tek amacı vardı Adana’ya vaktinde varmak ve Mustafa’ya engel olmaktı.
Mustafa arabası ile çok hızlı yol alıyordu hem ağlıyor hem de hep “ancak sende onun gibi ölürsen severim” lafı beyninde durmadan dönüyordu. Nazan yaptığına bin pişman olmuş, yıllar sonra gelen bu mutluluğu kaçırmak ta olduğunun farkına varmıştı. Tüm yaşantısı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti, Mustafa onun son mutluluk şansızdı bunu düşünerek daha hızlı gaza basmaya başladı.
Binbaşı Furkan havadan hızla yol alırken durmadan sakın sakın ha yapma kardeşim diye konuşuyordu birden aklına Mustafa’nın teli geldi. Hemen aramalarını söyledi ama Mustafa teli kapatmıştı. Ramile herkesi aramaya başladı.
—Merhaba Nazan tam olarak nerdesin ve Mustafa’dan bir haber aldın mı?
—Merhaba abla şuan Osmaniye’ye 40 kilometredeyim, hayır haber yok, teline kapatmış, sanırım o Osmaniye’ye girdi.
—Gürsel ağabey siz nerdesiniz?
—Ben Osmaniye’ye 30 kilometredeyim, gelin siz teyzemleri arayın.
—Tamam, ağabey arayacağım.
—Alo teyze ne yaptınız bir gelişme varmı?
—Ramile rahat olun şuan Adana mezarlığının tüm girişlerinde bekliyoruz, benle dayısı karısının mezarı başındayız Allahın izni ile engel olacağız, siz kendinize dikkat edin.
—Peki, teyze bizimkilere eski kayınpederlerine haber verdiniz mi?
—Elbette aklıma gelen herkese haber verdik, herkes de burada bekliyoruz.
—Sağ ol teyze bizde yaklaştık az kaldı, başka gelen varmı?
—Bizlerden başka kimse yok, sen kimi soruyorsun yavrum kimler gelecek?
—Gaziantep’ten Gürsel ağabey, Kahramanmaraş’tan diğer kardeşleri Fatih ve Murat,  Malatya’dan Nazan ve kız kardeşleri geliyor, bir de biz varız.
—Tamam, kızım ben telle tüm kapıda bekleyenleri uyarırım herkes karısının mezarında buluşsun.
—Peki, sağ ol teyze görüşürüz.
Ahmedov Yurdanov artık dünyanın ne çok kazanan ve çok korkulan ismiydi, nerde olduğu nasıl yaşadığını tam anlamıyla bilen yoktu. Tüm dünya basınında boy boy fotoğrafları çıkıyor her gün yüzlerce haberi yayınlanıyor birkaç kanalda sözleri haberi yayınlanıyordu. Kurmuş olduğu sistemle insanları kendisine bağlıyor milyonlarca dolarlar kazanıyordu. Kendisine öyle bir ağ kurmuştu ki çözmek değil yaklaşmak bile hayaldi.
Herkes bir an önce hedefe varmak için son surat gaza basıyordu, Nazan gözlüğünü taktı artık şundan kesin emindeki Serdar’ı tarihe gömmüş tem sevgisi umudu yaşama kaynağı Mustafa’ydı onsuz bir hayatı düşünemiyordu, Allah’ına dua ederek tam gaz ilerlemeye başladı, birbiri arkasına arabaları geçiyor bir an önce yetişmeye çalışıyordu. Gözleri ağlamaktan kan çanağına dönen Mustafa Karısına doğru gelmişti, Adana girdiğinin farkında bile değildi, artık araç kontrolünden çıkmış kendi gidiyordu. Aniden çalan bir korna ile kendine geldi ama geç kalmıştı araç bir sağa bir yola yalpa yaparak mezarın dış kapısına çarptı, sonrada iki metre aşağıya doğru yuvarlandı. Mustafa yaralanmış alnından kan akıyordu zaten şuan baygındı.
Mezarın başına ilk önce Binbaşı Furkan ve ailesi geldi herkes sormaya bile cesaret edemiyordu, acaba Mustafa şuan nerdeydi. Çok geçmeden Gürselde merakla geldi arkasından Fatih ile Murat en sonda hızlı olarak Nazan ile kız kardeşleri geldiler. Herkes birbirlerine bakıyor Mustafa’yı merak ediyorlardı yoksa yoksa geçmi kalmışlardı.
Mustafa saatler sonra gözlerini açtı yaptığı kazayı hatırlayıp araçtan çıktı. Mezarlığın duvarının yanına geldiğinde alnının kanadığını fark etti, aracının açtığı delikten mezarın içerisine girdi. Yarı aygın yarı baygın vaziyette eşinin mezarına doğru ilerlemeye başladı.
Mezarda bekleyenler artık umudunu kesmiş ya bu iş bitti Mustafa dediğini yaptı intihar etti ya da böyle bir şey yok boş yere toplandık diye düşünmeye başlamışlardı. Herkes mezarlığın dışına doğru hara ket etmeye başladılar, yalnız Nazan bir türlü gidemiyordu. Kalabalık dağınık bir halde yavaş yavaş mezarlıktan çıkmaya başlamıştı, Mustafa eşinen mezarının başına geldi.
Mustafa giden kalabalığa bir baktı, sanırım az önce biri defin edildi diye içinden geçirip eşine dönüp konuşmaya başladı.
—Hatice’m sensiz yapamıyorum affet beni, sensiz yapamıyorum, senin kadar bir başkasını sevdim ama o beni sevmedi, senden sonra ondanda ayrılığa dayanamıyorum. Sensizlikte zor bende geliyorum bekle beni canım.
Bu son sözü olmuştu Mustafa belinden tabancasını çıkarttı kafasına dayadı. Nazan son kez dönüp tekrar bakması ile bağırması bir oldu.
—Hayır, sakın yapma Mustafaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa
Herkes bir anda dondu, gerçekten Mustafa kafasına tabanca dayamış her an tetiğe basabilirdi, şimdi tekrar her kes tüm gücü ile geriye koşmaya başladı en başta ta Nazan gelmişti.
—Sakın yapma Mustafa yalvarıyorum affet beni.
—Niye sen demedin mi beni sevmen için ölmem gerektiğini öleceğim birazdan sonrada seversin.
Herkes tekrar mezarın yanına gelmişti.
—Sakın kardeşim yapma yalvartma bizi senin acına asla dayanamayız.
—Baba babacığım beni yalnız bırakamasın yapma ne olur.
—Mustafa biliyorum sana çok haksızlık ettim affet yapma, anneme ne derim ben sana bir şey olursa, onun için onun hatırı için yapma, istersen yalvarırım yeterki yapma.
—Yapma Mustafa yemin ederim ki seni seviyorum hem de uğrunda ölecek kadar yapma.
—Yapma kardeşim ne olursun benim için buradaki tüm seni sevenler için bize bu acıyı yaşatma.
—Mustafa bak bende geldim, seni kendi öz oğullarım kadar sevdim, babanın benim burada yatan annen için yapma bak seni ne kadar sevenin var bunları nasıl ağlatacaksın hadi bırak.
—Mustafa yapma diyorum sana neden anlamıyorsun ben sensizliğe dayanabilir miyim yapma canım kardeşim.
—Furkan ağabey silahını versene bana?
Silahı isteyen Nazan’dı, Binbaşı yapmak istediğini anlamıştı çıkarttı verdi.
—Beni iyi dinle Mustafa yap istersen ama önce ben yapayım şuan karnında çocuğunu taşıyorum, sen gidersen o yetim kalır bunada hakkın yok önce ben onu öldüreyim sen sonra istediğini yap.
Mustafa donmuştu inanmak istemedi, Nazan hala konuşuyordu.
—İnanmıyor musun? İlk karşılaştığımızdaki yaşadıklarımızı hatırla, bende buraya gelmeden önce öğrendim, neden bu kadar şişmanlıyorum sanıyorsun hep bunun yüzünden hadi indir şu silahı gel seni seviyorum bu kadar milletin huzurunda şurada yatanların huzurunda yemin ederim ki seni seviyorum.
—İnan ona enişte doğru söylüyor Malatya’dan buraya kadar hep ağladı senin için.
—Peki, ama dediklerimi yapacaksın hem de hepsini.
—Tamam, yapacağım söz sen ne dersen yapacağım.
—Düğün yapacağım gelinlik giyeceksin.
—Tamam giyeceğim.
—Gelin başı yaptıracaksın.
—Tamam yaptıracağım.
—Ben nereye gidersem benimle geleceksin.
—Tamam geleceğim.
—Çocuğumuz kız olursa ismini Hatice, oğlan olursa Serdar vuracağım tamammı?
—Tamam, söz sen ne vurursan kabul.
—En az iki tane daha çocuk isterim.
—Tamam, yaparım bende.
—Düğünü burada yapacağım, nikâhı Malatya’da kabul mü?
—Kabul.
—Çalışmak yok evinde yanımda oturacaksın.
—Tamam, ona da peki.
—Hepiniz şahit misiniz?
—Şahit iz.
Ahmedov Yurdanov Rusya başta olmak üzere tüm Asya devletleri, Afrika devletleri, Amerika devletleri kısaca dünyada tüm kötülüklerden bir imparatorluk kurmuş başına da dünya baronu namıyla kendisi geçmişti. Artık o köyde yetişmiş yetim çocuk değil dünyanın saygı duyup korktuğu barondu. Kazancının artık hesabını kendiside tutmuyordu, çünkü dünyanın her yerinden paralar oluk gibi hesabına akıyordu.
Mustafa silahını beline taktı, önce Nazan’a sonra orda bulunan herkese tek tek sarıldı. Doğrusu herkes çok korkmuştu, hep beraber mezarlıktan çıktılar önce Mustafa’nın arabasını çıkarttılar. Binbaşı helikopteri İstanbul’a bırakıp ilk uçakla diğerleri de oradan Malatya’nın yolunu tuttular.
Malatya’da görkemli bir nikâh töreni oldu, nikâhtan sonra Mustafa Malatya’da neyi var yok hepsini sattı sonrada Adana’da daire aldılar dayayıp döşediler birlikte. Nihayet düğün zamanı gelmişti. Nazan verdiği sözü tuttu gelinlik giydi, gelin başı yaptırdı tüm dostları akrabaları herkes ordaydı. Gecenin en büyük sürprizini yine Binbaşı Furkan yapmıştı, düğüne Hülya Avkar’ı çağırmıştı. Hülya Avkar söylediği şarkılarla geceyi coşturmuştu.
Aradan üç ay geçmişti, Adana’ya Mustafa’nın kızı ablası da dönmüştü, Gürsel’de zaten Adana’daydı artık anne ocağı yeniden tütmeye başlamıştı. Nazan’ın bir oğlu oldu ismini Serdar vurdular. Evleneli bir yılı çoktan geçmişti yine tüm aile Antalya’ya yazlığa gitmişler çocuklar gibi eğleniyorlardı birden Nazan rahatsızlandı hemen doktora gittiler, doktorun söyledikleri onları pek mutlu etmişti.
—Ağabeyler haberiniz varmı doğrusu bilmem ama ben yine baba oluyorum.
—Allah be kimin kardeşi.
—Allah anneli babalı büyütsün.
—Mustafa seni kocamayan kurt.
—Baba ben sana bir kardeş demiştim desene bizim pabuç taaaaaa Malatya’yı çoktan geçti gitti.
Birlikte çok mutlu bir tatil geçirdiler, hâlbuki bu tatil onların son birlikte olacağı tatil olacaktı, bunun farkında bile değillerdi.

                                                                                             MUSTAFA AKYOL
                                                                                                 05379797897